Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/2247
Karar No: 2019/6323
Karar Tarihi: 08.07.2019

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2018/2247 Esas 2019/6323 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2018/2247 E.  ,  2019/6323 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; 08/03/2006 tarihli satış sözleşmesi ile 58.000 TL bedel ödeyerek davalının 1279 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini satın aldığını, davalının tapuda gerçekleştirilecek satış işlemini yapmak üzere alım satım işlemine aracılık eden emlakçı Arif Ünal"ı vekil tayin ettiğini, ancak taşınmazın pafta numarasının yanlış yazılması nedeniyle satış işleminin gerçekleştirilemediğini, sonrasında davalının ...."ı vekillikten azletmesi ve yeniden vekil tayin etmeye yanaşmaması nedeniyle ödenen satış bedelinin işlemiş faizi ile birlikte tahsili için takip başlattığını, ancak davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durdurulduğunu ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı; taşınmazdaki hissesi karşılığında davacı tarafından satış bedeli olarak 8.333 TL ödendiğini, ancak sözleşmeye sonradan davacı tarafından 58.000 TL ödenmiş gibi ekleme yapıldığını, ayrıca temerrüde düşürülmemiş olması nedeniyle davacının işlemiş faiz talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece; 08/03/2006 tarihli adi yazılı sözleşmede, davalının da aralarında bulunduğu 4 kişinin taşınmazdaki hisselerine ilişkin satış bedelini peşin aldığının ve toplam 232.000 TL ödendiğinin yazılı olduğu, davalının sözleşmede yazılı olan bedelin sonradan ilave edildiğini ispat edemediği gibi hatırlatılmasına rağmen davacıya yemin teklif etme hakkını da kullanmadığı, davacının göndermiş olduğu 04/11/2011 tarihli ihtarname nedeniyle davalının 30/11/2011 tarihi itibariyle temerrüde düştüğü, davalının aldığı satış bedeli ile bu bedele temerrüt tarihi ile takip tarihi arasında işleyen yasal faizden sorumlu olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile davalının itirazının 58.000 TL asıl alacak, 2.624,50 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 60.624,50 TL için iptaline, takibin bu miktar üzerinden yürütülmesine, asıl alacak üzerinden takdir edilen icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

    1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, tarafların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2- Dava, davalı tarafından imzalanan ve davacı tarafça da kabul edilen harici satım sözleşmesi nedeniyle ödenilen bedelin sözleşme tarihinden itibaren işlemiş yasal faizi ile tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
    Davaya konu 08/03/2006 tarihli sözleşme; TMK"nın 706, BK"nın 213 (TBK"nın 237), Tapu Kanunu"nun 26 ve Noterlik Kanunu"nun 60 ve 89. maddeleri uyarınca resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu nedenle, taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler.
    Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir.
    Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış sedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ise kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak ve iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; 08/03/2006 tarihli ve “Sözleşme” başlıklı belge altındaki imzanın davalıya ait olduğu ve bu sözleşme ile davalıya ait taşınmaz hissesinin davacıya satılmak istendiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin miktarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
    Davacı vekili 20/05/2013 tarihli cevaba cevap dilekçesinde, davalı satıcının davacıdan ne kadar satış bedeli aldığını el yazısı ile düzenlenmiş olan adi satış senedinin içeriğine açıkça yazmadığını, ayrıca tevdi mahalli için Kadıköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu dilekçesinde, davacıdan ne kadar satış bedeli aldığını belirtmediğini, satış bedeli hanesi boş olan bir senedi davacı alıcıya vermek suretiyle bu senede sonradan kendisini zararlandırıcı mahiyette ilaveler yapılabileceğini bilmesi gerektiğini bildirmiştir. Yine, davacı vekili, grafoloji uzmanı bilirkişi tarafından "Not: ... vekili ..."dan 232.000 YTL (ikiyüzotuzikibin YTL) aldım." yazısının belge sathındaki diğer yazıları yazan şahıs haricindeki başka bir kişi tarafından, belgenin yazımında kullanılan kalemden farklı bir kalemle yazıldığının bildirilmesi üzerine 11/09/2014 tarihli duruşmada “...adi senet münderacatı davalı tarafça düzenlenip müvekkilim davacının vekili ..."a getirilmiştir, müvekkilimin vekili .... senet içeriğinde satış bedelinin bulunmadığını görünce satış bedelini öderken senede bedel hanesini eklemiştir. Bu nedenle bilirkişi raporuna bir diyeceğimiz yoktur.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Davalının beyanları ile davacı vekilinin yukarıda açıklanan ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde; davalı tarafından “Sözleşme” adıyla düzenlenen belgede yer alan "Not: ... vekili ..."dan 232.000 YTL (ikiyüzotuzikibin YTL) aldım." şeklindeki ibarenin anlaşmaya sonradan davacının vekil olarak tayin ettiği Arif Ünal

    tarafından eklendiği, dolayısıyla anlaşma metni içinde yer alan ve güven duyulan herhangi bir satış bedelinden bahsetmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/01/2019 tarihli ve 2017/3-1005 E. 2019/55 K. sayılı ilamı da aynı yöndedir.).
    Diğer taraftan, davalı tarafından imzalanan sözleşme içeriğinde, taşınmaz bedelinin nakten ve tamamen alındığı yazılıdır. Ancak, davacı tarafından ödendiği bildirilen satış bedeli ile davalı tarafından alındığı kabul edilen satış bedeli arasında belirgin bir fark bulunmaktadır. İktisadi bir kıymetin değerleme günündeki alım satım (piyasa) değeri olan rayiç değerden aşağı bir bedelle satılması hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu halde yapılması gereken, sözleşmenin yapıldığı tarihte davalının taşınmazdaki hissesinin rayiç değerinin ne olduğunun tespitinden ibarettir.
    Öte yandan, davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan icra takibinde geçersiz sözleşme ile ödenen paranın sözleşme tarihinden itibaren işlemiş yasal faizi ile tahsili talep edildiğine göre; bu talebin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ve denkleştirici adalet ilkesinin esas alınması suretiyle tahsili talebine ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Başka bir deyişle; davacı tarafça yapılan icra takibine konu edilen alacak talebinde, ödenen paranın ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde ödeme yapılması amaçlanmıştır.
    Hal böyle olunca, mahkemece; dava konusu taşınmazda keşif yapılarak, öncelikle davalıya ait hissenin sözleşme tarihindeki rayiç değeri ile bu değerin çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle ifanın imkansız hale geldiği takip tarihinde ulaşacağı alım gücünün belirlenmesi için konusunda uzman bilirkişilerden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor aldırılması, sonrasında; bilirkişi tarafından belirlenecek tutarın, davacı tarafından takibe konu edilen (asıl alacak ve işlemiş faizden ibaret olan toplam) alacaktan fazla olması halinde taleple bağlılık ilkesi gözetilerek takibe konu tutarın, aksi halde ise bilirkişi tarafından belirlenmiş tutarın esas alınması suretiyle karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    Bundan ayrı, mahkemece; alacağın varlığı ve miktarının yapılan yargılama sonucu belirlenmiş olduğu gözetilmeden, davalı aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmiş olması da usul ve yasaya aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle tarafların sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince taraflar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK"nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/07/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi