10. Hukuk Dairesi 2010/12868 E. , 2012/5646 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödeme emrinin iptali ve menfi tesbit istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 1992/12 ile 1999/12. aylara ilişkin prim borcu nedeniyle düzenlenen ödeme emrinin zamanaşımı nedeniyle iptalini talep etmiş olup, mahkemece, dava dışı şirkete yapılan takibin zamanaşımını keseceği mülahazasıyla, şirkete karşı yapılan takip tarihi olan 04.10.2004 tarihi itibarıyla 1999 yılı prim borcundan dolayı sorumluluğun oluşacağı, öncesine ait prim borcunun zamanaşımına uğrayacağı belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Öncelikle, 6183 sayılı Yasada, müteselsil borçlulardan birisi aleyhine takibe geçilmiş olması veya ödeme emri tebliğinin yapılması veya zamanaşımını kesen nedenler arasında yer alan, özel kanunlara göre ödenmek üzere başvuruda bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanmış olmasının, diğer borçlular için zamanaşımının kesilmesine neden olacağına ilişkin bir düzenlemenin yer almaması karşısında; zamanaşımının işlemesi, durması ve kesilmesinin de her bir borçlu yönünden ayrı ayrı ele alınması gerekir.
506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda zamanaşımı süresi bakımından, 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi hükmü gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de burada uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanacaktır. Anılan madde hükmüne göre, zamanaşımı süresi, beş yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak belirlenmiştir. 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile, bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik yapılıp, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesiyle birlikte 102. maddesinin de uygulanmayacağı hükme bağlanarak 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüştür.
Daha sonra; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un; devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı başlığını taşıyan 93. maddesinin 2. fıkrasının birinci cümlesinde, Kurumun prim ve diğer alacaklarının on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımı süresinin başlangıcının ise, ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başı olduğu belirtilmiştir. Aynı fıkranın ikinci cümlesinde ise; özel durumlardan doğan prim ve diğer alacaklar yönünden zamanaşımının başlangıç tarihi ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre; Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise, rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise, bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise, bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı süresinin başlatılması gerekecektir.
Konuya ilişkin 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki yasal mevzuatımızda, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 6183 sayılı Kanunda prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlara göre zamanaşımı başlangıcı yönünden özel bir düzenlemenin yer almadığı görülmektedir. 5510 sayılı Kanunun 93. maddesi ile 506 Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlarda zamanaşımının hangi tarihten başlayacağı belirlenmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki; genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı ve zamanaşımına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunda, geriye yürüyeceğine olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, zamanaşımı ile ilgili olarak getirilen düzenlemenin geçmişe etkili olmadığı konusunda kuşku bulunmamaktadır.
Dava konusu olayda; Kurumun prim alacağı, mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise, sigorta primi alacağının mahkeme kararının kesinleştiği anda doğduğu, bir başka ifade ile mahkeme kararının kesinleştiği tarihte talep konusu hakkın istenebilir bir konuma geldiğinin kabulü ile, mahkeme kararının kesinleşme tarihinde yürürlükte olan yasal düzenlemenin uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek Mahkemece; ...’nca tahakkuk ettirilen .... dönemine ait sigorta prim borçları ve gecikme zammı nedeniyle, takibin 21. Hukuk Dairesinin 28.11.2002 tarih ve ... Karar sayılı ilamıyla onanarak kesinleşen...sayılı ilamına istinaden yapıldığı iddia edildiğinden, takibin dayanağı araştırılarak, prim alacağı sözü edilen mahkeme kararı sonucu doğmuş ise kararın 01.10.2008 tarihinden önce kesinleştiği dikkate alınarak; 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğü öncesindeki yasal mevzuat uyarınca, zamanaşımı süresinin, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başından itibaren beş yıl olduğu yönü gözetilmek suretiyle, hasıl olacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 22.03.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.