10. Hukuk Dairesi 2012/865 E. , 2012/3791 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, sigortalılık süresinin iptaline ilişkin Kurum işleminin iptali ile davacının yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı ...Kanununun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Yasanın 24,25 ve 79. maddeleridir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “...kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu...sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar.... kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da .... veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan .... ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra .... sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davaya konu somut olayda; davacı 02.01.1973 tarihli giriş bildirgesi ile oda kaydına istinaden 02.01.1973 tarihi itibarıyla tescili yapılan davacının, 23.05.1988-13.05.1995 tarihleri arasında tavuk üreticiliği işinden dolayı zirai vergi kaydının bulunduğu, sicil kaydının bulunmadığı, 1973 yılında iki kez prim ödemesi olan davacının 5510 sayılı Yasanın geçici 24. maddesinden yararlandığı, oda kaydının 02.01.1973-27.11.2006 şeklinde iken, 22.12.2008 tarihli tahsis talebi üzerine oda kayıtları üzerinde mahallinde yapılan inceleme sonucu 21.02.1978 tarihli karar ile uzun zamandır dernek aidatlarını ödemediği ve uğramadığı gerekçesi ile davacının oda kaydının silinmesi üzerine bir kısım sigortalılığının iptali ile davacının 02.01.1973-21.02.1978 tarihleri arası zorunlu, 09.06.2006 ve sonrası yönünden isteğe bağlı .... sigortalılığının kabul edilerek tahsis talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ışığında, Mahkemece, davacının, 2002 yılı hazirun cetvelinde ad soyadının bulunduğu 27.11.2006 tarihinde aidatlarını toptan ödeyip talebi üzerine kaydının silindiği şeklindeki oda cevabına istinaden oda kaydı geçerli kabul edilerek talep hüküm altına alınmış ise de; hazirun cetvelinde davacının imzasının bulunmadığı, 2006 yılı öncesinde davaya konu iptal edilen sigortalılık süresince davacının odaya herhangi bir şekilde aidat ödemesinin bulunmadığı, sonradan toptan yapılan aidat ödemesinin oda üyeliği sıfatı
kazandırmayacağı, oda kaydının Kurumca tespit edildiği gibi, 21.02.1978 tarihinde sona erdiğinin kabulü zorunludur. Mahkemece, davacının dava konusu dönemde, kendi nam ve hesabına çalışmasına ilişkin işyeri kayıtları araştırılarak, oda ve sicil kayıtlarının varlığı saptandığı takdirde, işyerinin vergi muafiyeti kapsamında kalıp kalmadığı tespit edilerek, 1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenen, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak, davacıdan çalışmasına ilişkin göstereceği delilleri toplanarak toplanarak varılacak sonuç uyarınca, açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde değerlendirme yapılıp, davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak kabul edilmesi gereken dönem, kuşku ve duraksamaya neden olmayacak şekilde belirlenip buna göre 1479 sayılı Yasanın “Yaşlılık aylığından yararlanma koşulları”nı düzenleyen 35. tahsis koşullarının oluşup oluşmadığı incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 05.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.