12. Ceza Dairesi 2017/2118 E. , 2020/2360 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : 2863 sayılı Kanunun 65/1, TCK’nın 43/1, 62/1, 52/2, 53/1-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın, Şanlıurfa ili, Harran ilçesinde, Şanlıurfa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünün 20.12.2011 tarih 107 nolu kararı ile III. Derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilen alanda, 08/05/2013 tarihli yapı tatil zaptı ile; inşaatın kolonları dikilmiş halde olduğu tespit edilerek durdurulduğu, 05/11/2014 tarihli kolluk tutanağı ile de; bahse konu kaçak yapının, tek katlı, dışı boyasız olduğu, ikametin iç kısmında yarısının dörde bölünmüş şekilde dükkanlar olduğu, diğer kısmının ise boş olduğunun tespit edildiği, mahallinde yapılan keşif neticesinde alınan inşaat bilirkişi raporu ile; yapının 1-2 yıllık olduğu, taşınmazın cadde cephesinde kalan kısmında 4 adet dükkan olduğu, taşınmazın yaklaşık 30-40 cm temel kazılarak 10 cm subasman kotunda tek kattan oluştuğu, betonarme karkas yapı tarız ile inşa edildiği hususlarının tespit edildiği, arkeolog bilirkişi raporu ile de; taşınmaz toprak altına açılan temel üzerinden yükseltildiğinden temelin sit alanına zarar verdiğinin, yapılan müdahaleler ile sit alanının bütünlüğüne ve doğal dokusuna zarar verildiğinin, toprak altında bulunan kültür tabakalarında da aynı şekilde tahribata sebebiyet verildiğinin, eylemin izinsiz fiziki ve inşai müdahale niteliğinde olduğunun belirlendiği dosya kapsamında, her ne kadar sanık, dava konusu alanın sit alanı olduğunu bilmediğini ileri sürmüş ise de;
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete"de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ - yayım - internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh - ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; sanığın, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, bununla birlikte dava konusu taşınmazın arkeolojik sit alanı olarak tesciline ilişkin Şanlıurfa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünün 20.12.2011 tarih 107 nolu kararının, dosya kapsamında bulunan 11/01/2012 tarihli ilan tutanağı içeriğine göre, Harran Belediyesinde bir ay süreyle hoparlör ile ve ilan tahtasına asılmak suretiyle ilan edildiği, bu nedenle sanığın, taşınmazın arkeolojik sit alanı içerisinde kaldığını bildiğinin kabulünde isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın hakkında dava konusu yerin ecrimisilini ödediğine, dava konusu yerin sit alanı içerisinde kaldığını bilmediğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın, 3. derece arkeolojik sit alanı içerisine izin almaksızın yaptığı inşaatın, ilk olarak 08/05/2013 tarihli yapı tatil zaptı ile kolonları dikilmiş halde iken tespit edildiği, daha sonra kolluk kuvvetlerince tanzim edilen 03/11/2014 tarihli tutanak ile; bahse konu kaçak yapının, tek katlı, dışı boyasız olduğunun, ikametin iç kısmında yarısının dörde bölünmüş şekilde dükkanlar olduğunun, diğer kısmının ise boş olduğunun tespit edildiği, bu nedenle sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43/1. maddesinin uygulanması gerektiği anlaşılarak mahkemece de bu yönde hüküm tesis edilmiş ise de; sanığın devam eden eylemlerinin iddianame içeriğinde yer almadığı, bu nedenle sanık hakkında, iddianamede belirtilmeyen eylemleri nedeniyle ek savunma verilerek TCK’nın 43/1. maddesi gereğince uygulama yapılamayacağı anlaşılmakla; sanığın 03/11/2014 tarihli tutanak ile tespit edilen devam eden eylemleri hakkında dava açılması sağlanarak, açılan dava ile eldeki davanın birleştirilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabule göre de;
1- Tayin olunan 2 yıl 6 ay hapis ve 6 gün adli para cezasından TCK"nın 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak 2 yıl 1 ay hapis ve 5 gün adli para cezası yerine uygulama hatası yapılarak netice cezanın 1 yıl 13 ay hapis ve 5 gün adli para cezası şeklinde eksik tayini kanuna aykırı,
2- T.C. Anayasa Mahkemesinin, TCK"nın 53. maddesine ilişkin olan 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanmış olması nedeniyle, iptal kararı doğrultusunda TCK"nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi gereğince sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 04/03/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.