11. Ceza Dairesi 2017/12128 E. , 2019/7105 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yapılan yargılama sürecindeki işlemlerin hukuka uygun olarak yapıldığı, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışılarak değerlendirildiği, vicdanî kanının deliller ve dosyadaki bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, fiilin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, fiile uyan suç tipleri ile yaptırımların doğru biçimde belirlenip uygulandığı, kurulan hükümde bir aykırılık bulunmadığı anlaşılmış; sanık müdafiinin temyiz talepleri yerinde görülmemiş olduğundan, hükmün ONANMASINA, 08.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Dairemizin 08/10/2019 tarih, 2017/12128 Es. 2019/7105 Kr. sayılı hükmün onanmasına dair kararına katılmıyorum.
Sayın çoğunlukla ayrık düşülen konu atılı suçun delili olan belgenin (sahte sürücü belgesinin) CMK"nin 217/1. maddesi kapsamında hakim tarafından gözlemlenmesinin zorunlu olup olmadığı noktasındadır.
CMK"nin 217/1. maddesine göre "Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir."
Bu kapsamda suçun delili ve aynı zamanda da konusu olan sahte sürücü belgesinin hakim tarafından gözlemlenmesi, bu gözlemin tutanağa geçirilmesi, aldatma niteliğini taşıyıp taşımadığının da gerekçe belirtilmesi zorunludur.
Yargılama konusu olayda ise, sürücü belgesi ile ilgili olarak soruşturma evresinde İzmir Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 10.11.2015 tarih, 37593581-41300/3362 sayılı raporunda, tamamen sahte olduğu, belgede fotoğraf üzerine gelecek şekilde oluşturulmuş mühür izi bulunması nedeniyle ilk nazarda dikkati çekmeyeceğinden aldatma niteliğini haiz olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Bu rapora savunma tarafından itiraz edilmiş, kovuşturma evresinde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi"nden aldırılan 13.06.2016 tarih 27695533-101.02-2016/44068/4453-3371 sayılı raporda mühür konusuna değinilmeksizin "iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığı hususun; olayın gelişinin belgelerin mevcut durumu, ibraz ve kabul koşulları, ilgili mevzuat ve tüm adli soruşturma kapsamı birlikte değerlendirilerek mahkemece yorumlanmasının daha uygun olacağı...." şeklinde görüş bildirilmiştir.
Aldatma niteliğinin takdiri nihai olarak yargılamayı yapan hakimin takdir ve değerlendirilmesine giren bir husustur. CMK"nin 217/1. maddesinde yer alan emredici mahiyetteki düzenleme karşısında hakim duruşmaya getirmediği ve yüzleşmediği bir delili kararında hükme dayanak alamaz.
Kovuşturma evresinde, savunma tarafından belgenin duruşmada gözlemlenmesi talep edildiği halde, mahkemece gözlem yetkisini adli tıp kurumuna devreder şeklinde sırf aldatma niteliği ile sınırlı olarak rapor talep edilmiş; kurumcada bu hususun mahkemece yorumlanmasının daha uygun olacağına işaret edilmiştir. Hal böyleyken gözlem yapılmasından imtina edilmiş dolayısıyla aldatma niteliği değerlendirilmemiş, itiraza konu polis kriminal raporundaki iğfal değerlendirmesine dayalı olarak sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
Sanık müdafii de temyiz dilekçesinde de bu hususları açıkça belirtmiştir.
Bu durumda anılan mahkeme kararının belgenin CMK"nin 217/1. maddesi kapsamında gözlemlenmesi, aldatma niteliğinin değerlendirilmesi, gereğine işaretle bozulması; ya da belgenin mahallinden istenerek heyetimizce gözlemlenmesinden sonra, temyiz incelemesinin tamamlanması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun hükmün onanması yönündeki görüşüne katılmıyorum. 08/10/2019
MUHALEFET ŞERHİ
Dairemizin, İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.06.2016 tarih, 2015/908 Esas, 2016/522 Karar sayılı Kararını onama yönündeki çoğunluk görüşüne aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum;
Belgede sahtecilik suçlarının temel unsularından birisi, yapılan sahteciliğin aldatma kabiliyetine haiz olmasıdır. Özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte (nesnel) olup olmadığı ve beş duyuyla ilk bakışta anlaşılabilir olup olmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Yapılan sahtecilik, hukuki sonuç doğurmaya elverişli ve aldatma kabiliyetini haiz değilse belgede sahtecilik suçu da oluşmayacaktır. Gerek doktrin gerekse Yargıtay uygulamasına göre sahtecilik yapılan belgenin aldatma kabiliyetini haiz olup olmadığının takdir ve tayini yargılamayı yapan Hâkime aittir.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararı ile 09.10.2012 gün 2011/8-335 Esas 2012/1804 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hâkim, olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmi belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama halinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.
Dava konusu olayda her ne kadar soruşturma aşamasında İzmir Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünden rapor alınmış ise de, Mahkemece bu rapor yetersiz görülerek 09.02.2016 tarihli celsede 1 nolu ara karar ile “emanette kayıtlı ehliyetnamenin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilere gerek yapıştırılan fotoğraf gerekse mühür yönünden incelenerek söz konusu ehliyetin aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınmasına” karar verildiği, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin 13.06.2016 tarihli raporunda; “Bilgisayar ve ekipmanı vasıtasıyla oluşturulmuş sürücü belgesinin iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığı hususunun; olayın gelişimi, belgelerin mevcut durumu, ibraz ve kabul koşulları, ilgili mevzuat ve tüm adli soruşturma kapsamı birlikte değerlendirilerek mahkemece yorumlanmasına daha uygun olacağı.…” belirtilerek “aldatma kabiliyetinin” mahkemece değerlendirilmesinin gerektiği yönünde rapor verdiği anlaşılmıştır. Başka bir deyiş ile Adli tıp Kurumu, Mahkemenin vuzuha kavuşturulmasını istediği hususun, yani belgenin aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığı yönünde rapor vermeyerek, bu görevin mahkemeye ait olduğunu belirterek görüş belirtmekten çekinmiştir.
Adli Tıp Kurumunun bu tespiti üzerine, Mahkemece suça konu sürücü belgesini duruşmaya getirtilerek, hem belgenin nitelikleri hem de yapılan sahteciliğin aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığını tespit ve yapılacak bu tespite göre de hüküm kurulması gerekirken, bu hususa riayet edilmeden ve daha önce mahkemece yetersiz görülen ve Adli Tıp Kurumunda rapor alınması ihtiyacı hissedilen İzmir Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünden alınan rapor esas alınarak hüküm kurulmuştur.
Sanık ve sanık müdafiinin gerek yargılama gerekse temyiz taleplerinde bu hususu açıkça vurguladıkları, ancak mahkemece bu eksiklik giderilmeden sanığın mahkûm edildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum. 08.10.2019