22. Hukuk Dairesi 2012/20525 E. , 2013/8520 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davacının davalı işverenlikte 04.05.1998-27.10.2008 tarihleri arasında çalıştığını, 2008 yılında ekonomik kriz sebebiyle işten çıkarıldığını, diğer işçilerden daha fazla ücret aldığı halde sigorta kayıtlarına ve resmi bordroya asgari ücret olarak bildirildiğini ve fazla olan ücretin açıktan elden ödendiğini, aylık net 1.000,00 TL ücret aldığı halde Sosyal Güvenlik Kurumuna asgari ücret olarak bildirildiğini belirterek, kıdem ve ihbar tazminatı alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davacıya kıdem tazminatına ilişkin 1.214,60 TL ödeme yapıldığını, davacının iş sözleşmesinin davalı işverenliğin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı ve tekstil sektöründe yaşanan olumsuz şartlardan dolayı geçerli sebeple feshedildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından geçerli sebeple feshedildiği gerekçesiyle davacının asgari ücretle çalıştığı kabul edilerek yapılan hesaplamaya itibarla kıdem- ihbar tazminatı isteklerinin kabulüne karar verilmiştir.
Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının aldığı ücret miktarının doğru olarak tespit edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücret göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma şartlarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Kanun’un 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Dosya içeriğine göre davacının davalı şirkete ait işyerinde 04.05.1998-27.10.2008 tarihleri arasında üretim planlama bölümünde planlama sorumlusu olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin 27.10.2008 tarihinde işveren tarafından ekonomik kriz sebebiyle tarihinde feshedilerek sona erdiği anlaşılmaktadır.
Davacı işyerinde son ücretinin aylık net 1.000,00 TL olduğunu iddia etmiş, davalı işveren ise davacının asgari ücretle çalıştığını savunmuştur. Taraflar arasında yazılı iş sözleşmesi bulunmamaktadır. Ücret bordroları asgari ücret seviyesinden tahakkuk ettirilmiş davacı tarafından birkısım bordrolar itirazı kayıtsız imzalanmıştır. Dinlenen davacı şahitleri davacının ücretinin asgari ücretin üzerinde olduğunu ancak ne kadar olduğunu bilmediklerini beyan etmiştir. Davalı şahiti davacının aldığı ücreti bilmediğini beyan etmiştir. Karara esas alınan hesap raporunda davacının işyerinde asgari ücret seviyesinden çalıştığı kabul edilerek servis ve yemek sosyal yardımları yansıtılarak hesaplama yapılmıştır.
Davacının davalı işyerinde on yıldan fazla çalışması olduğu, en son üretim planlama bölümünde planlama sorumlusu olarak çalıştığı dikkate alınarak davacının kıdemi ve yaptığı işe göre ilgili meslek kuruluşlarından ve yukarıda belirtilen mercilerden uyuşmazlık konusu dönemde alabileceği emsal ücret seviyesi belirlenmeli ve dava konusu alacaklar buna göre hesaplatılmalıdır.
Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.