1. Hukuk Dairesi 2016/9863 E. , 2019/5304 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babaannesi ...’un maliki olduğu 888 ada 15 parsel sayılı taşınmazını davalı oğluna, davalının da dava dışı 3. kişiye satış suretiyle devrettiğini, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payı karşılığı şimdilik 11.500,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini, mirasbırakanın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla zaman zaman taşınmazlarını sattığını, satış işlemlerinin gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’un maliki olduğu maliki olduğu 888 ada 15 parsel sayılı taşınmazını 27.04.1992 tarihinde davalı oğlu Burhanettin’e, onunda 22.07.1994 tarihinde dava dışı Nuri Apırdıl’a satış suretiyle devrettiği, 1922 doğumlu murisin 04.08.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak oğlu Mustafa’dan olma torunu davacı ... ile davalı oğlu ...’in kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda; açıklanan olgular ve tanık anlatımları yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakan ile davalı arasında hayatın olağan akışına uygun bir anne oğul ilişkisi bulunmadığı, mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunmadığı, mirasbırakanın dava konusu taşınmaza komşu taşınmazlarını da üçüncü kişilere sattığı, ayrıca davalının taşınmazın temlikinden önce kıdem tazminatı aldığı dosya kapsamı ile sabit olmakla, mirasbırakanın temlikteki gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu söylenemeyeceği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16/10/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.