10. Hukuk Dairesi 2010/13542 E. , 2012/5260 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ... sigortalısı iken iş kazası sonucu vefat eden kocasından dolayı 24.10.1974 tarihinde iş kazası geliri bağlanan davalıya, 24.06.1963-30.06.1986 arası dönemde zorunlu ... çalışması 01.10.1986-30.11.1987 arası dönemde isteğe bağlı SSK sigortalılığına istinaden 01.12.1987 tarihi itibariyle anılan kurumdan yaşlılık aylığı bağlanması ve 15.12.1987-16.12.2005 arası dönemde hem gelir hem de aylık dosyasından tam ödeme yapılması nedeniyle anılan dönemde fazla ödendiği iddia edilen 5212,57 TL’nin 506 sayılı Yasanın 92. maddesi kapsamında tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, istek gibi davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Hükmüne uyulan Dairemizin 23.09.2008 gün 2008/13611-11344 sayılı ilamında “Davalıya bağlanan gelir ve aylığın, istirdada konu dönemde tam olarak ödendiğinin sabit bulunması karşısında, 506 sayılı Yasanın 92. maddesine göre tesis edilen kurum işleminde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan, iade borcunun kapsamı sigortalının gelir ve aylığın bağlanmasında iyi niyetli olup olmadığına göre değişmektedir. Sigortalı kötü niyetli ise, iktisap ettiği aylıkları ister elinden çıkarsın, isterse çıkarmasın faiziyle birlikte iade etmesi gerekir. Sigortalı iyi niyetli ise, ödenen aylıklar Borçlar Kanunu’nun 63. maddesine göre geri alınamaz.
Somut olayda, gelir dosyasına ilişkin olarak, davalı imzasını taşıyan 05.11.1974 intikal tarihli “Beyan Kâğıdı” başlıklı belgede; meydana gelen durum değişikliğinin vaktinde ve yazılı şekilde kuruma bildirileceği taahhüdüne yer verilmiştir. Öte yandan, davalı ilk celse savunmasında okuma-yazma bilmediğini ileri sürmüştür. Mahkemece, taahhüt-beyan belgesindeki imzanın davalıya ait olup olmadığı uzman bilirkişi marifetiyle belirlenmeli, ayrıca aylık tahsis dosyası getirilerek tahsis sırasında, davalının başka bir geliri olup olmadığı yönünde herhangi bir beyan ve taahhütte bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varsa bu yöndeki beyanların davalıyı bağlayacağı gözetilip, Borçlar Kanunu’nun 63. maddesindeki koşullar irdelenerek sonucuna göre karar verilmelidir.” gerekçesiyle redde dair önceki karar bozulmuştur.
Bozma sonrası yürütülen yargılama sürecinde alınan imza inceleme raporunda 05.11.1974 tarihli beyan ve taahhüt belgesindeki imzanın davalı elinden çıktığının kuvvetle muhtemel olduğu belirtilmiştir. Celbedilen aylık tahsis dosyası içeriğinde beyan ve taahhüt belgesine rastlanmamış ise de 30.11.1987 tarihli matbu aylık talep formunda yer alan “İş kazası-meslek hastalığı geliri olup olmadığına” ilişkin hanenin boş bırakıldığı, herhangi bir bilgi verilmediği anlaşılmaktadır.
Beyan ve taahhüt belgesindeki imzanın davalıya ait olduğu ve Borçlar Kanununun 63. maddesindeki koşulların bulunmadığı yönündeki mahkeme yaklaşımı isabetli olmakla birlikte, davanın 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce açılması nedeniyle davalının istirdada konu dönem yönünden 5510 sayılı Yasanın 96. maddesinin lehe hükümlerinden yararlandırılmaması gerektiğine yönelik mahkeme kabulü yerinde görülmemiştir.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır...” hükmünü içermektedir.
Konuya ilişkin 5510 sayılı Yasa öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Yasanın “Yersiz ve yanlış ödemelerin tahsili”ni düzenleyen 121. maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Yasa içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir düzenlemenin de yer almadığı görülmektedir. 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir.
Mahkemece, 5510 sayılı Yasanın 96/a maddesine göre 506 sayılı Yasanın 92. maddesi kapsamında yapılan yersiz ödemelere ilişkin istirdat dönemi belirlenip, anılan döneme ilişkin iadesi gereken yersiz ödeme tutarı bilirkişi aracılığıyla saptanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Aksi yönde ve yazılı biçimde tesis edilen mahkeme hükmü usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
O halde; davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 20.03.2012 gününde oy birliğiyle karar verildi.