10. Hukuk Dairesi 2011/1955 E. , 2012/7121 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, davalı şirketin ...01.11.2002-30.06.2004 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak geçen ve kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacı için bu işyerinden işe giriş bildirgesi verilmediği gibi, bildirilmiş herhangi bir hizmeti de bulunmamaktadır. Ancak dosya kapsamında üzerinde davalı şirketin ünvanı ile davacının ad-soyadı ve imzasının yer aldığı ilki 06.11.2002 tarihli, sonuncusu 12.02.2004 tarihli olan, ihtilaf konusu dönemi içerir tarihlere ait 15 adet tahsilat makbuzu ve 32 adet de sevk irsaliyesi bulunduğu ve dava tarihinin 17.12.2009 tarihi olduğu anlaşılmakta olup, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davacının en son çalışmasının 30.06.2004 tarihinde sona erdiği, bu tarihten itibaren dava tarihine kadar 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; hizmetlerin sona erdiği tarihin davacının beyanı esas alınmak suretiyle 30.06.2004 tarihi olarak ya da 12.02.2004 tarihli makbuz doğrultusunda 12.02.2004 tarihi olarak kabulü halinde; hizmetlerin geçtiği yılın sonuna karşılık gelen 31.12.2004 tarihinden başlayarak yasal beş yıllık hak düşürücü süre içinde iş bu davanın açıldığı belirgindir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurularak istem hakkında esastan inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu, söz konusu maddede düzenlenen hak düşürücü sürenin tespitinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.