11. Hukuk Dairesi 2019/1769 E. , 2019/4185 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 09/02/2017 tarih ve 2015/876 E 2017/79 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 18/07/2017 tarih ve 2017/245-2017/419 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline gönderilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra gönderildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı şirketin 24.05.1995 tarihinde müvekkili ile davalı ... ortaklığında %50 pay sahibi olarak kurulduğunu, ana sözleşmenin 16. maddesi uyarınca sermaye arttırımı ve diğer maddeleri ile her çeşit değişikliğin ortaklar kurulunun ittifakıyla olacağının düzenlendiğini, davalı gerçek kişilerin hukuksuz ve suç oluşturacak şekilde müvekkilinin imzasını taklit ederek; 20.06.1997, 21.10.2003, 22.07.2005 ve 28.12.2011 tarihli ortaklar kurulu toplantı tutanaklarında müvekkili mezkur toplantılara katılmamış olmasına rağmen katılmış gibi gösterip yine imza taklidi suretiyle sermaye arttırımları gerçekleştirdiklerini, böylece müvekkilinin şirketteki ortaklık payının %50’den %2’ye kadar düşürüldüğünü, imza taklidi yapılmak suretiyle şirket ana sözleşmesinin 16. maddesinde öngörülen nisabın sağlanmaya çalışıldığını, imzaların taklit olması ve gereken nisabın sağlanamaması nedeniyle kararların yoklukla malul olduğunu, davalı ...’un 07.07.2000 tarihli toplantıda süre belirtilmeksizin yetkili müdür olarak tayin edildiğini, süre belirtilmediği için görev süresinin 1 yıl olarak kabulü gerekeceğinden ve buna göre de 07.07.2001 tarihinde müdürlük görevinin sona erdiği kabul edileceğinden, takip eden 22.07.2005 tarihli ortaklar kurulu toplantısına kadar yetkili müdür tayin edilmediğini, mezkur ortaklar kurulunun da müvekkili adına gerek sahte imzalar atılmak suretiyle o güne kadar ortaklık yapısının değişmesi ve gerekse de davalı ..."un 07.07.2001 tarihinde müdürlük yetkisi ve buna bağlı olarak ortaklar kurulunu toplantıya çağırma yetkisi sona erdikten sonra yetkisiz kişinin çağrısı üzerine toplanıp müdür görevlendirmesine dair karar alındığından yoklukla malul olduğunu, 22.07.2005 tarihli ortaklar kurulunda alınan müdür tayinine dair kararın anılan gerekçeyle yoklukla malul olması ve en son yetkili müdür tayininin 07.07.2000 tarihinde gerçekleştirilip görev süresinin 07.07.2001’de son bulmuş olması karşısında 07.07.2001’den bu yana şirketin yönetim organının bulunmadığı gerekçesiyle şirketin organ yokluğu sebebiyle TTK’nın 636/2 maddesi gereği feshinin gerektiğini, 05.09.2015 tarihli son genel kurul toplantısında katılımlarının tutanağa yansıtılmayıp muhalefet şerhlerinin de yazılmadığını, bu toplantıda gündem dışı olarak şube kapatma kararı alındığını, ayrıca müvekkilinin Bakırköy 33. Noterliğinin 28.07.2015 tarih 42715 yevmiye numaralı bilgi almaya yönelik ihtarının gereği de karşılanmadığından şirketin TTK’nın 636/3 maddesi gereği haklı sebebe dayalı olarak da feshinin gerektiğini, ileri sürerek; 20.06.1997, 21.10.2003, 22.07.2005, 28.12.2011 tarihli ortaklar kurullarında alınan sermaye arttırımı kararlarının tamamının yoklukla malul olduklarının tespitine, müvekkilinin davalı şirketteki sermaye ve pay oranının %50 olduğunun tespitine, davalı şirketin 07.07.2001 tarihinden sonraki bütün ortaklar kurullarında alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitine, organ yokluğu nedeniyle davalı şirketin TTK 636/2 maddesi uyarınca feshine, haklı sebebe dayalı olarak davalı şirketin TTK 636/3 maddesi uyarınca feshi ile neticeten tasfiyesine, tasfiyeye karar verilmesi halinde müvekkilinin pay oranının %50 olduğunun gözetilmesine ve bu süreçte şirkete kayyım tayin edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş; mahkemece hangi kararların yoklukla malul olduğunun açıklanması istendiğinde ise sayılanlar yanında 05.09.2015 tarihli ortaklar kurulu kararının da hazır bulunmalarına ve karara muhalefet etmelerine rağmen tutanağa geçirilmemesi nedeniyle yoklukla malul olduğunu ileri sürerek mezkur kararın da yoklukla malul olduğunun tespitini istemiştir.
Davalılar vekili, yoklukla malul olduğunun tespiti talep edilen ortaklar kurulu toplantılarına davacının bizzat katıldığını, davaya konu ortaklar kurulu kararlarının toplantı ve karar nisaplarına aykırılık nedeniyle yokluğunun veya butlanının istenemeyeceğini, davacının davasına konu ettiği kararlarla birlikte 28.06.2011 tarihli karara da katılım gösterip imza attığını, bu kararın içerik itibariyle 28.12.2011 tarihli kararla aynı şekilde sermaye arttırımına yönelik olduğunu ve davacıyı bağladığını, davacının 1997 tarihinden 2011 yılına kadar ki dönemde alınan kararlar aleyhine en eski karara göre 18 yıl sonra dava açmasının hakkın kötüye kullanımı olduğunu ayrıca, davanın hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresi geçtikten sonra ikame edildiğinden bahisle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; tüm dosya kapsamına göre, ortaklar kurulu kararlarının yoklukla malul olduklarının tespiti istendiğinden hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı; 1997 tarihli karar aslına ulaşılamadığından bu karar üzerinde inceleme yapılamadığı, diğer kararlar yönünden ise alınan bilirkişi raporunun yeterli görüldüğü; davacının 06.12.2000 tarihinde hisselerinin bir kısmını davalı ...’a devrettiği, ayrıca devre ilişkin alınan ortaklar kurulu kararına da itiraz etmediği ve devirden sonra ortaklık payının %10’a düştüğü dikkate alındığında davaya konu 20.06.1997 tarihli ortaklar kurulu kararının davacı tarafından benimsendiği, hal böyle olunca da mezkur kararın aslının daha fazla araştırılmasına ve imza incelemesine tabi tutulmasına gerek görülmediği, 21.10.2003 ve 22.07.2005 tarihli ortaklar kurulu kararlarındaki imzaların davacının eli ürünü olduğunun bilirkişi incelemesi ile anlaşılması yanında davacının %10’luk ortaklık payının da korunduğu, 28.12.2011 tarihli ortaklar kurulu kararında yer alan imzanın ise davacının eli ürünü olmadığının gerek eldeki dava dosyasında ve gerekse de davalılar hakkında başlatılan savcılık soruşturması kapsamında alınan grafoloji raporlarından anlaşılması ve kararın içeriğinin sermaye arttırımı neticesinde davacının payının %2’ye düşürülecek olması karşısında davacının ortak olmasından kaynaklanan sermaye arttırım taahhüdü hakkını kullanmasına engel olunduğu ve bu nedenle kararın yoklukla malul olduğu; her ne kadar davalılar vekili 28.06.2011 tarihli ortaklar kurulunun sermaye arttırımına yönelik kararında davacının katılım ve imzasının olduğunu ve içerik itibariyle bu kararın 28.12.2011 tarihli kararla aynı olduğundan bahisle karardaki imzanın davacıya ait olmamasının sonuca etkili olmadığını savunmuşsa da 28.06.2011 tarihli kararın ana sözleşme değişikliğini içermesi nedeniyle tescil ve ilanının gerektiği, oysa bu kararın tescil ve ilan ettirilmeyip sicil dosyasında dahi bulunmadığı, ayrıca 6 ay sonra aynı hususta yeniden karar alınması taahhüdünde bulunabileceği; 05.09.2015 tarihli ortaklar kurulu toplantısına davacının katılmasına ve muhalefet şerhini yazdırmasına izin verilmediği iddiasının ise gerçek olduğu kabulünde dahi pay oranları gözetildiğinde sonuca etkili olmayacağı; şirketin organsız kaldığı için feshi talebinin, yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince görev süresi dolan müdürün şirket ortaklarını toplantıya çağırmasının mümkün olması ve sonrasında alınan kararlarda şirket müdürünün atanmış olması karşısında yerinde olmadığı; ortaklar kurulu kararının iptali, şirketin feshi ve tasfiyesi istemlerinin şirkete yöneltilmesinin gerekli ve yeterli olduğu, ortaklara husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle; davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 28.12.2011 tarihli sermaye arttırımına ilişkin ortaklar kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespiti ile bu sonuç karşısında yok hükmünde sayılan bu karardan önce ise davacının davalı şirkette %10 oranında hissesi olduğunun tespitine; davacının dava konusu ettiği diğer ortaklar kurulu kararlarıyla ilgili taleplerinin reddine; davalı şirketin organsız kalmaması nedeniyle davacının fesih ve tasfiye talebinin reddine, karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, 1997 yılından sonra davacının hisselerinin bir kısmını devretmesiyle birlikte bu kadar uzun süre sermaye arttırımından bihaber olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, şirketin aile şirketi olması ve şirketin faal olup davacı zararına işlem yapılacağına dair yeterli delil sunulmadığından haklı sebebe dayalı fesih ve tasfiye isteminin yerinde olmadığı, davanın TTK’nın 447. maddesi anlamında butlan davası olması karşısında ilk derece mahkemesinin sair hususlarda vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalılar vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK"nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalılar vekili ve katılma yoluyla davacı vekilinin temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcı peşin alındığından davacıdan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, aşağıda yazılı bakiye 13,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, 10/06/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.