![Abaküs Yazılım](/6.png)
Esas No: 2018/5199
Karar No: 2022/2253
Karar Tarihi: 28.02.2022
Danıştay 6. Daire 2018/5199 Esas 2022/2253 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2018/5199 E. , 2022/2253 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2018/5199
Karar No : 2022/2253
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Belediye Başkanlığı/…
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACI) : … Derneği
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: İzmir ili, Karşıyaka ilçesi, … Mahallesi, … sokakta yer alan … ada, … parsel sayılı taşınmazın imar planı değişikliği yapılarak "ibadet yeri tercihli konut alanı" planlama kararı getirilmesi yolundaki davacı isteminin reddine ilişkin Karşıyaka Belediye Meclisinin … tarihli, … sayılı kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; davanın reddi yolunda verilen …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K:… sayılı kararının, Danıştay Altıncı Dairesinin 09/11/2010 tarih ve E:2010/8504, K:2010/10263 sayılı kararıyla onandığı, Danıştay Altıncı Dairesinin 18/06/2012 tarih ve E:2011/2836, K:2012/3614 sayılı kararıyla da karar düzeltme isteminin reddine karar verilerek 18/06/2012 tarihinde kesinleştiği, davacının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurması üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) İkinci Bölümün 24/05/2016 tarihli Yehova Şahitlerini Destekleme Derneği ve Diğerleri/Türkiye (Başvuru No…. ve …) "Başvuruların kabul edilebilir olduğuna ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 9.maddesinin ihlal edildiğine" karar verildiği hususunun 2577 sayılı Kanunun "Yargılamanın yenilenmesini" düzenleyen 53. maddesinin (ı) bendinde düzenlenen: "Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerinin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" kapsamında görüldüğünden, davacının yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek, uyuşmazlık konusu işlemle başvuranların dini özgürlüklerinin doğrudan etkilendiği ve bu kararın ne izlenen meşru amaçla orantılı ne de demoktratik bir toplumda gerekli olarak değerlendirilemeyeceği kanısına varılarak AİHS'nin 9. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi karşısında, anılan Sözleşme hükümlerine aykırı bulunduğu belirlenen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Temyize konu kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ :
AİHM kararı sonrasında 2577 sayılı Kanunun "Yargılamanın yenilenmesini" düzenleyen 53. maddesinin (ı) bendinde düzenlenen: "Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerinin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" kapsamında görülen, davacının yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:.., K:… sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemize yeniden temyiz aşamasında olarak intikal eden dosyanın belirtilen AİHM kararı uyarınca incelenmesine geçilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Başlangıç bölümünde, her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu belirtilirken 5.maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri arasında, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak hususuna da yer verilmekte, kişinin haklarının ve ödevlerinin sayıldığı ikinci bölümün 24.maddesinde de, herkesin, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu, 14.madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenlerin serbest olduğu kurala bağlanırken değişik 13.maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkelerine aykırı olamayacağı öngörülmektedir.
Yine Anayasamızın 90.maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı hükmü getirilmiş bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin "Düşünce,vicdan ve din özgürlüğü" başlığı altındaki 9.maddesinde;
"1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak,din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim,uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir" hükmü yer almaktadır.
2576 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik Suretini Gösterir Nizamname'nin 3.maddesinde, mabetler, her din ibadetine mahsus ve usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahaller olarak tanımlanmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 3.maddesinde, herhangi bir sahanın,her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamayacağı genel esas olarak belirlenirken 8.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinin işlem tarihinde yürürlükte olan halinde, "İmar Planları: Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni planı kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir.Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar. Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir..." hükmü yer almaktadır. 3194 sayılı Kanunun 44.maddesinde, maddede sayılan diğer hususların yanı sıra (b) bendinde imar planlarında okul, ibadet yeri, sağlık, spor, sosyal ve kültürel tesisler ile kamu kuruluşlarının yapıları için ayrılacak yerler ve bu konu ile ilgili diğer hususların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirleneceği öngörülmüştür.
Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin 3.maddesinde; "Nazım imar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa bölge ve çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini,başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere 1/2000 veya 1/5000 ölçekte düzenlenen,detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır. Uygulama İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım imar planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yollar ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve esaslarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve 1/1000 ölçekte düzenlenen raporuyla bir bütün olan plandır.", şeklinde tanımlanırken "Plan Değişikliği; Plan ana kararlarını, sürekliliğini,bütünlüğünü,teknik ve sosyal donatı dengesini bozmayacak nitelikte, bilimsel, nesnel ve teknik gerekçelere dayanan, kamu yararının zorunlu kılması halinde yapılan plan düzenlemeleridir." tanımlaması yer almaktadır. Yine aynı maddede, sosyal alt yapı kavramı, sağlıklı bir çevre meydana getirmek amacı ile yapılması gereken eğitim, sağlık, din, kültürel ve idari yapılar ile park, çocuk bahçeleri gibi yeşil alanlara verilen genel isim olarak ifade edilmektedir.
Anılan Yönetmeliğin 27.maddesinde ise, imar planlarında bulunan sosyal ve teknik alt yapı alanlarının kaldırılması, küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesine dair plan değişikliklerinin zorunluluk olmadıkça yapılamayacağı öngörülürken zorunlu hallerde böyle bir değişiklik yapılabilmesi için izlenecek esaslar belirtilmekte, buna göre; 1) İmar planındaki durumu değişecek olan sosyal ve teknik alt yapı alanındaki tesisi gerçekleştirecek ilgili yatırımcı bakanlık ve kuruluşların görüşünün alınacağı, 2) imar planındaki bir sosyal ve teknik alt yapı alanının kaldırılabilmesinin ancak bu tesisin hizmet götürdüğü bölge içinde eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabileceği, 3) imar planında yeni bir sosyal ve teknik alt yapı alanı ayrılması durumunda 1.bentteki esaslara uyulacağı belirtilmekte, 4.fıkrasında da, plan müellifinin gerekçeli uygun görüşünün alınmasının şart olduğu belirtilirken dini yapı alanlarına ilişkin planlarda ve değişikliklerinde il müftülerinin görüşünün alınacağına da işaret edilmektedir.
İmar planlarının amacı, insan, toplum, çevre münasebetlerinde kişi ve aile mutluluğu ile hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma-kullanma dengesini en iyi biçimde belirlemek olup bu özelliğiyle de durağan olmayıp toplumsal hayatta meydana gelen değişimler ve ortaya çıkan ihtiyaçlar gözetilerek zorunluluk halinde mevzuatla belirlenen esaslar dahilinde değiştirilebilmesi de mümkün bulunmaktadır.
4928 sayılı Kanunun 9.maddesiyle 3194 sayılı Kanunun Ek Madde 2'de yapılan değişiklikle "İmar planlarının tanziminde planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu ibadet yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirinin izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla ibadethane yapılabilir.
İbadet yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez." hükmü getirilmiş, aynı hükümle 3194 sayılı Kanunun 18.maddesi 3.fıkrasında geçen "cami" ibaresi "ibadet yeri"olarak değiştirilmiş,17.12.2003 tarih ve 25319 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5006 sayılı Kanunun 1.maddesiyle de "Düzenleme ortaklık payları,düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz." şeklindeki düzenleme yapılmıştır.
Öte yandan, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin 2.9.1999 tarih ve 23804 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik ile değişik 16.maddesinde, hazırlanacak her ölçekteki imar planlarının yapımı ve değişikliklerinde planlanan bölgenin ve bölgenin şartları ile gelecekteki gereksinimleri göz önünde tutularak sosyal ve teknik donatı alanlarında Ek-1'deki tabloda belirtilen asgari standartlara uyulacağı belirtilirken anılan Yönetmeliğe ekli ve 2.9.1999 tarih ve 23804 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelikle değişik "Ek-1: Kentsel, Sosyal ve Teknik Alt Yapı" başlıklı çizelgede nüfus miktarına göre kentsel, sosyal ve teknik altyapılara ayrılacak asgari büyüklükler gösterilirken "Dini Tesis Alanları" bölümünde belirlenen nüfus miktarlarına göre 0,5 m2/ kişi olarak belirlendiği Ek-1 maddesinde: "Camiler içinse küçük cami için asgari alan büyüklüğü 2500m2, orta cami (semt cami) için 5000 ve büyük merkez cami için de 10.000m2 olarak belirlenirken dini yapılar içerisinde yer alan tüm yapılanmalar tabloda belirlenmiş olan asgari alan kapsamında değerlendirilir." denilmiştir.
Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin Ek-1 tablosunda, dini tesisler bakımından asgari bir büyüklük gösterilmemiş, sadece dini tesisler için bir metrekarede bulunması gerekecek en fazla kişi adedini belirleyen bir büyüklük kriteri getirilmiştir.Buna göre dini tenis alanlarında, 0,5 metrekareye bir kişi ölçütü belirleyici bir ölçüt olarak belirlenmiştir. Anılan Yönetmeliğin Ek-1'e, tablosunda ise, sadece camiler bakımından asgari büyüklükler gösterilmiş ve bu türden bir kullanımın gerektirdiği yapılanmaların da belirlenen asgari alan kapsamında değerlendirileceği öngörülmüştür.
Dosyanın incelenmesinden; İzmir ili, … ilçesi, … pafta, … sayılı adada … ve … sokakların kesiştiği köşede her iki sokağa cepheli 219.95 m2 yüzölçümlü … sayılı parselde 25.5.2000 tarihli imar durumuna göre imar hattı ile kitle hattı çakışık ve muhafaza olarak, parselin tamamına, bitişik nizamda ve 5 katlı, zemin katta toplantı salonu ile diğer katlarda konut yapılanma hakkı öngörülen bu imar durumuna istinaden de … tarihli, … sayılı yapı ruhsatı ile … tarihli, … sayılı tadilat ruhsatına göre inşaatı tamamlanan yapının zemin ve bodrum katta … sayılı bağımsız bölümün 24/100 arsa paylı toplantı salonu ve deposu olarak kat irtifaklı tapusu bulunduğu, Yehova'nın Şahitlerinin İzmir-Karşıyaka cemaatinin ibadet salona olarak kullanılmak üzere imar planında parsele "ibadet yeri tercihli konut alanı" lejandı eklenerek plan notlarına, (İBK) ibadet yeri tercihli konut alanı - Bu alanlarda; ibadet yeri + toplantı salonu,konut gibi fonksiyonların bir tanesi veyahut hepsi birden beraberce yer alabilir" notunun eklenmesi için 22.09.2004 tarihinde evrak kaydına giren 17.09.2004 düzenleme tarihli dilekçe ile başvuruda bulunulduğu, 27.10.2004 tarihli dava konusu belediye meclisi kararı ile, onaylı planda etrafı konut olarak yapılaşmış bir bölgede tek bir parsele "ibadet yeri tercihli konut" plan notu getirilmesinin, 3194 sayılı İmar Kanunu, yönetmelikleri ile planlama ilkeleri ve şehircilik esaslarına da aykırı olması nedeniyle komisyonca oybirliği ile reddedildiği belirtilerek talebin reddine karar verildiği, davalı idare tarafından verilen cevap dilekçesinde de parselin bir konut parseli olup üzerinde 5 katlı bir konut yapısı bulunduğu, ayrıca etrafında plana uygun olarak yapılaşmış konut adaları ile çevrili bulunduğu, bu konut yapısına getirilmek istenen plan notunun, İmar Kanunu ile Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte yer almadığı, bu sebeple mevzuata yer yer almayan bu tür bir kullanım değişkliğinin plan değişikliği suretiyle kabul edilmesinin planlama ilkeleri ile şehircilik esaslarına da aykırı olacağı, yönetmelik ile asgari alan büyükleri belirtilmiş olan ibadet yeri alanlarına ilişkin Yönetmelik Ek-1 sayılı tabloda belirtilen ölçüler dışında imar mevzuatına aykırı bir değişikliğin yapılmasının mümkün görülmediğinin savunulduğu anlaşılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, Yehova'nın Şahitleri inanışına sahip kişilerin sayısal durumu da gözetildiğinde ibadet etme, topluluk oluşturma, toplanma ve inanışlarını öğretme hususunda ayrı bir mimariye sahip bir yapıya sahip olmalarının anılan mevzuat hükümlerine göre sahip olmalarının mümkün olmadığı, bu sebeple de ayrı bir yapı yerine, toplantı salonu niteliğindeki bir mekanın imar planı değişikliği ile ibadet amacıyla kullanılması için toplantı salonunun bulunduğu binadaki maliklerden Kat Mülkiyeti Kanununa istinaden izin alarak başvuruda bulundukları anlaşılmaktadır.
Yukarıda alıntısı yapılan yasal düzenlemeler dikkate alındığında, Türkiye'de değişik dini inanışlara sahip vatandaşlann bulunduğu, kamu düzenine aykırı olmayan ibadetlerini rahatlıkla yapabilmeleri ve Anayasal ibadet özgürlüğünü kullanabilmeleri için, belediyelere imar planlarında uygun ibadet tesis alanları bırakma mecburiyeti getirilmiştir. Buna göre genel bir kavram olarak ibadet yeri ibaresine yer verilirken özel olarak bu ibadet mekanlarından olan cami kullanımı için ise özel olarak alan büyüklükleri ve il müftülerinin görüşünün alınması gerektiği belirtilmiştir. Bu kapsamda belediyeler, mevcut imar planında kullanılmaya müsait ibadet tesis alanı planlaması gerektiği gibi ortaya çıkacak yeni gelişmeler ve ihtiyaçlar doğrultusunda gerektiğinde plan değişikliği kararları ile bu tür kullanımlara uygun alanları oluşturabilecektir.
Uygulamada ortaya çıkan sorun ise farklı inanç sistemlerine ait ibadet yerlerinin imar planlarında planlaması noktasında doğmaktadır. Mevcut imar planlarında farklı inanç sistemlerine ait ibadet yerinin yapılabileceği alanların ayrılmadığı durumlarda, ilgililerce bu ihtiyaçlarını karşılayabilecek taşınmaz veya yapıları temin imkanları bulunduğunda bu alanların imar planlarına işlenmesine engel teşkil edecek bir düzenleme bulunmadığı gibi planlama hiyerarşisinde getirilen tanımlamalara göre nelerin nazım imar planı ve hangi hususların ise uygulama imar planı kararları ile düzenlenmesi gerektiği noktasında değerlendirme yapıldığında ve davacı talebinde yer alan kullanım kararının, uygulama imar planı düzeyinde çözümlenebilecek bir planlama sorunu olduğu dikkate alındığında, planlama teknikleri ile şehircilik ilkelerine aykırı bir durumun bulunduğundan da söz etmeye olanak bulunmamaktadır.
Aksine bir yaklaşım, mevcut hukuk normları ile tanınan ibadet hakkının kullanılması imkanının yasal bir sınırlama olmaksızın ortadan kaldırılması sonucunu doğuracaktır. Bakılan bir dava nedeniyle Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen 10/06/1994 tarih ve E:1993/73, K:1994/310 sayılı kararda, Yehova Şahitliği'nin Hıristiyanlıktan ayrı müstakil bir din sayılması mümkün olmayan bir dini ekol ve inanç şekli olarak belirtildiği, yine bu kararda atıfta bulunulan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında da, Yehova Şahitliğinin de bir dini görüş ve düşünce sistemi içerdiği, dolayısıyla Anayasanın teminatı altında bulunduğunun ifade edildiği dikkate alındığında Kat Mülkiyeti Kanunu çercevesinde yönetim planında toplantı salonu ve deposu olarak tescil edilmiş ve bu maksatla yapı ruhsatı alınarak inşa edilmiş bulunan taşınmaza yönelik planlama kararı alınması talebinin reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının açıklanan gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, 17.08.2001 tarihinde, ibadet yeri açılmasına yönelik taleplerle ilgili bir genelge yayımlamıştır. Bu genelgede 3194 sayılı İmar Kanunu'na ilişkin Yönetmeliğin Ek-1 maddesi uyarınca, imar planında ibaret yeri olarak belirlenmemiş bir yerde ibadethane açılmasının yasak olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan, bu genelgeye göre, konut alanı olarak ayrılmış bir yerde ibadethane açılması, noter onaylı bir belge ile söz konusu yerde ikamet eden mülk sahiplerinden alınacak izne tabidir. Yine bu belgeye göre, kamu düzenini tehlikeye atan veya halkın olumsuz tepkiler vermesine sebep olan faaliyetlerin gerçekleştirilmesi durumunda, "5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin c) bendi uyarınca söz konusu yerlerin kapanmasına karar verilebilir" hükmü yer almaktadır.
Davacılar 20.05.2003 tarihinde (1998 yılından önce kullanılan) İzmir ili, … ilçesi, … pafta, … sayılı adada … ve … sokakların kesiştiği köşede yer alan … sayılı parsel üzerindeki yapının zemin ve bodrum katta 24/100 arsa paylı toplantı salonu ve deposu olarak kat irtifaklı … sayılı bağımsız bölümünün 25.05.2003 tarihinden itibaren ibadet, dua ve toplantı yeri olarak yeniden kullanıma açıldığına dair Valiliğe bilgi vermişlerdir.
İl Emniyet Müdürlüğü, 23.05.2003 tarihinde, davacılara, ibadetlerini gerçekleştirmelerinin, yalnızca yerel imar planında bu amaç için öngörülmüş bir yerde mümkün olduğuna ve yerel imar planına herhangi bir değişiklik getirilmedikçe ibadet yeri olarak başka bir mekânın belirlenemeyeceğine dair yanıt vermiştir.
15.07.2003 tarihinde, 3194 sayılı Kanun'un Ek 2. Maddesi, 4928 sayılı Kanunla değiştirilmiş, söz konusu kanunda yer alan "cami" ibaresinin yerine "ibaret yeri" ibaresinin kullanılmasına karar verilmiştir. Bu değişikliğin ardından İçişleri Bakanlığı, 24.09.2003 tarihinde, 17.08.2001 tarihli genelgeyi iptal eden ve bu değişikliğe vurgu yapan bir genelgeyi kabul etmiştir. Yetkili idari makamın onayı alınmak şartıyla, camilerden başka ibadet yerlerini de inşa etmek mümkün hale getirilmiştir.
İl Emniyet Müdürlüğü, 11.08.2003 tarihinde, başvuranlara, özellikle davacıların ibadet yeri olarak kullanmak istedikleri mekânın, yerel imar planı tarafından konut yeri olarak tahsis edildiğini belirten bir mektup göndermiştir. İl Emniyet Müdürlüğü, başvuranlardan, bu yerin ibadet yeri olarak kaydedilebilmesi için gerekli formaliteleri on beş gün içerisinde tamamlamalarını talep etmiş ve bu formalitelerin yerine getirilmemesi durumunda söz konusu mekânın kapatılacağına dair başvuranları bilgilendirmiştir.
Bunun üzerine, davacı tarafından 23.02.2004 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve davalı idareye kendilerine ibadet yeri tahsis etmeleri için başvuru yapılmasından sonra 03.03.2004 tarihinde davalı idareye imar planında dava konusu taşınmazın "ibadet tercihli konut alanı" kullanımına alınması için imar planı değişikliği talebinde bulunulduğu, 23.02.2004 tarihli başvurularının 04.03.2004 tarihinde imar planında ibadet yeri inşası için kullanabilecekleri arsa bulunmadığından reddedildiği, 26.06.2004 tarihinde ise imar planı değişikliği talebinin reddedildiği, 17.09.2004 tarihinde ilçe belediye başkanlığına imar planı değişikliği yolunda yapılan başvurunun … tarihli … sayılı ilçe belediye meclisi kararıyla reddedildiği, davalı idare tarafından davacıya bildirilmesi üzerine … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında dava açıldığı anlaşılmıştır.
Sözü edilen davada … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla mevcut imar planlarında farklı inanç sistemlerine ait ibadet yerinin yapılabileceği alanların ayrılmadığı durumlarda, ilgililerce bu ihtiyaçlarını karşılayabilecek taşınmaz veya yapıların temin imkanları bulunduğunda imar planlarına işlenmesine engel teşkil edecek bir düzenleme bulunmadığı gibi planlama hiyerarşisinde getirilen tanımlamalara göre nelerin nazım imar planında nelerin uygulama imar planında düzenlenmesi gerektiği noktasında değerlendirme yapıldığında, davacının talebinin uygulama imar planında yapılacak değişiklikle karşılanabileceği anlaşıldığından, yapılan plan değişikliği talebinde planlama teknikleri ile şehircilik ilkelerine aykırı bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiş, Danıştay Altıncı Dairesinin 15/04/2008 tarih ve E:2006/2348, K:2008/2298 sayılı kararıyla uygulama imar plan değişikliği teklifinin reddine ilişkin belediye meclisi kararının yargısal denetimi yapılırken, taşınmazın nazım imar planındaki durumu, plan değişikliği için Yönetmelikte öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği, istenen plan lejandının Yönetmelik eki lejantlara uyumu da dikkate alınarak teklifin, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olup olmadığının gerekirse yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, davacının kararın düzeltilmesi istemi Dairenin 11/11/2009 tarih ve E:2008/11873, K:2009/11061 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Anılan bozma kararına uyularak … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla davacının isteminin plan bütününü bozucu bir fonksiyon değişikliği içerdiği, konut olarak teşekkül etmiş bir alana, plan notu ile fonksiyon değişikliği getirilmesinin üst ölçekli nazım imar planı kararlarına aykırı olduğu gibi, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte ibadet yerleri için öngörülen asgari büyüklük kriterlerine de uygun olmadığı, diğer taraftan, sosyal donatı alanları içinde Yönetmelikte belirlenen lejantlar arasında "ibadet yeri tercihli konut" adı altında bir lejantın yer almadığı anlaşıldığından, davacı talebinin reddine ilişkin belediye meclisi kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Altıncı Dairesinin 09/11/2010 tarih ve E:2010/8504, K:2010/10263 sayılı kararıyla onanmış, davacının kararın düzeltilmesi isteminin de Dairenin 18/06/2012 tarih ve E:2011/2836, K:2012/3614 sayılı kararıyla reddolunarak karar 18.06.2012 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurması üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Bölümün … tarihli Yehova Şahitlerini Destekleme Derneği ve Diğerleri/Türkiye (Başvuru No…. ve …) kararı ile; "Başvuruların kabul edilebilir olduğuna ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9.maddesinin ihlal edildiğine" karar verildiği hususunun 2577 sayılı Kanunun "Yargılamanın yenilenmesini" düzenleyen 53. maddesinin (ı) bendinde düzenlenen: "Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerinin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" kapsamında görüldüğünden, davacının yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 3.maddesinde, herhangi bir sahanın,her ölçekteki plan esaslarına,bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamayacağı genel esas olarak belirlenirken 8.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinin işlem tarihinde yürürlükte olan halinde, "İmar Planları: Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni planı kararlarına uygunluğu sağlanarak,belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar. Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir..." hükmü yer almaktadır.
Avrupa Birliği'ne uyum sürecini hızlandırmayı amaçlayan mevzuat yenilikleri çerçevesinde 4928 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, 15.07.2003 tarihinde kabul edilmiştir. Bu Kanun, dini azınlıkların ibadetlerinin gerçekleştirilmesinin kolaylaştırılması amacıyla, diğer maddelerle birlikte 3194 sayılı İmar Kanunu'nun Ek 2 maddesini de aşağıdaki şekilde değiştirmiştir:
''İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu ibadet yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda mülkî idare amirinin izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla ibadethane yapılabilir.(...) ''
5006 sayılı İmar Kanunu ile İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun 16.12.2003 tarihinde kabul edilmiştir. Bu Kanunun 2.maddesi ile 24.2.1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda yer alan "cami" ibareleri "ibadet yeri" olarak değiştirilmiştir.
3194 sayılı Kanunun 44.maddesinde, maddede sayılan diğer hususların yanı sıra (b)bendinde imar planlarında okul, ibadet yeri, sağlık,spor, sosyal ve kültürel tesisler ile kamu kuruluşlarının yapıları için ayrılacak yerler ve bu konu ile ilgili diğer hususların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirleneceği öngörülmüştür.
Kat Mülkiyetine İlişkin 634 Sayılı Kanunun 24. maddesinin 2. fıkrasında ise, ''(...)Ana gayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, (…) gibi yerler, ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir. (...) '' hükmü yer almaktadır.
5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin c) bendinde ise, huzurun ve güvenliğin veya kamu düzeni ile kişisel hakların dokunulmazlığının sağlanması konusunda gerekli karar ve tedbirlerin alınması için valiyi yetkili kılmaktadır.
Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik'in 3.maddesinde; "Nazım İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa bölge ve çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere 1/2000 veya 1/5000 ölçekte düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır. Uygulama İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım imar planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yollar ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve esaslarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve 1/1000 ölçekte düzenlenen raporuyla bir bütün olan plandır." şeklinde tanımlanırken "Plan Değişikliği; Plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü, teknik ve sosyal donatı dengesini bozmayacak nitelikte, bilimsel, nesnel ve teknik gerekçelere dayanan, kamu yararının zorunlu kılması halinde yapılan plan düzenlemeleridir." tanımlaması yer almaktadır. Yine aynı maddede, sosyal alt yapı kavramı, sağlıklı bir çevre meydana getirmek amacı ile yapılması gereken eğitim, sağlık, din, kültürel ve idari yapılar ile park, çocuk bahçeleri gibi yeşil alanlara verilen genel isim olarak ifade edilmektedir.
Anılan Yönetmeliğin 27.maddesinde ise, imar planlarında bulunan sosyal ve teknik alt yapı alanlarının kaldırılması, küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesine dair plan değişikliklerinin zorunluluk olmadıkça yapılamayacağı öngörülürken zorunlu hallerde böyle bir değişiklik yapılabilmesi için izlenecek esaslar belirtilmekte, buna göre; 1) İmar planındaki durumu değişecek olan sosyal ve teknik alt yapı alanındaki tesisi gerçekleştirecek ilgili yatırımcı bakanlık ve kuruluşların görüşünün alınacağı, 2) imar planındaki bir sosyal ve teknik alt yapı alanının kaldırılabilmesinin ancak bu tesisin hizmet götürdüğü bölge içinde eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabileceği, 3) imar planında yeni bir sosyal ve teknik alt yapı alanı ayrılması durumunda 1.bentteki esaslara uyulacağı belirtilmekte, 4.fıkrasında da, plan müellifinin gerekçeli uygun görüşünün alınmasının şart olduğu belirtilirken dini yapı alanlarına ilişkin planlarda ve değişikliklerinde il müftülerinin görüşünün alınacağına da işaret edilmektedir.
3194 Sayılı Kanun hükümlerine dayanılarak hazırlanmış olan dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin ekinde yer alan tablo, ibadethaneler için gerekli görülen asgari boyutları belirtmektedir. 14.06.2014 tarihinde yürülüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin ekinde yer alan tabloya göre ise, küçük ibadet yerleri 2.500 m2, orta büyüklükte ibadet yerleri 5.000 m2 ve büyük ibadet yerleri 10.000 m2 yüzölçümüne sahip olmalıdır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacı tarafından yapılan bireysel başvuru üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Bölümün … tarihli Yehova Şahitlerini Destekleme Derneği ve Diğerleri/Türkiye (Başvuru No…. ve …) kararı ile:
"87.Mahkeme öncelikle, kendi içtihadına göre, kilise ile ilgili ya da dini bir organın, kendi inananları adına, Sözleşme'nin 9. maddesi ile güvence altına alınan hakları kendiliğinden kullanabileceğini hatırlatmaktadır (bk., mutatis mutandis, Canée Katolik Kilisesi/Yunanistan, 16 Aralık 1997, § 31,Karar ve Hükümlerin Derlemesi 1997-VIII). Mahkeme, Cha’are Shalom Ve Tsedek/Fransa ([BD], No. 27417/95, § 72, AİHM 2000-VII) kararında, bir inananlar topluluğu tarafından oluşturulan bir derneğin mağdur sıfatını kabul ettiğini hatırlatarak, somut olayda aynı durumda bulunan başvuran derneğin mağdur sıfatına Hükümet tarafından itiraz edilmediğini belirtmektedir. Ayrıca, Yehova'nın Şahitlerinin din özgürlüğü hakkını özgürce kullanmalarının Sözleşme'nin 9. maddesi ile güvence altına alındığını ve somut olayda hiç kimsenin bu duruma itiraz etmediğini (Yehova Şahitleri Derneği/Fransa, No. 8916/05, § 50, 30 Haziran 2011) hatırlatmak gerekmektedir.
88. Mahkeme, mevcut başvuruların esasen, başvuranların uygun yerlerde dini uygulamalarını yerine getirmelerinin imkânsızlığıyla ilgili olduğunu gözlemlemektedir. Nitekim … No.'lu başvuru çerçevesinde, 3194 sayılı Kanun'un değiştirilmesinin ardından, merciler, … apartmanının ibadet yeri olarak kullanılamayacağı gerekçesiyle kapatılmasına karar vermişlerdir. Dosyadan, bu kapatılmanın ardından, başvuranların yaklaşık on beş yıl boyunca daha önce yaptıkları gibi dini ibadetlerini yerine getirmek için söz konusu apartmanı kullanmaya devam etmelerinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. … No.'lu başvuruya ilişkin olarak dosyadan, başvuranlara inançlarını uygulamak için bir mekânı kullanmalarına aynı gerekçelerle izin verilmediği de anlaşılmaktadır. Diğer yandan, iki dava çerçevesinde, idarenin, başvuranların ibadetlerini uygulamak için uygun bir yere sahip olma isteklerini dile getiren taleplerine olumlu bir yanıt vermediği tespit edilmektedir.
89. Mahkeme, Sözleşme'nin 9. maddesi uyarınca, din özgürlüğü hakkının özellikle, ibadet ederek ve dinin gereklerini yerine getirerek dinini açıklama özgürlüğünü kapsadığının hatırlatılması gerektiği kanaatindedir. Mahkeme üstelik dini toplulukların düzenlenen yapılar şeklinde geleneksel olarak var olduklarını ve mensuplarının genellikle ilahi kaynaklı olarak değerlendirdikleri kurallara riayet ettiklerini hatırlatmaktadır. Dahası, dini törenler, söz konusu kurallar gereğince bu konuda yetkili olan din temsilcileri tarafından gerçekleştirildiğinde, inananlar için kutsal bir anlam ve öneme sahip olmaktadır. İbadet yerlerinin statüsünün yanı sıra din temsilcilerinin şahsiyeti de topluluğun her aktif üyesi için kuşkusuz önem taşımaktadır ve dolayısıyla, söz konusu şahsiyetlerin bu topluluğun hayatına katılmaları, - Sözleşme'nin 9. maddesinin koruması kapsamına giren - dinlerini açıklama özgürlüğünün kendine özgü bir göstergesidir (İzzettin Doğan ve diğerleri/Türkiye [BD], No. 62649/10, § 111, 26 Nisan 2016).
90. Mevcut davada, Mahkeme, ihtilaf konusu tedbirlerin, başvuranların kendi dini uygulamaları için tahsis edilen bir yere sahip olma imkânından yoksun bırakılmalarına sebep olduğunu gözlemlemektedir. Mahkeme bu bağlamda, Sözleşme'nin 9. maddesinin, "dinini topluca (...) açıklama özgürlüğünü" güvence altına aldığını hatırlatmaktadır. Oysa bir dini topluluk ibadetlerini yerine getirmek amacıyla bir yere sahip olamadığı takdirde, bu hakkın özü boşaltılmış olacaktır (bk., mutatis mutandis, yukarıda anılan Hassan ve Tchaouch kararı, § 62).
91. Dolayısıyla Mahkeme, yerel makamların kararlarının, başvuranların din özgürlüğü haklarına bir müdahale olarak değerlendirilebileceği sonucuna varmaktadır (bk., mutatis mutandis, Religionsgemeinschaft der Zeugen Jehovas ve diğerleri/Avusturya, No. 40825/98, § 68, 31 Temmuz 2008, ve Église métropolitaine de Bessarabie ve diğerleri/Moldova, No. 45701/99, § 105, AİHM 2001 XII).
b) Müdahalenin haklı gösterilmesi
92. Bu müdahalenin Sözleşme'yi ihlal edip etmediğini tespit etmek için Mahkeme, müdahalenin Sözleşme'nin 9. maddesinin 2. fıkrasının gerekliliklerini karşılayıp karşılamadığını, yani "kanunla öngörülüp öngörülmediğini", bu hüküm bakımından meşru bir amaç taşıyıp taşımadığını ve "demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığını araştırmalıdır.
93. Başvuranların talepleri karşısında idarenin red kararı vermesini haklı
göstermek amacıyla, idare mahkemeleri, iki kanun hükmüne, yani 3194 sayılı Kanun'a ilişkin Yönetmelik ekinde sunulan tabloyla birlikte değerlendirildiğinde, aynı Kanun'un Ek 2. maddesi ve 634 sayılı Kanun'un 24. maddesine atıfta bulunmuşlardır (yukarıda 29. ve 56. paragraflar).
94. Mahkeme, başvuranların Avrupa Birliği normlarını karşılamak amacıyla değiştirilen, 3194 sayılı Kanun'un Ek 2. maddesinin (yukarıda 66. paragraf) idari makamlar tarafından öngörülemez ve keyfi biçimde uygulandığını iddia etseler bile, ulusal makamlar tarafından taleplerinin kabul edilmemesi için ihtilaf konusu hükümlerin yasal dayanak olarak kullanıldığını kabul ettiklerini tespit etmektedir. Ulusal mahkemeler tarafından ilgili hükümlerin yorumlanma şeklini söz konusu etmek için geçerli herhangi bir sebep görmediğinden Mahkeme, ihtilaf konusu müdahalenin "kanunla öngörüldüğünü" kabul etmektedir.
95. Diğer yandan Mahkeme, söz konusu müdahalenin kamu düzenini koruma yönünde meşru bir amaç taşıdığı kanısına varmaktadır (bk., mutatis mutandis, Manoussakis ve diğerleri/Yunanistan, 26 Eylül 1996, § 40, Derleme 1996-IV).
96. Genel bir biçimde, başvuranlar, Türk Hükümeti tarafından Yehova'nın Şahitlerine getirilen sınırlamaların, din özgürlüğü haklarını kullanmaktan mahrum edilmeleriyle aynı anlama geldiğini ileri sürmektedirler. Başvuranlar, dinleri açısından, kendi ifadelerine göre, Avrupa Konseyi üyesi diğer tüm devletlerde yararlandıkları güvencelere, Türkiye'de yasal ve idari açıdan sahip olmadıklarını iddia etmektedirler.
97. Mahkeme, yerleşik içtihadına göre, din özgürlüğünün, dini gruplara ya da bir dine inananlara belirli bir hukuki statünün veya var olan diğer gruplardan farklı bir vergi statüsünün tanınması gerektiği anlamına gelmediğini hatırlatmaktadır (Alujer Fernandez ve Caballero Garcia/İspanya (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 53072/99, 14 Haziran 2001, ve Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye, No. 32093/10, § 45, 2 Aralık 2014; bk. Iglesia Bautista "El Salvador" ve Ortega Moratilla/İspanya, No. 17522/90, 11 Ocak 1992 tarihli Komisyon kararı). Mahkeme, Sözleşme uyarınca, bir dini topluluğa kamu makamlarının izniyle bir ibadet yerine sahip olma hakkının tanındığı yönünde bir sonucun çıkarılamayacağını yeniden belirtmektedir (Griechische Kirchengemeinde München ve Bayern E.V./Almanya (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 52336/99, 18 Eylül 2007).
98. Mahkeme ardından denetimini uygularken, kendisini yetkili yerel mahkemelerin yerine koymakla görevli olmadığını, ancak bu mahkemelerin kendi takdir yetkileri dâhilinde verdikleri kararları denetlemekle görevli olduğunu hatırlatmaktadır. Mahkeme'nin davalı devletin bu yetkisini iyi niyetli, özenli ve mantıklı bir şekilde kullanıp kullanmadığını incelemekle yetinmesi gerektiği sonucuna varılmamaktadır: Mahkeme'nin, ihtilaf konusu müdahalenin "izlenen meşru amaçla orantılı" olup olmadığını ve bu müdahaleyi haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından ileri sürülen gerekçelerin "yerinde ve yeterli" olup olmadığını belirlemek için müdahaleyi davanın tamamı ışığında değerlendirmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken, Mahkeme, ulusal mercilerin, Sözleşme'de yer verilen ilkelere uygun kuralları uyguladıkları ve dahası, bu konuda ilgili olay ve olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine dayandıkları hususunda ikna olmalıdır (Branche de Moscou de l’Armée du Salut/Rusya, No. 72881/01, § 77, AİHM 2006-XI). Sözleşmeci devletlere bu konuda verilen takdir yetkisinin sınırlarını ve kapsamını sınırlandırmak amacıyla Mahkeme, söz konusu durumu, yani demokratik toplum kavramına bağlı olan, gerçek bir dini çoğulculuğu sürdürme gerekliliğini dikkate almalıdır. Yine ihtilaf konusu red kararları nedeniyle Türkiye'de dinini açıklama özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, Mahkeme tarafından titiz bir inceleme yapılmasını gerektirmektedir (bk., mutatis mutandis, yukarıda anılan Manoussakis kararı, § 44).
99. Somut olayda, Mahkeme öncelikle, 3194 sayılı Kanun'a ilişkin Yönetmelik ekinde sunulan tabloyla birlikte değerlendirildiğinde, aynı Kanun'un Ek 2. maddesinin, ibadet yerlerinin inşa edilmesi için bazı şartlar getirdiğini kaydetmektedir (yukarıda 66-67. paragraflar). Her şeyden önce, "imar planının düzenlenmesi sırasında, bazı yerler, şehrin ve bölgenin kendine has özellikleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak, ibadet yerlerinin inşasına tahsis edilmelidir". Ardından imar planında bu tür bir tahsisin öngörülmesi durumunda, "ilgili idari makamdan izin" alınması ve "projenin imar mevzuatına uygun [olması] gerekmektedir". Ulusal mahkemeler aynı zamanda, bir ibadet yerinin, imar planı yapımına ait esaslar hakkındaki Yönetmelik ekinde yer alan tabloda belirtilen asgari boyutlara uyması gerektiği kanısına varmışlardır (yukarıda 67. paragraf). Özellikle, yukarıda belirtilen tabloya göre, küçük boyutlu ibadet yerlerinin en az 2.500 m2, orta büyüklükte olanların 5.000 m2 ve büyük ibadet yerlerinin ise 10.000 m2 bir alana sahip olması gerekmektedir.
100.Diğer yandan, 10 Ekim 2007 tarihli kararında, Danıştay, yerel imar planı gereğince yerleşim alanına yönelik bir yerin başka amaçlarla kullanılamayacağı kanaatine varmıştır (yukarıda 29. paragraf).
101. Hükümet, idari makamın, bir ibadet yerine sahip olma konusunda izni verme ya da vermeme yetkisinin keyfi olmadığını ve söz konusu makamın, imar mevzuatında ortaya konulan koşulların bir araya geldiğini tespit ettiği takdirde buna izin vermekle yükümlü olduğunu ifade etmektedir. Hükümet, söz konusu mevzuatın, uygun olmayan yerlerin ibadet yeri olarak kullanılmasını engelleme amacı taşıdığını belirtmektedir.
102. Mahkeme, idare mahkemelerinin, izin verilmemesinin yasallığını denetlerken, öncelikle Anayasa ile güvence altına alınan, dinini açıklama özgürlüğüne dayanarak idarenin işlemlerini iptal etmeye karar verdiklerini saptamaktadır. Mahkeme bilhassa, 4 Ağustos 2004 tarihli kararında, … İdare Mahkemesi'nin, ... apartmanının kapatılması yönündeki kararın kanuna uygun olmadığı kanısına vardığını kaydetmektedir (yukarıda 25. paragraf). Aynı şekilde, 16 Kasım 2005 tarihli kararında, … İdare Mahkemesi, başvuranların taleplerinin reddedilmesinin, uygulamada, Anayasa ile tanınan ibadet özgürlüğünün tanınmamasına karşılık geldiği kanaatine varmıştır (yukarıda 52. paragraf). Bununla birlikte, Danıştay tarafından kararlarının bozulmasının ardından, idare mahkemeleri, söz konusu taleplerin imar kurallarına ve ibadet yerleri için kabul edilen asgari boyutlara ilişkin kriterlere aykırı olduğu kanaatine vararak, başlangıçta verdikleri kararlardan vazgeçmişlerdir.
103. Mahkeme, başvuranlar tarafından dile getirilen, ibadet yerine sahip olma taleplerinin idare mahkemeleri tarafından reddedildiğini, zira bu mahkemelerin, söz konusu taleplerin, imar kurallarına, bilhassa 3194 sayılı Kanun'a ilişkin Yönetmelik ekinde bulunan tabloyla birlikte değerlendirildiğinde, aynı Kanun'un Ek 2. maddesine aykırı olduğu kanaatine ulaştıkları sonucuna varmaktadır. Bu bağlamda, Mahkeme, imar planı yapımı gibi karışık ve zor bir alanda, Sözleşmeci devletlerin imar politikalarını yürütmek amacıyla geniş bir takdir yetkisine sahip olmalarının doğal olduğu kanaatine varmaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, 23 Eylül 1982, § 69, A serisi No. 52). Mahkeme bununla birlikte, kendi denetim yetkisinden vazgeçemeyecektir. İstenilen dengenin, Sözleşme'nin 9. maddesi anlamında başvuranların dinlerini açıklama özgürlüğü haklarıyla uyumlu bir şekilde korunup korunmadığını denetleme görevi Mahkeme'ye aittir.
104. Oysa somut olayda, başvuranların yerel mahkemeler huzurunda uzun süreli birçok dava açmalarına rağmen, mahkemelerin mevcut olan farklı menfaatleri tartmaya ve söz konusu tedbirlerin orantılılığını değerlendirmeye çalıştıklarını gösteren herhangi bir unsur bulunmamaktadır. Özellikle Mahkeme, Yehova'nın Şahitleri gibi küçük bir inananlar topluluğunun, ibadetlerini uygulamak amacıyla uygun bir yere sahip olmak için söz konusu mevzuatın gerektirdiği kriterleri güçlükle karşılayabildiğini tespit etmelidir. Gerçekte, Valiliğin 30 Aralık 1998 tarihli izni uyarınca, başvuranların on beş yıldan fazla bir süreden beri Mersin'de özel bir yerde (... apartmanı) ibadetlerini uygulamalarına rağmen, idare, kat mülkiyetine ilişkin kanunun yeniden yorumlanması nedeniyle ilgililerin ibadet salonlarının kapatılmasına karar vermiştir (yukarıda 29. paragraf). Ayrıca, … apartmanının (İzmir) kaydedilmesini amaçlayan imar planı değişikliği talebi, dini azınlıklar tarafından ibadetlerin yerine getirilmesini kolaylaştırmak amacıyla 2003 yılında değiştirilen bir hükme dayanılarak reddedilmiştir (yukarıda 66. paragraf). Dolayısıyla, haklı olarak, bu mevzuat değişikliğinin başvuranlara herhangi bir yarar sağlamadığı sonucuna varılabilmektedir.
105. Özellikle mahkemeler, başvuranların taleplerini reddederek, küçük bir inananlar topluluğunun kendine özgü ihtiyaçlarını dikkate almamışlardır. İhtilaf konusu mevzuatta ortaya konulan kriterler göz önünde bulundurulduğunda, bu mevzuatta, küçük toplulukların bu tür ihtiyaçlarına ilişkin herhangi bir bilginin yer almadığı sonucuna varılabilmektedir. Dolayısıyla, başvuranların, ibadetlerini düzenli olarak yapabilmeleri amacıyla uygun bir yere sahip olma imkânları bulunmamaktadır. Oysa bir hâkimin haklı olarak muhalefet şerhinde altını çizdiği üzere (yukarıda 56. paragraf), Yehova'nın Şahitleri, mensuplarının sınırlı sayıda olduğu dikkate alındığında, özel bir mimariye sahip bir binaya ihtiyaç duymamışlar, ancak kendilerine yalnızca ibadetlerini yapma, topluluklarını bir araya getirme ve inançlarını öğretme imkânı sağlayacak bir toplantı salonuna gereksinim duymuşlardır.
106. Bununla birlikte, davaya müdahil olan tarafça bildirilen (yukarıda 86. paragraf) ve Hükümet tarafından itiraz edilmeyen birçok durum ve mevcut davaya ilişkin inceleme özellikle, idari mercilerin, bazı azınlıklara özgü ibadetlerin, diğerlerinin yanı sıra, Yehova'nın Şahitlerinin ibadetlerinin uygulanması konusunda katı, hatta engelleyici şartlar getirmek için yukarıda belirtilen hükümlerin imkânlarından yararlanma eğiliminde olduklarının tespit edilmesine imkân vermektedir.
107. Hükümet'in başvuranların 2911 sayılı Kanun'a dayanarak birçok kez toplanma izni aldıkları yönündeki iddiasına ilişkin olarak, Mahkeme, bu tür bir imkânın, Norveç Helsinki Komitesi'nin de ortaya koyduğu üzere, merkezi ya da yerel yönetimlerin iyi niyetine bağlı olması sebebiyle, ihtilaf konusu duruma çözüm getirebilecek nitelikte olduğu konusunda ikna olmadığını belirtmektedir (yukarıda 86. paragraf). Gerçekte, bazı yerlerdeki dini toplantılara ulusal makamlar tarafından izin verilse veya toplantılara yalnızca fiilen (de facto) müsamaha gösterilse bile, makamlar tarafından müdahale edilme riski hiçbir zaman bertaraf edilemeyecektir. Bununla birlikte, başvuranlar, ibadetlerini yerine getirirken her defasında idareden izin almakla yükümlüdürler.
108. Dolayısıyla, Mahkeme, ihtilaf konusu red kararlarının, başvuranların din özgürlüklerini doğrudan etkilediği ve bu kararların, ne izlenen meşru amaçla orantılı, ne de demokratik bir toplumda gerekli olarak değerlendirilemeyeceği kanısına varmaktadır.
Bu nedenle, Mahkeme, Sözleşme'nin 9. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır....
Bu Gerekçelerle, Mahkeme, Oybirliğiyle,
1.Başvuruların birleştirilmesine;
2. Başvuruların kabul edilebilir olduğuna;
3. Sözleşme'nin 9. maddesinin ihlal edildiğine;
4. Sözleşme'nin 6, 11, 13 ve 14. maddeleri bağlamındaki şikâyetlerin incelenmesine gerek olmadığına..." karar verilmiştir.
AİHM kararı sonrasında 2577 sayılı Kanunun "Yargılamanın yenilenmesini" düzenleyen 53. maddesinin (ı) bendinde düzenlenen: "Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerinin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" kapsamında görülen, davacının yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemize yeniden temyiz aşamasında olarak intikal eden dosyanın belirtilen AİHM kararı uyarınca incelenmesine geçilmiştir.
Ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46. maddesi ile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları bağlayıcı olmakta, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 53. maddesinin ''ı'' bendi ile, mahkeme kararlarının, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması durumu ''Yargılamanın yenilenmesi'' sebebi olarak kabul edilmektedir. Uyuşmazlıkta da bu bağlamda yargı mercilerince, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararları göz önünde bulundurarak yargılamanın yenilenmesi yapılmakta yani bağlayıcı olan AİHM kararı gereği yerine getirilmektedir.
Ancak, AİHM kararı sonrasında yargının nasıl bir karar vermesi gerektiği değerlendirmenin özünü ve temel hukuki sorunu oluşturmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında da imar planlamasına ilişkin ihtilaf konusu müdahalenin kanunla öngörüldüğünü kabul edildiği ve söz konusu müdahalenin kamu düzenini koruma yönünde meşru bir amaç taşıdığı kanısına varıldığı belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları dikkate alınmak suretiyle, yetkili makam, merci ya da organlarca ihlalin giderilmesi gerektiği hususunda duraksama bulunmamaktadır.
Ancak, yargı yerlerinin karar verirken yürürlükteki meri mevzuatı gözden uzak tutarak karar veremeyeceği izahtan varestedir. Yargı yerlerince, iç hukuktaki düzenlenmeyen başka bir deyişle, yapılmasına ya da gerçekleştirilmesine mevzuatta izin verilmeyen bir konuda, yürürlükteki mevzuata aykırı bir şekilde karar verilmesi beklenemez. Somut uyuşmazlıkta ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince tespit edilen ihlalin ancak yetkili organlar ve makamlarca mevzuat değişikliği yapılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerektiği, bu gereklilik yerine getirilmeden yargı yerlerince ihlalin mevzuata aykırı şekilde kaldırılmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur.
Dava, imar planında konut olarak özgülendirilmiş İzmir ili, Karşıyaka ilçesi … Mahellesi, … sokakta yer alan … ada, … parsel sayılı taşınmazın imar planı değişikliği yapılarak "ibadet yeri tercihli konut alanı" olarak özgülendirilmesi yolundaki davacı isteminin reddine ilişkin Karşıyaka Belediye Meclisinin … tarihli, … sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
İmar planında anılan parsele "ibadet yeri tercihli konut alanı" plan notu getirilmesi talebi, bir imar planı değişikliği ile mümkün olduğundan, uyuşmazlığın meri imar mevzuatı çerçevesinde incelenip karara bağlanması gerektiği açıktır.
3194 sayılı Kanunun 3.maddesinde, "Herhangi bir saha, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz." hükmü yer almaktadır.
İmar planlarının, planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanabilmesi için coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak araştırma ve anket çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, çeşitli kentsel işlevler arasında var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak, belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları sağlamak amacıyla kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve gerekse çeşitli alanları arasında olan bağlantıları, halkın sosyal ve kültürel gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı ile ilgili konular gözönüne alınarak hazırlanması gerekmektedir.
Anılan ölçütlere göre hazırlanan imar planları, zamanla planlanan alandaki koşulların zorunlu kıldığı biçimde ve yasalarda öngörülen yöntemlere uygun olarak değiştirilir. Yapılan plan değişikliklerinin amaç yönünden yargısal denetimi bu değişikliği zorunlu kılan nedenlerin irdelenmesi yoluyla yapılır.
İşlem tarihinde yürürlükte olan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin 30.maddesi 1.fıkrasında, nazım plan ana kararlarını bozucu fonksiyonel değişiklikler plan değişikliği yolu ile yapılamayacağı, 3.fıkrasında da, yerleşimin gelişme yönü, büyüklüğü ve arazi kullanımlarının fonksiyonel dağılımı ve genel yoğunlukları gibi nazım plan ana kararlarının değiştirilmesi ancak imar planının yeniden yapılması ile mümkün olabileceği kuralına yer verilmiştir.
14/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 26. maddesinde, plan değişikliğinin; plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü, sosyal ve teknik altyapı dengesini bozmayacak nitelikte, kamu yararı amaçlı, teknik ve nesnel gerekçelere dayanılarak yapılacağı, imar planlarında bulunan sosyal ve teknik altyapı alanlarının kaldırılması, küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesine dair plan değişikliklerinin zorunluluk olmadıkça yapılamayacağı, zorunlu hallerde böyle bir değişiklik yapılabilmesi için imar planındaki durumu değişecek olan sosyal ve teknik altyapı alanındaki tesisi gerçekleştirecek ilgili yatırımcı Bakanlık veya kuruluşların görüşünün alınması ve yol hariç sosyal ve teknik altyapı alanlarının ve kamuya ait sosyal ve kültürel tesis alanlarının kaldırılabilmesi veya küçültülmesinin ancak bu tesislerin hitap ettiği hizmet etki alanı içinde eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabileceği düzenlenmesine yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, imar planında B-5 yapı nizamlı konut alanında kalan parsele "ibadet yeri tercihli konut alanı" plan notu ilave edilmesi talebi bir imar planı değişikliği kararını gerektirdiği, bu talebin plan bütününü bozucu bir fonksiyon değişikliği içerdiği, konut olarak teşekkül etmiş bir alana, plan notu ile fonksiyon değişikliği getirilmesi üst ölçekli nazım imar planı kararlarına aykırılık taşıdığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik ve yürürlükte bulunan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde ibadet yerleri için öngörülen asgarı büyüklük kriterlerine uygun olmadığı, diğer taraftan, sosyal donatı alanları içinde yönetmelikte belirlenen lejantlar arasında "ibadet yeri tercihli konut" adı altında bir lejant yer almadığı, anılan mevzuat hükümlerine göre "tercihli" kullanımın ibadet yeri için düzenlenmediği, konut olarak özgünlenmiş bir alanı benzer taleplerin karşılanması halinde plan bütününü bozacağı ve imar mevzuatına aykırılık taşıdığı görülmektedir.
Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, İzmir ili, Karşıyaka ilçesi, … Mahallesi, … sokakta yer alan … ada, … parsel sayılı taşınmazın imar planı değişikliği yapılarak "ibadet yeri tercihli konut alanı" planlama kararı getirilmesi için başvuru yapıldığı, ancak ibadet yeri kullanımının davacının talep ettiği gibi planlama kararının ibadet yeri tercihli konut kullanımı şeklinde bir fonksiyon verilmek suretiyle gerçekleştirilemeyeceği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9.maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından yargılamanın yenilendiği, lakin yargı mercilerinin cari hukukla bağlı olduğu, iç hukuk düzeninde yer alan normların değerlendirilmesi neticesinde ihlal kararıyla ortaya konulan aykırılığın giderilme yönteminin meri mevzuatın göz ardı edilmesi suretiyle değil, yasal düzenleme bakımından yasama organı ve ikincil derecedeki düzenleyici işlemler bakımından ise yürütme organı tarafından yapılacak düzenlemelerle giderilebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu bağlamda, "ibadet yeri tercihli konut alanı" planlama kararının getirilmesi yukarıda yer verilen imar mevzuatı kapsamında mümkün olmadığından Avrupa İnsan Hakları kararının aynen mahkeme kararına aktarılması suretiyle dava konusu işlemin iptaline ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalının temyiz isteminin kabulüne,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 28/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY (X) : Davacı tarafından yapılan bireysel başvuru üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Bölümün … tarihli Yehova Şahitlerini Destekleme Derneği ve Diğerleri/Türkiye (Başvuru No…. ve …) kararı sonrasında 2577 sayılı Kanunun "Yargılamanın yenilenmesini" düzenleyen 53. maddesinin (ı) bendinde düzenlenen: "Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerinin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" kapsamında görülen, davacının yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu kararın temyiz edilmesi üzerine intikal eden dosyanın incelenmesi sonucunda, temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.