9. Ceza Dairesi 2013/9352 E. , 2014/2578 K.
"İçtihat Metni"İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Yazısının Tarihi : 24.06.2013
İtiraz Edilen Daire Kararı : 19.03.2013 tarih ve 2013/1748 - 2013/4216 sayılı ret kararı
İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : Asliye Ceza Mahkemesinin 24.09.2008 tarih, 2008/604 - 2010/349 sayılı kararı
İtirazla İlgili Hüküm : 1- Sanık ... hakkında; a- TCK"nın 125/1-4, 62, CMK"nın 231. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması
b- TCK"nın 86/2, 62, CMK"nın 231. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması (2 kez)
c- TCK"nın 106/1, 62, CMK"nın 231. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması
d- TCK"nın 151/1, 62, 51/1-3. maddeleri uyarınca mahkumiyet, erteleme
2- Sanık ... hakkında;
a- TCK"nın 86/2, 62, CMK"nın 231. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması
b- TCK"nın 151/1, 62, 51/1-3. maddeleri uyarınca mahkumiyet, erteleme
3- Sanıklar ...hakkında; TCK"nın 86/2, 62, CMK"nın 231. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması (2 kez)
b- TCK"nın 151/1, 62, 51/1-3. maddeleri uyarınca mahkumiyet, erteleme
Suç : Mala zarar verme, kasten yaralama, tehdit, hakaret
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ve ekindeki dava dosyası, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelenerek gereği düşünüldü:
Sanıklar hakkında mala zarar verme, kasten yaralama, tehdit, hakaret suçlarından açılan davanın yargılaması sonunda .... Asliye Ceza Mahkemesi’nin 24.09.2008 tarih, 2008/604 - 2010/349 sayılı kararının sanıklar müdafii tarafından temyizi üzerine Dairemizin 19.03.2013 tarih ve 2013/1748– 2013/4216 sayılı kararı ile;
“Hükümden önce müdafiilik ilişkisi kurulmayan ve Dairemizin eksikliklerin giderilmesi yönündeki 09.10.2012 tarih ve 2012/3071-11036 sayılı kararı sonrasında ibraz edilen belgelerden sanıklar..."ın vekaletnamelerinin temyiz tarihinden sonra düzenlendiği, diğer sanıklar ... ve ... adına ise vekaletname sunulmadığı anlaşıldığından sanıklar adına hükümleri temyiz eden Av. ..."un temyiz talebinin temyize yetkisi bulunmaması nedeniyle REDDİNE” oybirliğiyle karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 24.06.2013 tarihli itiraz dilekçesinde;
“Sanıkların soruşturma aşamasında savunmaları alınırken müdafiisiz olarak savunmalarının alındığı, dosya içerisinde sanık ... vekili Av...."un 16.02.2009 tarihinde mahkemeye ..."ya ait 17.01.2000 tarihli vekaletname örneğini sunduğu, Denizli 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/604 esas sayılı dosyasında 26.03.2009 tarihli duruşmada, sanıklar ..., ... ile ... ve sanıklar vekili Av...."un hazır olduklarının anlaşıldığı, sanıklar müdafiinin aleyhe hususları kabul etmediğini, tevzii tahkikat taleplerini yazılı olarak bildireceğini beyan ettiği, mahkeme tarafından vekillik kararının verilmediğinin anlaşıldığı, 26.05.2009 tarihli duruşmada, sanıklar müdafii Av. ..."un hazır olduğunun bildirildiği, 15.07.2009, 03.11.2009, 10.12.2009, 25.02.2010, 23.03.2010, 20.04.2010 ve 12.05.2010 tarihli duruşmalarda, sanıklar müdafii Av. ..."un hazır olduğunun bildirildiği, 18.05.2010 tarihli hakim havale tarihli dilekçe ile sanıklar ..., hakkındaki mahkumiyet hükmünün Av. ... tarafından temyiz edildiği, 10.08.2010 hakim havale tarihli dilekçe ile Av. ... tarafından gerekçeli temyiz dilekçesinin dosyaya sunulduğu, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.2012 tarih ve 2012/3071 esas, 2012/11036 karar sayılı ilamı ile; "Sanıklar ..., "ın sanıklar müdafii sıfatıyla temyiz dilekçesi veren Av. ..."a vekalet vermiş olmaları halinde vekaletnamelerinin eklenmesi ve haklarındaki hükümlerin temyiz edilmesine muvafakatlarının bulunup bulunmadığının sorulması, vekaletname verilmemiş olması ve muvafakatlarının da bulunmaması halinde hükmün yukarıda sayılan sanıklara tebliği ile süresi içinde vermeleri halinde temyiz dilekçeleri de eklenerek iadesinin temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE," karar verilmesi üzerine, sanık ..."nun Av. ..."u vekil tayin ettiğine dair 17.01.2000 tarihli, sanık ..."un Av. ... ve Av. Ramazan Saluk"u vekil tayin ettiğine dair 26.04.2005 tarihli, sanıklar ..."ın Av. Özcan Aksoy ile Av. ... ve Av. ..."u vekil tayin ettiğine dair 06.12.2012 tarihli vekaletnamelerin dosya içerisine alındığı, "Mahkememizce verilen karar vekiliniz Av. ... tarafından temyiz edilmiş olup, kararın temyiz edilmesine muvakkatiniz bulunmuyor ise tebliğ tarihinden itibaren 3 iş günü içerisinde mahkememize müracatla beyanda bulunmanız, bulunmadığınız takdirde temyize muvaffak etmiş sayılacağınız ihtar olunur." şerhini içerir tebligatın sanık ..."a 04.01.2013 tarihinde, sanık İbrahim Mihmak"a 07.01.2013 tarihinde, sanık ..."ya 19.12.2012 tarihinde, sanık ..."a 18.12.2012 tarihinde tebliğ edildiği, sanıkların temyiz dilekçelerine muvafakatlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın “Müdafiin görevlendirilmesinde usul” başlıklı 156. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde müdafiin görevlendirme yöntemi gösterildikten sonra, maddenin 3. fıkrasında: “(3) Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer” şeklinde düzenleme ile görevlendirilen müdafiin görevinin hangi halde sona ereceği hükme bağlanmış, aynı Yasanın 150/4. maddesine dayanılarak çıkarılan ve 02.03.2007 tarih ve 26450 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik”in “Görevin sona ermesi” başlıklı 7/1-ç. maddesinde de; “Kişinin kendisine bir müdafi veya vekil seçmesi hâllerinde sona ereceği” belirtilmiştir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.03.2008 tarih ve 7-56 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı üzere; 5271 sayılı Yasanın 150. maddesinin 1, 2 ve 3. fıkraları ve aynı Yasanın 2. maddesindeki tanım uyarınca, ceza yargılamasında, zorunlu veya istek üzerine atanan müdafii ile vekaletnameli müdafii arasında herhangi bir fark öngörülmemiş, 5271 sayılı CYY’nın 150/son madde ve fıkrasında zorunlu müdafiilik ile ilgili sair ayrıntılar çıkarılacak yönetmeliğe bırakılmıştır.
Anayasanın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının b ve c bentlerinde ise; “her sanığın en azından, ...
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek…” hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç; savunma hakkının, temel insan hakları arasında yer alan hak arama özgürlüğünün bir gereği olduğu ve avukat tutma hakkının da savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir.
Mevzuatımızda zorunlu müdafiilik sistemini öngören yasanın amacı, kendisini savunmak için yeterli maddi olanağı bulunmayanların, bu hakkı kullanamamalarından kaynaklanabilecek olası hak kayıplarının önlenmesi, dolayısıyla da savunma hakkının etkin kullanılabilmesinin sağlanması suretiyle adil yargılamanın gerçekleştirilmesidir. Bunun doğal sonucu olarak, maddi olanakları elverişli olan sanık nasıl ki vekâletname vermek suretiyle dilediği avukatı serbestçe tayin edebiliyorsa, maddi olanağı bulunmayan sanığın da aynı şekilde müdafiiliğini üstlenecek avukatını serbestçe belirleyebilmesi, en azından kendisine tayin edilen avukatı değiştirme hakkının bulunması, daha da ötesi, görülmeye başlayacak davada kendisine müdafii olarak bir avukat atanacağının sanığa bildirilmesi gereklidir. Kendisine müdafii atandığını dahi bilmeyen ya da kendisine müdafii atanmakla birlikte bu avukatın değiştirilmesini isteme hakkına sahip bulunmayan bir sanığın, atandığını dahi bilmediği veya beğenmediği halde muhatap olmak zorunda kaldığı müdafiin tüm tasarruflarından sorumlu tutulması gerektiğini veya bu müdafiin yaptığı tüm işlemleri peşinen kabul etmiş sayılacağını söylemek nasıl mümkün değilse, böyle bir durumda savunma hakkının tam anlamıyla kullanılabileceğini düşünmek de olası değildir.
Kendisine zorunlu bir müdafii görevlendirileceğinin sanığa bildirilmediği ve sanığın bu konudaki iradesine değer verilmediği ya da başka bir ifadeyle sanığın bu konudaki iradesinin dosya kapsamından anlaşılamadığı durumlarda, hükmün müdafii yanında sanığın kendisine de tebliğinin, adil yargılanma hakkının bir gereği olduğu kabul edilmelidir.
Bununla birlikte, kendisine zorunlu müdafii atanacağının sanığa bildirildiği ve sanığın da buna herhangi bir itirazının bulunmadığı durumlarda; zorunlu müdafie yapılan tefhim veya tebliğ işlemlerinin aynen vekâletnameli müdafide olduğu gibi geçerli olacağı ve gerek tefhime, gerekse tebliğe bağlı olan sürelerin işlemeye
başlayacağı hususunda duraksama yaşanmamaktadır. Dolayısıyla, böyle durumlarda Tebligat Yasasının 11. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekeceğinden, tebligat asile değil, vekile (müdafie) yapılmalıdır. Aksi halde, zorunlu müdafiliğe yasanın arzu etmediği anlamda simgesel bir anlam yüklenmiş olur ki, bu kabul birçok kargaşayı da birlikte getirir.
Tüm bunların değerlendirilmesinde, Av. ... sanıklar müdafii olarak duruşmalara katılmış, hükmü süresi içerisinde temyiz etmiş, bu temyiz dilekçesi sanıklara tebliğ edilmiş, sanıklar temyize muvafakat etmiş ve bu nedenle temyiz başvurusunun geçerli olduğu” belirtilerek Dairemiz kararına karşı itirazda bulunmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlık, Sanıklar ..., hakkındaki hükümlere ilişkin olarak 18.05.2013 havale tarihli dilekçe ile başvuran Avukat ..."un temyiz isteminin geçerli olup olmadığına ilişkindir.
İtiraz, 6352 sayılı Kanun"un 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelendiğinde;
Dosya içeriğine göre, Av. ...’un 15.07.2009, 03.11.2009, 10.12.2009, 25.02.2010, 23.03.2010, 20.04.2010 ve 12.05.2010 tarihli oturumlara sanıklar müdafii olarak katıldığı, 12.05.2010 tarihli hükmü 18.05.2010 tarihli temyiz dilekçesi ile sanıklar lehine temyiz ettiği ve sanıklar ile arasında müdafiilik ilişkisinin bulunduğu çıkarılan meşruhatlı tebligat sonucundan anlaşılması karşısında temyiz başvurusunun geçerli olduğunu kabul etmek gerekmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın yerinde görülen itirazı kabul edilerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:
1- Dairemizin itiraz edilen ret kararının kaldırılmasına,
2- Sanıklar hakkında kurulan hükümlere ilişkin temyizin incelenmesinde;
a- sanıklar hakkında kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarından kurulan hükümlere ilişkin incelemede;
5271 sayılı CMK"nın 231/5. maddesi gereğince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların, aynı Kanunun 231/12. maddesi gereğince itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığından temyiz incelemesine yer olmadığına, gereğinin merciince yerine getirilmesine,
b- Sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme ilişkin temyize gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 04.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.