Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/559
Karar No: 2018/50
Karar Tarihi: 17.01.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/559 Esas 2018/50 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/559 E.  ,  2018/50 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Düzce İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.05.2013 gün ve 2011/155 E., 2013/373 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı ... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 04.10.2013 gün ve 2013/17485 E., 2013/18376 K. sayılı kararı ile,
    “…Davacı, 14.09.1992 – 31.12.2002 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının tespitini istemiş, Mahkemece uyulan Dairemizin bozma ilamında; "Davacının 1479 sayılı Kanun m.18 anlamında; süresinde ve usulüne uygun müracaatı bulunmadığından 04.10.2000 öncesine ilişkin olarak redde yönelik Mahkeme kabulünün isabetli bulunduğu, bununla birlikte davacının 04.10.2000 sonrası vergide kayıtlı olduğu sürenin ise 5510 sayılı Kanun Geçici m.8 kapsamında değerlendirilmesinin gerektiği belirtilerek, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden itibaren 6 ay içinde davacının bu davayı açmak suretiyle talepte bulunduğu bildirilmiş ve davacının talebinin, bu maddeye göre borçlanma isteği niteliğinde olduğunun gözetilmesi gereği " ifade edilmiştir.
    Mahkemece, bozma sonrası yürütülen yargılama süresinde, davalı Kurum"dan borçlanma tutarı sorulmuş, Kurumca vergi borçlanma miktarı tutarı bildirilmiş, ancak Mahkeme kararı kesinleşmeden işlem yapılamayacağının belirtilmesi üzerine; borçlanma bedelinin ödenmemesinin davacıdan kaynaklanmadığı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Mahkeme, bozma kararına uyulmasına karar vermiştir. Bozma kararına uyulmakla, bozma kararı lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar ve mahkemece de bozma kararı doğrultusunda karar verilmesi gerekir. (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı İBK) O halde mahkemece bozma ilamına uyulduğuna göre, bozma kapsamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak karar verilmesi gerekir.
    16.06.2006 günlü Resmi Gazete"de yayımlanan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Geçici m.8/1 hükmünde; bu kanunun m.4/1 (b) bendi uyarınca sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu kanunun yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüklerini bu kanunun yürürlük tarihinden başlayacağı kural olarak kabul edilmiştir. İstisnai olarak da aynı maddenin 2. fıkrasında; bu kanunun m.4/I (b) bendinin (1) ve (3) numaralı bentlerine göre sigortalı sayılanların (esnaf veya tacir olarak gelir vergisi mükellefi olanlar ile şirket ortaklarının) bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren sigortalılıkları başlatılanların, bu Kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008 ilâ 04.10.2000 tarihi arasında geçen vergi mükellefiyet sürelerinin, sigortalının bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunması halinde 04.10.2000 ilâ 01.10.2008 dönemini vergi mükellefiyetlerinin bulunması kaydıyla borçlanılabileceği kabul edilmiştir.
    Anılan maddede; "...sigortalının bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunması halinde, vergi mükellefiyet sürelerinin tamamı için 80 inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine göre talep tarihindeki prime esas kazancının % 32"si üzerinden borçlanma tutarı hesaplanır ve sigortalıya tebliğ edilir. Sigortalının kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi halinde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Sigortalıya tebliğ edilen borç tutarının bu süre içerisinde tam olarak ödenmemesi halinde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve ödenen tutar bu Kanunun 89 uncu maddesine göre iade edilir." hükmü yer almaktadır.
    Madde hükmü gereğince, davacının 01.10.2008 tarihinden sonra 4 (b) sigortalısı olarak tescil edilmiş olması halinde; borçlanma tutarının davacıya tebliği ile belirtilen tutarın tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi halinde bu sürenin sigortalılık süresi olarak değerlendirilebileceği gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.
    O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır."
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı asil vergi kaydını yaptırarak 14.09.1992 tarihinde tuhafiyeci olarak ticarete başladığını, vergi terkin tarihi olan 31.12.2002 tarihine kadar bir fiil tuhafiyecilik işi ile iştigal ettiğini, ancak Bağ-Kur prim borçlarının taksitlendirilmesi amacıyla Kuruma başvurduğunda Bağ-Kur numarasının olmadığının belirtildiğini, oysa fiilen çalıştığı süreler yönünden Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiğini ileri sürerek 14.09.1992 ile 31.12.2002 tarihleri arasında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili, 1479 sayılı Kanunun 18’inci maddesi uyarınca 20.04.1982 ile 04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi sürelerinin borçlanılmasının 03.02.2004 tarihinde sona erdiğini, ancak davacının süresinde Kuruma başvuruda bulunmadığını, bu nedenle davacının talebinde haksız olduğunu, ayrıca Kurum dava açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama giderleri ve vekalet ücretinden Kurumun sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
    Yerel mahkemece verilen ilk kararda davacının kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının başladığı tarihten itibaren 3 ay içinde davalı Kuruma kayıt ve tescilini yaptırmadığı, ilgili vergi dairesi ve meslek odasınca da davalı Kuruma herhangi bir bildirimde bulunulmadığı, davalı Kurumca da resen tescil işleminin yapılmadığı, davacı tarafından sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin belirli tarihlerde başlatılmasını ve Kanunda tanınan süreler içinde borçlanma hakkının kullanmasını zorunlu kılan 1479 Sayılı Kanun’un Geçici 18’inci maddesi uyarınca davalı Kuruma süresi içinde müracaatta bulunmadığı, davacının 1479 Sayılı Kanuna eklenen Geçici 18’inci maddesindeki “04.10.2000 tarihine kadar davalı Kuruma kayıt ve tescillerini yaptırmamış olan sigortalıların hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihinden itibaren başlatılacağı” hükmü gereğince 04.10.2000 ile 31.12.2000 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Hükmün davacı asil ve davalı ... vekili tarafından temyizi üzerine;
    Özel Daire 24.02.2011 tarihli ilk kararında mahkemenin 04.10.2000 öncesinin reddine dair kararının hukuka uygun olduğu, ancak davacının 04.10.2000 sonrası vergide kayıtlı olduğu sürenin 5510 sayılı Kanunun Geçici 8’inci maddesi kapsamında değerlendirileceği, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden itibaren 6 ay içinde davacı bu davayı açmak suretiyle talepte bulunduğundan talebinin bu madde uyarınca borçlanma isteği niteliğinde olduğu gözetilerek, borçlanma talebinin koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkemece Özel Daire bozma kararına uyularak verilen ikinci kararında davacının 04.10.2000 ile 31.12.2002 tarihleri arasında vergi mükellefi olduğu, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde iş bu davayı açtığı ve davanın da 5510 sayılı Kanunun Geçici 8’inci maddesi kapsamında borçlanma talebini de içerdiği, davacı tarafından yerine getirilmeyen tek şartın borçlanma tutarını ödemiş olmak olduğu, davacının 5510 sayılı Kanunun Geçici 8’inci maddesinden yararlanmak amacıyla yasal süresi içinde Kuruma başvurduğu varsayılarak Kurumdan borçlanma tutarının hesaplanmasının istendiği, Kurumdan gelen müzekkere cevabı uyarınca davacıya ilgili tutarı ödemek üzere süre verildiği ancak Kurum tarafından mahkeme kararı kesinleşmeden bir işlem yapılamayacağından bahisle ödemenin kabul edilmediği, bu hâlde 5510 sayılı Kanun’un Geçici 8’inci maddesindeki borçlanma tutarının ödenmesi dışındaki bütün şartları taşıyan davacının borçlanma tutarını ödemesinin ancak mahkemenin vereceği tespit kararının kesinleşmesinden sonra değerlendirilebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının 04.10.2000 tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
    Davalı ... vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle ikinci defa bozulmuştur.
    Yerel mahkemece davacı tarafından yerine getirilmeyen tek şartın borçlanma tutarını ödemiş olmak olduğu, bu şartın ise davalı Kurumun ödemeyi kabul etmemesi nedeniyle gerçekleşemediği, davacının borçlanma tutarının ödenmesi dışındaki tüm şartları haiz olduğunun anlaşıldığı, buna rağmen aynı konularda araştırılma yapılması gerektiğinden bahisle kararın bozulduğu, bozma öncesinde bilirkişi incelemesi de yaptırıldığı göz önüne alındığında önceki kararın usul ve kanuna uygun olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını davalı ... vekili temyize getirmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda 04.10.2000 sonrası geçen sürenin sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi için 5510 sayılı Kanun’un Geçici 8’inci maddesinde belirtilen koşulların yerine getirilip getirilmediğinin araştırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    Bilindiği üzere sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasalarda güvence altına alınmıştır. Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi sosyal güvenlik haklarına olumlu yansımakla birlikte, kimi zaman bu hakları sınırlayıcı düzenlemelere gidildiği de görülmektedir.
    Öncelikle uyuşmazlığın çözümü, sigortalılık niteliğini taşıdıkları hâlde Bağ-Kur’a kayıt ve tescil yaptırmamış olanlar hakkında Bağ-Kur Kanununda öngörülen düzenlemelerin irdelenmesini zorunlu kılmaktadır.
    1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkârlar Ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına en son alınan “esnaf ve sanatkârlar ve diğer bağımsız çalışanlara”, Kanunda yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacını taşımakta olup, 26’ıncı madde ile sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağını, bu Kanuna göre sigortalı sayılanların, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescil yaptırmalarının zorunlu olduğu, aksi durumda Kurum tarafından resen tescil işleminin yapılacağı hükme bağlanmıştır.
    22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinde yapılan değişiklikte; “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkârlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar” dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkârlar Siciline veya Kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
    Buna karşın, 1479 sayılı Kanunda sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin belirli tarihlerden başlatılmasını zorunlu kılan düzenlemelere de yer verilmiş ve 1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanun’un 79/10’uncu maddesine paralel nitelikte bir düzenleme bulunmadığı için, kural olarak hizmet tespiti davası açılmasının mümkün olmadığını dikkate alan yasa koyucu, sigortalılık niteliğini taşıdıkları hâlde Kuruma tescil edilmemiş kişilere zaman zaman kendi ad ve hesaplarına bağımsız çalıştıkları süreleri borçlanma ve bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi olanağını tanımıştır.
    Belirtilen düzenlemelerden ilki olan “Tescilini yaptırmayanlar hakkında yapılacak işlemler” başlıklı Ek Geçici 13’üncü madde hükmünde, tescilleri yapılmamış ancak sigortalılık niteliğini taşıyanlar yönünden Kanunun tanıdığı hak ve mükellefiyetlerin 2654 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 20.04.1982 tarihinden başlatılacağı öngörülmüştür.
    619 sayılı KHK’nın Geçici 1’inci maddesi hükmünde ise “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları hâlde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.04.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” denilmekte olup, anılan Kanun Hükmünde Kararname 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.
    Bu iptal sonrasında benzer bir düzenlemeyi öngören ve 02.08.2003 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunun 47. maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen Geçici 18’inci madde;
    “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlar. Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982-04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49"uncu ve ek
    15"inci maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” hükmünü amirdir.
    Geçici 18’inci madde düzenlemesi 24.07.2003 tarih 4956 sayılı Kanun ile getirilmiş ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, buna göre, maddede öngörülen başvuru süresi 02.02.2004 günü mesai bitimi itibariyle sona ermiştir.
    5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte Kanun koyucu yine sigortalılık nitelikleri taşıdıkları halde kayıt ve tescilini yaptırmayanlar yönünden 1479 sayılı Kanun döneminde olduğu gibi bir düzenlemeye gitmiştir. 08.05.2008 tarihli 5754 sayılı Kanun"un 68. maddesi ile değişik 5510 sayılı Kanun"un Geçici 8’inci maddesinde;
    “Bu Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç diğer alt bentlerine göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğü bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine göre sigortalı sayılanların hak ve yükümlülüğü ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlar.
    Ancak, bu Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) ve (3) numaralı alt bentlerine göre sigortalı sayılanlardan bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren sigortalılıkları başlatılanların, bu Kanunun yürürlük tarihi ile 4/10/2000 tarihi arasında geçen vergi mükellefiyet süreleri bulunmak kaydıyla, sigortalının bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunması halinde, vergi mükellefiyet sürelerinin tamamı için 80"inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine göre talep tarihindeki prime esas kazancının % 32’si üzerinden borçlanma tutarı hesaplanır ve sigortalıya tebliğ edilir. Sigortalının kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi halinde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Sigortalıya tebliğ edilen borç tutarının bu süre içerisinde tam olarak ödenmemesi halinde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve ödenen tutar bu Kanunun 89"uncu maddesine göre iade edilir.” Şeklinde bir düzenleme yer almaktadır.
    Buna göre 5510 sayılı Kanunun Geçici 8’inci maddesi uyarınca öncelikle 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren sigortalılıklarının başlatılmış olması gerekmektedir. Diğer bir söyleyişle Kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden sonra 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında sigortalı olarak tescil edilmeleri gerekmektedir. Eğer tescil söz konusu değilse bu durumda 04.10.2000 ile 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihleri arasında bir sigortalılığın varlığından bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Tescilin bulunması hâlinde ise 04.10.2000 tarihi ile 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihi arasında geçen sürenin sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi için sigortalının 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunması ve Kurum tarafından hesaplanarak kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi gerekmektedir.
    1479 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanunda gösterilen sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin başlaması için öngörülen tarihlerden itibaren, Kanunda belirtilen süreler dahilinde borçlanma hakkı kullanılmalıdır. Belirtilen süreler içerisinde borçlanma hakkının kullanılmaması halinde ise sonrasında Bağ-Kur sigortalılığının tespitine olanak kalmamaktadır. Bilindiği gibi, 1479 sayılı Kanunda 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun hizmet tespitine ilişkin 79/10’uncu maddesine koşut bir düzenleme bulunmamaktadır.
    Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, davacının 01.10.2008 tarihinden önce Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil başvurusunun olmadığı, 5510 sayılı Kanunun Geçici 8’inci maddesi uyarınca 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008 sonrası başlatılan bir sigortalılığının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Geçici 8/2’inci maddeye göre borçlanma hakkının kullanılabilmesi için öncelikle tescil şartı olduğundan ve davacının tescili bulunmadığından borçlanma hakkının varlığından da söz edilemeyecektir. Dolayısıyla davacının geçmişe dönük olarak sigortalılığının tespitine karar verilmesi mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmelidir.
    O hâlde, yerel mahkeme direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçelerle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.01.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi