10. Ceza Dairesi 2019/761 E. , 2019/1448 K.
"İçtihat Metni"
İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Yazısının Tarihi - Sayısı : 15/02/2019 - 2015/35337
İtiraz Edilen Daire Kararı : Dairemizin 20/12/2018 tarihli 2015/1634 esas ve 2018/9694 karar sayılı temyiz isteğinin reddi kararı
İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : Aksaray 1. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 08/05/2014 tarihli 2014/111 esas ve 2014/385 sayılı kararı
İtiraza Konu Olan Sanık : ...
Suç : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma
İtiraz yazısı ile dava dosyası incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER :
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan sanık hakkında, Aksaray 1. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucu 08.05.2014 tarihinde 2014/111 esas ve 2014/385 karar sayı ile sanığın mahkûmiyetine karar verilmiş, hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın Av. ..."ın sanığı temsil etme yetkisini gösterir vekaletnamesi bulunmadığından dosya incelenmeden mahalline iadesine karar verilmesi düşünceli tebliğnamesi ile dosya Dairemize gönderilmiştir.
Dairemizce 20.12.2018 tarihinde 2015/1634 esas ve 2018/9694 karar sayı ile Üyeler ... ve ..."in karşı oyu ve oyçokluğuyla temyiz isteğinin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Dairemizin bu kararına itiraz edilmiştir.
B) İTİRAZ NEDENLERİ :
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısında:
“5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre; ceza soruşturması ve kovuşturmasında şüpheli, sanık veya hükümlü ya istem ve zorunluluk gereği baroca atanan ya da kendisinin belirleyerek vekaletname verdiği avukat vasıtasıyla hukuki yardım almaktadır. 1412 sayılı Kanun döneminde baroca görevlendirilen avukata müdafi, sözleşme ile belirlenen avukata ise vekil denilmekte ise de 5271 sayılı Kanun bu ikili ayrımı kaldırmış her iki durumda belirlenen avukat müdafi olarak tanımlanmıştır. Böylelikle 5271 sayılı Kanun savunma hakkının önemini vurgulayan, haktan yararlanma yeteneğini genişleten bir düzenleme içerisine girmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 tarih ve 2007/6-13-54 sayılı kararında açıklandığı gibi avukat ile vekil eden arasındaki vekalet ilişkisi temelinde Borçlar Kanununda tanımlanan “vekalet sözleşmesine” dayansa da 1163 sayılı Avukatlık Kanunu “Avukatlık Sözleşmesi” adı altında farklı bir sözleşme türü mevcuttur. Bu Kanunun 163. maddesine göre; “avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.” Diyerek vekalet sözleşmesinin genel çerçevesini çizmiştir.
Uygulamada, avukatlık sözleşmesinin uygulanabilir hale gelmesi için öncelikle noterlerce düzenlenen vekaletnamenin varlığı aranmaktadır. Ancak bu durum sözleşmenin varlığına delalet eden bir durumdur. Aslında vekil eden ile avukat arasında vekilliğin kapsamına ilişkin irade belirlenerek bir anlaşmanın yapılmış olması vekaletin başlaması için yeterlidir.
Avukat 5271 sayılı CMK.nın 261. maddesine göre de müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilecektir.
Diğer taraftan;
Anayasanın 36. maddesi, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrası, “Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahip” olduğunu söyleyerek b ve c bentlerinde ise “Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek” haklarına sahip olduğunu vurgulayarak herkesin savunma hakkını teminat altına almıştır.
Savunma hakkının, adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olması, 5271 sayılı Kanunun şüpheli, sanık ve hükümlünün avukat yardımından yararlanmasını müdafilik ilişkisi olarak görmesi, avukat ile yapılan vekalet sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen, belli bir hukuki yardımı veya bir hizmetin yapılmasını konu edinen, kendine özgü kuralları olan bir sözleşme olması karşısında; Sanığın temyiz etme iradesine açıkça aykırı olmayan durumlarda müdafii olarak belirlediği avukatın noterlikten düzenlenmiş vekaletnamesi olmadan yaptığı temyiz istemini reddetmek kanuna uygun olmayacaktır.
Dava konusu somut olayda; yargılama sırasında müdafii ile temsil edilmeyen sanığa yokluğunda verilen gerekçeli karar tebliğ edilmiş bunun üzerine sanık müdafii olduğunu belirten ancak dilekçe ekinde vekaletname sunmayan avukat Mukkader Taş tarafından hüküm hakkında süresi içerisinde temyiz isteminde bulunulmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Av. Mukkader Taş’a sanık tarafından vekil tayin edildiğini gösterir vekaletnamesini ibraz etmesi istemi ile tebligat tebliğ edilmiş ancak temyiz incelemesine kadar bir vekalet sunulmamıştır. Bununla birlikte temyiz isteminde bulunan avukatın müdafiisi olup olmadığı sanığın bizzat kendisine sorulması yoluna hiçbir aşamada gidilmemiştir.
Diğer taraftan dosyada sanığın müdafii sıfatıyla Av. ... tarafından yapılan temyiz istemine katılmadığına ilişkin açıkça bir itirazı bulunmamaktadır. Bu halde avukatın 5271 sayılı CMK.nın 261. maddesine göre müdafiiliğini üstlendiği sanığın açık arzusuna aykırı olmamak biçimde kanun yoluna başvurduğu açıktır. Noterden düzenlenmemiş vekaletname ibraz edilmemesinin temyiz hakkını ortadan kaldırmaması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin süresinde yapılan temyiz isteminin sanığın temyiz iradesini ortaya koyduğu kabulü ile işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği düşünülmekle, açıklanan nedenle yüksek Dairenin aksi yöndeki kararının usul ve yasalara aykırıdır.” denilerek Dairemizin sanık hakkındaki temyiz isteğinin reddi kararı kaldırılarak, söz konusu mahkeme kararının esastan incelenmesi istenmiştir.
C) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ :
Dairemizin itiraza konu kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği ve kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazı yerinde görülmemiştir.
İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.
E) KARAR: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazının yerinde görülmediğine,
2- 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesinin 2. fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na GÖNDERİLMESİNE,
07.03.2019 tarihinde Üyeler ... ve ..."in karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre; ceza soruşturması ve kovuşturmasında şüpheli, sanık veya hükümlü ya istem ve zorunluluk gereği baroca atanan ya da kendisinin belirleyerek vekaletname verdiği avukat vasıtasıyla hukuki yardım almaktadır. 1412 sayılı Kanun döneminde baroca görevlendirilen avukata müdafi, sözleşme ile belirlenen avukata ise vekil denilmekte ise de 5271 sayılı Kanun bu ikili ayrımı kaldırmış her iki durumda belirlenen avukat müdafi olarak tanımlanmıştır. Böylelikle 5271 sayılı Kanun savunma hakkının önemini vurgulayan, haktan yararlanma yeteneğini genişleten bir düzenleme içerisine girmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 tarih ve 2007/6-13-54 sayılı kararında açıklandığı gibi avukat ile vekil eden arasındaki vekalet ilişkisi temelinde Borçlar Kanununda tanımlanan “vekalet sözleşmesine” dayansa da 1163 sayılı Avukatlık Kanunu “Avukatlık Sözleşmesi” adı altında farklı bir sözleşme türü mevcuttur. Bu Kanunun 163. maddesine göre; “avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.” Diyerek vekalet sözleşmesinin genel çerçevesini çizmiştir.
Uygulamada, avukatlık sözleşmesinin uygulanabilir hale gelmesi için öncelikle noterlerce düzenlenen vekaletnamenin varlığı aranmaktadır. Ancak bu durum sözleşmenin varlığına delalet eden bir durumdur. Aslında vekil eden ile avukat arasında vekilliğin kapsamına ilişkin irade belirlenerek bir anlaşmanın yapılmış olması vekaletin başlaması için yeterlidir.
Avukat 5271 sayılı CMK.nın 261. maddesine göre de müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilecektir.
Diğer taraftan;
Anayasanın 36. maddesi, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrası,“Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahip” olduğunu söyleyerek b ve c bentlerinde ise “Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek” haklarına sahip olduğunu vurgulayarak herkesin savunma hakkını teminat altına almıştır.
Savunma hakkının, adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olması, 5271 sayılı Kanunun şüpheli, sanık ve hükümlünün avukat yardımından yararlanmasını müdafilik ilişkisi olarak görmesi, avukat ile yapılan vekalet sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen, belli bir hukuki yardımı veya bir hizmetin yapılmasını konu edinen, kendine özgü kuralları olan bir sözleşme olması karşısında; Sanığın temyiz etme iradesine açıkça aykırı olmayan durumlarda müdafii olarak belirlediği avukatın noterlikten düzenlenmiş vekaletnamesi olmadan yaptığı temyiz istemini reddetmek kanuna uygun olmayacaktır.
Dava konusu somut olayda; yargılama sırasında müdafii ile temsil edilmeyen sanığa yokluğunda verilen gerekçeli karar tebliğ edilmiş bunun üzerine sanık müdafii olduğunu belirten ancak dilekçe ekinde vekaletname sunmayan avukat Mukkader Taş tarafından hüküm hakkında süresi içerisinde temyiz isteminde bulunulmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Av. Mukkader Taş’a sanık tarafından vekil tayin edildiğini gösterir vekaletnamesini ibraz etmesi istemi ile tebligat tebliğ edilmiş ancak temyiz incelemesine kadar bir vekalet sunulmamıştır. Bununla birlikte temyiz isteminde bulunan avukatın müdafiisi olup olmadığı sanığın bizzat kendisine sorulması yoluna hiçbir aşamada gidilmemiştir.
Diğer taraftan dosyada sanığın müdafii sıfatıyla Av. ... tarafından yapılan temyiz istemine katılmadığına ilişkin açıkça bir itirazı bulunmamaktadır. Bu halde avukatın 5271 sayılı CMK.nın 261. maddesine göre müdafiiliğini üstlendiği sanığın açık arzusuna aykırı olmamak biçimde kanun yoluna başvurduğu açıktır. Noterden düzenlenmemiş vekaletname ibraz edilmemesinin temyiz hakkını ortadan kaldırmaması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin süresinde yapılan temyiz isteminin sanığın temyiz iradesini ortaya koyduğu anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü ile işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği düşünüldüğünden sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir. 07.03.2019