10. Hukuk Dairesi 2019/1929 E. , 2020/2201 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Dava, meslek hastalığı nedeniyle %36 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirden oluşan kurum zararının rücuen tahsili istemine ilişkindir.
II- CEVAP:
Davalı vekili, iş yerindeki çalışma ile hastalık arasında bağlantı bulunmadığını, iş yerinde tüm iş güvenliği önlemlerinin alınmış olduğunu, iş göremezlik oranına bağlı olarak belirlenen peşin sermaye değerli gelir tutarına da itiraz ettiklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince; davanın kabulü ile, 47.665,64 TL"nin gelir bağlama onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
B- BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince yapılan yargılama sonucunda; davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, Çine Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 14.02.2017 tarih ve 2009/346 E. - 2017/33 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.3 maddesi uyarınca kaldırılmasına: Davanın kabulü ile, 47.665,64 TL"nin gelir bağlama kararının onay tarihi olan 20.05.2004 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı şirket vekili, kusur ve iş göremezlik oranına itirazları bulunduğunu, sigortalı tarafından açılan tazminat davası kapsamında yapılan ödemenin zarar hesabında gözetilmediğini, belirsiz alacak davası açılması olanağı bulunmadığı için davanın hukuki yarar yönünden reddi gerektiğini, %58 olan sürekli iş göremezlik oranının, %36’ya düşmesine karşın, peşin sermaye değerli gelirde azalma olması gerektiği ve faiz başlangıç tarihini de kabul etmediklerini belirterek, kararı temyiz etmiştir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı şirket vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- 506 sayılı Yasa"nın 26. maddesinde; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22"nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (...) Kurumca işverene ödettirilir. (Ek cümle: 29/7/2003-4958/28 md.) İşçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
Davanın, yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesi olup, bu tür davalar kusur sorumluluğu esasına dayanmaktadır. Kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığının ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının 4857 sayılı Kanun"un 77. maddesi hükmü doğrultusunda raporda tartışılması gerekir. Kaçınılmazlıktan ise, işveren tarafından tüm bu önlemler alındığı ve kazalı da bu önlemlere uyduğu halde kaza meydana gelmişse söz edilebilecektir.
Bir olayın kanuni anlamda meslek hastalığı sayılabilmesi için tek başına hastalığın ya da bedensel veya ruhsal engellik halinin varlığı yeterli değildir. Meydana gelen hastalığın görülen işle uygun illiyet bağı içinde bulunması gerekir. İlliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir. Eğer işçinin çalıştığı işte çalışmaması hâlinde hastalığa yakalanmayacağı söylenebiliyorsa bu durumda meslek hastalığı ile yürütülen iş arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilmelidir (M. Çenberci. Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi. Ankara 1985. s. 125). Başka bir söyleyişle sigortalı hastalığa, gördüğü işin özellik ve niteliği veya işin yürütüm şartları dolayısıyla tutulmuş ise uygun illiyet bağı mevcuttur.
Sorumluluğun belirlenmesinde fiille sonuç arasında bulunması gereken uygun illiyet bağı kurulamaz ya da kesilir ise borçlu sonuçtan sorumlu tutulamaz. İlliyet bağını kesen sebepler başlıca üç tanedir: Mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru. Kaçınılmazlık da uygun illiyet bağını kesen sebeplerden en önemlisi olup mücbir sebebin bir unsurudur. Meslek hastalığının meydana gelmesinde işverenin sorumluluğu kapsamında, dış etkenler, kötü rastlantılar, teknik arıza, beklenmeyen hal sorumluluğa etkilidir. Kaçınılmazlık kanunda tanımlanmamış ancak Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği m. 45/3"de düzenlenmiştir. Yönetmeliğe göre, "İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır. Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesi durumudur. İşveren alınması gerekli herhangi bir önlemi almamış ise olayın kaçınılmazlığından söz edilemez."
Genel bir tanımı yapılacak olursa, kaçınılmazlık; önüne geçmenin imkânsız olduğu veya ne kadar özen gösterirse göstersin, hangi tedbir alınırsa alınsın oluşması engellenemeyen bir durumu ifade eder. İşverenin mevzuatta yer almasa bile, iş sağlığı ve güvenliği yönünden aklın, bilimin, tekniğin gerekli gördüğü her türlü önlemi almak zorunda olduğu Yargıtayın yerleşik içtihatlarındandır. Alınması gereken her türlü tedbir objektif olarak işverenden beklenen makul tedbirler olmalıdır. Hastalığın ortaya çıkmasında kaçınılmazlığın varlığı halinde işveren ve üçüncü kişiler, belirlenen kaçınılmazlık oranında sorumluluktan kurtulacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, iş kazalarında işverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlığın etkisinin bulunup bulunmadığını irdelemek daha belirgin iken meslek hastalığı için durum daha farklıdır. Çünkü meslek hastalığı, iş kazasında olduğu gibi aniden veya çok kısa bir zaman içerisinde ortaya çıkmamakta, işin niteliğinden dolayı sürekli tekrarlanan bir sebeple veya yürütüm şartları yüzünden yavaş yavaş meydana gelmektedir. Sigortalı uzun süre aynı işi yapmakta, aynı şekilde çalışmakta, işin yürütümü ve niteliği nedeniyle belirli bir zaman sonra yaptığı işten etkilenmekte ve meslek hastalığına tutulmaktadır. Bazen aynı işyerinde çalışan ve aynı işi yapan sigortalıların birinde veya bir kısmında meslek hastalığı görülürken diğer kısmında hastalık belirtileri ortaya çıkmamakta işin niteliği ve yürütümü herkesi farklı etkilemektedir. Bu nedenle meslek hastalığının meydana gelmesinde tüm kusurun işverene ait olduğunu kabul etmek çoğu zaman hakkaniyete uygun düşmeyecek bir kısım etkenin kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin kabulü gerekecektir. Sonuç itibariyle sigortalıda meslek hastalığının ortaya çıkması hâlinde işverenin mevzuatta belirtilen yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin, gerekli özeni gösterip göstermediğinin ve kaçınılmazlığın etkisinin titizlikle araştırılarak ortaya konulması gerekmektedir. İşverenin kusur oranı belirlenirken işyerindeki tüm çalışma dönemi ve işyeri ortamındaki etkenlerin gözetilmesi zorunluluğu da bulunmaktadır.
Somut olayda, sigortalı, davalı şirkete ait kuvars ve feldspat madenlerinin kırma, yıkama, eleme, öğütme işleminin yapıldığı işyerinde öğütme (değirmen) bölümünde çalışmakta olup, çalıştığı ortamdaki silis tozlarının akciğerine yerleşip kalması sonucu mesleki pnömokonyoz (silikozis) hastalığına yakalanması biçiminde gelişen olayda, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince, davalı işveren şirkete %100 oranında kusur verilmek suretiyle düzenlenen rapor, ilk derece mahkemesi tarafından ise, davalı şirketin %70 oranında kusurlu ve %30 oranında kaçınılmazlık faktörünün etkili olduğunun tespit edildiği rapor esas alınmak suretiyle davanın kabulüne dair kararların verildiği anlaşılmaktadır.
Değinilen yasal mevzuat ve yapılan açıklamalar çerçevesinde; kuvars ve feldspat madenlerinin kırma, yıkama, eleme, öğütme işleminin yapıldığı işyerinde çalışan sigortalının Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesince 02.03.2004 tarihli raporla "pnömokonyoz" teşhisi konularak meslek hastalığına yakalandığının anlaşılması üzerine, sigortalının yaptığı işin özellikleri, yakalandığı meslek hastalığına yol açan etkenler, hastalığın önlenebilmesi için alınması gereken önlemler ile bunların gerçekleştirilme ve önlemlere uyum durumları ile kaçınılmazlık faktörü değerlendirilmek suretiyle, meslek hastalığının niteliği de dikkate alınarak bir miktar kaçınılmazlık faktörünün etkisi olduğunun göz önünde bulundurulmaması, yine ilk derece mahkemesi kararına dayanak alınan rapor ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararına dayanak kabul edilen rapor arasındaki kusur oranı yönünden oluşan çelişkinin giderilmemesi de uygun bulunmamıştır.
Bu halde, davaya konu alanda işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda uzmanlar ile aralarında göğüs hastalıkları uzmanı hekimin de bulunduğu kişilerden oluşturulacak yeni bir bilirkişi kurulundan; işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına uygun yargısal denetime elverişli, ayrıntılı irdeleme içeren ve verilen kusur oran ve aidiyetlerinin yanında kusur gerekçelerini de gösteren, meslek hastalığının niteliği de dikkate alınarak kaçınılmazlık faktörünün değerlendirildiği, yine dosyada mevcut raporlar arasındaki çelişkilerin giderildiği kusur raporu alınıp, dosyada mevcut deliller ışığında yapılacak değerlendirmeyle sonuca varılması gereğinin gözetilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, hükmü temyiz eden davalı şirket vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kısmen reddine kısmen kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır
SONUÇ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 10/03/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.