Esas No: 2022/1063
Karar No: 2022/4803
Karar Tarihi: 18.10.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2022/1063 Esas 2022/4803 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2022/1063 E. , 2022/4803 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. 18.10.2022 tarihinde davacı vekili Avukat ... geldi. Tebligata rağmen başka gelen olmadığından onların yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı arasında imzalanan beş adet çok katlı otoparkın yap-işlet-devret modeliyle yapım ve işletim sözleşmesinin davalı tarafından haklı bir neden olmaksızın feshedilmesi nedeniyle müvekkilinin zarar ettiğini ve elde edeceği kârdan mahrum kaldığını ileri sürerek; 10.000,00 TL zarar bedeli ve 10.000,00 TL kâr mahrumiyeti bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 05.09.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini sözleşme kapsamındaki giderler yönünden 836.364.65 TL, kâr mahrumiyeti nedeniyle uğranılan zarar yönünden 29.935.253,50 TL olmak üzere toplam 30.751.618,15 TL'ye yükseltmiştir.
Davalı vekili; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 11.maddesine göre tesislerin inşaa edilebilmesi için gerekli tüm izinlerin alınması görevinin yükleniciye ait olduğunu, ihale edilen otoparkların arsa ve mevcut durumlarının ihale öncesi ilan edildiğini, davacının bu hususları bilerek ve kabul ederek ihaleye talip olduğunu ve sözleşme imzaladığını, ancak yükümlülüklerini yerine getirmediğinden haklı nedenle sözleşmenin feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece hükmüne uyulan Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 25.11.2013 tarih, 2013/228 Esas ve 2013/6203 Karar sayılı ve 19.10.2017 tarih, 2017/1332 Esas ve 2017/3516 Karar sayılı bozma ilâmlarında davalı iş sahibinin sözleşmeyi haksız şekilde feshettiği ve davacının kâr kaybı isteyebileceği, keyfi fesih olmaması halinde fesih ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 356. maddesi delaleti ile 325. maddesi uyarınca kâr kaybının kesinti yöntemine göre hesaplanması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi kurulunun 02.08.2021 tarihli raporu hükme esas alınarak, davacının sözleşme kapsamında elde edebileceği net kâr (7.483.813,38 TL) miktarından, başka bir işten elde edebileceği net kâr (203.944.334,01 TL) miktarının mahsubu sonrası, davacının uğramış olduğu kâr kaybı zararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen 10.09.2007 tarihli sözleşme ile mülkiyeti davalıya ait parsellerde intifa hakkı karşılığı beş adet zeminaltı otopark inşaatının yapımı kararlaştırılmış olup, davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Sözleşmenin 3. maddesine göre yüklenici 21.560.000,00 TL+KDV miktar yatırım yapmayı, bunun karşılığında 30 yıl müddetle tesisi işletmeyi ve yıllık 320.000,00 TL kira bedeli ödemeyi taahhüt etmiştir. İşletme süresinin bitiminde ise, tesis eksiksiz ve kusursuz şekilde davalıya teslim edilecektir. Davalı 12.11.2008 gün ve 7807 sayılı Başkanlık oluru ile sözleşmenin feshine ve tasfiyesine karar vermiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 124/2. maddesinde ticaret şirketleri; anonim, limited, kolektif, komandit ve kooperatif şirket olarak sayılmıştır. TTK’nun 329. maddesi uyarınca anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan bir sermaye şirketidir. Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur. Özel kanunlara tabi anonim şirketlere, özel hükümler dışında TTK’nun 329- 563 maddeleri hükümleri uygulanır.
TTK’nun 331. maddesine göre anonim şirketler, kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilir. Anonim şirket sermayesi paylara bölünmüş, payları nama veya hamiline yazılı olması ve gerçek veya tüzel kişiler tarafından kurulması gereken, tüzel kişiliğe sahip, TTK’nun 124/2. maddesi anlamında bir sermaye şirketidir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137. maddesi Türk Medeni Kanunu’nun tüzel kişilerin hak ehliyetine ilişkin düzenlemelerine bir sınırlama getirerek, ticaret şirketlerinin işletme konusu içerisinde kalmak şartıyla hak ehliyetine sahip olacağını hüküm altına almıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6762 sayılı Kanunu’nun 137. maddesinde öngörülen ultra vires kuralı kaldırılmıştır. Böylece TTK’nun 125. ve 371/II. maddeleri ile anonim şirketlerde eskiden söz konusu olan hak ehliyetinin işletme konusu ile sınırlı olması hali mevcut düzenleme ile geçerliliğini yitirmiştir. Ultra vires kuralı kalktığı için, artık şirketin hak ehliyetinin sınırını işletme konusu çizmemektedir. Şirketin hak ehliyetinin değil, imza yetkilisine rücû edeceği veya edemeyeceği sınırı, şirketin amacı ve işletme konusu belirler. Esas sözleşmenin konu hükmüne aykırı işlemlerle bu sınırın aşılması halinde şirketin rücu hakkı vardır. Başka bir deyişle, şirketin amacı ve işletme konusu dışında yapılan işlemler de, ikinci fıkrada açıkça belirtildiği üzere, şirketi bağlar, üçüncü kişiye karşı şirket sorumludur; ancak, sınırı aşan temsil yetkisini haiz kişiye karşı şirket rücu talebinde bulunabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 25.11.2013 tarih, 2013/228 Esas ve 2013/6203 Karar sayılı ve 19.10.2017 tarih, 2017/1332 Esas ve 2017/3516 Karar sayılı bozma ilâmlarında keyfi fesih olmaması halinde fesih ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 356. maddesi delaleti ile 325. maddesi uyarınca davacının talep edebileceği kâr kaybının kesinti yöntemine göre hesaplanması gerektiği belirtilmiş ise de; davacı yüklenicinin anonim şirket vasfında olması ve faaliyet alanlarının çok çeşitli olup, ultra vires kuralının kaldırılması nedeniyle şirketin hak ehliyetinin sınırının işletme konusu ile de sınırlı olmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlık bakımından 818 sayılı BK'nun 356. maddesi delaleti ile 325. maddesinde bahsedilen kesinti yönteminin (TBK 408. madde) aynı faaliyet alanı ile sınırlı olarak uygulanması gerekmektedir. İşçi-işveren arasındaki ilişkilerde uygulanan bu hükmün kıyasen başka hukuki ilişkilerde uygulanmasında da yapılan amaçsal yorum ve hakkaniyet bunu gerektirmektedir. Ticari şirketi işçi ile kıyasladığımızda, başka bir iş yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlarını ücretten düşülmesi olgusunu da şirketin aynı faaliyet konusu ile sınırlı saymak gerekmektedir. Davaya konu olayda da fesih konusu iş, otopark yapılması, işletilmesi ve devredilmesi olup, davacının otel işletmeciliğinden elde ettiği gelirin bu kapsamda değerlendirilmesi doğru olmayacaktır. Bunun mantığı da otopark alanında kullanılan işçi, makine, alet ve edevatın boş tutulamayacağı olgusundan doğmaktadır. Ancak çok farklı alanda şirketin faaliyetlerinde bunları kullanması da zaten söz konusu olmayacaktır. Bu hususlar dikkate alındığında mahkemece yapılan değerlendirmenin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu açıklamalara göre mahkemece; mülga BK’nun 325. (TBK’nun 408. maddesi) maddesinde yer alan kesinti yönteminin fesih konusu işe ilişkin faaliyet alanı ile sınırlı olarak değerlendirilmesi ve 7.483.813,38 TL kâr kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının BOZULMASINA, 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 18.10.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.