10. Hukuk Dairesi 2010/14749 E. , 2012/4342 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu yaşamını yitiren sigortalının hak sahiplerine yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle uğranılan zararın, 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesi gereğince davalılardan teselsül hükümlerine göre rücuan alınması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre; davacı Kurum vekilinin tüm, davalı vekillerinin ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (dış tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 23.11.2006 gün ve.... sayılı kararı ile 26’ncı maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” ibarelerinin iptaline karar verilmiştir. Anayasa’nın 153’üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ve giderek elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması, iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 21.03.2007 gününden sonra 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 76’ncı maddesi ile 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33’üncü maddesi gereğince, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay’ın yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulünün doğal bulunması, 26’ncı maddedeki anılan ibarelerin iptali ile Kurumun rücu hakkının, kanundan doğan, kendine özgü, sigortalı veya hak sahiplerinin hakkından bağımsız, basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, bağlanan gelir ve sosyal yardım zammının başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerlerinin, tazmin sorumlularının kusuruna karşılık gelen tutarıyla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekmektedir.
Bu kapsamda, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21’inci maddesinde yer alan; iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği yönündeki düzenleme üzerinde durulmalıdır. Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm bulunmamakta ise de, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır, o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir... Şu durumda; 5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, anılan maddenin yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gibi, rücu davalarına ilişkin bu düzenlemenin, maddenin yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce meydana gelen olay ve ilişkilere uygulanmasını gerektirir, yukarıda sıralanan istisnai durumlar kapsamında değerlendirilemeyeceği hukuksal gerçeği de dikkate alınmalıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; davacı Kurum tarafından mahkemeye gönderilen ve 30.09.2007 günü gerçekleşen iş kazasında yaşamını yitiren sigortalının hak sahiplerine bağlanan ölüm gelirlerinin peşin sermaye değerlerini gösteren tablo ve yazılar arasında belirgin çelişkiler bulunduğu gibi, anılan belgelerin incelenmesinden, hak sahipleri hakkında 506 sayılı Kanunun 92’nci maddesinin uygulandığı ve gelirlerde indirim yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan; Kurumdan, söz konusu maddenin uygulanmasıyla elde edilen, bağlanan gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri sorularak, bu konudaki çelişik bilgilerin sebebini açıklayıcı cevap yazısı getirtildikten ve böylelikle hükme dayanak kılınması gereken tutarlar açıklıkla belirlendikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulup, ilk peşin sermaye değerlerine yönelik çelişkiler giderilmeksizin, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istekleri durumunda davalılara geri verilmesine, 08.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.