"İçtihat Metni"
Vergi kaçakçılığı suçundan sanıklar ..... ......., ..... ....... ve ..... ....... ......"nın haklarındaki davanın 4811 sayılı Yasanın 14/1-3. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına ilişkin Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesince 07.07.2003 gün ve 257-302 sayı ile verilen kararın katılan hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.04.2004 gün ve 1644-2838 sayı ile;
"4811 sayılı Vergi Barışı Kanununun 14. maddesi gereğince; salınan vergi ve kesilen cezalar ile gecikme faizi ve zamlarının tamamının ödenmesi ve ayrıca bunlara karşı idari yargıda bir dava açılmışsa vazgeçilmesi gerektiğinden bu husus üzerinde durularak dava açılmış ise sonradan vazgeçilip vazgeçilmediğinin araştırılması gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 11.05.2005 gün ve 376-93 sayı ile;
"Karşıyaka Vergi Dairesi Müdürlüğünün 03.05.2003 gün ve 20436 sayılı yanıt yazısı incelendiğinde sanıkların kamu davasının açılmasına esas olan Kaçakçılık Suçu Raporu ve Vergi İnceleme Raporuna dayalı olarak tarh edilen vergi ve cezalar için tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunduğu, ilgili vergi ve kesilen ceza, gecikme faizi ve gecikme zamlarını yasanın yürürlüğünden önce ödediği ve yürürlük tarihi sonrasında yasadan yararlanma konusunda ilgili vergi dairesine başvurusunun bulunduğu anlaşılacaktır.
Yargıtay 11. Ceza Dairesinin idari yargıda dava açılıp açılmadığı araştırılarak bir hüküm kurulması gerektiğinden söz etmiş ise de, ilk oturumun yapıldığı 19.09.2001 gününden hükmün verildiği 07.07.2003 gününe kadar yaklaşık 2 yıllık sürede devam eden yargılamada sanıklar tarh ve tahakkuk ettirilen vergi ve cezalara karşı bir idari dava açmış olduklarını savunmamış oldukları gibi, 4811 sayılı Yasanın uygulanma koşullarının araştırılması amacıyla mahkememizce Karşıyaka Vergi Dairesi ile yapılmış birçok yazışmada düzenlenen yanıt yazılarında, ilgili şahsın idari yargıda dava açıp açmadığı ve idari yargıda dava açmış ise yasadan yararlanmak için yaptığı başvuru sırasında açmış olduğu davadan vazgeçip vazgeçmediğini açıkça bildirmiş olduğu gözetildiğinde, kararı temyiz eden aynı kurum vekilinin sanıkların idari yargıda dava açmış olmaları nedeniyle yasadan yararlanamayacakları konusunda hiçbir gerekçe sunmaması ve herhangi bir belgeye kanıt olarak dayanmamış olması gözetildiğinde, yanıt yazıda ilgililerin 4811 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce ve vergi incelemesi sonrasında yasal süre içerisinde başvuru yaparak tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunarak, bu istemleri ve idarece yapılan işlemler doğrultusunda tahakkuk ettirilen vergi, borç, cezalar ve gecikme zamlarını ödedikleri açık olarak belirtilmiş olmasına ve özellikle tarhiyat öncesi uzlaşma yönetmeliğinin geçici 11. maddesinde tarhiyat sonrasında dava açma yasağını içeren hüküm göz önüne alındığında bozma ilamının yerinde olmadığı, sanıklar tarafından açılmış bir idari davadan söz edilemeyeceği ve yukarıda da belirtildiği gibi uzlaşma talebinde bulunan sanıkların tarhiyat öncesi uzlaşma sonrasında da dava açma haklarının bulunmadığı, sanıkların 4811 sayılı Yasadan yararlanma haklarının açık olduğu göz önüne alınarak bozma kararına uyulmaması kanısına varıldığı" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da süresi içinde katılan hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 25.07.2005 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar hakkında vergi kaçakçılığı suçundan açılan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki hukuki uyuşmazlık, 4811 sayılı Vergi Barışı Yasasının uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için 4811 sayılı Yasanın 14. maddesinin incelenmesinde yarar vardır. Söz konusu madde;
"1. Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri 31.8.2002 tarihinden önce işleyenler hakkında Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaz, soruşturma aşamasında olanlar için takibat yapılmaz, açılmış bulunan kamu davaları ortadan kaldırılır ve kesinleşmiş mahkûmiyet kararları infaz edilmez.
2. Anılan Kanunun 359 uncu maddesinin (b) fıkrasının (1) numaralı bendindeki "Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler", (2) numaralı bendindeki "belgeleri sahte olarak basanlar" hakkında (1) numaralı fıkra hükümleri uygulanmaz ve bahsi geçenler bu Kanunun 7, 8 ve 9 uncu madde hükümlerinden yararlanamaz.
3. İşlenen kaçakçılık suçlarından dolayı vergi ziyaına sebebiyet verildiği hallerde, (1) numaralı fıkra hükümlerinden yararlanılabilmesi için; salınan vergi ve kesilen cezalar ile gecikme faizi ve zamlarının, bu Kanunun yürürlüğünden önce ya da bu Kanun hükümlerinden yararlanılmak suretiyle öngörülen süre ve tutarda tamamen ödenmiş olması ve bunlara karşı idari yargı yerlerinde dava açılmaması veya açılan davalardan vazgeçilmesi şarttır." hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü gibi, bir kişinin anılan madde hükümlerinden yararlanılabilmesi, bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre;
a) Eylem, defter ve belgeleri yok etmek, defter sahifelerinin yerine başka sahife koymak, sahte belge düzenlemek veya basmak olmaması,
b) Eylem 31.08.2002 tarihinden önce gerçekleşmiş olması,
c) Salınan vergi ve kesilen cezalar ile gecikme faizi ile zamlarının yasada öngörülen sürede ödenmiş olması,
d) Vergi, ceza ve gecikme faizi ile zamlarına karşı idari yargıda dava açılmaması veya açılmış bir dava varsa bundan vazgeçilmesi,
Gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkeme, davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin ilk hükmünü ve direnme kararını, tarhiyat öncesi uzlaşma yapılmasına dayandırmış, bu nedenle de olayda yukarıda açıklanan dört koşulun gerçekleştiğini kabul etmiştir. Sanıklara yüklenen eylem, sahte belge kullanmak suretiyle vergi kaçakçılığı yapmak olup, 4811 sayılı Yasanın uygulanmasına engel olan eylemler arasında değildir. Sanıkların eylem tarihi 26.11.1999 günü olup, 31.08.2002 tarihinden önce gerçekleştiği de açıktır. Dosyada bulunan Karşıyaka Vergi Dairesi Müdürlüğünün 03.05.2003 tarihli yazısı ile vergi ve kesilen ceza, gecikme faizi ve zamları için 4811 sayılı Yasanın yürülüğe girdiği tarihten önce sanıklar tarafından ödemede bulunulduğunun tespit edildiği bildirilmiştir. O halde ilk üç koşulun gerçekleştiği açıkça anlaşılmaktadır. Son koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğine gelince;
Yerel Mahkemece tarhiyat öncesi uzlaşma yapılmış olması nedeniyle idari yargıda dava açılmasının olanaksız olduğu belirtilmiştir. Ancak, idari yönden vergi dönemindeki kuralların uygulanması zorunlu olup, 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 4008 sayılı Yasa ile değişik Ek 11. maddesi gereğince, kaçakçılık cezalı tarhiyat yapılmasını gerektiren tespitler nedeniyle salınacak vergi ve kesilecek kaçakçılık suçu cezası tarhiyat öncesi uzlaşmaya konu olamayacaktır. Nitekim, dosyada örneği bulunan tarhiyat öncesi uzlaşma tutanağına göre, usulsüzlük cezası kaldırılmak ve özel usulsüzlük cezası kaldırılmak suretiyle uzlaşma sağlandığı anlaşılmaktadır. Vergi inceleme raporunda belirtilen 11.082.150.000 lira kaçakçılık cezası için herhangi bir uzlaşma yapılması yasal olarak olanaksız olup, uzlaşma dışında olduğu sabittir. Tarhiyat öncesi uzlaşma kapsamı dışında kalan kaçakçılık cezası için idari yargıda dava açılması olanaklıdır. Ancak, kaçakçılık cezası için idari yargıda dava açılıp açılmadığı araştırılmadığı gibi, dosyada bu konuda bir bilgi de bulunmamaktadır. Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin araştırılması ilkesine dayanmakta olup, varsayımlara dayalı olarak hüküm kurulamaz. 4811 sayılı Yasanın uygulanması koşullarından birisi olan idari yargıda dava bulunmaması koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği, dosya kapsamı ile açık bir şekilde anlaşılamamaktadır. Bu husus, idareden ve gerekirse idari yargı makamlarından sorularak, dava bulunup bulunmadığı, varsa vazgeçilip vazgeçilmediği araştırılarak, sonucuna göre sanıkların hukuki durumları tayin edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemece noksan soruşturmaya dayalı olarak karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün noksan soruşturma yapılması nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 06.12.2005 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.