10. Hukuk Dairesi 2012/1987 E. , 2012/4329 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 1479 sayılı Kanun hükümleri kapsamındaki sigortalılık sürelerinin ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı .. Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davalı Kurum tarafından 1993 yılının Mart ayında resen tescil edilerek 1479 sayılı Kanun hükümlerine tabi zorunlu sigortalılığı 14.11.1986 günü itibarıyla başlatılan davacının anılan sigortalılığının, 2010 yılının Ocak ayında tesis edilen işlemle 30.09.2001 – 12.03.2003 dönemi yönünden iptal edilip, 23.03.2010 tarihli yaşlılık sigortasından aylık tahsis başvurusunun da reddedildiği, dokumacılık faaliyetine dayalı vergi kaydının 01.01.1989 – 30.09.2001 dönemi ile 01.04.2003 tarihinden itibaren süregeldiği, herhangi bir meslek kuruluşu veya Esnaf Ve Sanatkarlar Sicil Memurluğu üyeliğinin bulunmadığı, sigorta prim ödemelerinin 01.09.2003 tarihinden itibaren gerçekleştirildiği, Kurumca iptal edilen dönem primlerinin 2008 yılında yatırıldığı anlaşılmakta olup, istem, 30.09.2001 – 12.03.2003 döneminde sigortalı olunduğunun ve giderek, yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespitine ilişkindir.
Davanın yasal dayanağı olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24’üncü ve 25’inci maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler, meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, anılan düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14’üncü maddesiyle değiştirilen hükümle 02.08.2003 gününden itibaren zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; ilgili vergi, kanunla kurulu meslek kuruluşu, esnaf ve sanatkârlar sicil memurluğu kayıtları zorunlu sigortalılığın dayanak belgeleri niteliğinde olup, anılan kayıtlara sahip kişiler yönünden ancak, “(diğer) sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalma” ve “herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgularının birlikte gerçekleşmesi durumunda zorunlu sigortalılık söz konusu olabilir. Belirtilen kayıtların yokluğunda zorunlu sigortalılıktan söz edilemeyeceği gibi, anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme/sürelere ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi, ödemeler icra takibi sonucu gerçekleşmediği veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri kapsamında primler yatırılmadığı sürece ilgili yararına usulü kazanılmış hak olgusunu da oluşturmaz.
Diğer taraftan; 1479 sayılı Kanunun 79’uncu maddesi, zorunlu sigortalı sayılmayanların isteğe bağlı sigortalı olabileceklerini öngörmüş bulunmakla, bu yönde tescil istemi olmamasına karşın, zamanında ödenen primlere karşılık gelen sürenin isteğe bağlı sigortalılık olarak değerlendirilmesi sosyal güvenlik ilkelerine uygun düşmektedir. Bu gibi durumlarda, ödenen primlerin karşılığı olan süre bilirkişi incelemesi ile yöntemince saptanmalı ve ilk ödeme tarihleri esas alınarak anılan süre kadar isteğe bağlı sigortalılığa karar verilmelidir.
Ayrıca; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2’nci maddesi “Dürüst davranma” başlığını taşımakta olup, dürüstlük ( = objektif iyi niyet) kuralının yer aldığı maddede, herkesin, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunmayacağı açıklandıktan sonra “İyi niyet” başlıklı 3’üncü maddesinde ise, kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğu, ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyi niyet iddiasında bulunamayacağı bildirilmiştir.
Bu açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte olan yasal düzenleme kapsamında söz konusu 24’üncü maddede sıralanan herhangi bir kaydı bulunmayan davacının zorunlu sigortalı kabul edilemeyeceği belirgin olduğu gibi, çekişme konusu dönemde prim ödeme olgusunun gerçekleşmemiş olması karşısında, sonradan ödenen primlerin isteğe bağlı
sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi de olanaksızdır. Diğer taraftan, gerek dava konusu dönem ve primlerin ödenme tarihleri, gerekse tüm dosya içeriği dikkate alındığında, zorunlu sigortalılığın söz konusu olmadığı döneme ait primlerin Kurumca uzun süre kullanımından ve dolayısıyla 4721 sayılı Kanunun anılan maddelerinin davacı yararına uygulanma olanağından da söz edilemeyeceği açıktır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.