Hukuk Genel Kurulu 2016/2414 E. , 2018/54 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.03.2014 gün ve 2012/594 E., 2014/91 K. sayılı kararın davalılar vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 01.10.2015 gün ve 2014/14066 E., 2015/27172 K. sayılı kararı ile;
(…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı; 17.01.2005 tarihinde ...Alışveriş Hizm. Teks. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürlüğü"nde muhasebe şefi olarak işe başladığını, 22.05.2011 tarihine kadar aralıksız ve ihtilafsız olarak burada 6 yıl çalıştığını, davacının aylık 1.200,00 TL net maaş aldığını, davacıya işçilik alacaklarının ödeneceği vaadiyle kandırarak istifa dilekçesi imzalatıldığını ve işten çıkartıldığını iddia ederek, kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai ve genel tatil alacaklarının davalılardan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalılar Cevabının Özeti:
Davalı ...Alışveriş Hiz.Ltd. Şti.; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının 22.05.2011 tarihinde başka bir iş bulduğunu ve kendi isteği ile işten ayrılmak istediğini belirterek istifa dilekçesi verip işten ayrıldığını, işten ayrılma talebi ile ilgili çıkış mülakat formunda yeni bir iş bulduğunu belirttiğini, işverenden hiçbir şekil ve nam altında bir alacağının kalmadığını belirterek işvereni ibra ettiğini, davacının son aldığı ücretin brüt 797,00 TL olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Davalı ....’ye usulüne uygun tebligat yapılmış, davaya cevap vermemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı, iş akdini 22/05/2011 tarihli istifa dilekçesi ile sona erdirmiş, istifa dilekçesinde haklı bir neden ileri sürmemiştir. Dava, istifadan yaklaşık 1,5 yıl sonra açılmış olup dava dilekçesinde iddia edilen hususlar, soyut istifayı haklı kılmaya yöneliktir. Davacı istifa ettiğinin ertesi günü yeni bir işe girmiş, bu durum tanık beyanları ve hizmet döküm cetveliyle de ispatlanmıştır. Ayrıca istifa dilekçesinin irade fesadı ile alındığı iddia ve ispat edilememiştir. Bu nedenle sebepsiz istifa dilekçesine değer verilerek kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır.
3- Davacı, dava dilekçesinde hafta içi 08.30-18.30 saatleri arasında, cumartesi günü de 8.30-15.30 saatleri arasında çalıştığını iddia ederek fazla mesai ücreti talebinde bulunmuştur. Davacı tanıkları da davacının haftada 3 gün 1’er saat fazla mesai yaptığını beyan etmişlerdir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan fazla mesai hesaplamasında, davacının dava dilekçesindeki çalışma saatlerine davacı tanıklarının haftada 3 gün 1’er saat fazla mesai yaptığı beyanları da eklenerek hesap yapılıp hüküm altına alınması, HUMK. nun 74. (HMK. 26) maddesinde belirtilen taleple bağlılık kuralına aykırıdır.
Davacının fazla mesai talebi ücreti dava dilekçesindeki saatler esas alınarak hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.
4- Hükmedilen miktarların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesi de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinin davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davalılar arasında organik bağ bulunması nedeniyle işçilik alacaklarından birlikte sorumlu oldukları, davacının işçilik alacaklarının bulunması nedeniyle iş sözleşmesinin davacı tarafından haklı olarak feshedildiği gerekçesiyle kıdem tazminatı ile fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının kabulüne, ihbar tazminatının ise reddine karar verilmiştir.
Hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararının iki ve üç no’lu bentleri yönünden bozma kararına uyulmasına ancak dört no’lu bozma nedeni yönünden ısrar edilerek yeniden yapılan yargılama sonucunda; iş mahkemelerinden verilen kararlarda hükmedilen alacağın, diğer mahkemelerde olduğu gibi net mi brüt mü olduğunun belirtilmesine gerek olmayıp, alacağın net olduğunun anlaşılması gerektiğinden bozma kararının buna dair kısmına uyulmayıp önceki kararda ısrar edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, işçilik alacakları hüküm altına alınırken net mi brüt mü olduğunun hükümde açıkça belirtilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, direnme kararının temyizinde davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığı ile direnmeye esas kısa karar ile direnme kararı arasında çelişki oluşup oluşmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmış olup, somut olayda ilk kararı temyiz etmeyen davacının, bozma kararı sonrası bozmaya karşı direnilmesini talep ettiği, mahkemece bozma kararının iki ve üç nolu bentlerine uyulmasına ancak dört nolu bendi olan “hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüt oluşturacağı” yönündeki bozma nedenine karşı direnilmesine karar verildiği, direnme kararının davacı vekilince temyiz edildiği, temyiz dilekçesi incelendiğinde temyiz nedenlerinin uyulmak suretiyle hüküm altına alınan alacaklara yönelik bulunduğu, direnmeye konu uyuşmazlıkla ilgili temyiz dilekçesinde ileri sürülen bir itiraz da bulunmadığı görülmekle, davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmış, hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hüküm fıkrasında gösterilmemesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297’inci maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olması ve infazda tereddüt oluşturması karşısında davalı vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunduğuna oy birliğiyle karar verilmiş olup ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 294’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, “hükmün tefhimi her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK"nın 297’nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Nitekim Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yönde olup, Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2014 gün ve 2013/9-595 E.- 2014/82 K.: 09.03.2014 gün ve 2013/9-594 E.- 2014/378 K. ile 01.11.2017 gün ve 2017/9-2848 E.- 2017/1262 K. sayılı kararlarında da bu görüş benimsenmiştir.
Diğer taraftan, kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141’inci maddesinin üçüncü fıkrası ile bu yönde düzenleme içeren 6100 sayılı HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup, hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde olmalıdır.
Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E.-2008/254 K.; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 E.- 2009/453 K.; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 E.- 2014/626 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, dava dilekçesinde fazla çalışma alacağı 7.000,00 TL, genel tatil alacağı ise 1.000,00 TL olarak talep edildiği, mahkemece fazla çalışma alacağı 4.382,58 TL; genel tatil alacağı 445,25 TL olarak hüküm altına alındığı ve bu hâli ile dava dilekçesinde talep edilen miktarların mahkemece hüküm altına alınan miktarlardan fazla olduğu hâlde direnmeye ilişkin kısa kararda hüküm altına alınan fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden dava dilekçesinde talep edilen kısımların dava tarihinden, kalan kısımların ise ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmiş iken, direnme kararının hüküm fıkrasında fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verildiği görülmüştür.
Bu itibarla, direnmeye esas kısa karar ile direnme kararının hüküm fıkrası arasında çelişki bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının usulden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.01.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.