Hukuk Genel Kurulu 2015/1304 E. , 2018/51 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.05.2012 gün ve 2008/311 E. 2012/483 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.05.2013 gün ve 2012/20530 E. 2013/11784 K. sayılı kararı ile;
(…1479 sayılı Kanunun kusur sorumluluğunu esas alan 63. maddesine dayanan rücu davalarında kusurun belirlenmesinde olayın ne şekilde oluştuğunun dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirlenmesi ve uzman sayılacak kişiden oluşturulacak bilirkişiden kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir.
Somut olayda, henüz kesinleşmediği anlaşılan ceza dosyasında, davalının sigortalıyı kasten öldürdüğü iddia edilmiş, davalının bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmiş olup, Mahkemece, ceza dosyası dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yapılacak değerlendirmede, halledilmesi gereken ilk sorun, yukarıda belirtilen maddi olgulara bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir. Başka bir anlatımla ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin yada kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zararın miktarının ne olduğu söz konusudur. Saptanacak maddi olgulara göre ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin takdirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Ne var ki; ceza mahkemesi kendine has usulü olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; kamunun yargıya olan güvenin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu dava tarihinde olan Borçlar Kanununun 53.maddesinde öngörülen kuralında doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır. Şu halde hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlıdır.
Davalının mahkûmiyetine ilişkin olan ve dosya kapsamından henüz kesinleşmediği anlaşılan Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/154 E sayılı dosyanın hükmünün kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizdir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Bağ-Kur sigortalısının ölümü nedeniyle meydana gelen Kurum zararının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili Kurumun Bağ-Kur sigortalısı Özkan Özdemir’in 26.11.2006 tarihinde davalı tarafından vurularak öldürüldüğünü, sigortalının vefatı nedeniyle hak sahiplerine peşin sermaye değeri olarak 76.225,28 TL maaş bağlandığını belirterek fazlaya ait dava ve talep hakkı saklı kaymak kaydıyla 10.000 TL’nin 03.04.2007 tarihli tahsis onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili meydana gelen olay nedeniyle Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davanın hâlen derdest olduğunu, müvekkilinin meşru müdafaa kapsamında veya en azından karşı tarafın ağır kusuru ile söz konusu olaya karıştığını, bu nedenle ceza yargılamasının sonucu nazara alınarak hüküm kurulması gerektiğini, ayrıca Kurumun talep edebileceği gerçek zarar miktarının da saptanmasının zorunlu olduğunu ileri sürerek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesince davalının Özkan Özdemir"i kasten öldürme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın iyi hali tevil yollu ikrarı lehine takdiri hafifletici sebep kabul edilerek 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, davalının Kurum sigortalısı Özkan Özdemir"i 26.11.2006 tarihinde vurarak öldürdüğü, bu nedenle Kurumca talep edilen miktarın harcama göz önüne alındığında düşük olup davalı tarafın indirim yapılması yönündeki beyanının ileride açılan ek davada değerlendirilme imkânının bulunduğu gerekçesiyle fazlaya dair hakları saklı tutularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasının içeriğinden Kurum sigortalısının öldürüldüğü olayının tereddüt dışı olduğu, her davanın kendi özelliğine göre yorumlanması gerektiği, iş bu davanın kısmi mahiyette pilot dava olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenilmesine yönelik bozma kararı sonrası mahkemece Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ilgili dosyasının getirtilerek incelendiği ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin onama kararının dosya içerisine alındığı, sonrasında da direnme gerekçesinde Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleştiğinin belirtildiği dikkate alındığında, mahkemece verilen direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu, ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, herhangi bir yeni delil toplamadan, önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi).
Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozma kararından esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozma kararında işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez (Hukuk Genel Kurulunun 06.05.2015 gün ve 2014/13-2172 E., 2015/1311 K. sayılı kararı).
Somut olayda Özel Daire bozma kararında Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/154 E sayılı dosyanın hükmünün kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğinin belirtildiği, mahkemece bozma sonrası Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ilgili dosyasının getirtilerek incelendiği ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin onama kararının dosya içerisine alınarak ve gerekçede Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleştiği belirtilerek direnme olarak adlandırılan kararın verildiği anlaşılmıştır.
Buna göre mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozma kararına konu Yargıtay 1. Ceza Dairesi onama kararı dosya arasına konularak, bozmadan önceki kararda tartışılıp değerlendirilmeyen yeni bir delile dayanıldığından yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 17.01.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.