
Esas No: 2017/8046
Karar No: 2018/2197
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı - kişiyi hürriyetinden yoksun kılma - Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2017/8046 Esas 2018/2197 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
HÜKÜM : Sanığın atılı suçlardan mahkumiyetine dair İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.02.2017 gün ve 2017/20 Esas, 2017/85 Karar sayılı hükümlere yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükmün sanık müdafiince duruşmalı temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, belirlenen tarihte sanık müdafiin yerinde görülen talebine istinaden duruşmalı yapılan incelemede gereği düşünüldü:
Olayın intikal biçimi ve zamanı, mağdurenin olaydan sonra arkadaşı ...la buluşmak için gittiği yerde babasının dayısı Ramazan"ı görmesi üzerine kaçarak tekrar sanığın çalıştığı işyerine gelmesi savunma, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, mağdureye yönelik eylemlerini zora dayalı gerçekleştirdiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp, mevcut haliyle sanığın, evini terk eden on beş - on sekiz yaş grubundaki mağdureyi yanında tutarak cebir, tehdit veya hile olmaksızın cinsel ilişkiye girmesi eylemlerinin 5237 sayılı TCK"nın 104/1. maddesinde düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki ve aynı Kanunun 234/3. maddesinde yer alan çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçlarını oluşturduğu gözetilip ilk derece mahkemesince suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek çocuğun nitelili cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlere yönelik istinaf başvurusunun kabülü yerine yazılı şekilde esastan reddine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz istemi ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunması bu itibarla yerinde görüldüğünden, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 11.05.2017 gün ve 2017/1735 Esas, 2017/363 Karar sayılı istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik hükmünün 5271 sayılı CMK"nın 302/2-4. madde ve fıkrası gereğince BOZULMASINA, bozma sebebi ve tutuklulukta geçen süre nazara alınarak sanığın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için ilgili yerlere müzekkere yazılmasına, 26.03.2018 tarihinde üye ..."ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dosya içeriğine göre mağdurenin ailesiyle birlikte Nazilli"de yaşadığı, 25.10.2015 günü ailesine haber vermeden İzmir iline gittiği, çalıştığı kafeye gitmesi üzerine sanıkla tanıştıkları, kalacak yeri olmadığından sanığın evine götürebileceğinin ve iş bulabileceğini söylediği, mağdurenin buna inanarak sanığın konutuna birlikte gittiği, burada kolunu büküp, ağzını kapatıp zor kullanarak zorla anal yoldan nitelikli cinsel istismarda bulunduğu, yapılan yargılama sonunda yerel mahkemece sanığın suçu sabit görülerek TCK.nun 103/2 ve 53.maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Yerel mahkemenin anılan kararına yönelik sanık müdafiin istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiş, buna karışı sanık müdafii temyiz kanun yoluna başvurmuş, bunun üzerine Dairemizce "olayın intikal biçimi ve zamanı, mağdurenin olaydan sonra arkadaşı ... ile buluşmak için gittiği yerde babasının dayısını görmesi üzerine kaçarak tekrar sanığın çalıştığı iş yerine gitmesi, sanık savunmaları, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamına göre sanığın mağdureye yönelik eylemini zorla gerçekleştirdiğine dair, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, mevcut haliyle sanığın evi terk eden 15-18 yaş grubundaki mağdureyi yanında tutma ve cinsel ilişkiye girme eylemlerinin reşit olmayanla cinsel ilişki ve çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçlarını oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin kabul ve uygulamasının dosyadaki kanıtlara uygun olması ve ayrıca Yargıtayın inceleme yetkisinin hukuki denetimle sınırlı olması, bozma kararında bu yetkinin aşılarak maddi vakaların ve mahkemenin takdir yetkisinin denetlenmesi nedeniyle, anılan bozma kararının hukuka aykırı olduğu kanaatine varıldığından sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir. Şöyle ki;
Yerel mahkemenin kabul ve uygulamasının dosyadaki kanıtlara uygun olup olmadığı konusunun incelenmesinde;
Sanığa iftira atması için neden bulunmayan mağdure, aşamalardaki uyumlu anlatımlarında sanığın eylemlerini ayrıntılı olarak anlatmıştır. Mağdurenin anlatımlarında sanığın zorla ve anal yoldan nitelikli cinsel istismarda bulunduğunu iddia etmiş, anal ve fiziki muayenesine ilişkin doktor raporlar bu iddiayı doğrulamıştır. Bu nedenle eylemin cebir ve şiddet kullanılarak gerçekleştirildiği kabul edilmiştir.
Yerel mahkeme ayrıca savunmayı reddetme ve mağdurenin anlatımların doğru görme nedenlerini de kanıtlarla ilişkilendirerek kararda göstermiştir.
Bu açıklamalar karşısında sanığın atılı suçu işlediği iftira atmadığı açık olan mağdurenin tutarlı anlatımları, onu doğrulayan raporlar ve dosya içeriği ile sabit olduğundan, bozma kararı dosyadaki kanıtlara uygun değildir. Ayrıca Daire kararında yerel mahkemenin kabulündeki yanlışlık bozma nedeni yapıldığı halde bunun nedenleri kanıtlarla ilişkilendirilerek kararda gösterilmemiş, soyut açıklamalarla gerekçesiz şekilde bozma kararı verilerek usule aykırılık oluşturulmuştur.
Yargıtayın temyiz incelemesinde sadece hukuka aykırılıkları incelemeye yetkili olmasına rağmen, bozma kararında bu yetkinin aşılarak maddi vakaların incelenip incelenmediği konusuna gelince;
5271 sayılı CMK.nun temyiz nedenini düzenleyen 288.maddesi "(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. " hükmünü içermektedir. Temyiz başvurusunun içeriğini gösteren aynı Yasanın 294/2.maddesi ise " temyiz sebebi, ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir" biçiminde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemelere göre temyiz incelemesi ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bu incelemeyi yapacak olan Yargıtay sadece hukuka aykırılıkları incelemekle yetkili olup, dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve maddi vakaların denetimini yapamaz, maddi mesele incelenemez, sadece hükmün bir kanun ihlal edilerek kurulup kurulmadığına bakılır. Diğer anlatımla temyizde, uyuşmazlığın sadece hukuki yönünü, yani ilk derece veya BAM tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısındaki durumu ele alınarak, hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, norm ihlali olup olmadığı denetlenmektedir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olay inceleme dışı kalacak, yerel ve istinaf mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerine kurulan hükümde, hukukun doğru ve eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı Bölge Adliye Mahkemelerinin karalarındaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede uygulama birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesidir.
Temyizde maddi tespitler tamamen inceleme dışı mı kalacaktır ? Bu sorun öğreti ve uygulamada büyük tartışma yaratmakta ve farklı görüşler ortaya konmaktadır. Ancak bazı noktalarda maddi meselenin temyizde incelenebileceği kabul edilmektedir. Çünkü doğru belirlenmemiş ve özelikle hukuka aykırı yöntemle yapılmış maddi tespitler, maddi ceza hukuku normunun uygulanmasını doğrudan etkileyecek, hukukun doğru uygulanması olanağını ortadan kaldıracaktır. Temyizde incelenecek maddi tespit konuları kanaatimizce ve kısaca şöyledir;
1-Maddi tespitler, uygulanması gereken bir kanun hükmü uygulanmaksızın veya hatalı uygulanarak, diğer ifadeyle yargılama hukukuna ilişkin normlar ihlal edilerek yapılmışsa, bu husus temyiz kanun yolunda her zaman denetlenebilir. Örneğin işkence ile sanık tarafından suçun ikrarı sağlanmışsa, usulsüz arama veya dinleme yapılarak bir kanıt ya da suç eşyası bulunmuşsa, tanıklıkta çekinme hakkı bulunan birinin bu hakkı hatırlatılmadan alınan beyanı hükme dayanak yapılmışsa, kanun hükümlerinin ihlal edildiği açık olduğundan, bunlar temyizde her zaman incelenecektir. Bu örnekler yargılamayı kusurlu kılacağından bozma kararı verilip, yeniden yargılama yapması için dosya yerel mahkemeye gönderilecektir.
2- Maddi tespitlerin eksik yapılmış olması veya sonuca etkili önemli bir kanıtın sonradan ortaya çıkması durumu yine temyiz incelemesinde denetlenebilmektedir. Soruşturma ve kovuşturma makamları suçun oluşumuna, niteliğini ve failini belirlemeye etkisi olan tüm kanıtları titizlikle ve eksiksiz toplamakla görevlidir. Buna uyulmaması usul kurallarının ihlalidir ve temyizin inceleme kapsamına girer. Örneğin dosyanın incelenmesinde bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği halde yaptırılmamış, olayı aydınlatacak başka deliller bulunmasına rağmen toplanmamış, veya tarafların (katılan, sanık, C. Savcısı vs) delil ikamesi istemleri hukuka aykırı biçimde reddedilmiş veya bu istem cevapsız bırakılmış ise, yargılama makamlarının maddi gerçeği tam ve doğru araştırma yükümlülüğü (CMK.nun 160.maddesinde düzenlenen) ihlal edildiğinden temyizde incelenebilecektir.
3-CMK.nun 217/1.maddesinde düzenlenen hakimin vicdani kanaatiyle delilleri serbestçe takdir etme yetkisi açıkça, keyfi ve mantık kurallarına aykırı şekilde kullandığında; Hakim vicdani kanaatini oluştururken tamamen serbesttir, ancak bu serbestlik keyfilik değildir, mantık ve izan kuralları ile bağlıdır. Hakim vicdani kanaatini akla ve mantık kurallarına uygun oluşturacaktır. Örneğin uyuşturucu madde ele geçirilmediği veya buna ilişkin maddi kanıt olmadığı halde bir kişinin bu maddeyi bulundurduğu yada sattığı sonucuna varılması, suçlanan bir kişinin kendisini savunacağı varsayımından hareketle susma hakkının ikrar olarak değerlendirilmesi, suçun işlenmesinde şüphe saptandığına kararda yer verildiği halde mahkumiyet verilmesi, mantık kurallarını, susma hakkını ve şüphede sanık yararlanır ilkesini ihlal edeceğinden temyizde denetlenebilecektir.
4- Hakim, şahsi veya gizli tutulan bilgiler ya da duruşmada ortaya konmayan ve tartışılmayan kanıtları hükme dayanak yapmış ise; CMK.nun delilleri takdir yetkisi başlıklı 217.maddesinni birinci cümlesi "Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir." hükmünü içermektedir. Bu hüküm nedeniyle hakim huzuruna getirilip tartışılmayan kanıtlara ya da kişisel veya gizli bilgilere dayanarak maddi tespitlerde bulunamaz. Bu yöntemle yapılan maddi tespitler hukuka aykırı olacağından temyiz denetimine tabi olacaktır.
5- Yargılamada ikame edilen ve olayla ilgili olduğu anlaşılan kanıtlar inceleme ve değerlendirme dışı bırakılarak, kabul edilmeme veya üstün tutulmama nedenleri açıklanmadan hüküm kurulması; Dosyada suça etki eden ve kabule dayanak yapılan kanıtlarla farklılık arz eden kanıtların inceleme dışı bırakılması, çelişkisiz gerekçeli hüküm hakkını ihlal edeceğinden temyiz incelemesinde dikkate alınacaktır.
Yukarıda sayılan hususlar maddi tespitlerin Yargıtay tarafından denetlenebilen alanlarıdır. Bu arada Yargıtayın denetleyemeyeceği alanlarında açıklanıp somutlaştırılması gerekmektedir. Yargılama kuralları ile usul yasasında öngörülen kanun yollarının ana hedefi daha doğruyu, gerçeği ve buna uyan hukuk normlarını belirlemektir. Bu bağlamda temyiz incelemesinde ulaşılmak istenen amaç, yargılama konusu olayda mümkün olan en adil kararı vermek ise, dikkate alınacak husus, Yargıtay tarafından verilecek olan kararın, alt mahkemelerde verilmiş olan kararlardan daha iyi ve daha değerli bir karar olması gereğidir.
Maddi vakaların belirlenmesi esasen fiilin öğrenilmesi faaliyetidir, fiilin öğrenilmesi ise delillerin ortaya konulup tartışılmasıyla olur. Bu görev esas hakimi denilen ilk derece hakimine ve hükmün istinaf edilmesi durumunda istinaf hakimine ait bir yetkidir. Temyiz mahkemesi ise yargılamanın en önemli aşaması olan duruşmayı ve dolayısıyla öğrenme yargılamasını yapmamaktadır. Bu nedenle kural olarak temyiz hakimi, maddi tespitlerle ilgili ilk derece hakiminin ulaştığı vicdani kanaati kaldırıp bundan farklı şekilde kendi kanaatini ikame demez. Çünkü bu tespitler yüz yüze yapılan duruşmada ortaya konulmuş olan delillerden elde edilen kanaatle oluşmuştur. Hakimin yüz yüze yapılan sözlü duruşmada, huzurunda kanıtların tartışılması ve beş duyusu ile elde edebildiği bilginin, bunları belirleme ve algılama olanağından yoksun temyiz hakimince denetlenmesi hukuktan önce mantık kurallarına aykırıdır ve akli değildir, gerçeği bulmaya katkı sağlamaz. Delillerle doğrudan temas eden, kanıtlarla diyalektik ilişki kuran hakimin maddi olay bakımından vardığı sonucun, doğrudanlık ve sözlülük ilkelerine aykırı biçimde temyiz hakimince denetlenmesi bizi yanlış sonuçlara götürür. İlk derece mahkemesi tarafından doğrudan elde edilen ve yaşanmış bir duruşmadan çıkan vicdani kanaatin yerine, temyiz mahkemesi bundan yoksun halde oluşturduğu kendi görüşünü koyarsa, ilk derecenin daha iyi yaptığı işlemin yerine, kendi kötü işlemini koymuş olur. Gerçeği bulma konusunda yerel mahkeme daha iyi araçlara sahiptir. Huzurunda tartışılan kanıtlar nedeniyle olayı kısmen gören ve yaşayan yerel mahkeme, sadece dosyayı ve ölü duruşma tutanaklarını gören temyiz mahkemesinden daha doğru sonuca ulaşır. Açıklanan sebeple Yargıtay ilk derece mahkemesinin yaptığı tespitlerden sadece doğrudan ve sözlü bir duruşma yapmaksızın denetlenebilen tespitleri denetleyebilir. Yargıtayın maddi tespitle ilgili her sorunu çözmeye yeltenmesi gerçeği bulmaya yardımcı olamaz, tarafların etkin katılmadıkları soyutlandıkları bir karar ortaya çıkar. Bu nedenle maddi tespitlerin Yargıtay tarafından denetlenmesine mantıklı bir sınırlama getirilmesi zorunludur, yasa koyucu da yukarıda belirtilen düzenlemelerle bu yolu benimsemiştir. Yargıtay hukuk sorunu ile olay sorununu ayırmalı, duruşma yapamadığı için de yerel mahkemenin yerine geçerek olay sorununu tüm yönleri ile incelememeli, eylemin varlığı yokluğu, kanıtların yeterliliği, delilerin yanlılığı veya yansızlığı gibi konulara bakmamalı, varlığı kabul edilen olayı doğru nitelemeye odaklanmalı, yerel mahkemenin hukuksal değerlendirmesinin yerinde olup olmadığını incelemelidir. Esasen duruşma yapmayan mahkeme veya hakimin olayı doğru değerlendirmeye ve çözmeye ne olanağı, ne de yetkisi vardır. Duruşmaya katılmayan hakimin olaya ilişkin sorunları çözmesi eşyanın doğasına aykırıdır. Temyiz mahkemesinin maddi meseleyi çözmeye kalkışması doğrudanlık, yüzyüzelik, açıklık ve sözlülük ilkelerine göre yapılan duruşmayı gereksizleştirir. Hakimin duruşmada sunalan kanıtlara göre vicdani kanaatini oluşturması ilkesi yerine, buna yabancı hakimin kanaati konur. Bu da adli yanılgıları artırır.
Açıklanan bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Bozma kararına ve hükmün içeriğine göre, somut olayda maddi tespitler, uygulanması gereken bir kanun hükmü uygulanmaksızın veya hatalı uygulanarak, diğer ifadeyle yargılama hukukuna ilişkin normlar ihlal edilerek veya eksik yapılmış değildir. Yine CMK.nun 217/1.maddesinde düzenlenen hakimin vicdani kanaatiyle delilleri serbestçe takdir etme yetkisini açıkça, keyfi ve mantık kurallarına aykırı şekilde kullandığı konusunda bir belirleme yoktur. Yine mahkemece şahsi veya gizli tutulan bilgiler ya da duruşmada ortaya konmayan ve tartışılmayan kanıtlar hükme dayanak yapılmamıştır. Ayrıca yargılamada ikame edilen ve olayla ilgili olduğu anlaşılan kanıtlar inceleme ve değerlendirme dışı bırakılarak, kabul edilmeme veya üstün tutulmama nedenleri açıklanmadan hüküm kurulması da söz konusu değildir. Esasen bu nedenlere dayalı bir bozma kararı verilmiştir. Yerel mahkemece maddi meselenin temyizde incelenmesini gerektiren ve yukarıda beş bent halinde sayılan hususlardan hiçbiri somut olayda gerçekleşmemiştir.
Dairemizin bozma nedenleri irdelenecek olursa; Dairemizce " olayın intikal biçimi ve zamanı, mağdurenin olaydan sonra arkadaşı ... ile buluşmak için gittiği yerde babasının dayısını görmesi üzerine kaçarak tekrar sanığın çalıştığı iş yerine gitmesi, sanık savunmaları, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamına göre sanığın mağdureye yönelik eylemini zorla gerçekleştirdiğine dair, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, mevcut haliyle sanığın evi terk eden 15-18 yaş grubundaki mağdureyi yanında tutma ve cinsel ilişkiye girme eylemlerinin reşit olmayanla cinsel ilişki ve çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçlarını oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi " gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma nedenlerinden biri "olayın intikal biçimi ve zaman ile dosya içeriğidir. Bozmaya neden olan dosya içeriği ve olayın intikal biçimi ile zamanın sübuta etkisi bozma kararında açıklanmadığı için soyut ve anlamsızdır. Sübut ve nitelendirmenin intikalden nasıl etkilendiği, dosya içeriğindeki hangi bulgu yada kanıtların sonuca etkili olduğu, taraflar ve yerel mahkeme tarafından anlaşılacak ve onları tatmin edecek şekilde bozma kararında ortaya konmamıştır. Varılan sonuç veya hükmün akla ve hukuka uygun izahı olarak tanımlanan gerekçe, Yargıtay kararları için de zorunlu olduğu halde, burada buna uyulmamış, keyfi bozmalara yol açan tutum sergilenmiştir.
Diğer bir neden mağdurenin olaydan sonra arkadaşı ... ile buluşmak için gittiği yerde babasının dayısını görmesi üzerine kaçarak tekrar sanığın çalıştığı iş yerine gitmesi ve savunmadır. Olaydan sonra gerçekleşen bu davranışın neden rızanın göstergesi sayıldığı bozma kararında anlaşılmıyor. Yerel mahkeme mağdureye, Yargıtay ise kısmen sanığa inanmıştır. Bunlardan hangisi doğru ve bunu belirleme yetkisi hangi mahkemeye aittir? Yukarıda açıklandığı üzere mağdurun, tanıkların veya sanığın beyanlarının doğru olup olmadığını saptama işi, bunları sözlü duruşmada doğrudan dinleyen, duruşmada bununla ilgili tartışmayı beş duyusu ile izleyen yerel mahkemeye aittir. Anılan kişileri dinlemeyen, sözlü duruşmada bu kanıtlarla temas etmeyen Yargıtay"ın inandırıcılık noktasında inceleme yapmasına yasal, bilimsel ve mantıksal olanak yoktur. Usul yasamızdaki doğrudanlık ve sözlülük ilkeleri bunun için kabul edilmiştir. Aksinin kabulü yargılama yasasının anılan temel ilkelerini gereksizleştirir ve yok sayılmasına neden olur, adli yanılgıları artırır, kanıtlarla yüzleşen yerel mahkemenin sübut noktasında daha fazla araç ve imkana sahip olmasına ve buna bağlı olarak doğruyu bulma şansının daha yüksek olmasına rağmen, bundan mahrum temyiz mahkemesinin soyut kanaatin üstün tutulması sonucunu doğurur. Öğretide hemfikir olunan husus sadece doğrudan duruşma yapan hakim tarafından elde edilebilecek bilgiyle varılacak kanaatin, temyiz hakimince denetlenmeyeceğidir.
Netice olarak; 1- Sanığın atılı suçu işlediği iftira atmadığı açık olan mağdurenin tutarlı anlatımları, onu doğrulayan raporlar ve dosya içeriği ile sabit olduğundan, bozma kararı dosyadaki kanıtlara uygun değildir. Ayrıca Daire kararında yerel mahkemenin kabulündeki yanlışlık bozma nedeni yapıldığı halde bunun nedenleri açıklanmamış, soyut açıklamalarla gerekçesiz bozma kararı verilerek usule aykırılık oluşturulmuştur.
2- Nedenleri yukarıda açıklandığı üzere, mağdure, sanık veya tanıkların beyanlarından hangisinin samimi olduğunu değerlendirme ve belirleme yetkisi, sözlü duruşma yapan ve kanıtlarla doğrudan temas eden yerel ve istinaf mahkemelerinin olanak ve yetkilerinde olan bir husustur. Yargıtay"ın bu konuda değerlendirme yaparak bozma kararı vermesi açık yetki aşımıdır ve yasal değildir, CMK.nun 288.maddesine aykırıdır. Adli yanılgılara neden olur.
3- Öte yandan Dairemizce varılan sonuç doğru olsa dahi, yerel ve istinaf mahkemesi kararlarında görülen yasaya aykırılıkların kanıtlar ve yasal düzenlemelerle ilişkisi kurulup nedenleri açıklanmadan bozma kararı verilmiştir. Birçok Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında vurgulandığı üzere "varılan neticenin akla ve hukuka uygun izahı" olarak tanımlanan gerekçenin Yargıtay kararlarında da bulunmasının zorunlu olduğu izahtan varestedir. Mağdureye neden inanılmadığı veya savunmanın hangi nedenle üstün tutulduğu konusunda hiçbir açıklamaya, bozma kararında yer verilmemiştir. Temel görevi hukuka uygunluk denetimi yapmak ve içtihat birliğini sağlamak olan Yargıtay"ın bu içerikte bir karar vermesi uygulama birliğini sağlamak bir yana, keyfiliğe ve uygulamada belirsizliğe neden olacak bir tutumdur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, yerel mahkemenin sübut ve uygulamasının yasal ve dosyadaki kanıtlara uygun olduğu, bozma kararındaki nedenlerin temyiz mahkemesinin inceleme göre dışında kaldığı, bozmanın yetki aşımı niteliği taşıdığı, hiçbir makul ve yasal gerekçe içermediği anlaşıldığından sayın çoğunluğun düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.