10. Hukuk Dairesi 2017/6264 E. , 2020/2171 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 10.03.2020 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı adına Av. ... ile davacı ... adına Av. ... geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, 21.01.2006 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında, araç içinde yolcu olan sigortalının vefatı nedeniyle hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıkların şoför olan davalıdan tahsili istemine ilişkin olup, Mahkemece; davanın yasal dayanağı belirlenmeksizin, davalılardan araç sahibi ve şoförünün ceza mahkemesinde alınan rapora istinaden, kusurları karşılığında sorumlu oldukları gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
5510 sayılı Kanunun Geçici 4 üncü maddesinde, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 08.02.2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dâhil 5434 sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32 nci, 34 üncü ve 37 nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir…
Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dâhil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır…” hükmüne yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 39"uncu maddesinin birinci fıkrasında; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir.” hükmü öngörülmüştür.
Davaya konu uyuşmazlıkta, ölen sigortalının 5434 sayılı Yasa kapsamında iştirakçi olması dikkate alındığında, hak sahiplerine bağlanan aylığın dayanağı 5434 sayılı Kanun’dan kaynaklanmakta olup, 5510 sayılı Kanun uyarınca bağlanan bir aylık söz konusu olmadığı gözetildiğinde olayda, 5510 sayılı Kanunun 39"uncu maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemelerdir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 106 ncı maddesi ile mülga 506 sayılı Kanunda, bu Kanun uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 sayılı Kanunun 101 inci maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.
Ne var ki; İş mahkemesine, bu dava açılmadan önce, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin, Asliye Hukuk Mahkemesinden işin esasına dair verilen ilk kararın temyizi üzerine, görevli mahkemelerin iş mahkemeleri olduğuna dair belirleme ile yapılan bozma sonrasında, bozmaya uyulması ve 27.04.2017 tarihli görevsizlik kararının temyiz edilmeden kesinleşmesi karşısında, 6100 sayılı HMK’nın 20’nci maddesi gereğince görev hususunun kesinleşmiş olduğu anlaşılmakta olup eldeki davada da bu çerçevede görevli hale gelindiğinin gözetilmesi gerekecektir.
Diğer taraftan, trafik kazasında ölen Emekli Sandığı iştirakçisinin hak sahiplerine bağlanan peşin değerli dul ve yetim aylıklarının tahsiline ilişkin davanın yasal dayanağının 5434 sayılı Kanunun 129"uncu maddesi olduğu dikkate alınmalıdır. Anılan yasal düzenlemede “Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehlikeye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine açacakları davaları Sandık dahi kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.
Dava sonunda para tazminatı da alınırsa bundan kovuşturma için yapılan masraflarla birlikte emekli, adi malüllük, dul ve yetim aylıkları bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı; (Toptan ödeme) yapılan hallerde, bunların, toplamının yarısı, Sandıkça alınarak, varsa, geri kalanı ilgililere ödenir.
Sebep olanlar iştirakçi ise ve bunlara bu kanuna göre Sandıklarca her hangi adla olursa olsun, ödeme yapılacaksa, istihkakları dava sonuna kadar hükmolunacak tazminata karşılık olmak üzere ödenmez.” hükümleri mevcuttur.
Diğer taraftan, 25 Nisan 1978 gün ve 16269 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı üzerinde de durulması gereği vardır. Anılan Kararda, ölenin bakmakta olduğu veya ileride bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın diğer bir deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi görüşü benimsenmiştir. 5434 sayılı Kanun"un 129. maddenin 2. fıkrasının açık hükmü gereğince, Sandığın yaptığı masrafları Kanunda yer alan çerçevede tahsil edebileceği açık olduğuna göre, uygulamada kullanılan “Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirlerin rücuya tabi olmadığına” ilişkin ifadenin, belirtilen kararda da belirtildiği üzere; zarar veren şahsın Emekli Sandığının ödediği meblağın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
Açıklanan yasal düzenlemeler gereğince, Emekli Sandığı iştirakçisinin vefat etmesi nedeniyle Kurumun zarar verenlere yönelttiği dava, destekten yoksun kalma tazminatı davası niteliğinde bulunmakta olup, davanın yasal dayanağı olan 5434 sayılı Yasa"nın 129. maddesinin açık hükümlerine göre, davacı Kurumun bu davayı açmaya yetkisi vardır. Ayrıca bu dava sonucu tazminat alınırsa ne kadarının rücu hakkı kapsamında Sandık tarafından alınacağı da maddenin 2. fıkrasında öngörülmüş olup, davaya konu somut olayda, Mahkemece, davanın yasal dayanaklarının belirlenmediği gibi, olay ile ilgili olarak herhangi bir kusur raporu aldırılmadığı, hak sahiplerince açılmış bir davanın varlığının araştırılmadığı, davalının hatır taşımacılığı iddiasının üzerinde durulmamış olduğu, sigorta şirketi tarafından hak sahiplerine yapılan ödemelerin kurumun alacağının tahsiline engel olmayacağı dikkate alınmaksızın tazminat hesabında indirildiği ve destekten yoksun kalma tazminatının da 129. madde hükümlerine uygun şekilde yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, öncelikle olay ile ilgili kusur raporunun aldırılması ve hak sahiplerince açılmış bir davanın varlığının araştırılması ile genel hükümlere göre bir hesaplama yapılarak, her hak sahibi yönünden destekten yoksun kalma hesabı yapılmalı, elde edilecek sonuca göre, davalının hatır taşımacılığı iddiası irdelendikten sonra bir karar verilmelidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı avukatı yararına takdir edilen 2.540,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 10.03.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.