Esas No: 2021/10298
Karar No: 2022/602
Karar Tarihi: 18.01.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/10298 Esas 2022/602 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/10298 E. , 2022/602 K."İçtihat Metni"
Bölge Adliye
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
İlk Derece
Mahkemesi : ... 2. İş Mahkemesi
Dava iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizin bozma kararı sonrası, ... Bölge Adliye Mahkemesi 8 Hukuk Dairesince bozmaya uyularak verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacı vekili 10.12.2014 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 10.12.2014 tarihinde iş kazası geçirmesi nedeniyle FİTHS 10 TL maddi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 03.08.2017 tarihli ıslah dilekçesiyle; maddi tazminat istemini 98.343,46 TL’ye artırmış ve başvurma harcını yatırmak suretiyle 21.000 TL manevi tazminatın kza tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II- CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;açılan davayı kabul etmediklerini, olayda müvekkili kurumun kusuru olmadığını, olayın tamamen davacı işçinin kendi kusurundan kaynaklandığını belirterek;davanın usulden ve esastan reddini savunmuştur.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesince; “1-Davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine;
A-Davacının maddi tazminat talebinin kabulü ile 98.343,46 TL'nin iş kazası tarihi olan 09.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
B-Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile takdiren 16.800,00 TL'nin iş kazası tarihi olan 09/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
Bölge Adliye Mahkemesince Kapatılan 21. Hukuk Dairesince verilen bozma kararına uyularak “Davanın Kabulü ile 21.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 09.12.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 98.343,46 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 09.12.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle: müvekkiline kusur verilmesinin yerinde olmadığını, müvekkilinin sigortalıya gerekli eğitimleri verdiğini, işçinin gerekli kurslara katılmış olduğundan sigortalı davacının tam kusurlu olduğunu, müvekkilinin zarar eden kamu görevlisi olması nedeniyle hakkaniyet ilkesi gereğince tazminatta indirim yapılmasını, maddi tazminat alacağından davacıya kurumca bağlanan gelirin tüm peşin sermaye değerinin tenzilini, davacı sigortalının pasif dönemde tüm yıl çalışarak gelir elde edeceğinin kabulünün hatalı olduğunu, manevi tazminatın fazla olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Dava 10.12.2014 tarihli iş kazasında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesine ilişkindir
2-Taraflar arasında kusurun aidiyeti ve oranı noktasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bölge Adliye Mahkemesince uyulmasına karar verilen Dairemizin 2020/10449 E- 2021/1039 K sayılı ilamında da açıkça işaret olunduğu üzere, insan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77. maddesinin açık buyruğu iken, 4857 sayılı Kanun'un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesinde:
"İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır." hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, "İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek." hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri, işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda; işvereni zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluk halinden kurtaracak olan durum iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ihmalleri ile oluşan zarar arasındaki uygun nedensellik bağının kesildiğini ispat etmekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 E. 2013/386 sayılı kararında da belirtildiği üzere uygun nedensellik bağı üç durumda kesilebilir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Bu hallerden birinin varlığı halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davacı sigortalının davalı TTK Genel Müdürlüğüne bağlı Kilimli İşletmesinde “-160 katında” 16.00- 24.00 vardiyasında tertip edildiği ekiple beraber, kömür ocağı içersinde çürüyen ve baskı altında yıpranan bağları söküp yerlerine yenilerini yaptıkları sırada, dava harici başka bir işçi ile beraber çalıştığı esnada ocak içerisinde arının yan yüzeyinde yaklaşık 1,5 metre yüksekte duran bir taşı çıkarmaya çalıştığı, motorpikör ile taşın üzerinden kazdığı ancak taş düşmeyince yanından ve altından kazmaya çalışırken, taşın kopup sağ eline çarparak yaraladığı iş kazası olayında sigortalının %21 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı sabittir.
İş kazası olayı ile ilgili SGK müfettişi tarafından düzenlenen tahkikat raporunda davalı işverene %30 kusur verilmişken, davacı işçiye %70 kusur verildiği, kusur bilirkişi heyetinden alınan 05.06.2017 tarihli raporda ise davalı işveren %60 kusur verilmişken, davacı sigortalı işçiye %40 oranında kusur verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince kusur bilirkişi heyeti raporunun başka bir rapor ile doğrulandığı kabul edilerek ancak bu yönde bir rapor alınmaksızın davanın esası hakkında 15.01.2020 tarihli bir önceki kararın verildiği, davalı tarafından temyizi üzerine ise Dairemizin 02.02.2021 tarih 2020/10449 E.,- 2021/1039 K. sayılı ilamıyla Sosyal Güvenlik Kurumu Müfettişi tahkikat raporunda tespit olunan kusur oranları ile dosya kapsamında bilirkişi heyetinden alınan raporda tespit olunan kusur oranlarının çeliştiği gözetilerek çelişkiyi giderici mahiyette kusur raporu alınmasına işaretle bozma kararı verilmiş ve bozmaya uyan Bölge Adliye Mahkemesince bilirkişi heyetinden 17.05.2021 tarihli kusur rapor alınmış ise de anılan raporun 05.06.2017 tarihli raporu doğruladığı ve davalı işverene %60 kusur verilmişken, davacı sigortalı işçiye %40 oranında kusur verildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda bozma sonrasında bilirkişi raporunda somut verilere dayalı olarak kusur irdelemesi yapılması yerinde ise de; kusur oranlarının belirlenmesi noktasında baskın kusur işverene verilmiş ise de; davaya konu iş kazası eyleminin davacı işçinin arının yan yüzeyinde 1,5 m yüksekte bulunan iri taşı sökmek için hareketi sırasında bu taşın düşmesi halinde eline zarar vereceğini görerek yerinde oynamakta olan taşın altından kazmaya devam etmek suretiyle kazanın gerçekleşmesine sebep verdiği açıktır.
Açıklanan bu ilkeler kapsamında iş kazasının gerçekleşmesinde, kazaya sebep olan taşa çalışma usullerine aykırı olacak şekilde hatalı müdahale etmesi nedeniyle davacının ağır, davalının ise davacıya kıyasla daha hafif oranda kusurlu olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmaktadır.
O halde işaret olunan bu açıklamalar dikkate alınarak iş kazasının gerçekleşmesinde davacının ağır, davalının ise ise işçiye oranla daha hafif kusurlu olduğu gözetilerek kusur oranlarının bu doğrultuda belirlenmesi için bilirkişi heyetinden rapor alınması, belirlenen davalı kusuru oranını da hesap raporuna uygulamak suretiyle davacının maddi tazminat alacağının belirlenmesi ve hakkaniyete uygun manevi tazminatın belirlenerek davacının kararı temyiz etmemesi nedeniyle sonucuna göre davalı lehine oluşan usuli kazanılmış haklar çerçevesinde hüküm tesisi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bozma sebebine göre bu aşamada davalı vekilinin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden esas hakkında hüküm tesisine dair kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararının HMK'nın 373/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.01.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.