Davacı işçi, işe başlatmama tazminatı, boşta geçen dört aylık süre ücreti, yıllık izin ücreti ile ihbar ve kıdem tazminatı ödetilmesini istemiştir.
Davalı işveren, davacının çalışmak üzere işe davet edilmesine rağmen işe başlamadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının, işe başlamak için işyerine başvuruda bulunduğunu ispatlayamamış olup davalının ise, davacının işe başlamak için başvuruda bulunmadığını ispatladığından davacının dört aylık iş güvencesi tazminatına hak kazanmadığı, ancak kesinleşen işe iade kararı gereği kıdem ve ihbar tazminatları ile dört aylık boşta geçen süre ücretlerine hak kazandığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı yasal süresi içinde davalı temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-4857 sayılı İş Kanunu"nun 21. maddesinin 5. fıkrasına göre, işçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren 10 iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. Aksi halde işverence yapılan fesih geçeri bir feshin sonuçlarını doğurur.
4857 sayılı Kanun"da işçinin şahsen başvurması gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. İşçi, işe başlatılma konusundaki iradesini bizzat işverene iletebileceği gibi, vekili ya da üyesi olduğu sendika aracılığı ile de ulaştırabilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen görüşü bu yöndedir (Yargıtay HGK, 17.06.2009 gün ve 2009/9-232E, 2009/278K.)
İşveren işe iade için başvuran işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. Aksi halde en az dört, en çok sekiz aylık ücret tutarında belirlenen iş güvencesi tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer hakları ödenmelidir.
İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yararlanmak için yapmış olduğu
başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak değerlendirilemez. İşçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, 4857 sayılı Kanun"un 21/5. maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların talebi mümkün olmaz. Ancak, geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye ihbar ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatı ödenmelidir.
Somut olayda, kesinleşen işe iade kararı, davacı işçiye 13.02.2007 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı işçi, 14.02.2007 tarihinde davalı işverene işe iade başvurusunda bulunmuş, davalı işverene söz konusu başvuru aynı tarihte tebliğ edilmiş ve davalı işveren bir aylık süre içerisinde 21.02.2007 tarihinde iadeli taahhütlü yazı ile davacı işçiye 12.03.2007 tarihinde işbaşı yapmasını bildirmiştir. Oysa, davacı işçi, davalı işverene başvuru yaptığını kanıtlayamamıştır. Bu nedenlerle, işçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda, işverence yapılan fesih, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 21/5. maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların talebi mümkün olmaz. Ancak, geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye ihbar ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatı ödenmelidir.
Davacı, 01.12.2004-23.08.2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalıştığından ve işe başlamaması nedeniyle dört aylık boşta geçen sürenin kıdem süresine eklenmesi de mümkün bulunmadığından, 1 yıllık kıdem süresi dolmamış olup, kıdem tazminatı ile yıllık izin ücretine de hak kazanamamaktadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın davacının boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklarının, ayrıca 1 yıllık kıdem süresi dolmamasına rağmen kıdem tazminatı ile yıllık izin ücretinin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3-Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi delaletiyle mülga 1086 sayılı HUMK"nun 388. maddesi gereğince, hüküm kısmında istek sonuçlarından her biri hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Öte yandan, aynı Yasa"nın 389. maddesinde de verilen karar ile iki tarafa yükletilen yükümlülüklerin kuşku ve duraksama gerektirmeyecek surette çok açık olarak yazılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, ihbar tazminatı açısından faiz başlangıcı olarak temerrüt tarihinden bahsedilmiş olmasına rağmen, infaz da tereddüt yaratacak şekilde temerrüt tarihinin hangi tarih olduğunun belirtilmemiş olması da hatalıdır.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 02.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.