14. Hukuk Dairesi 2016/8391 E. , 2019/6263 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 01.07.2013 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 28.03.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, İİK"nin 121. maddesi uyarınca alacaklının açmış olduğu ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı borçlu ...’in borcundan dolayı İİK"nin 121. maddesine dayanarak icra mahkemesinden alınan yetki belgesi uyarınca davalılarının murisinden intikal eden 141 ada 391 parsel, 1. kat, 5 no"lu bağımsız bölüm üzerindeki ortaklığın satış suretiyle giderilmesini istemiştir.
Davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, verilen kesin süre içerisinde eksikliklerin yerine getirilmediği gerekçesi ile dava şartı yokluğu ve ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 90. maddesi gereğince; süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
Aynı kanunun 94. maddesi gereğince; kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Bu nedenle de hakim tarafından kesin süre verilirken;
1-Kesin süreye konu işlemin gerekli ve tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması,
2-Verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi,
3-Yapılması gereken iş veya işlemler birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi,
4-Sürenin kesin olduğu ve sonuçlarının tarafa açıklanması zorunludur.
6100 sayılı HMK"nın 119/1. maddesinde, dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar sayılmış, 119/1. maddesinin (b) bendinde ""davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri""nin bulunması gerektiği belirtilmiş, 119/2. maddesinde ise; 119/1 de sayılan bentlerden (a), (d), (e), (f), (g) bentleri dışında kalan hususlarda eksiklik bulunması halinde hakimin eksikliği tamamlaması için davacı tarafa bir haftalık kesin süre vereceği, bu süre içinde eksiklik tamamlanmadığı taktirde davanın açılmamış sayılacağı belirtilmiştir.
Bilindiği üzere, usul hükümleri yargılamayı kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla getirilen düzenlemeler olup, zorunluluk olmadıkça usuli eksiklik davanın reddi veya açılmamış sayılmasına gerekçe yapılmamalıdır.
Öte yandan, paydaşlığın giderilmesi davasını paydaşlardan biri veya birkaçı diğer paydaşlara karşı açar. HMK"nin 27. maddesi uyarınca davada bütün paydaşların yer alması zorunludur. Paydaşlardan veya ortaklardan birinin ölümü halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.
Borçlunun elbirliği halinde ortak olduğu taşınmazlarda, borçlu ortağın alacaklısı, icra mahkemesi hakiminden İİK"nun 121. maddesine göre alacağı yetki belgesine dayanarak borçlunun ortağı olduğu taşınmaz için ortaklığın giderilmesi davası açabilir.
İcra mahkemesinden alınan yetkiye dayalı olarak açılan davalarda, kural olarak borçlu ortağın mülkiyet hakkının elbirliği mülkiyetine konu olması gerekir.
Somut olaya gelince; davalılar ... ve ...’e dava dilekçesindeki belirtilen adresinlerine çıkartılan davetiyenin iade edilmesi üzerine, anılan davalıların açık adresini bildirmesi ve davalı borçlu ...’e kayyım tayini için dava açmak üzere davacı tarafa kesin süre verilmiştir. 6100 sayılı HMK"nin 119/1-b. maddesi, dava dilekçesinde davalı tarafın adresinin hiç yazılmamış olması durumunda uygulama alanı bulacaktır. Gösterilen adreste davalının bulunmaması durumunda ise mahkemenin adres araştırması yapması gerekmektedir. Davacı vekili tarafından, davalılar ... ve ...’in adresi dava dilekçesinde gösterilmiş olup belirtilen kanuni düzenlemeye aykırılık bulunmamaktadır.
Ayrıca, alacaklı tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davalarında borçluya kayyım tayini gerekmemektedir. Nitekim konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.04.2004 tarih ve 2004/6-509-568 içtihadında "...el birliği mülkiyetine tabi bir malda payı bulunan borçludan alacaklı olan kişi, İcra Mahkemesinden alacağı yetkiye dayanarak borçlunun da içinde bulunacağı tüm el birliği ortaklarına karşı dava açıp bu davayı sonuçlandıracağına; buradaki dava açma hakkı hakime ya da başka bir kişiye tanınmadığına; yalnızca mirasçıya ya da İcra Mahkemesinden İİK"nin 121. maddesi hükmü uyarınca ortaklığın giderilmesi davasına açma yetkisini alan alacaklıya tanıdığına göre; yasa koyucunun bu davayı sadece atanan kayyımın açacağını kabul ettiğini ileri sürmenin mevcut yasal düzenleme karşısında mümkün olmadığı" gerekçesiyle ortaklığın giderilmesi davalarında boçluya kayyım atanmasının gerekmediği içtihat edilmiştir.
Bu durumda mahkemece, davacı vekilinin HMK"nin 119/1. maddesi hükmüne uygun olarak dava dilekçesinde davalılar ... ve ...’in adresini ve T.C. kimlik numarasını bildirdiğine göre, 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki düzenlemeler gözetilerek öncelikle anılan davalıların adres kayıt sistemindeki adresleri araştırılarak buradaki adreslerine tebligat yapılması sağlanmalı, adres kayıt sisteminde adresleri bulunamadığı takdirde zabıta aracılığı ile araştırma yapılarak adres tespiti yoluna gidilmeli ve tespit edilecek adreslerine tebligat yapılmalıdır. Tüm bu araştırmalar ile de bir sonuca varılamadığı takdirde anılan davalılara ilanen tebligat yapılmak suretiyle taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 07.10.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.