10. Hukuk Dairesi 2010/16264 E. , 2012/5160 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Anılan madde uyarınca davalının Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.
1-506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki “Halefiyet” ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından, isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken; Anayasa Makemesinin 23.11.2006 gün ve ... sayılı kararı ile anılan yasa maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptalinden sonra bu madde uyarınca açılan davalarda artık “halefiyet ilkesi’ne” dayanılamayacağı, kurumun rücu hakkının hukuki temelinin (halefiyet değil) bundan böyle; yasadan doğan, sigortalı ya da hak sahibi kimselerin alacaklarından bağımsız, kendine özgü “Basit Rücu” hakkına dönüşmüş olması gözetildiğinde; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporunun, rücu davasında bağlayıcı niteliği bulunmamakla birlikte güçlü delil olduğunun kabulü gerekir.
Davaya konu somut olayda; iş müfettişinden alınan 27.08.2009 tarihli rapor ile Mahkemece aldırılan 01.09.2010 tarihli bilirkişi raporunda; iş kazasının oluşumunda % 50 işveren, % 50 sigortalı kusurunun etkili olduğu belirtilmiş, Mahkemece bu kusur oranları esas alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Sigortalı tarafından davalı işveren hakkında açılan ve Yargıtay 21.Hukuk Dairesi"nin 29.11.2011 tarih, ..... sayılı ilamı ile onanarak kesinleşen ... 11.11.2010 tarih ve ... sayılı tazminatdosyasında alınan bilirkişi raporunda ise; iş kazasının oluşumunda % 70 işveren ve % 30 sigortalı kusurunun etkili oduğu belirtilmiştir. Aynı olay nedeniyle çelişkili kararların verilmesi olasılığının ortadan kalkması, hak ve adalet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaması, yargıya olan güvenin sarsılmaması amacıyla, Mahkemece; işçi sağlığı ve iş güvenliği ile iş kazasının vuku bulduğu iş kolunda uzman bilirkişi heyetinden tarafların kusur oran ve aidiyetleri konusundaki raporlar arasında mevcut çelişkiyi giderecek, oluşa uygun kusur raporu aldıktan sonra, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
2-Kabule göre de; tedavi giderlerine ilişkin 04.12.2008 tarihli 5 adet fatura (103,60 TL) dikkate alınmaksızın, sadece 10.09.2008 tarihli fatura (83,40 TL) esas alınmak suretiyle, davalı işverenin sorumlu olduğu miktarın kusur karşılığının 41,70 TL, sarf tarihinin de 28.11.2008 olarak gösterilmiş olması; yine davacı Kurumun toplam talebi (100,00 TL) kusur karşılığı olan miktara (2.277,88 TL geçici iş göremezlik ödeneği ve 93,50 TL tedavi gideri) oranla daha düşük olmasına rağmen, davalının sorumlu olduğu toplam miktarın 95,20 TL (53,50 TL geçici iş göremezlik ödeneği ve 41,70 TL tedavi gideri) olarak, talebe göre daha düşük belirlenmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 19.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.