Esas No: 2021/4773
Karar No: 2022/993
Karar Tarihi: 23.02.2022
Danıştay 10. Daire 2021/4773 Esas 2022/993 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2021/4773 E. , 2022/993 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/4773
Karar No : 2022/993
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...
VEKİLİ : Av. ...
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ... Bakanlığı
VEKİLİ : ...
İSTEMLERİN_KONUSU : ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E:... , K:... sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 10/10/2015 tarihinde Ankara Garı önünde meydana gelen patlama neticesinde yaralanan davacı tarafından, olay nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararının karşılanması istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık 200.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararıyla; olayın bir terör eylemi olduğunun ve olayda idarenin hizmet kusurunun bulunmadığının anlaşılması karşısında, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup, 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlığın, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde, 2577 sayılı Kanun'un öngördüğü usullere göre çözümlenmesi gerektiği, manevi tazminat istemi bakımından; bakılan uyuşmazlıkta, meydana gelen patlama ile ilgili adli ve idari sürecin devam ettiği ve yine olayın bir terör saldırısı olduğu görüldüğünden, olay nedeniyle yaralanan davacının yaşadığı elem ve üzüntü sebebiyle oluşan manevi zararının sosyal risk ilkesi uyarınca Mahkemelerinin E:... sayılı dosyasındaki bilgi ve belgelerin de dikkate alınması suretiyle tazmin edilmesi gerektiği gerekçesiyle, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, takdiren 20.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine, davacının manevi tazminat ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemi yönünden; ön karar niteliğinde olan işlemin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
Bölge Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; davacının istinaf başvurusunun reddi, davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulü, kısmen reddi ile İdare Mahkemesi kararının; başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali isteminin incelenmeksizin reddine ilişkin kısmı ile manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısımlarına yönelik istinaf isteminin kararın bu kısmının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediğine, kararın manevi tazminatın kabulüne ilişkin kısmının kaldırılmasına, takdiren 5.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işlemin iptali isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, hükmedilen manevi tazminat tutarının düşük olduğu, olayda hizmet kusuru bulunduğu iddialarıyla kararın aleyhine olan kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, dava konusu olay terör eyleminden kaynaklandığından uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesi gerektiği, 5233 sayılı Kanun'da manevi tazminata yer verilmediği, manevi tazminata faiz işletilemeyeceği iddialarıyla kararın aleyhlerine olan kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacı tarafından, savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Bölge İdare Mahkemesi kararının eksik inceleme sebebiyle bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
10/10/2015 tarihinde Ankara Garı önünde canlı bomba eylemi şeklinde gerçekleştirilen terör eylemi neticesinde davacı İdris Yanar yaralanmıştır. Olay nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararlara karşılık manevi tazminat ödenmesi istemiyle 08/12/2015 tarihinde 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında davalı idareye başvurmuş, başvurunun zımnen reddi üzerine davacı tarafından bakılan dava açılmıştır.
Davacı tarafından; aynı olay sebebiyle uğradığını ileri sürdüğü zararlara karşılık maddi tazminat ödenmesi istemiyle açılan ve ... İdare Mahkemesi'nin E:..., K:... sayılı kararı ile sonuçlanan davaya ait dosyada mevcut evrakın incelenmesinden; Manisa Devlet Hastanesi'nce davacı hakkında düzenlenen ... tarihli ve ... nolu raporda; davacının engel oranının toplam % 67 olarak belirlendiği ve kontrol süresinin 1 yıl olduğunun belirtildiği; Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezince düzenlenen 03/07/2019 tarihli sağlık raporunda ise, davacıda sol kulakta çok ileri, sağ kulakta orta derece işitme kaybı olduğu, patlamadan öncesine ait veriler olmadan arızanın patlamaya bağlı olup olmadığının söylenemediği, işitme kaybına bağlı engel oranının %36, ortopedi ve travmotoloji engel oranının % 31, göz hastalıkları engel oranın % 33 olmak üzere toplamda %70 engel oranının bulunduğunun, raporun geçerlik süresinin 6 ay olduğunun belirtildiği, mahkemece raporlarda mevcut özür oranlarında çelişki olduğundan ve son raporda iş göremezlik oranının artmış olduğundan bahisle davacının rahatsızlığının anılan patlama dolayısıyla meydana gelip gelmediği, iyileşme ve varsa çalışma gücü kaybı oranının tespitine ilişkin rapor düzenlenmesi için dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'na gönderilmesine karar verildiği, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'nun ... tarih ve ... sayılı yazısı doğrultusunda davacıdan, bir kısım tetkik ve tıbbi bilgi ve belgelerin hazırlanabilmesi için Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne müracaat etmesi ve anılan hastaneden alınacak tüm tıbbi belgeler ile birlikte Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nda hazır bulunmasının istenildiği; 14/10/2019 tarihinde Mahkeme kaydına giren ve davacı vekilince sunulan dilekçe ile, davacının çalışamaz durumda olduğu ve ekonomik durumu nedeniyle rapor alınması için Ankara'ya ve buradan da İstanbul'a gitmesinin mümkün olmadığı ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi'nden alınan rapor doğrultusunda hesap bilirkişisinden rapor alınmasının istendiği; mahkemece ara karar ile tekrar davacının anılan hastaneye müracat etmesinin istenildiği; davacı tarafından ara karar gereğinin yerine getirilmediği ve davacının Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'na rapor düzenlenmesi için müracat etmediği, dava konusu olay sebebiyle davacıda ortaya çıkan engel oranının tespit edilemediği anlaşılmış, iş bu dava dosyasında da bu yönde bir tespitin yapılmadığı görülmüştür.
İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde, ''Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.''; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ''Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.''; 6. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, ''Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz. İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.''; 7. maddesinde, ''Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar''; 8. maddesinin 1. fıkrasında, ''7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.''; 9. maddesinde, ''Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.''; 12. maddesinde, "Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.''; Geçici 1. maddesinde, ''Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.'' hükümleri düzenlenmiştir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun genel gerekçesinde ise, ''Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve Anayasa metnine dahil olan Başlangıç Kısmında Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu... belirtilmiş; Cumhuriyetin niteliklerini gösteren Anayasanın 2 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyetinin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı... sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır.
Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir.
Temelde Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmektedir. Terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin üzerinde bırakılması, hak ve nasafet kurallarıyla bağdaşmaz. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.
Öte yandan, Bakanlar Kurulunun 23/06/2003 tarih ve 2003/5930 sayılı Kararıyla kabul edilip 24/07/2003 tarih ve 25178 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararın Yargının işlevselliği ve kapasitesinin artırılması suretiyle etkin bir yargı sisteminin tesis edilmesi başlığı altındaki (24.14.1.1.) numaralı tablodaki 18 inci sırada Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısının beklenen yürürlük tarihi 2004 yılı olarak belirlenmiştir.
Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19/07/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır." ifadelerine yer verilmiştir.
Öte yandan; 5233 sayılı Kanun gereğince Zarar Tespit Komisyonu tarafından terör saldırısı sonucu ölenin yakınlarına yapılan sulhname teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle açılan bir maddi ve manevi tazminat davasında, 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 2. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 7. maddesinin (c.) bendinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 9. maddesinin, 1. fıkrasında yer alan 'Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın' biçimindeki ilk paragrafı ile (e) bendinin, ikinci fıkrasının ve Geçici 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün, Anayasa'nın 2, 5, 11, 36, 90 ve 125. maddelerine aykırı olduğu kanısına varan .. İdare Mahkemesi'nin yaptığı somut norm denetimi (itiraz) başvurusunda verilen Anayasa Mahkemesi’nin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında, “...5233 sayılı Yasa’nın 9. maddesi, terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde ödenecek maddi tazminat miktarı ile ödeme usulünün belirlenmesini düzenleyen bir kuraldır.
Bu kuralda, ölüm halinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın elli katı tutarında, ölenlerin mirasçılarına nakdi ödeme yapılacağı belirtilmiştir. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktarın ise ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirleneceği kuralına yer verilmiştir. Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınması, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.
Toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen özel ve olağandışı zararların karşılanmasında, devletin ödeme gücü, ekonomik durumu, zarar görenlerin sayısı, zarar doğuran olayların uzun süreli ve yaygın olması gibi nedenleri gözeterek idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesi Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaz...” değerlendirmesinde bulunularak itirazın reddine karar verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın ve aynı olaya ilişkin temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 10/10/2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda meydana gelen patlamalar nedeniyle zarara uğrayan davacılar tarafından, olayın engellenememesi ve sonrasında zararın büyümesi, kayıpların artması sonucunu doğuracak şekilde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüş, ancak İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varılmış, davacıların dosyalarda bulunan olaya ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği, temyiz aşamasında da hizmet kusuruna ilişkin iddiaları devam ettiğinden Dairemizce öncelikle bu hususa ilişkin ve davacıların temyiz iddiaları doğrultusunda olay öncesi, olay esnası ve olay sonrası olarak süreç değerlendirilmiştir.
Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru/ kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dairemizin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir.
Bu nedenle öncelikle idarenin / idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusurlu / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Olay öncesinde ve olaya ilişkin istihbari bilgi-belge var ise, idarenin bu konuda özel bir önlem almaması neticesinde oluşan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumlu tutulacağı açıktır.
İncelenen dosyalarda, İdare Mahkemeleri tarafından verilen ara kararlar üzerine dosyalara giren bilgi ve belgelere göre; ... İdare Mahkemesinin E: ... sayılı dosyasında verilen ara karar üzerine Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nce Hukuk İşleri ve Soruşturma Şube Müdürlüğüne hitaben 27/04/2017 tarihli yazı ve yine Emniyet Müdürlüğünce Asayiş Şube Müdürlüğü’ne hitaben 01/11/2016 tarihli yazı ile Şube Müdürlüğüne ve Nöbetçi Büro Amirliğine konuya ilişkin ihbarda bulunulmadığı belirtilmiştir.
... İdare Mahkemesinin bir kısım kararlarında; TEM Daire Başkanlığı’nın ... tarih ve ... EBYS sayılı, Ankara ve 47 İl Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüklerine gönderildikleri anlaşılan, DEAŞ’ın ülkemize yönelik uluslararası ses getirecek çapta büyük bir eylem yapma kararı aldığı, bu eylemle ilgili olarak seçtiği grubu Suriye Deyr-ez Zor’da bulunan bir kampta özel eğitime tabi tutmaya başladığı, planlanan eylemin uçak/gemi kaçırma ya da miting/kalabalık yerde aynı anda çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde kompleks bir eylem olabileceği içerikli yazının, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından hazırlanan ... tarih ve ... sayılı Ön İnceleme Raporunda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin emniyet tedbirlerinin planlamasını yürüten Güvenlik Şube Müdürlüğü ile paylaşıldığına dair bir belge bulunmadığı, TEM Şube Müdürlüğünce diğer istihbari bilgilerin neredeyse tamamına yakınında emniyet müdürlüğünün diğer birimlerine tamim yapıldığı halde bu istihbari bilginin TEM Şube Müdürlüğünce emniyet müdürlüğünün diğer birimlerine de tamim edildiğine dair bir belge sunulmadığı tespitleri yapılarak ilgili personel tarafından bahse konu istihbarat bilgisinin üst amirler ile paylaşılmamasının en azından bir ihmal olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin adli makamlarca soruşturulmasında kamu yararı bulunduğu şeklinde değerlendirme yapıldığı belirtilerek yaşanan patlama olayını da kapsayacak şekilde elinde yakın tarihli istihbari bilgi bulunan idarenin, önceki standart uygulamasından dahi ayrılarak, bu bilginin ilgili birimlere iletilmesi, güvenlik tedbirlerinin alınması noktasında gerekli ve yeterli hassasiyeti göstermediği ve bu suretle hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaştığı görülse de; söz konusu yazıdan davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için, elde edilen istihbari bilginin; yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçını belirtmesi ya da ihbar ile olay öğrenildiği halde idarenin önlem almaması gerektiği değerlendirildiğinde; söz konusu olayda elde edilen istihbari bilginin somut, açık bir bilgi içermediği, zaman ve kişi yönünden de bilgi bulunmadığı, bu nedenle bu belgeyi olaya ilişkin bir istihbarat olarak kabul etmenin mümkün olmadığı, yukarıda da belirtildiği üzere Emniyet birimlerinin olay öncesinde olaya ilişkin herhangi bir ihbarın bulunmadığına ilişkin yazıları da göz önünde tutularak olay öncesine ilişkin idarenin hizmet kusurundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Davacıların miting esnasında güvenlik tedbirleri yönünden davalı idarenin diğer mitinglerde yapmış oldukları rutin uygulamaları yapmadıkları, olay yerinde yeterli personel bulunmadığı, toplanma alanı olan Gar önüne girişte üst aramalarının yapılmadığı, şehre girişte araçların aranmadığı, kontrol edilmediği yolundaki iddiaları hakkında; yukarıda da belirtilen İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin 25/02/2016 tarihli Ön İnceleme Raporu, 23/10/2015 tarihli Olay Tutanağı ve Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün 08/10/2015 tarihli mitinge yönelik “Emniyet Tedbirleri” konulu yazılarının birlikte değerlendirilmesinden; mitingde 2044 personelin görev aldığı, Emniyetin miting ile ilgili olarak Tren Garı, yürüyüş güzergahı, Sıhhiye Meydanında güzergah ve alan bomba aramaları yaptığı, Sıhhiye Meydanı’na açılan yollarda arama noktaları oluşturduğu, ... Sulh Ceza Hakimliğinden önleme araması için araç, üst, eşya arama izni alındığı, ilk toplanma noktası olan Tren Garı’nda 127-129 emniyet memurunun görev yaptığı, Ön İnceleme Raporuna göre; son 10 yılın verilerine göre Güvenlik Şube Müdürlüğü’nün önceki yıllarla ilgili dijital ortamda tutulan emniyet tedbiri kayıtlarından açık hava toplantılarında toplanma yeri ile ilgili herhangi bir genel aramanın yapılmadığı, olayın meydana gelmesinin Gaziantep ilinden çıkış ile eylemin yapıldığı an itibarıyla 12 saat içinde, örgüt mensuplarının Ankara il merkezine girdikten sonra 50 dakika içinde, ikinci taksiden indikten sonra 5-6 dakika içinde gerçekleştiği, personel sayısının yeterli olduğu hususlarının değerlendirildiği görülmüştür. Ayrıca dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerde emniyete mensup 9 personelin olaylarda yaralandığı görülmüştür. Tüm bu bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, olay öncesinde ve esnasında davalı idareler tarafından gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı, önleyici ve güvenliğe yönelik bomba, alan aramalarının yapıldığı, idarenin bu hususlara ilişkin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacıların olay sonrasında sağlık hizmetlerinin geç ulaşması, emniyet mensuplarının gaz ve diğer şekillerdeki müdahaleleri, ... Birliği Raporu’nun ve ... Barosu Avukatlarının Olay Yeri Tespit Tutanaklarının değerlendirilmemesi yönündeki iddiaları hakkında ise; olay sonrasında Ankara Milletvekili ... tarafından verilen Yazılı Soru Önergesi’ne cevaben Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne hitaben yazılan ... sayılı, Yazılı Soru Önergesi konulu yazıda, olay öncesinde Tren Garında 1 adet tam teçhizatlı acil yardım ambulansı, (Mithatpaşa) Sağlık Bakanlığı önünde 2 adet tam teçhizatlı acil yardım ambulansının hazır bekletildiği, olay sonrasında ilk aşamada 24 acil yardım ambulansının görevlendirildiği, toplamda biri çoklu ambulans (4 hasta taşıma kapasitesi bulunan) olmak üzere 57 tane 112 Acil Yardım Ambulansı ve 5 tane özel ambulansın görevlendirildiği, ilk 6 dakika içinde 12 ambulansın olay yerine ulaştığı, olay yerinin hastanelere yakın olması nedeniyle birçok defa olay yerinden hastanelere yaralı sevk edildiği, 65 dakika içinde olay yerinde hiç yaralının kalmadığının belirtildiği, Ankara Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı 112 Acil Çağrı Merkezi Müdürlüğü’nün 29/04/2016 tarihli yazısında, 10.05.53’te ilk çağrının yapıldığı, vaka formunun 10.06.26’da düzenlendiği (çağrının başlangıcından 33 saniye sonra), eş zamanlı olarak 112 Acil Çağrı Merkezi Sağlık, Emniyet ve İtfaiye Çağrı Yönlendirme masalarına aktarıldığı, söz konusu olaya ilişkin herhangi bir iletişim aksaklığının yaşanmadığının belirtildiği, olay sonrasında emniyet mensuplarınca biber gazı kullanıldığı iddiaları hakkında ise gaz kullanımının bu konuda sertifikalı güvenlik görevlileri tarafından gerekli görüldüğü için yapıldığı, Ön İnceleme Raporu’nda, “Gaz kullanımı hakkında soruşturma izni verilmemesi” gerektiği yönünde kanaat bildirildiği görülmüştür.
Ayrıca, Dairemizce, ... Birliği ve... Barosu Avukatlarının raporları ile olay yeri tutanakları dosyalardan incelenmiş, ancak ... Birliği’nin miting için başvuruda bulunan grup içerisinde, ... Barosu Avukatlarının da sivil toplum örgütleri içinde kortejde görevli olmaları, dolayısıyla olayda zarar gören taraf yanında yer almaları nedeniyle belirttikleri hususlar iddia olarak değerlendirilmiş, objektif ve tarafsız görüş olarak dikkate alınamamıştır. Tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesi neticesinde, idarenin olay sonrasında emniyet tedbirleri ve sağlık hizmetleri yönünden hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Buna göre; Ankara Tren Garında alan aramaları noktaları dışında meydana gelen terör olayı neticesinde oluşan zararda, idarenin / idarelerin kusurlu veya kusursuz sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir işlem ya da eylemi olmadığı görülmekte olup, davalı idarenin olayın meydana gelmesinde hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğu bulunmadığına karar verilmiştir.
1- Temyize Konu Kararın, Davacının Olay Nedeniyle Uğramış Olduğu Manevi Zararın Karşılanması İstemiyle Yaptığı Başvurunun Zımnen Reddine İlişkin Kısım Yönünden İncelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın belirtilen kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
2- Temyize Konu Kararın Davacının Manevi Tazminat İstemi Yönünden İncelenmesi:
Manevi zarar; kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, ölüm veya uğranılan diğer cismani zarar nedeniyle duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Kendisinin veya yakınlarının uğradığı tecavüz, saldırı veya meydana gelen bir ölüm olayı sonucunda; fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı bir miktarda olması gerekmektedir.
Bakılan uyuşmazlıkta, olayın oluş şekline ve dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre davacı lehine takdir edilen 5.000,00 TL manevi tazminatın yeterli ve tatmin edici miktarda olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Bununla birlikte, iş bu dava dosyasında bulunan ve dava konusu olay sebebiyle maddi zararın tazmini istemiyle açılan ... İdare Mahkemesinin E.... sayılı dosyasında mevcut bilgi ve belgelerden, cismani zarar nedeniyle açılan tazminat davalarında manevi tazminat miktarının takdirinde belirleyici unsurlardan biri olan, dava konusu olay sebebiyle davacıda oluşan bedensel zararın, ilk derece mahkemesince ya da Bölge İdare Mahkemesince kesin olarak tespit edilmediği, eksik inceleme ile karar verildiği görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Bölge İdare Mahkemesince davacının olay sebebiyle uğradığı bedensel zararın tespiti için Adli Tıp Kurumu veya üniversitelerin tıp fakülteleri aracılığıyla bilirkişi incelemesi yaptırılması ile elde edilecek sonuca ve manevi tazminat takdirinde rol oynayan diğer hususlara göre olay nedeniyle duyulan acıyla da orantılı olacak şekilde manevi tazminatın yeniden takdiren belirlenmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin REDDİNE, davacının temyiz isteminin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
2. ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı temyize konu kararının, davacının manevi zararının karşılanması isteminin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali isteminin incelenmeksizin reddine ilişkin kısmının ONANMASINA, manevi tazminata ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 23/02/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.