15. Hukuk Dairesi 2014/6852 E. , 2015/3141 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi :25.03.2014
Numarası :2012/613-2014/168
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Dava, iş sahibi tarafından ödenen damga vergisinin sözleşme gereği vergi ödemelerinden sorumlu bulunan yükleniciden rücuen tahsili için başlatılan icra takibine davalının vaki itirazının iptâli ile icra inkâr tazminatı istemlerine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık 1/1000 ve 1/5000 ölçekli sayısal harita üretimi işine dair 17/09/2007 tarihli sözleşme gereği davacı iş sahibi tarafından dava dışı Vergi Dairesine ödenen damga vergisinden dolayı yüklenicinin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasındadır. Anılan sözleşmenin 8. maddesinde sözleşmenin düzenlemesine ilişkin her türlü vergi, resim ve harçlarla diğer giderlerin yükleniciye ait olduğu 39. maddesinde sözleşmenin 7 nüsha düzenlendiği, 6 nüshasının idarede, 1 nüshasının ise yüklenicide alıkonulduğu açıkça ifade edilmiştir.
Esasen, çözümü gereken mesele taraflarca sözleşmede açıkça nüsha sayısı belirtilmiş olmasına rağmen, bu nüshaların bir kısmının suret olarak kabulünün mümkün olup olmadığıdır. Nüsha, sözleşmenin tıpkısının aynısı iken, suret, örnekten ibarettir. Başka bir anlatımla; suret nüshanın fotoğrafik görünümü olup, kanıt değeri yoktur. Damga vergisine tabi taraflarca imzalanmış bir sözleşmenin fotokopisinin alınıp ve aslının aynısı olduğuna dair imzalı şerh düşülmesi, bu belgeyi nüsha haline getirmez. Bununla birlikte, sözleşmenin taraflarca imzalanmadan önce birden çok fotokopisinin alınıp bu fotokopilerin taraflarca imzalanması halinde, o belgelerin her biri nüsha olarak kabul edilir. Bu yönüyle nüsha, belgenin birden çok alınan bir tanesidir.
488 sayılı Damga Vergisi Kanunu"nun 5. maddesinde, “bir nüshadan fazla olarak düzenlenen kağıtların her nüshası ayrı ayrı aynı miktar veya nispette damga vergisine tabidir. Şu kadar ki; poliçe ve emre yazılı ticari senetten yalnız tedavüle çıkarılan nüshaları vergiye tabi tutulur” hükmüne yer verilmiştir. Düzenlemenin ikinci cümlesinin aksi düzenlemesinden sözleşme nüshalarının tedavüle çıkarılmasa dahi damga vergisine tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Üstelik Damga Vergisi Kanunu"nun 1. maddesi gereği, damga vergisinden sorumluluk için vergiye tabi belgenin ibrazı da zorunlu değildir. Vergi sorumluluğu için, herhangi bir hususu kanıtlamak veya belli etmek için vergiye tabi belgenin ibrazı da zorunlu değildir. Vergi sorumluluğu için, bu belgenin herhangi bir hususu kanıtlamak veya belli etmek için ibraz edilecek olması yeterli olup ibraz edilmiş olması gerekli değildir. Bu durumda sözleşme nüshalarının kanıt olarak kullanılmamış olması, bu vergiden sorumsuzluğu doğurmaz. Kaldı ki taraflar arasındaki sözleşmede nüsha sayısı tarafların özgür iradeleri ile açıkça belirlenmiştir. Bu nedenle mahkemece, sözleşme nüshalarından “6 adedinin kurum içi birimlere gönderildiği, bu haliyle herhangi bir hususu ispat etmek üzere kullanılmadığı, bu nedenle Damga Vergisi Kanunu 1. maddesinde tanımlanan nitelikte nüsha sayılamayacağı ve damga vergisine tabi olmayacağı” gerekçesiyle verilen karar, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu"nun 5. maddesine aykırı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 08.06.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, iş sahibince ödenen damga vergisi ödemelerinin yükleniciden ruc"uen tahsiline yönelik yürütülen icra takibine itirazın iptâli davasıdır. Davacı banka iş sahibi, davalı şirket ise yüklenicidir. Davacı banka vekili, davalı yüklenici şirketin ödemesi gereken damga vergilerinin müvekkillerince ödendiğini, damga vergisinden sorumluluğun davalı yüklenicide olduğunu, ödemeden sonra yapılan ödemeyi davalıdan ruc"uen talep ettiklerini, ödenmemesi üzerine icra takibine giriştiklerini ve davalı borçlunun haksız yere takibe itiraz ettiğini belirterek itirazın iptâlini ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiş, davalı yüklenici şirket vekili ise, davanın reddini savunmuş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince süresinde temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında eser sözleşmesi niteliğinde 17.09.2007 tarihli sözleşmenin düzenlendiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Bu sözleşmenin 8. maddesinde her türlü vergi, resim ve harçlarla diğer giderlerin yükleniciye ait olduğu kararlaştırılmıştır.
Sözleşmede vergi ve harçlardan yüklenicinin sorumlu olduğunun belirlenmiş olmasına rağmen, davacı banka yönetim kurulu 10.03.2011 tarih 10 nolu toplantısı ile tahakkuk ettirilen vergi cezalarının 6111 sayılı Kanun kapsamında banka tarafından ödenmesine karar verilip, bu bedel ilgili vergi dairesine ödenmiştir. Ödenen verginin kaynağı sözleşmenin birden fazla nüsha yapılmasından dolayı olup, dosyaya celp edilen deliller ile davalı vekilinin temyiz dilekçesine eklediği Danıştay 7. Dairesinin örnek kararları kapsamında bu verginin dava konusu edilmiş olması halinde yargı organınca iptâl edilerek ödemeden kurtulma ihtimalinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Davacı banka yönetim kurulu, sözleşmeye göre vergiyi ödemede esasen sorumlu olan davalı şirketin yerine geçerek vergi borcunu ödemekle davalı şirketin vergiye ilişkin kanun yoluna gitme hakkını elinden almış bulunmaktadır. Verginin ödenmesinde davacı bankanın yasa yoluna gitmeyerek kusurlu olduğu da anlaşılmaktadır. “Hiç kimse kendi kusurundan hak elde edemez” ilkesi gereğince kusurlu olan bankanın davacıya rücu etmesini hukuk düzenini korumaz. Danıştay 7. Dairesinin 20.02.1982 tarih 1984/3147 Esas 1986/437 Karar sayılı kararı emsal gösterilerek dava yoluna gidilmiş olması halinde damga vergisi borcunun terkini mümkün olduğu halde (nasıl olsa sözleşmeye göre gerçek vergi yükümlüsüne rü"cu hakkım var) düşüncesi ile vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilen damga vergisi borcunun ödenmiş olması, davacı bankanın iyi niyetli olması halinde dahi kendi kusurundan hak elde edemeyeceği ve davalıya rücu edemeyeceği bu nedenle davanın reddi gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun davanın kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararın davacı yararına bozulması yönündeki görüşüne katılmıyorum.