Esas No: 2020/1545
Karar No: 2022/650
Karar Tarihi: 24.02.2022
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/1545 Esas 2022/650 Karar Sayılı İlamı
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2020/1545 E. , 2022/650 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1545
Karar No : 2022/650
TEMYİZ EDENLER : I- (DAVACI) : ...Derneği
VEKİLİ : Av. ...
II- (DAVALI) : ...Kurumu
VEKİLİ: Av. ...
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 11/12/2019 tarih ve E:2013/77, K:2019/4236 sayılı kararının iptale ilişkin kısmının davalı idare, redde ilişkin kısmının davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulunun ...tarih ve ...sayılı kararı ile onaylanarak yürürlüğe giren "Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Görev ve Yetkileri Kapsamında Sabit Telefon Hizmeti İşletmecilerinin Kuracakları Altyapılara İlişkin Usul ve Esaslar"ın 3. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 11/12/2019 tarih ve E:2013/77, K:2019/4236 sayılı kararıyla;
Anayasa'nın "Haberleşme Hürriyeti" başlıklı 22. maddesine; 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun "Kurumun görev ve yetkileri" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (g), (ı), (l), (s), (ş) ve (y) bentlerine, 12. maddesinin 5. fıkrasına, 60. maddesinin 1. fıkrasına; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte bulunan "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135. maddesinin 1., 3., 6. ve 7. fıkralarına; 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte bulunan Ek 7. maddesinin 1., 2. ve 10. fıkralarına; 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte bulunan Ek 5. maddesine; 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 6. maddesine; 10/11/2005 tarih ve 25989 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik'in işlem tarihinde yürürlükte bulunan "Tanımlar" başlıklı 3. maddesindeki "İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması" ve "Sinyal bilgisi" tanımlarına, 10. ve 17. maddelerine; 28/05/2009 tarih ve 27241 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte bulunan 19. maddesinin 1. fıkrasının (u) bendine yer verilerek,
Aktarılan mevzuat uyarınca, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespit edilebilmesi, dinlenebilmesi ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebilmesi için, kanunlarla belirlenen suçlara ilişkin kuvvetli şüphenin bulunması, başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması ve hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde yetkili mercilerin hâkim onayına sunulmak kaydıyla yazılı emrinin olması gerektiği, aksi durumun haberleşmenin gizliliği ilkesinin ihlâli anlamına geldiği,
Bu kapsamda, işletmecilere ait trafiklerin, yukarıda aktarılan şartları taşımaları hâlinde ve gizlilik ilkesinin ihlâl edilmemesi kaydıyla ilgili mercilere tesliminin sağlanması gerektiği,
Üst hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak için idarece tesis edilen düzenleyici işlemlerin bireysel nitelikte olmayan, genel, soyut ve objektif kurallar içeren işlemler olduğu, düzenleyici işlemlerin bu özellikleri nedeniyle uygulanmakla tükenmeyip, yürürlüğünden sonra meydana gelen hukukî ilişkilere uygulanan kurallar içerdiği, bu nedenle, idarece düzenleyici işlem tesis edilirken, yapılan düzenlemenin herkes tarafından anlaşılabilir, farklı anlamlara gelmeyecek ve yeni uyuşmazlıkların ortaya çıkmasına sebep olmayacak nitelikte olması, düzenleyici işlemin kapsam ve sınırlarının açık bir şekilde ortaya konulmasının gerektiği,
Dava konusu Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, sabit telefon işletmecilerinin yetkilendirilmeleri kapsamında kendilerinden istenen veya düzenli olarak gönderilmesi talep edilen her türlü bilgi, belge ve verinin, Başkanlığa teslim edilmesi gerektiğinin düzenlendiği; Usul ve Esaslar'ın dava konusu edilmeyen 2. maddesinin 1. fıkrasında ise, Başkanlığın, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını ifade ettiğinin belirtildiği,
Aktarılan yasal düzenlemeler gereğince iletişimin tespitinin ancak hâkim kararıyla, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerin varlığı durumunda ise yasada belirtilen kişilerin alacakları kararlarla mümkün olduğu,
Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan düzenleme ile, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının faaliyet alanına giren bilgi, belge ve verilerden, bildirimi için ilgili makamların kararı olması zorunlu olanlar yönünden herhangi bir ayrıma gidilmeden tümünün sabit telefon işletmecileri tarafından doğrudan Başkanlığa sunulmasının zorunlu tutulduğu, Usul ve Esaslar'ın herhangi bir kısmında "bilgi, belge ve veri"den neyin kastedildiğine ilişkin bir açıklamaya yer verilmediğinden, madde metninin bu yönden belirsiz hâle geldiği,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının görev alanının, 5397 sayılı Kanun kapsamındaki önleyici-istihbari ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesi kapsamında belirlenen adli amaçlarla, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına yönelik iş ve işlemleri tek bir merkezden yürütmek olduğu; bu faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine müdahale niteliği bulunduğu; düzenlemenin, Başkanlığın söz konusu faaliyeti gerçekleştirebilmesi için kullanacağı teknik altyapının mevcut ve yeni yetkilendirilecek işletmeler tarafından oluşturulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla yapıldığı dikkate alındığında, bildirimi için ilgili makamların kararı gerekli olanlar yönünden bir ayrıma gidilmeksizin, Başkanlığın görev alanına giren "her türlü" bilgi, belge ve verinin işletmecilerce sunulmasını zorunlu tutan madde metninin, "bilgi, belge ve veri"lerin niteliğinin hiçbir tereddüde mahal vermeyecek açıklıkta belirtilmesi yoluyla yeniden düzenlenmesi suretiyle, maddedeki kişisel veri mahiyetinde ve haberleşme özgürlüğü ile ilgili olan bilgi, belge ve verilerin ilgili makamların kararı olmasa da bildiriminin zorunlu olduğu şeklinde yanlış anlaşılmaya ve uygulamaya yol açabilecek belirsizliğin giderilmesi gerektiği,
Anılan düzenlemelerin kapsamına giren bir hususun Başkanlık tarafından istenilebilmesi için yasal düzenlemede belirtilen kişilerin bu konuda karar vermesi zorunlu olmasına rağmen, dava konusu bentte, sabit telefon işletmecileri tarafından yetkilendirmeleri kapsamında kendilerinden istenen bilgi, belge ve verinin Başkanlığa sunulması için, belirtilen makamların bu bilgi, belge ve verinin tespit ve bildirimine ilişkin bir kararı olması gerektiğine dair bir ibareye yer verilmediği, böylece Başkanlığın isteyeceği her türlü bilgi, belge ve verinin, bu konuda ilgili makamların bir kararı olmasa da, Başkanlığa verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmaya sebep olacak şekilde düzenleme yapıldığı görüldüğünden, Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde hukuka uygunluk bulunmadığı,
Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (l) ve (m) bentlerine gelince;
Anılan bentlerde, işletmeciler tarafından süresi içinde altyapının kurulmaması durumunda para cezası uygulanacağı, buna rağmen altyapının yine de kurulmaması hâlinde yetkilendirmelerinin iptal edileceğinin düzenlendiği, bununla birlikte, bu düzenlemenin başlı başına bir yaptırım sevk etmediği, getirilen düzenlemenin 5809 sayılı Kanun'un 60. maddesinin 1. fıkrasıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiği, hukuk devleti ilkesinin bir unsuru olan cezaların yasallığı ilkesi gereğince işletmecilere yaptırım uygulanabilmesi için Kanun'un 60. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen koşulların gerçekleşmesi gerektiği, dava konusu bu bentlerin ise Kanunun uygulanması kapsamında anılan maddenin açıklaması olarak bu maddeye zımnî bir atıf olarak kabul edilebileceğinden anılan kurallarda hukuka aykırılık görülmediği,
5397 sayılı Kanun ile 5651 sayılı Kanun ve 5809 sayılı Kanun'un ilgili kurallarının birlikte değerlendirilmesinden, elektronik haberleşme sistemleri üzerinden milli güvenlikle ilgili olarak kanunlarla getirilen taleplerin karşılanmasına yönelik olarak işletmecilerce yapılacak veri, bilgi ve belge tesliminin kamu hizmetinin bir parçası olarak kabul edilmesi gerektiği; anılan hizmetin bedeli karşılığında yerine getirileceğine ilişkin mevzuatta herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı; aksine, yerine getirilmemesi durumunun yaptırıma bağlandığı; ayrıca, mevzuat uyarınca işletmecilere yüklenen bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, kamu düzeni ve milli güvenlik gibi önemli bir konuda ciddi risk ve kayıplara neden olacağı,
Bu nedenle, Usul ve Esaslar'ın iptali istenilen 3. maddesinin diğer kısımlarının, 5809 sayılı Kanun'un 12. maddesi ve Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği'nin 19. maddesinin 1. fıkrasının (u) bendinin uygulanması kapsamında tesis edildiği ve bu kısımlarında üst hukuk kurallarına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçeleriyle,
Dava konusu Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin iptaline, aynı maddenin iptali istenen diğer kısımları yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından, iptali istenen maddede haberleşme verilerinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına aktarılması için gerekli sistemlerin kurulmaması eyleminin "yetkilendirmenin iptali" yaptırımına bağlandığı, dava konusu düzenlemenin iptaline karar verilen kısımları için Dairece kabul edilen gerekçenin bu düzenleme bakımından da geçerli olduğu, öte yandan dava konusu düzenlemenin tesis edildiği tarih itibarıyla 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve ilgili mevzuatta gerekli sistemlerin kurulmaması fiili için "yetkilendirmenin iptali" yaptırımının öngörülmediği, 5809 sayılı Kanun uyarınca "yetkilendirmenin iptali" yaptırımının yalnızca Kurumun belirlediği sürede yetkilendirme ücretinin ödenmemesi ve ağır kusur hallerinde söz konusu olabildiği, dava konusu Usul ve Esaslar'da öngörülen alt yapının kurulması işinin kamu hizmetinin bir parçası olarak nitelendirildiği, ancak bu nitelendirmenin davalı idarenin keyfi bir şekilde sürekli değişen isteklerle işletmecilere başvurabileceği anlamını taşımadığı, bu durumun hukuki belirlilik ve güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek, Daire kararının davanın reddi yolundaki kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, temyize konu Daire kararıyla iptaline hükmedilen düzenlemede işletmecilere yetkilendirme kapsamında istenen veya düzenli olarak gönderilmesi talep edilen bilgi, belge ve verilerin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına teslimi konusunda yükümlülük getirildiği, anılan düzenlemede haberleşmenin denetlenmesi ile ilgisi olamayan ve kişisel veri niteliği taşımayan bilgi, belge ve verilerin kast edildiği, nitekim haberleşmenin denetlenmesi kapsamında işletmecilerden talep edilen bilgi, belge ve verilerin 5271 ve 5397 sayılı Kanunlar uyarınca ancak hakim kararıyla istenebileceği konusunda herhangi bir tereddütün söz konusu olmadığı, öte yandan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun "İşletmecilerin hak ve yükümlülükleri" başlıklı 12. maddesinde Kurumlarına işletmecilerden bilgi ve belge isteme konusunda yetki verildiği, dolayısıyla iptaline hükmedilen düzenlemede yer alan bilgi ve belge talebinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiği, tüm bu anlatımlar doğrultusunda Daire kararında ifade edildiği gibi, iptaline hükmedilen düzenlemede hukuken herhangi bir belirsizlik bulunmadığı, Anayasa, 5271 ve 5397 sayılı Kanunlar uyarınca iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması işlemlerinin Kurumlarınca tek bir merkezden yürütüldüğü, bu çerçevede anılan işlemlerin yürütülebilmesi için adli, askeri ve kolluk mercilerince talep edilen bilgi, belge ve verilerin işletmeciler tarafından Kurumlarına nasıl iletileceği ile ilgili düzenleme yapılmasının anılan Kanunlar ile Kurumlarına verilen görevin zorunlu bir sonucu olduğu, aynı şekilde 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun'un Kurumlarına yüklediği görevlerin icrası kapsamında işletmecilere bir takım yükümlülüklerin getirildiği, anılan yasal düzenlemelerin getirdiği görevler kapsamında 5809 sayılı Kanun'un 12. maddesinin 5. fıkrası ile Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği'nin 19. maddesinin 1. fıkrasının (u) bendi kapsamında tesis edilen dava konusu Usul ve Esaslar'ın hukuka uygun olduğu belirtilerek, Daire kararının iptale yönelik kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın iptale yönelik kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve davalı idarenin temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek, davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı idare tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın davanın reddine yönelik kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve davacının temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek, davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Dava konusu Kurul kararının tesis edildiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan "Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmelik"in 23. maddesinde, "İşletmeci, kamu güvenlik ve istihbarat kurumlarının, özel yasaları ile kendilerine verilmiş bulunan görevleri yerine getirmelerine imkan sağlayacak tedbirleri almaya yönelik olarak; Anayasa ve Kanun hükümleri çerçevesinde; Kurum ve ilgili mevzuatları uyarınca güvenlik veya istihbarat kurumları tarafından talep edilecek hususları yerine getirmekle ve gerekli hallerde altyapı dahil olmak üzere sistemlerini uygun hale getirmekle ve bu alandaki güncellemeleri uygulamakla yükümlüdür. Kurum tarafından verilen süre içerisinde bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde işletmecinin bir önceki takvim yılına ait cirosunun %3’üne (yüzde üç) kadar idari para cezası uygulanır." hükmüne yer vermiştir.
Dava konusu Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (l) ve (m) bentlerinde ise, gerekli altyapıyı kurmayan işletmecilere idari para cezasının uygulanacağı, buna rağmen gerekli altyapıyı kurmayanların yetkilendirmelerinin iptal edileceği öngörülmüştür.
Buna göre, tesis edildiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan Yönetmelik''te, kamu güvenlik ve istihbarat kurumlarının özel yasalarıyla kendilerine tevdi edilen görevleri icra edebilemeleri için gerekli olan altyapının işletmecilerce kurulmaması fiilinin yalnızca idari para cezası yaptırımına bağlanmış olması karşısında, dava konusu Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (l) ve (m) bentlerinde gerekli altyapıyı kurmayan işletmecilerin idari para cezasına rağmen altyapıyı kurmaması durumunda yetkilendirmelerinin iptal edileceğini öngören hükümlerde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulü ile, Daire kararının dava konusu Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (l) ve (m) bentlerinde yer alan "buna rağmen gerekli altyapıyı kurmayanların yetkilendirmelerinin iptal edilmesi" ibareleri yönünden davanın reddi yolundaki kısmının bozulması, Daire kararının diğer kısımlar yönünden ise onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Tarafların temyiz istemlerinin reddine,
2.Yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen davanın reddine kısmen iptale yönelik Danıştay Onüçüncü Dairesinin 11/12/2019 tarih ve E:2013/77, K:2019/4236 sayılı kararının ONANMASINA,
3.Kesin olarak, 24/02/2022 tarihinde, temyize konu Daire kararının iptale yönelik kısmı yönünden oyçokluğu, davanın reddine yönelik kısmı yönünden ise oybirliği ile karar verildi.
KARŞI OY
X- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte bulunan "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135. maddesinin birinci fıkrasında, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, kayda alınabileceği ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebileceği, Cumhuriyet savcısının kararını derhâl hâkimin onayına sunacağı ve hâkimin, kararını en geç yirmidört saat içinde vereceği, sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbirin Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı; üçüncü fıkrasında, birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin belirtileceği, tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği, bu sürenin bir defa daha uzatılabileceği, ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi hâlinde, hâkimin bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebileceği; altıncı fıkrasında, bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümlerin ancak fıkrada sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabileceği; yedinci fıkrasında ise, bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimsenin, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemeyeceği ve kayda alamayacağı kurallarına yer verilmiştir.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte bulunan Ek 7. maddesinin birinci fıkrasında, polisin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair önleyici ve koruyucu tedbirleri alacağı, emniyet ve asayişi sağlamak üzere, ülke seviyesinde istihbarat faaliyetlerinde bulunacağı, bu amaçla bilgi toplayacağı, değerlendireceği, yetkili mercilere veya kullanma alanına ulaştıracağı, Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapacağı; 5397 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrasında, birinci fıkrada belirtilen görevlerin yerine getirilmesine yönelik olarak, 5271 sayılı Kanun'un, casusluk suçları hariç, 250. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Dairesi Başkanının yazılı emriyle, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, sinyal bilgileri değerlendirilebileceği, kayda alınabileceği, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde verilen yazılı emrin, yirmidört saat içinde yetkili ve görevli hâkimin onayına sunulacağı, hâkimin, kararını en geç yirmidört saat içinde vereceği, sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbirin derhâl kaldırılacağı, bu hâlde dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtların en geç on gün içinde yok edileceği, durumun bir tutanakla tespit olunacağı ve bu tutanağın denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edileceği; onuncu fıkrasında, bu maddede belirtilen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişime ilişkin işlemler ile 5271 sayılı Kanunun 135. maddesi kapsamında yapılacak dinlemelerin, Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde, Kurum başkanına doğrudan bağlı "Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı" adıyla kurulan tek bir merkezden yürütüleceği, oluşturulan bu Başkanlığın bir başkan ile daire başkanlıklarından oluşacağı, bu Başkanlıkta Millî İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığının ilgili birimlerinden birer temsilci bulundurulacağı, verilen görevleri yerine getirmek üzere yeteri kadar da personel istihdam edileceği, Ulaştırma Bakanlığı'nın bu merkezle ilgili altyapıyı hazırlamakla yükümlü olacağı kuralları yer almıştır.
2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte bulunan ve 5397 sayılı Kanun ile eklenen Ek 5. maddesinde ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 6. maddesine 5397 sayılı Kanun ile eklenen fıkralar ile, 2559 sayılı Kanun'un yukarıda aktarılan hükümleri doğrultusunda telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, sinyal bilgilerinin değerlendirilebileceği ve kayda alınabileceğine ilişkin düzenlemeler yapılmış ve bu işlemlerin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bünyesinde yapılacağı belirtilmiştir.
Dava konusu Usul ve Esaslar'ın "Amaç ve kapsam" başlıklı 1. maddesinde, "(1) Bu Usul ve Esaslar, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın görev ve yetkileri kapsamında sabit telefon hizmeti işletmecilerinin kuracakları altyapılara ilişkin usul, esas ve standartları kapsar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan madde gereğince, dava konusu Usul ve Esaslar'ın, sabit telefon hizmeti işletmecilerinin kuracakları altyapıların usul, esas ve standartlarını belirlemek için tesis edildiği, düzenlemede altyapı kurulduktan sonra kurulan altyapı kapsamında istenilen bilgi, belge ve verinin içeriğine ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.
Yukarıda yer verilen 5271 ve 2559 sayılı Kanunlar'da, işletmecilerden hangi bilgi, belge ve verilerin istenilebileceği ve bu bilgi, belge ve verileri kimin isteyebileceği açıkça düzenlenmiştir.
Bu nedenle, dava konusu Usul ve Esaslar'ın sadece sabit telefon hizmeti işletmecilerinin kuracakları altyapılara ilişkin usul, esas ve standartları kapsadığı ve işletmecilerden hangi bilgi, belge ve verinin kim tarafından hangi usulle istenilebileceğinin anılan Kanunlarda açıkça düzenlendiği göz önüne alındığında, Usul ve Esaslar'ın Dairece iptaline karar verilen bendi gereğince yetkilendirme kapsamında istenen veya düzenli olarak Başkanlığa gönderilmesi talep edilen her türlü bilgi, belge ve veriyi 5271 ve 2559 sayılı Kanunlar gereğince Başkanlığın istemeye yetkili olduğu belgelerle sınırlı olarak anlaşılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu itibarla, Usul ve Esaslar'ın 3. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde hukuka aykırılık bulunmadığından, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile, Daire kararının iptale yönelik kısmının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.