"İçtihat Metni"
Yağma suçlarından sanık Emrah Y....."ın TCY.nın 497/1, 59. maddeleri uyarınca 5 kez cezalandırılması suretiyle TCY.nın 71 ve 77/1. maddeleri gereğince sonuç olarak 36 yıl ağır hapis cezası ve fer"i ceza ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince 05.06.2003 gün ve 87-188 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.04.2004 gün ve 8863-4380 sayı ile;
"Sanık hakkında her yakınana yönelik eylemin hüküm fıkrasında ayrı ve bağımsız olarak değerlendirilmesi yerine yazılı şekilde topluca hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 07.09.2004 gün ve 315-250 sayı ile; "Mahkememizce bozmaya konu hükmün, bozmayı gerektirir hüküm fıkrasında CMUK"nun 268/4. maddesindeki: kararın ne olduğu (mahkûmiyet), uygulanan kanun maddeleri (her mağdura karşı eylemden dolayı 5 kez TCK"nun 497/1), verilen ceza miktarı (ayrı ayrı TCK"nun 497/1. maddesi gereği 5 kez 15 yıl-TCK"nun 59. maddesi gereği 5 kez 12 yıl 6 ay-TCK"nun 71. maddesi gereği toplam 60 yıl 30 ay, TCK"nun 77/1 madde gereği 36 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına denilerek söz konusu hüküm yasal hükme uyulmak suretiyle infazında da tereddüte yer bırakmayacak şekilde tesis edilmiştir." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 30.12.2004 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle okunup, konu müzakere edilmiş ve açıklanan karara varılmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, hüküm fıkrasının yasaya uygun şekilde oluşturulup oluşturulmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, CYUY.nın 268. maddesinin incelenmesinde yarar vardır.
Anılan madde "Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının ihtiva edeceği noktalar" başlığını taşımakta olup, uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 4. fıkrasında, "Hüküm fıkrasında; 253"üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir" hükmü yer almaktadır.
Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, karar; sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşur. "sorun" bölümünde maddi olay açıklanmalı, "gerekçe" kısmında delillerle sonuç arasındaki bağ, yani neden bu sonuca ulaşıldığı anlatılmalı ve hukuki nitelendirme yer almalıdır. "Sonuç-hüküm" bölümünde ise CYUY. nın 268. maddesinin 3206 sayılı Yasa ile değişik 4. fıkrası gereğince, verilen kararın ne olduğu, uygulanan yasa maddeleri, verilen ceza miktarı, yasa yollarına başvurmanın olanaklı bulunup bulunmadığı duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir. Nitekim fıkrada değişiklik yapan 3206 sayılı Yasanın 57. maddesinin gerekçesinde; "268 nci maddenin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, sanığın beraatine, mahkûmiyetine, davanın reddine, davanın düşmesine ve durmasına karar verilmesi halinde; uygulanan kanun maddesinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının hüküm fıkrasında açıkça gösterilmesi şartı getirilmiştir." denilmektedir.
Buna göre, hüküm fıkrasının anılan Yasa maddesine aykırı olarak düzenlenmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada keyfiliğe yol açacak, yaratacağı tereddüt nedeniyle taraflarda tatminsizlik oluşturacak ve yargısal denetimi de güçleştirecektir.
Somut olayda sanığın, 02.11.2002 tarihinde yakınan Hasan Y......."na karşı, 21.11.2002 tarihinde yakınan Mehmet M..... E........."ya karşı, 30.11.2002 tarihinde yakınan Fikret S....."e karşı, 24.12.2002 tarihinde yakınan Eren Ş......"e karşı ve 27.12.2002 tarihinde yakınan Necdet Erbay"a karşı yağma suçlarını işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında, eylemleri sabit görülerek cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Görüldüğü gibi eylemler arasında sanık yönünden kişisel bağ görülerek davalar birlikte açılmış ve Yerel Mahkemece de birlikte yargılama yapılması yararlı görülerek davalar birlikte görülerek sonuçlandırılmıştır. Ancak, davaların birlikte görülmesi, sanığın her bir eyleminin ayrı bir dava konusu olduğu, esasen her bir davanın kanıtlarının ayrı ayrı değerlendirilerek bir karara varılacağı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Nitekim, Yerel Mahkemece kararın gerekçe bölümünde her bir olay ayrı ayrı değerlendirilerek hukuki bir sonuca varılmıştır.
Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan ve hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ise aynen;
"....Mağdurlar Hasan Y......., Fikret S....., Mehmet M..... E........., Eren Ş...... ve Necdet Erbay"a karşı silahlı gasp suçu nedeniyle her mağdura karşı ayrı ayrı olmak üzere TCK"nun 497/1. madde uyarınca 5 kez ve takdiren 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, yasal olanak bulunmadığından TCK"nun 522. maddenin lehte uygulanmasına yer olmadığına,
Sanığın elde ettiği haksız menfaatin değeri, suçunu kaçamaklı kabulü lehinde hafifletici neden sayıldığından, TCK"nun 59. madde uyarınca cezaları takdiren 1/6 oranında indirilerek 5 kez 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, her eylemi nedeniyle TCK"nun 31. madde uyarınca müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklanmasına,
TCK"nun 33 ve TMK"nun 471. maddesi gözetilerek hapisteki süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına,
Sanığa verilen cezaların TCK"nun 71. madde uyarınca toplanarak ve 5 suçundan toplam olarak, 60 yıl 30 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak TCK"nun 77/1. madde uyarınca bu sürenin 36 yılı aşamayacağından, sonuç olarak her beş eyleminden dolayı toplam olarak 36 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına" şeklinde toplu hüküm kurulmuştur.
Hüküm fıkrasının bu şekilde oluşturulması, yukarıda açıklandığı üzere, yaratacağı tereddüt nedeniyle CYUY.nın 268. maddesine aykırıdır. Zira, yağma suçunu oluşturan her bir eylem, kullanılan şiddet ve suç konusu ayrıdır. Cezanın belirlenmesi ve kişiselleştirilmesi de, buna bağlı olarak her bir olay yönünden farklı koşullara tabidir. Bu kuralın aksine davranış, denetim olanağını ortadan kaldıracağı gibi, infazda da teredüttlere yol açacaktır. Kaldı ki, yargılanmanın yenilenmesi koşullarının ortaya çıkması halinde de, her bir eylem yönünden ayrı değerlendirme yapılması zorunluluğunun bulunması karşısında, hüküm fıkrasının bu şekilde kurulmuş olması yine sorun ve tereddüt yaratacaktır.
Bu itibarla Yerel Mahkemece toplu hüküm kurulması CYUY.nın 268. maddesine aykırı olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle bu usuli nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi K.Taşdemir ise, "Usul ekonomisi ilkesi nazara alındığında, Yerel Mahkemenin uygulamasında bir isabetsiz bulunmamaktadır." görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenle,
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan usuli nedenle BOZULMASINA,
2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 15.02.2005 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.