10. Hukuk Dairesi 2011/398 E. , 2012/6483 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacıya, muris eşi sebebiyle ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının murisinin 11.08.2009 tarihinde vefat ettiği, öncesinde iki yıllık askerlik borçlanma bedelini 20.08.1999 tarihinde ödediği, davacının 20.08.2009 tarihli tahsis talebi üzerine Kurumun, 5510 sayılı Kanunun 32. maddesinde yer alan, " ...ölüm aylığı;....her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş, ...durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanır. ..."hükmü ile ilk kez 1971 yılında sigortalılığı başlayan murisin 314 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları priminin bildirilmiş olması sebebiyle talebi reddettiği, mahkemenin de aynı gerekçe ile davanın reddine karar verdiği anlaşılmaktadır.
“Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir
5510 sayılı Yasanın 32. maddesiyle yeniden getirilen yukarıda belirtilen hükmün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen askerlik borçlanmaları yönünden uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gibi; düzenlemenin, yasanın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce meydana gelen olay ve ilişkilere uygulanmasını gerektirir yukarıda sıralanan istisnai durumlar kapsamında değerlendirilemeyeceği de hukuksal bir gerçektir.
Davacı murisinin, 24.09.1964-24.09.1966 tariheri arasında geçen askerlik süresine dair (iki yıllık) borçlanma bedelini ödediği 20.08.1999 tarihinde yürürlükte bulunanan 506 sayılı Kanunun 60/F maddesi hükmünde ise, .... göre tescil edilmiş bulananlara er olarak silah altında veya yedek subay okulunda geçen süreleri borçlanma hakkı tanınmıştır. Yine aynı hükümde, "...Borçlandırılan sürenin karşılığı olan gün sayısı sigortalının prim ödeme gün sayısına katılır. Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür..." düzenlemesi de dikkate alındığında, davacı murisinin askerliği sebebiyle borçlandığı ve bedelini ödediği sürenin sigortalılık süresi olarak prim ödeme gün sayısına dahil edilmesi , ölüm aylığı şartlarının bu kapsamda ele alınması gerektiği gözetilmemiştir.
Nitekim, .... 29.09.2010 gün ve 2010/ 21-301, 438 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, “Sigortalılık süresi”, 506 sayılı Kanunun 108.maddesinde uzun vadeli sigorta kolları açısından tanımlanmıştır. Bu maddeye göre: malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir. Tahsisi için istenilen koşulların, sigortalılık başlangıç tarihi (gerek mülga gerekse halen yürürlükte bulunan sosyal güvenlik mevzuatına tabi olarak ilk defa çalışılmaya başlanılan tarih) ile aylık talep tarihi arasında (aylık talebinde bulunmuş olmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasındaki sürede) gerçekleşmiş olması aranmaktadır.
Bu arada “Hizmet borçlanması”, sigorta kapsamında sayılan fakat bildirilmemiş ve primi ödenmemiş sürelerin, ilgili tarafından başvurularak primlerinin ödenmesi işlemidir (Şakar, Müjdat: Sosyal Sigortalarda Hizmet Borçlanması ve Hizmetlerin Birleştirilmesi, Yaklaşım Dergisi, Temmuz/2005, Sayı:151) Önemle belirtilmelidir ki, sigortalının, mevcut olmayan bir süreyi borçlanabilmesi de, mümkün değildir.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular doğrultusunda karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeler ile istemin reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin temyiz istemi kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 03.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.