Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2021/208
Karar No: 2022/861
Karar Tarihi: 21.02.2022

Danıştay 10. Daire 2021/208 Esas 2022/861 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/208 E.  ,  2022/861 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONUNCU DAİRE
    Esas No : 2021/208
    Karar No : 2022/861

    TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
    VEKİLİ : Av. …

    TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / …
    VEKİLİ : Av. …
    MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …
    İSTEMLERİN KONUSU : …Bölge İdare Mahkemesi …İdare Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Davacı tarafından, oğlu …'in Eyüp Devlet Hastanesi acil servisine kollarında, göğsünde ve sırtında şiddetli ağrı şikayeti ile başvurmasına rağmen muayene edilip müşahade altına alınmadan ağrı kesici iğne yapılarak eve gönderilmesi, akabinde kalp krizinden vefat etmesi ile sonuçlanan olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı iddia edilen zararlara karşılık 100.000,00 TL (miktar artırım ile 115.027,00 TL) destekten yoksun kalma tazminatı ile 300.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla; olayda hizmet kusuru bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması için alınan Adli Tıp Kurumu raporları ve ilgili hekim hakkında açılan ceza yargılamasında yer alan tespitlerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, tıbbi müdahalede yeterli özenin gösterilmemesi sebebiyle olayda hizmet kusuru olduğu, davacıların maddi tazminat istemlerinin belirlenmesi için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda dosyaya sunulan raporda toplam 115.027,00 TL maddi tazminatın hesaplandığı, söz konusu raporun hükme esas alınabilir nitelikte olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 115.027,00 TL maddi tazminatın 100.000,00 TL'lik kısmının davalı idareye başvuru tarihinden, arttırılan 15.027,00 TL'lik kısmının miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, olay nedeniyle duyulan üzüntüye karşılık olarak ise, 100.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin 200.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
    Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: …Bölge İdare Mahkemesi …İdare Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu …İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve taraflarca ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından, takdir edilen manevi tazminatın, olayın meydana geliş şekli, idarenin ajanı olan sağlık personelinin kusuru ve meydana gelen zarar dikkate alındığında, kusurlu eylemi özendirecek oranda düşük olduğu, tazminata haksız fiil tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği, vekalet ücretinin hatalı hesaplandığı ileri sürülmektedir. Davalı idare tarafından, usule ilişkin olarak, davanın idari eylem tarihinden itibaren bir yıllık süre geçtikten sonra açıldığı, davacının yakınının ölümünün akut miyokard enfarktüsü sonucu meydana gelmiş olduğu, otopsisinde kanında ve burun sürüntüsünde esrar tespit edildiği, kullanılan yabancı maddenin kalp krizine neden olduğu, zarar görenin kusurlu olduğu, söz konusu kusurun da illiyet bağını kesmesi sebebiyle idarenin meydana gelen olayda sorumluluğunun bulunmadığı, nitekim Adli Tıp Kurumu raporunda da idareye kusur atfedilmediği, hesap bilirkişisi tarafından yapılan hesaplamanın hatalı olduğu, davacının ölüm aylığı gibi maddi yardım alıp almadığı hususunun araştırmadığı ileri sürülmektedir.

    TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davacı tarafından, davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Davalı idare tarafından, davacının temyiz isteminin istemin reddi ve Mahkeme kararının kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği savunulmuştur. Davalı yanında müdahil tarafından savunma verilmemiştir.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
    DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
    İNCELEME VE GEREKÇE :
    MADDİ OLAY :
    Davacı tarafından, 31/03/2015 tarihi saat 23.00 civarında kollarında, sırtında ve göğsünde ağrı şikayeti ile Eyüp Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne başvurduğu belirtilen oğlu …'e, dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre, Eyüp Devlet Hastanesi Acil Servisinde görevli pratisyen hekim ……tarafından yapılan muayenesinde üst solunum yolları enfeksiyonu ön tanısı konulduğu, söz konusu tanıya yönelik olarak Arveles ve Sefazol kas içi enjeksiyon uygulanmasının, tansiyonunun 165/105 olarak tespiti üzerine Kapril 25 mg tabletin dil altı şeklinde verilmesinin uygun görüldüğü, yeşil alan muayenesi olarak işlem kodu girildiği, ertesi gün poliklinik muayenesi önerilmek suretiyle taburcu edildiği, hastane evrakında hastanın şikayetlerinin yer almadığı, sadece ÜSYE (üst solunum yolu enfeksiyonu) notunun düşüldüğü, ayrıca tavsiye edilen ilaçlar ile yeşil alan muayenesi kodunun yazıldığı, hastanın 01/04/2015 tarihinde saat 06.30'da vefat ettiği, yapılan otopside burun sürüntüsünde THC (Esrar) tespit edildiği, ölüm nedeni olarak kalp krizinin (akut miyokard enfraktüsü) belirtildiği anlaşılmaktadır.
    Olayla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması sonucunda Eyüp Devlet Hastanesinin Acil Servisinde görevli (müdahil) pratisyen doktor hakkında …Asliye Ceza Mahkemesinin E.… sayılı dosyasında taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan dava açılmış, bu soruşturma kapsamında anılan Adli Tıp Kurumu …İhtisas Kurulunun …tarih ve …sayılı raporunda, kişide tespit edilen esrarın ölüme etkisinin bulunmadığı, ölümün kalp damar rahatsızlığından meydana geldiği yönünde görüş bildirilmiş, yapılan yargılama sonucunda da dinlenen anne ve kız kardeşin beyanları doğrultusunda suç sabit görülerek hekimin hapis cezası ile cezalandırılması şartları oluştuğu gerekçesiyle mahkumiyetine, ardından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
    Davacı tarafından, 11/11/2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle ile Eyüp Devlet Hastanesi'nde gerçekleştirilen tıbbi ameliyelerde hizmet kusuru işlendiğinden bahisle uğranılan zararların karşılanması istemiyle davalı idareye başvuruda bulunulmuş, başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine, 100.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 300.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle 14/01/2016 tarihinde bakılan dava açılmıştır.
    İdare Mahkemesince olaya yönelik olarak alınan Adli Tıp Kurumu …İhtisas Kurulu'nun …tarih ve …sayılı raporunda; "kanında ve burun sürüntüsünde (THC) esrar tespit edilen kişinin ölümünün akut miyokard enfarktüsü sonucu meydana gelmiş olduğu, 31/03/2015 tarihinde Eyüp Devlet Hastanesi’ne başvurduğu, muayenesinin yapıldığı, muayene bulgularına göre tedavisinin yapıldığı, verilen ilaçların konulan tanıya uygun olduğu, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, kişinin muayene ve tedavisini yapan ilgili hekime, yardımcı sağlık personeline ve Eyüp Devlet Hastanesi idaresine atfı kabil kusur olmadığı" yönünde görüş verilmiştir.
    Anılan rapora itiraz edilmesi üzerine Mahkeme tarafından, Adli Tıp Kurumu …Üst Kurulundan alınan …tarih ve …sayılı ek raporda, "kişinin 31/03/2015 tarihinde Eyüp Devlet Hastanesi’ne başvurduğu, muayenesinin yapıldığı, muayene bulgularına göre tedavisinin yapıldığı dikkate alındığında; babasının ifadesinde bahsedilen göğüs, omuz ve kol ağrısı gibi spesifik şikayetlerinden bahsedilmiş olması durumunda ayırıcı tanıya yönelik olarak EKG çekilmesi gibi tetkiklerin yapılmamasından dolayı kişinin muayenesi ve tedavisini yapan ilgili hekimin kusurlu olacağı, ancak söz konusu şikayetlerin hekime belirtilmemiş olması ve hekimin ifade ettiği gibi kas ağrısı, eklem ağrısı gibi nonspesifik şikayetlerden bahsedilmiş olması durumunda ise kişinin muayenesi ve tedavisini yapan ilgili hekimin kusursuz olacağı, ifadeler arasındaki çelişkinin mahkemece adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olacağı" yönünde görüş verilmiştir.
    Mahkeme tarafından, söz konusu raporlar ve ceza yargılaması esnasında alınan ifadeler ile tespitler değerlendirilip …Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosunca alınan ifadelerde ve …Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davadaki tanık beyanlarında, "…her iki kolunun ağrıdığını, göğsünün ağrıdığını ve başında da kulaklarından beynine doğru göstererek şiddetli bir sancısının olduğunu söylediğini" beyan ettikleri, görevli doktor tarafından ise ayrıntılı muayene yapılmadan, özellikle ayırıcı tanıya yönelik EKG çekilmesi gibi tetkikler yapılmadan eve gönderilmiş olmasının tıbbı eksiklik olduğu, dolayısıyla davacıların maddi ve manevi zarara uğramasına hizmetin kötü işlemesinin sebebiyet verdiği, hekimin eylemlerinde tıbbi açıdan eksiklik olduğu, olayda hizmet kusuru bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.

    İLGİLİ MEVZUAT:
    Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
    Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla belirlenip hüküm altına alınmasını sağlamaktadır.
    İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
    İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
    İdarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütme yükümlülüğünün bulunduğu tartışmasızdır.
    Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
    Esasen, Anayasa'nın 56. maddesi de Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemek ve bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak onları denetleyerek yerine getirmek ile ilgili pozitif bir yükümlülük getirmiştir.
    Öte yandan, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli ve idari faaliyetin niteliği gözetilerek hakkaniyetli ve makul bir tutarı aşmaması gerekmektedir.
    A) Temyiz İstemine Konu Mahkeme Kararının, Maddi Tazminata İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:
    Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
    Temyizen incelenen kararın maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.


    B) Temyiz İstemine Konu Mahkeme Kararının, Manevi Tazminata İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:

    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    Uyuşmazlıkta, müdahil hekim hakkında açılan ceza davasında hastane personelinin ifadelerinde ve bakılan dava dosyasına sunulan dilekçelerde, hastanın şikayet olarak eklem ve kas ağrıları, kırgınlık, yorgunluk belirtilerini ifade etmesi üzerine antibiyotik, ağrı kesici önerildiği, ayrıca tansiyonun yüksek çıkması akabinde de dilaltı verildiği, hasta tarafından kolda ve göğüste ağrı olduğunun ifade edilmediği, söz konusu şikayetlerin bildirilmiş olması halinde EKG'ye yönlendirileceği, hastanın ve yakınlarının tahlilleri beklemeden hastaneyi terk ettiği hususlarının ifade edildiği; hastanın yakınları tarafından ise, hastanın iki kolunun, göğsünün, başının ağrıdığını beyan etmesi üzerine doktorun tansiyon ölçümü yaptığı, tansiyonu yüksek çıkınca dil altı ilaç verildiği, hastanın boğazına bakılıp üst solunum yolu enfeksiyonu olduğu söylenerek antibiyotik başlandığı, kalçadan da iğne yapılıp sabah Dahiliye Kliniğine gelinmesi gerektiği hususlarının ifade edildiği görülmüş olup ifadeler arasında açıkça çelişki bulunmaktadır.
    Dosyada mevcut hastane evrakında tanı bilgisinde, "üst solunum yolu enfeksiyonu" yazılmış olup, hasta yakınmaları kısmı boş bırakılmıştır. Adli Tıp Kurumu raporlarında, ifadelerdeki çelişkiler vurgulandıktan sonra müteveffanın yakınının ifadesi kabul edilirse tıbbi uygulamalarda eksiklik olduğu, hekimin ifadesi kabul edilirse tıbbi uygulamalarda eksiklik bulunmadığı, aydınlatma görevinin Mahkemede olduğu ifade edilmiştir. Öte yandan, ilgili hekim hakkında yürütülen ceza yargılamasındaki bilirkişi raporunda da ifadeler arasındaki çelişkilere değinilerek hastanın annesinin ifadesi dikkate alındığında hekimin uygulamalarının yerinde olmadığı, hekimin ifadeleri dikkate alındığında tıbbi uygulamanın yerinde olduğu belirtilmiş olup, Mahkemece yapılan tahkikat neticesinde, ifadeler arasındaki çelişkiler değerlendirilmek suretiyle hastanın anne ve kardeşinin beyanlarının doğruluğuna kanaat getirilmiş ve hekim kusurlu bulunmuştur.
    Bu durumda, hastanın şikayetlerinin içeriği konusunda tarafların beyanlarında farklılık olsa da hastane evrakında hastanın yakınması kısmı doldurulmadığından davacı yakınlarının iddiasının aksinin ortaya konulamamış olması, tıbbi kayıtların gereği gibi düzgün tutulmaması, bu suretle maddi gerçeğin açıklığa kavuşturulmasının önlenmesi açısından hizmet kusuruna sebebiyet vermektedir. Bununla birlikte, tanı, teşhis ve tedavide hizmet kusuru olup olmadığı hususu tıbbi kayıt eksikliği sebebiyle kesin olarak denetlenemediğinden, bu yöndeki hizmet kusuru iddiasının net olarak ortaya konulamadığı, hastadan kaynaklı bir nedenle de teşhisin konulması aşamasında eksiklik yapılmış olabileceği (tahlili beklemeden hastaneyi terk iddiası) ihtimali de söz konusu olduğundan bu durumun hükmedilecek manevi tazminat miktarını etkileyeceği göz önüne alınarak olayın şekli, ifadeler arası çelişki, çelişkinin tıbbi kayıt eksikliği nedeniyle giderilememesi dikkate alınmak suretiyle hakkaniyetli ve makul bir manevi tazminatın ödenmesine hükmedilmesi suretiyle manevi zararın karşılanması gerekmektedir.
    Bu itibarla, manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak hükmedilecek manevi tazminat miktarının yeniden belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.


    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Davacının temyiz isteminin REDDİNE, davalının manevi tazminat miktarının yüksek olduğu yönündeki temyiz isteminin KABULÜNE, diğer temyiz istemlerinin REDDİNE,
    2. Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin …İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurularının reddi yolundaki temyize konu …Bölge İdare Mahkemesi …İdare Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının, manevi tazminat istemine ilişkin kısmının oy birliğiyle BOZULMASINA, maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının oy birliğiyle, hükmedilen maddi tazminata işletilen faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmının oy çokluğuyla ONANMASINA,
    3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın …Bölge İdare Mahkemesi …İdare Dava Dairesine gönderilmesine, 21/02/2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.








    (X) KARŞI OY :

    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, görevli olmayan adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
    Dava şartı olan ön karar için idareye yapılan başvuruda ihlal edilen hakkın yerine getirilmesinin istenilmesi esas olup, idare ile işin esasında ihtilafa düşüldükten, başka bir ifadeyle idare tazminat istemi karşısında direnmeye (temerrüde) düşürüldükten sonra davacının tazminat miktarını dava açarken serbestçe tayinine hukuki bir engel bulunmamaktadır. Nitekim Danıştay’ın yerleşik içtihatları da bu doğrultudadır.
    AİHM tarafından, devletin sorumluluğuna ilişkin tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilmesi nedeniyle istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 4. fıkrasına 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun'un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanun'a Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.
    Aktarılan düzenlemeyle, nihai karar verilinceye kadar harcı ödenmek ve bir defaya mahsus olmak üzere, “süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin” dava dilekçesinde gösterilen tazminat miktarının artırılmasına imkan verilmektedir. Böylelikle, artırılan miktar açısından da dava dilekçesinin verildiği tarihteki hukuksal koşullar geçerli bulunmaktadır.
    Yapılan bu açıklamalar karşısında, miktar artırımına ilişkin dilekçenin yeni bir dava niteliğinde olmayıp mevcut davada talep edilen tazminat miktarının ıslah suretiyle artırımına olanak sağlayan yasal bir hakkın kullanımına ilişkin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, yasal faizin başlangıcının bu miktar yönünden de, idarenin uyuşmazlığın esasında ihtilafa; bir başka anlatımla temerrüde düştüğü tarih olduğu sonucuna varılmaktadır.
    Bu itibarla; olayda, ödenecek maddi tazminatın yasal faiz başlangıcı, miktar artırımına ilişkin dilekçe ile artırılan tazminat miktarı yönünden de, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihidir.
    Bu durumda, davacının miktar artırım dilekçesi ile artırdığı tutarın da davalı idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi gerektiğinden, temyize konu kararın bu kısmının da bozulması gerektiği oyu ile Daire kararına bu yönden katılmıyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi