10. Hukuk Dairesi 2012/4522 E. , 2012/4165 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, 506 sayılı Yasanın 26. maddelesi kapsamında rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ile davalı şirket vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
... sayılı dosya incelendiğinde; mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporunda sanıklar ... oranında kusurlu olduklarının tespiti ile mahkemece, sanıkların mahkumiyetine karar verildiği ve kararın kesinleşmiş olduğu görülmüştür.
Kusur tespiti için mahkemece aldırılan rapora göre; davalı ...% 65 oranında , sigortalının % 35 oranında kusurlarının olduğunun belirtildiği,mahkemece bu kusur raporunun hükme esas alındığı, ancak, davacı Kurumun %20 oranındaki talebi ile bağlı kalınarak davanın kabulü yönünde hüküm tesis ettiği görülmüştür.
Borçlar Kanununun, ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet başlıklı 53. maddesine göre, "Hakim, kusur olup olmadığına ... karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." Bu hükümden çıkan genel sonuç, hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen "hükümlülük" kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki, bu kararın "kesin nitelikte" bir karar olması gerekir.Bu durumda, halledilmesi gereken sorun, bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir.Başka bir anlatımla, ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin, yada, kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa, kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zarar miktarının ne olduğu söz konusudur. Saptanacak maddi olgulara göre, ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde, "bu kusurun" suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Diğer taraftan, saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden sorumluluk gerektirdiği de söylenemez.Giderek, Ceza Hukuku yönünden suç teşkil etmeyen "kusur" halinin, genel anlamda Medeni Hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır.Bu nedenle; hukuk hakiminin "...kusur mevcut olup olmadığına ..." karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır.Bu ilkenin tabii sonucu olarak da, kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak "... zarar miktarının tayini..." hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.
Ne var ki, ceza mahkemesi, kendine has usuli kurallar nedeniyle, hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir.Bu nedenle, ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir.Bu hal, Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralında doğal bir sonuçudur.Nitekim, bu husus Yargıtayın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de, kabul edilmiş bulunmaktadır.Şu halde, hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup, orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; mahkumiyet kararı olan ve davaya konu iş kazasında bir miktar kusur verilmesi yasal gereği bulunan dava dışı ... kusur oranının belirlenmesinin yerine getirilebilmesi için... dosyası da dikkate alınarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişiler kurulu aracılığı ile yeniden kusur incelemesi yaptırılarak, gerek, davalı şirketin, gerekse zararlandırıcı sigorta olayının oluşumunda kusuru olduğu iddia edilen dava dışı üçüncü kişilerin belirlenen maddi olgular çerçevesinde kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda inceleme yapılarak, elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum ile davalı şirket vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 06.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.