10. Hukuk Dairesi 2011/1969 E. , 2012/6686 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamındaki zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
... Tarım... ait .... sicil numaralı işyerinden 07.08.1997 – 01.12.2005 döneminde 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince zorunlu sigortalılığına dayalı olarak adına kısmi bildirim ve prim ödemeleri gerçekleştirilen davacının, anılan tarihlerde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespiti istemiyle 30.03.2010 günü açtığı, yasal dayanağı söz konusu Kanunun 79’uncu maddesinin onuncu fıkrası olan işbu davada, dava tarihinden önce yaşamını yitirmiş olan ...’ya husumet yöneltildiği, yargılama aşamasında yeniden düzenlediği dava dilekçesiyle mahkemeye başvuran davacı vekilinin, işveren olarak yanlışlıkla.... gösterdiklerini, doğru davalı tarafın, belirtilen anonim şirket olduğunu bildirmesi üzerine bu şirkete dava dilekçesini içerir davetiyenin tebliğ edildiği belirgin olup, işveren şirketin vekil ile temsil edildiği davada mahkemece yapılan yargılama sonunda, ölü kişiye karşı dava açılamayacağı, ıslah yoluyla da davalı tarafın değiştirilemeyeceği gerekçeleriyle dava reddedilmiştir.
01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taraf ehliyeti” başlığını taşıyan 50’inci maddesinde, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu belirtilmiştir. Buna göre taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneği olup, medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şekildir. Medeni hukuktaki haklara ve borçlara sahip olma ehliyeti hak ehliyetini oluşturmakta, gerçek ve tüzel kişiler bakımından geçerli olmaktadır. Hak ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 28’inci maddesinde ise, kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayıp ölümle sona erdiği ve çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde ettiği hüküm altına alınmış olup, gerçek kişilerin kişiliği ve bununla
medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti ölümle sona erdiğinden, ölmüş kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. 04.05.1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, davanın açılmasından önce davalının yaşamını yitirmesi durumunda davanın reddi gerektiği ve ıslah yolu ile de mirasçıların katılımıyla davanın yürütülemeyeceği belirtilmiştir.
Bununla birlikte, 6100 sayılı Kanunun “Tarafta iradi değişiklik” başlıklı 124’üncü maddesinde, bir davada taraf değişikliğinin, ancak karşı tarafın açık rızası ile olanaklı olduğu bildirildikten sonra, ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği isteminin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakimin karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği istemini kabul edebileceği açıklanmıştır.
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; dava dilekçesiyle kendisine husumet yöneltilen ...’nın dava tarihinden önce yaşamını yitirmesi nedeniyle taraf ehliyetine sahip olmadığı belirgin ise de, davacı vekilinin yargılama aşamasındaki başvurusu ile doğru işveren şirkete dava dilekçesinin tebliği dikkate alındığında davanın .... yerine ...’ya karşı açılması olgusunun “temsilcide yanılgı” olarak benimsenmesi gerektiği gibi, kaldı ki, uygulama olanağı bulunan 6100 sayılı Kanunun 124’üncü maddesindeki düzenleme gereğince taraf değişikliği isteminin karşı tarafın rızası aranmaksızın kabul edilmesi zorunluluğu da açıktır. Bu bakımdan, işin esasına girilerek tüm kanıtlar toplandıktan sonra yapılacak değerlendirmeyle elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece söz konusu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı gerekçelerle davanın reddi yönünde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 05.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.