10. Hukuk Dairesi 2012/5377 E. , 2012/4755 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılardan ... Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi
5510 sayılı ... Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca, davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Dava konusu somut olayda; mahkemece, davacının, davalı işverene ait işyerinde 01.05.1986 tarihinden 15.02.1987 tarihine kadar çalıştığı sürelerin tespitine karar verilmiştir.
Davacıya ait hizmet cetveli incelendiğinde; davacı adına davalı işyerinden 1987 yılında 360, 1988 yılında 30 gün prim ödeme gün sayısı bildirildiği ve 1.2.1988 tarihinde de, davacının işten çıkışının bildirildiği anlaşılmaktadır
Davalıya ait işyerinden 01.02.1988 tarihinde işten çıkışı bildirilen davacının, işten ayrıldığı yılların sonundan başlayarak, 5 yıl geçtikten sonra 03.05.2007 tarihinde iş bu davayı açtığı anlaşmakla; mahkemenin yukarıdaki bilgiler ışığı altında, hak düşürücü sürenin geçip geçmediğini irdelemesi gerekmektedir.
Kabule göre de; 506 sayılı Yasanın 60. maddesinin (G) bendindeki, “Bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresi 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir” biçimindeki düzenleme dikkate alındığında ve davacının 06.08.1968 doğumlu olması karşısında, 506 sayılı Yasanın 60/G maddesi hükmüne göre sigortalılık başlangıç tarihi olarak 18 yaşın ikmal edildiği 06.08.1986 tarihi kabul edilmeli, 01.05.1986-06.08.1986 döneminde primi ödenen süre, malullük, yaşlılık, ölüm sigortası yönünden, prim ödeme gün sayısına dahil edilmelidir.
Ayrıca, Kuruma bildirilen süreler dışlanmaksızın, bu süreler yönünden tespit kararı verilmiş olması, isabetsiz bulunmuştur.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılardan ... Başkanlığı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.