21. Hukuk Dairesi 2017/3647 E. , 2018/8685 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
KARAR
Dava, 16.02.2006 tarihindeki iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece itibar edilen kusur raporuna göre, davacılara bağlanan gelir ve sigorta ödemeleri nedeniyle davacıların tazminat alacaklarının karşılandığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacıların murisi sigortalı...’ın, davalı işveren ...’a ait çekicide şoför olarak Irak’a yük taşıdığı sırada bölünmüş, tek yönlü, iniş aşağı eğimli yolda ilerlerken aracın hakimiyetini kaybederek, önünde seyreden dava harici ... ve ... sevk ve idaresindeki araçlara çarpması neticesinde vefat ettiği, asfalt kaplama üzerinde trafik ekiplerince tutulan tutanağa göre yaklaşık 50 m lastik sürtünme izinin bulunduğu bu nedenle aracın olay anında hızını yol ve trafik durumuna uydurmadığının tespit edildiği, aracın 1976 model model araç olup, olay tarihinde 30 yıldır kullanımda olduğu, çekicinin ruhsatına göre trafik muayenesi geçerliliğinin 19/11/2004 tarihinde dolduğu ve bu tarihten sonra ve olay tarihinde muayenesinin yapıldığına dair bir kaydın bulunmadığı, aynı zamanda dorsenin istiap haddinin ruhsatında 22.080 kg olmasına karşın, aracın taşıdığı yüke ilişkin sevk irsaliyesinde (Beynelmilel Hamule Senedi) yükün net ağırlığının 24.880 kg olarak belirtilmiş olması nedeniyle istiap haddinden fazla yük taşındığı, olayın tanığı olan ...’un kollukta alınan beyanına göre, kendi aracına çarpan sigortalının sevk ve idaresindeki aracın farlarını sürekli yakıp söndürdüğünü ve sürekli korna çaldığını, bu hareketlerden aracın frenlerinin patladığını tahmin ettiğini beyan ettiği, yine dosya kapsamında dinlenen tanık beyanlarından aracın eski ve bakımsız bir araç olduğunun beyan edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece verilen 03/03/2015 tarihli bir önceki kararın, dairemizin 12/10/2015 tarih 2015/14844 Esas ve 2015/18207 Karar sayılı ilamıyla kusur raporları arasındaki çelişkinin konusunda ehil ve aralarında Trafik İş-güvenlik uzmanı da bulunan bilirkişi heyetine incelettirilerek giderilmesi ve bozmadan sonra yapılan ıslaha itibar edilemeyeceğine işaretle bozulduğu anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamındaki kusur bilirkişi raporları incelendiğinde, 09/09/2008 tarihli raporda kazalıya %100 oranında kusur verildiği, 10/04/2014 tarihli raporda kazalının kusursuz olduğu tespit edilmişken; davalı işverene %100 oranında kusur verildiği, yukarıda işaret olunan bozma ilamından sonra alınan 19/02/2016 tarihli son kararda itibar edilen raporda ise kazalının %70 oranında müterafik kusurlu olduğu tespit edilmişken, davalı işverene %30 oranında kusur verildiği anlaşılmaktadır.
İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işveren, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarihinde yürürlükte olan İş Kanununun 77.maddesinin açık buyruğudur. Bunun yanında iş kazası iddiasına dayanan tazminat davalarında hüküm altına alınacak tazminat miktarlarına etkisi bakımından tarafların kusurunun aidiyeti ve oranının hiç kuşkuya yer açmayacak biçimde ortaya konulması gerekir.
Somut olayda bilirkişi raporlarında davaya konu iş kazasının gerçekleşme şekli aynı şekilde kabul edilmekle beraber, kusur oranları arasında çelişki bulunduğu ve mahkemece alınan son raporunda çelişki giderici mahiyette olmadığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nun 282.maddesinde Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.
Bu açıklamalar doğrultusunda dosya kapsamındaki tüm delillerle beraber bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davaya konu iş kazasının gerçekleşmesinde aracın bakımsız ve istiap haddinin aşılmış olması ile beraber, aracın hızlı olmasının da olayın gerçekleşmesinde eşit oranda etkisinin olduğu anlaşılmaktadır.
O halde iş kazasının gerçekleşmesinde gerek işverenin, gerek ise kazalı sigortalının %50’şer oranda eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, yazılı şekilde 19/02/2016 tarihli kusur raporuna itibarla işverenin %30 oranında, kazalının ise %70 oranında müterafik kusurlu olduğu kabul edilerek yapılan hesabı hükme esas almak suretiyle yapılan ödemelerle beraber davacıların alacaklarının karşılandığının kabulüyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yapılacak iş, taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle 20/10/2016 tarihli hesap raporundaki veriler dikkate alınmak, işlemiş devreyi ileri çekmemek suretiyle davalının %50 kusuruna isabet eden miktarı belirleyerek bu hesaptan davacılara bağlanan gelirin rücuya kabil (%50) kısmı ile sigorta şirketi tarafından yapılan ödemeler de dikkate alınmak suretiyle yapılacak indirimden sonra davacıların tazminat alacaklarının bulunması halinde tespit edilecek miktara hükmetmek, yapılan ödemelerle alacakların karşılanmış olması halinde ise şimdiki gibi davanın reddine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece yukarıda belirtilen bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, 26/11/2018 günü oy birliği ile karar verildi.