10. Hukuk Dairesi 2010/13784 E. , 2012/2715 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, .... ortağı olduğu gerekçesi ile şirketin prim borçlarından dolayı hakkında yapılan icra takibinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, tarafların vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davaya konu olayda; ... ve ..... aylar arasındaki döneme ilişkin dava dışı şirketin prim borçlarından dolayı 6183 sayılı Yasa uyarınca ...sayılı icra takibi yapıldığı, davacıya ödeme emrinin 27.05.2008 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın 7 günlük süre içinde açıldığı, 02.06.2006 tarihinde kurulan şirkette davacının %50 pay sahibi olduğu ve bu payını 09.08.2007 tarihinde devrettiği anlaşılmaktadır.
Davacının sorumluluğunun kapsamının belirlenebilmesi için, mahkemece öncelikle, .... şirket ana sözleşmesi ve tüm kayıtlar celp edilmeli, davacının şirkette temsil ve ilzama yetkili olup olmadığı, yetkili ise bu yetkinin başladığı ve bittiği tarihler ile hisse devrinin Ticaret sicil Gazetesinde ilan edildiği tarih tereddütsüz olarak belirlenmelidir.
Davacının şirkette temsil ve ilzama yetkisinin bulunmadığının tespiti halinde, anılan şirketin prim borçlarından sorumluluğunda davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi olduğu gözetilmelidir. Limited şirket ortaklarının sorumluluğunu düzenleyen anılan maddede, “...ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü öngörülmüş iken, öngörülen istisnaları dışında 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 04.06.2008 tarih 5766 sayılı Kanun ’un 3. maddesi
ile, 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde yer alan “Şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı maddeye “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahısların devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde fıkralar eklenmiştir.
Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine yapılan ekleme ile; Tahsil edilemeyen amme alacağı teriminin: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”; Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı teriminin ise: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,” ifade edeceği belirtilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece, davacının şirketteki hisselerini devrinin, 3.kişi konumundaki Sosyal Sigortalar Kurumu bakımından hüküm ifade edebilmesi için, Ticaret Siciline tescil ile, Türk Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmesi Yasa gereği olduğu gözetilerek, davacının prim borçlarından sorumlu olduğu sürenin tespiti açısından, hisse devrinin usulüne uygun olarak tescil ve ilan edilip edilmediği araştırılmalı, ilan tarihine kadar tahakkuk eden prim borçlarından sorumluluğun varlığı bu çerçevede değerlendirilmeli, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde, davacının limited şirkette hangi tarihlerde ne kadar paya sahip olduğu, alacağın şirketin mal varlığından tahsil imkanı bulunup bulunmadığı açıklıkla belirlendikten sonra, elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Davacının anılan şirkette temsil ve ilzama yetkili olduğunun anlaşılması halinde ise, prim alacaklarına ilişkin olarak 506 sayılı Yasanın 80. maddesi ile getirilen özel nitelikteki düzenlemenin davanın yasal dayanağı olduğu nazara alınmalıdır. Bu maddeye göre, sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar. Bu özel düzenleme karşısında, davacının temsil ve ilzama yetkili olduğu tarihler arasındaki dönemde şirketin borçlarından işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu
olacağı anılan yasa gereğidir. Ancak, davacının şirketteki hissesini 09.08.2007 tarihinde devrettiğini iddia etmesi karşısında; davacının temsil ve ilzama yetkisinin hangi tarihte sona erdiği, şirket müdürü sıfatı var ise bu görevinden hangi tarihte istifa ettiği araştırılarak, şirketin prim borcundan müteselsilen sorumlu olan üst düzeydeki yönetici ve yetkililerin borcun haklı nedenle ödenemediği savunmasında bulunabilecekleri ve haklı nedenin varlığı halinde prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenle birlikte mütesesilen sorumlu tutulamayacakları gözetilerek, şirketteki temsil ve ilzam yetkisinin kalktığı tarihe kadar 506 sayılı Yasanın 80. maddesi kapsamında, pay devrinin ilan edildiği tarihe kadar ise, yukarıda zikredilen 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi kapsamında davacının sorumluluğu irdelenerek, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, tarafların vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 20.02.2012 gününde oy birliğiyle karar verildi.