Esas No: 2021/10129
Karar No: 2022/2876
Karar Tarihi: 09.03.2022
Danıştay 6. Daire 2021/10129 Esas 2022/2876 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2021/10129 E. , 2022/2876 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2021/10129
Karar No : 2022/2876
TEMYİZ EDENLER: 1- (DAVALI): … Bakanlığı - …
VEKİLİ : …, Hukuk Müşaviri (E-Tebligat)
2- MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): … Enerji Yatırımları Sanayi A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACILAR):
1-… Derneği
…
43- … Kooperatifi
VEKİLLERİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Manisa İli, Salihli İlçesi, … Mahalleleri mevkiinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan "3191220 Erişim ve 2013/23 Ruhsat Numaralı Sahada 9 Adet Sondaja Dayalı Jeotermal Kaynak Arama" projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen … tarih ve … sayılı "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu" kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; uyuşmazlığın çözümü amacıyla çevre mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi ve harita mühendisinden oluşan bilirkişi heyetiyle yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; "Ziraat mühendisliği yönünden yapılan değerlendirmede; ÇED sürecine konu edilen tüm alanların özel mülkiyet arazisi olduğu, sondajların tümünün tarım arazileri üzerinde açılmak istenildiği ve sondaj noktalarının tüm çevresinin yoğun sulu ekili ve dikili tarım arazisi şeklinde tarım alanları ile çevrili olduğu, İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planına göre S1, S5, S8, S9, S13, S14, S15 numaralı izni istenen sondaj alanlarının sulu tarım arazisi olarak işaretli alanda; S12, S19 numaralı izni istenen sondaj alanlarının ise tarım arazisi olarak işaretli alanda kaldığı, ayrıca S1, S5, S8, S9, S13, S14, S15 numaralı izni istenen sondaj alanlarının "Büyük Ova Koruma Alanı (Manisa Ovası) sınırları içinde kaldığı, daha önce ÇED Gerekli Değildir kararının iptali istemiyle … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan davada hazırlanan bilirkişi raporundaki sondaj noktaları ile dava konusu "ÇED Olumlu" kararındaki sondaj noktalarının aynı olduğu, tek farklılığın sondaj noktası sayısının 14'ten 9’a düştüğü, bu düşüşün daha önceki rapordaki tarımsal açıdan değerlendirme ve kanaatte bir farklılık yaratmadığı, çünkü sondaj noktalarının sayısı azalmakla birlikte, yine aynı yerde mutlak ve dikili tarım alanları içinde kaldıkları, ruhsat alanı ve açılması planlanan 9 adet sondaj kuyusunun çevresinden geçen dere, nehir ve sulama kanalı gibi çok yoğun su yüzeyleri bulunduğu, bu nehrin ovadaki tarım alanlarının temel su ihtiyacı kaynağı olmakla birlikte, çevrede bulunan dere şeklindeki yan su toplama ağları ile bağlantı halinde olduğu, bu nedenle bu su kaynaklarındaki bir kirlenmenin su kaynaklarının birbirine bağlı olması nedeniyle sadece kirlenmenin olduğu bölgeyi değil, su kaynaklarının akış gösterdiği tüm havzayı olumsuz etkileyeceği, proje kapsamında belirlenen ÇED görüşü talep edilen sondaj lokasyonlarından S19'un dışındaki 8 adet sondaj noktasının, Adala yerleşimine 350-1100 metre arasında bulunmakta olup yerleşim yerlerine çok yakın olduğu, S12 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereğince parselin bir bölümünün tek yıllık tarımsal üretimin yapıldığı sulu mutlak tarım arazisi vasfında ekili tarım arazisi olduğu, bir bölümünün ise dikili tarım arazisi vasfında üzüm bağı şeklinde olduğu görülürken parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları ve zeytin dikili araziler şeklinde dikili tarım arazisi oldukları, S1 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin 5403 sayılı Kanun gereğince tek yıllık ekili tarımsal üretimin yapıldığı sulu mutlak tarım arazisi vasfında ekili tarım arazisi olduğu görülürken, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde oldukları, parselin hemen yakınında konut ve hayvansal üretim tesislerinin bulunduğu, S8 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin 5403 sayılı Kanun gereğince tek yıllık tarımsal üretimin yapıldığı sulu mutlak tarım arazisi vasfında ekili tarım arazisi olduğu görülürken, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde olduğu, S9 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin 5403 sayılı Kanun gereğince tek yıllık tarımsal üretimin yapıldığı sulu mutlak tarım arazîsi vasfında ekili tarım arazisi olduğu görülürken, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde olduğu, S5 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin, 5403 sayılı Kanun gereğince tek yıllık tarımsal üretimin yapıldığı sulu mutlak tarım arazisi vasfında ekili tarım arazisi olduğu, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde oldukları, S14 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin, 5403 sayılı Kanun gereğince bağ dikili tarımsal üretimin yapıldığı dikili tarım arazisi olduğu, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları, sebze, meyve bahçesi ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde olduklarının görüldüğü, parsel çevresinde hayvancılık tesisleri ve yerleşimlerin bulunduğu, S13 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin, 5403 sayılı Kanun gereğince meyve dikili tarımsal üretimin yapıldığı dikili tarım arazisi olduğu, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları, sebze, meyve bahçesi ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde oldukları, S15 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin, 5403 sayılı Kanun gereğince tek yıllık ekili tarımsal üretimin yapıldığı sulu mutlak tarım arazisi vasfında ekili tarım arazisi olduğu, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları, sebze alanları, meyve bahçesi ve zeytin dikili arazileri ile ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde oldukları, S19 numaralı sondaj kuyusunun açılmasının planlandığı … sayılı parselin 5403 sayılı Kanun gereğince tek yıllık ekili tarımın yapıldığı mutlak tarım arazisi vasfında olduğu, parsel ve çevresinin tümünün üzüm bağları, zeytin dikili arazileri ile ekili kuru mutlak tarım arazisi şeklinde oldukları, parsellerin tüm çevresinin ekili tarım arazileri ve üzüm bağları ile diğer ağaç türleri şeklinde dikili tarım arazileri ile çevrili ve alanın tümüyle sulu tarımın yapıldığı I. sınıf tarım arazisi vasfında olduğu, parsellerin hemen yanında sulama için açılmış bir derin kuyu artezyeni ile sulama kanalının bulunduğu, DSİ’nin sulama kanal ve kanaletleri ile ovanın, mutlak sulu tarım arazisi konumunda olduğu, bu bağlamda 9 adet sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı Kanun kapsamında mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu, sondajların açılmasının planlandığı parsellerin tümünün I, II ve III sınıf arazi kullanım yetenek sınıfına sahip oldukları, bu parsellerin mutlak sulu-kuru ekili mutlak ve dikili tarım arazisi vasfında olmalarından dolayı tarım dışına çıkarılmalarının hem kendi kullanım özelliklerinden hem de tarımsal bütünlük anlamında incelendiğinde mümkün olmadığı, bu verimli tarım arazilerinin yerine çevrede tarıma uygun olmayan alternatif alanların bulunabilecek olmasına rağmen sondajın verimli mutlak ve dikili tarım arazileri üzerinde yapılmasının, ülke nüfusunu karşılamayan üretimin daha da azalmasına neden olmasının kaçınılmaz olduğu, çevre halkının yegane geçim kaynağının tarımsal üretim olduğu düşünüldüğünde, kamu yararından bahsetmenin mümkün olmadığı, davaya konu olan ÇED raporunun 47. sayfasındaki "1.7.Proje Yerinin Seçilme Nedeni, Projenin Yer Alternatifleri" bölümünde proje yerine alternatif alan araştırılmadan sondaj yerinin tarım dışı kullanımların yasaklanmış olduğu son derece verimli ve tarımsal üretim için başka alternatifi olmayan dikili ve mutlak tarım arazileri üzerinde planlandığının görüldüğü, sondaj alanları için hiçbir alternatif alan arayışına girilmediğinin anlaşıldığı, bu açıdan ÇED raporunun yeterli olarak hazırlanmadığının görüldüğü, bu bağlamda dava konusu “ÇED Gerekli Değildir" kararının ÇED Yönetmeliğinin Ek-IV listesindeki kriterlerinden 5. madde ve 6. maddede yer alan proje yerinin alternatifleri ile ilgili hiçbir çalışmanın yapılmamasının projenin en büyük eksikliklerinden olduğu, jeoloji mühendisliği yönünden yapılan değerlendirmede; her bir sondaj kuyusunda yüzeyden itibaren sırasıyla alüvyon, çakıltaşı ve kumtaşından oluşan Kaletepe formasyonu, kireçtaşından oluşan Ulubey formasyonu ve Menderes Masifi kayalarından oluşan jeolojik birimlerin geçilmesinin beklendiği (Şekil 4.2.1 ve 4.2.2), 2500 m2'lik alanda yapılacak her bir derin sondaj kuyusunda 2000 (±500) m derinliğe inilmesinin planlandığı, özetle söz konusu etkinlikle ilgili olarak hazırlattırılan nihai ÇED raporunda mevcut durumla ilgili olarak jeolojik, hidrojeolojik açıdan değerlendirmelerin yeterli düzeyde olduğu, raporun mevcut hidrojeolojik duruma göre kurgulandığı, çevredeki yüzey ve yeraltı su noktalan ve akiferler belirtilerek mevcut sondaj kuyuları ve yeraltı sularının özellikleri yeterince ayrıntılarıyla anlatıldığı, daha önce PTD olarak hazırlanan ruhsat sahasındaki raporda yer alan eksikliklerin giderildiği, soruların cevaplandığı, yörenin jeolojik ve hidrojeolojik özellikleri, yeraltı, yerüstü su durumları, sondajlarda geçilecek formasyonlar, jeotermal akışkanların kimyasal özellikleri, kuyu teçhiz planı vb. konular ile söz konusu etkinlikle ilgili olabilecek çevresel etkiler ve alınabilecek önlemlerin yeterli düzeyde anlatıldığı, dava konusu alanda yapılan ve ÇED raporunda belirlilen hidrojeolojik çalışmaların saha gerçekleriyle uyumlu olduğu, çevre mühendisliği yönünden yapılan değerlendirmede; dünyada son yıllarda teknolojinin gelişimi ile kullanımı artan jeotermal kaynakların yanlış uygulamalar sonucunda çevre üzerinde istenmeyen etkilerinin gözlenmeye başladığı, Ege Bölgesinde özellikle tarımsal faaliyetin yoğun olduğu Büyük Menderes ve Gediz Havzalarında santral kurulumu jeotermalin çevresel etkisinin artmasına sebep olduğu, deşarj, gaz salınımı ve diğer yanlış uygulamaların da bu durumu daha kötüye götürdüğü, sonuç olarak nihai ÇED raporu incelendiğinde, dava konusu "ÇED Olumlu” kararının çevre mühendisliği disiplini açısından uygunsuzluk içermediği görüşüne varıldığı, jeofizik mühendisliği yönünden yapılan değerlendirmede; PTD EK - 7 Jeolojik, Jeofizik, Tektonik, Hidrojeolojik, Hidrojeokimyasal Özelliklere İlişkin Konuların Değerlendirilme Özdirenç Raporunun ilerleyen bölümünde verilen özdirenç kesit değerlerinin 7.5 - 311 ohm arasında değiştiğinin görüldüğü, bu değerlerin bölge jeolojisine göre normal değerler olarak görüldüğü, bu değerler arasındaki çelişkili sonuçlar hakkında bilgilendirmenin görülmediği, PTD EK - 7 Jeolojik, Jeofizik, Tektonik, Hidrojeolojik, Hidrojeokimyasal Özelliklere İlişkin Konuların Değerlendirilme Özdirenç Raporunda hazırlanan kesitlerde yorumlama (ayırımı yapılan birimlerin sınırları, olası faylar vb) tespit edilmediği, raporun Jeofizik Sonuç ve Öneriler kısmında "Kesitlerde koyu mavi tonlarla görülen yapı Menderes Metamorfikleri üst sınırı olarak yorumlanabilir. Kesitlerde KB-GD uzammlı faylar görülmekte ve güney-batı eğimli bu fay zonları ile havza derinleşmektedir. Örtü içerisinde Özdirenç değerlerinin 10 ohm-m altında kaldığı birimler gözlenmektedir. Özellikle kireçtaşı ve kumtaşı-çakıltaşı birimleri ile ilişkilendirilen bu anomalilerin sığ rezervuar özelliği taşıdığı düşünülmektedir." denildiği, bu açıklamada kesitlerde sanki faylar belirlenmiş gibi bir ifade kullanıldığı, sığ rezervuardan söz edildiği, sığ rezervuar varsa, bunun yeraltı sularını kirletebilme olasılığının bulunmadığı, kesitlerde, söz konusu 10 Dm’den düşük özdirençlerin yüzeye çok yakın (ilk 200-400 m) görüldüğü, bu durumun yüzeydeki akiferin jeotermal ile kirletildiği anlamına geldiği ya da yukarıda söz edilen yorumun yanlış olduğu, bu durum ile ilgili açıklayıcı bilgilere rastlanılmadığı, ÇED raporunda söz konusu etkinliğin jeofizik çalışmalar açıdan yeterli düzeyde tanıtılmadığı, bu nedenle faaliyetin gerçekleşmesi durumunda çevreye olumsuz etkilerinin olacağının değerlendirildiği, sonuç olarak; ÇED raporunda söz konusu etkinlik jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli düzeyde tanıtıldığı ve saha gerçekleriyle uyuştuğu, kuyu tamamlama ve üretim testleri sırasında ortaya çıkacak jeotermal akışkanın re-enjeksiyonunun yapılacağı, sondaj çamurunun T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından lisanslandırılmış firmalara gönderileceği, … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasının dava konusu olan "ÇED Gerekli Değildir" kararına esas PTD'deki eksikliklerin bu davaya esas olan "ÇED Olumlu" kararına esas teşkil eden ÇED raporunda çevre mühendisliği ve jeoloji mühendisliği açısından giderildiği, ancak ÇED raporunda söz konusu etkinlik jeofizik çalışmalar açıdan yeterli düzeyde tanıtılmadığı, bu nedenle faaliyetin gerçekleşmesi durumunda çevreye olumsuz etkilerinin ne olacağının yeterince değerlendirilmediği, tarım alanları ve tarımsal alanlara olası etkiler açısından faaliyetin nihai amacından bağımsız olarak değerlendirilmesi, bölgedeki tarım ve sulama faaliyetlerine olası etkileri nedenleriyle çevresel etkileri, etki alanına ilişkin belirlemelerin raporda tam olarak ortaya konulmadığı, Orman ve Su işleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Havzasındaki yeraltı suyu kirliliği değerlerinin sınır değerlerin çok üstünde olması ve havzada yeni kuyu açılmaması gerektiğine ilişkin … tarih ve … sayılı resmi yazısında havzada yeraltı sularında kirletici madde sınırlarının aşıldığı ve yeni jeotermal sondaj yapılmaması gerektiği, ÇED raporunda sondaj ve yöntemlerinden detaylı bahsedilirken jeotermal kaynak sularının yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağının, daha sonra açılması planlanan santral ve üretim aşamasında kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü çevresel olarak tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağı ve alınacak önlemler ile ilgili açıklama, bilgi ve önerilerin olmadığı veya yetersiz olduğu, jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzey üstü su kaynaklarına boşaltılmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı suları kirlenmesiyle, toprak kirlenmesi ve dolayısıyla tarımsal alanlara olabilecek etkiler olduğu, Jeotermal atık suların yüksek miktarlarda tuz (örneğin Na. SOa, vb), ziraat için zararlı maddeler (örneğin bor}, fiziksel zehirli maddeler (örneğin arsenik) ve su kirliliği yapan maddeler (örneğin NH<+, NO2, NO3-) içerebileceği, bu yüksek derişimlerin hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturduğu, bu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili yeterli bir açıklamanın/incelemenin/değerlendirmenin ÇED raporunda olmadığı, bu bağlamda sondaj kuyularının açılmasından önce daha detaylı bir incelemenin yapılması gerektiği, ...5403 sayılı Yasa ile dava konusu projenin tümünün kesinlikle tarım dışına çıkarılamayacağı belirtilen “Dikili ve Mutlak Tarım" arazilerinin üzerinde yapılmak istenildiğinin görüldüğü, bu alanlarda ancak alternatif alan bulunmadığı takdirde kamu yararı ve ilgili bakanlık veya valilikçe kamu yararı kararı verildiğinde, yenilenebilir enerji kaynakları için istisnai olarak tarım dışına çıkarılabileceği, ancak ÇED raporunda alternatif yer arayışında bulunulmadığı nedenleriyle, dava konusu T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilen dava konusu 'ÇED Olumlu' kararının uygun olmadığı" yönünde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Buna göre, dava konusu ÇED olumlu kararının ve dayanağı nihai ÇED raporunun değerlendirilmesinden; projenin çevreye muhtemel bütün etkileri dikkate alındığında, alınacak önlemlerin yeterli olmadığı, PTD'de planlanan etkinlik ile ilgili olarak ziraat ve jeofizik mühendisliği açısından eksiklikler bulunduğu, söz konusu eksikliklerin proje tanıtım dosyasını hukuken sakatlar mahiyette olduğu, sondaj yöntemiyle jeotermal kaynak arama faaliyeti projesinin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Büyükova niteliğinde bulunan tarım arazilerine ve yörede bulunan yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına olumsuz etkilerinin olacağı, söz konusu olumsuz etkilerin alınacak önlemlerle ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olmadığı, proje her ne kadar sondaj projesi olsa da, ileriki aşamaları jeotermal santral kurulumu ve işletmesi olacağından yapılması planlanan çalışmanın “ÇED dosyası” kapsamında çevreye olabilecek etkilerinin araştırılarak alınacak önlemlerin detaylı olarak belirtilmesi gerektiği, ancak yapılması planlanan sondajların tarım alanlarına etkisi ve alınacak önlemler ile ilgili somut veriye dayalı bir açıklama bulunmadığı, söz konusu etkinlikle açılacak sondajların tamamının Büyük Ova'da ve 1. derece tarım alanı üzerinde yer alması nedeniyle tarımsal açıdan değerlendirilmesi esas olmakla birlikte, nihai ÇED raporunun daha çok planlanan faaliyetin teknik detaylarına ağırlık verilerek hazırlandığı, nitekim sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı Yasa kapsamında tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu, bu alanların ancak alternatif alan bulunmadığı takdirde kamu yararı ve ilgili bakanlık veya valilikçe kamu yararı kararı verildiğinde yenilenebilir enerji kaynakları için istisnai olarak tarım dışına çıkarılabileceği, ancak ÇED raporunda alternatif yer arayışında bulunulmadığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından Gediz Havzası yeraltı sularında yapılan çalışmalarda jeotermal faaliyetlerin yoğun olarak gerçekleştirildiği alanlarda arsenik başta olmak üzere metal ve ağır metal oranlarının içme/kullanma sularında limitlerin çok üstünde olduğu ortaya çıktığından yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi gerektiğinin ifade edildiği de dikkate alındığında, dava konusu "ÇED Olumlu" kararının yeraltı ve yerüstü su kaynakları, jeofizik ve tarımsal açıdan sürdürülebilirlik ilkesi ve kamu yararı açısından hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : 1- Davalı idare tarafından; dava konusu projenin jeolojik ve zirai konularda muhtemel etkilerinin ve alınması gerekli önlemlerin nihai ÇED raporunda değerlendirildiği ve bu konuda ilgili kurumların görüşlerinin alındığı, herhangi bir riskin değerlendirilmemesinin söz konusu olmadığı, ÇED kararının bir projede faaliyete başlanılabilmesi için gerekli, ancak yeterli olmadığı, dolayısıyla ilgili kurumdan izin, onay, ruhsat alınmadıkça yatırıma başlanılamayacağı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.
2- Davalı yanında müdahil tarafından, çevre mühendisi tarafından projeyle ilgili herhangi bir eksiklik bulunmadığı, ancak bilirkişi raporunda yer alan olumsuz değerlendirmelerin soyut ve genel nitelikte olduğu, dolayısıyla olumsuz değerlendirmeler ile ilgili itirazların açıklanmasına yönelik ek bilirkişi raporu alınmaksızın, anılan bilirkişi raporuna dayanılarak verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüştür.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ…'NUN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra Üye Cafer Ergen'in 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İvedi yargılama usulü" başlıklı 20/A maddesinin (i) bendi uyarınca Dairemizce keşif ve bilirkişi incelemesinin yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği yolundaki usule ilişkin azlık oyuna karşın, Mahkemece maddi olay açıklığa kavuşturulmadığından, bu aşamada temyiz isteminin esasının görüşülemeyeceği sonucuna varılarak, işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davalı yanında müdahil tarafından, Manisa İli, Salihli İlçesi, … Mahalleleri mevkiinde ilk olarak 14 noktada "Sondajlı Jeotermal Kaynak Arama" projesinin yapılmasının planlanması üzerine, proje tanıtım dosyası hazırlanarak, Manisa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne başvurulmuş, anılan kurum tarafından 06/03/2019 tarihli "ÇED Gerekli Değildir" kararı verilmiştir.
Söz konusu kararın iptali istemiyle … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan davada, Mahkemenin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla çevre mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi ve harita mühendisinden oluşan bilirkişi heyetiyle yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle bilirkişi raporunda ortaya konulan risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi gerektiği gerekçesiyle 06/03/2019 tarihli "ÇED Gerekli Değildir" kararının iptaline karar verilmiştir.
Davalı yanında müdahil tarafından aynı ruhsat sahasında bu kez 9 noktada "Jeotermal Kaynak Arama" projesinin yapılmasının yeniden planlanması üzerine, Mahkeme kararının gerekçesinin dikkate alınması suretiyle ÇED Yönetmeliğinin 24. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca ÇED raporu hazırlanarak davalı idareye sunulmuş, ilgili kurumlardan alınan görüşler neticesinde, … tarih ve …sayılı "ÇED Olumlu" kararı verilmiştir.
Bunun üzerine, anılan "ÇED Olumlu" kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde; "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. ..." hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; ''Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararını, ... ifade eder." olarak tanımlanmış, 6. maddesinde; "(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır." kuralına, 7. maddesinde ise; "(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-1 listesinde yer alan projelere, b) "ÇED Gereklidir" kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur." kuralına, 24. maddesininde ise; "... b) ÇED Yönetmeliğine tabi olmayan veya Seçme Eleme Kriterlerine tabi olduğu halde proje sahibinin ÇED Raporu hazırlanması talebi üzerine Bakanlıkça uygun görülen projeler,..." kuralına yer verilmiştir. Aynı Yönetmeliğin Ek-III bölümünde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatının ihtiva etmesi gereken hususlar düzenlenmiş, Bölüm I: Projenin tanımı ve özellikleri; a) Proje konusu yatırımın tanımı, özellikleri, ömrü, hizmet maksatları, önem ve gerekliliği, b) Projenin yer ve teknoloji alternatifleri, proje için seçilen yerin koordinatları Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri; Proje alanının ve önerilen proje nedeniyle etkilenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, atmosferik koşullar, iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, kültür varlığı ve sit özellikleri, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (Ek-5’deki Duyarlı Yöreler Listesi de dikkate alınarak) benzeri özellikleri Bölüm III: Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler, Projenin; a) Çevreyi etkileyebilecek olası sorunların belirlenmesi, kirleticilerin miktarı, alıcı ortamla etkileşimi, kümülatif etkilerin belirlenmesi, b) Sera gazı emisyon miktarının belirlenmesi ve emisyonların azaltılması için alınacak önlemler, c) Projenin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin azaltılması için alınacak önlemler, ç) İzleme Planı (inşaat dönemi), Bölüm IV: Halkın Katılımı; a) Projeden etkilenmesi muhtemel ilgili halkın belirlenmesi ve halkın görüşlerinin çevresel etki değerlendirmesi çalışmasına yansıtılması için önerilen yöntemler, b) Görüşlerine başvurulması öngörülen diğer taraflar, Notlar ve Kaynaklar; Ekler: Çevresel Etki Değerlendirmesi Başvuru Dosyası hazırlanmasında kullanılan bilgi ve belgeler ile raporda kullanılan tekniklerden rapor metninde sunulamayan belgeler, Proje için seçilen yerin koordinatları, Proje için belirlenen yer ve alternatiflerinin varsa; çevre düzeni, nazım, uygulama imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri, Proje ile ilgili olarak daha önceden ilgili kurumlardan alınmış belgeler şeklinde düzenlemeler yer almıştır.
Diğer taraftan; 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13. maddesinde; "Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla; a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar, e) (Ek: 31/1/2007-5578/3 md.) Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar, f) (Ek: 26/3/2008-5751/1 md.) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları, g) (Ek: 26/3/2008-5751/1 md.) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları, için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebilir. (Ek cümle: 31/1/2007-5578/3 md.) Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir. Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir..." hükmü, 14. maddesinde; "Tarımsal üretim potansiyeli yüksek, erozyon, kirlenme, amaç dışı veya yanlış kullanımlar gibi çeşitli nedenlerle toprak kaybı ve arazi bozulmalarının hızlı geliştiği ovalar; kurul veya kurulların görüşü alınarak, Cumhurbaşkanı kararı ile büyük ova koruma alanı olarak belirlenir. Büyük ovalardaki koruma ve geliştirme amaçlı tarımsal altyapı projeleri ve arazi kullanım plânları, kurul veya kurulların görüşleri dikkate alınarak, Bakanlık ve valilikler tarafından öncelikle hazırlanır veya hazırlattırılır. Büyük ovalarda bulunan tarım arazileri hiçbir surette amacı dışında kullanılamaz. Ancak alternatif alan bulunmaması, kurul veya kurullarca uygun görüş bildirilmesi şartıyla; a) Tarımsal amaçlı yapılar, b) Bakanlık ve talebin ilgili olduğu Bakanlıkça ortaklaşa kamu yararı kararı alınmış faaliyetler, için tarım dışı kullanımlara Bakanlıkça izin verilebilir..." hükmü yer almaktadır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Tarafların Kişilik veya Niteliğinde Değişiklik" başlıklı 26. maddesinde; "Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir." hükmüne yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
1- Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, davacılardan (TC:…) …'e ilişkin kısmı yönünden;
Olayda; Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen nüfus kayıt örneğinden, dava devam ederken davacılardan …'in 16/05/2021 tarihinde vefat ettiği ve bu suretle taraf ehliyetini yitirdiği, davanın da yalnızca ölen davacıyı ilgilendirdiği ve mirasçılarına intikâl eden bir hak niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesince; adı geçen davacı yönünden dava dilekçesinin iptaline karar verilmesi gerekmektedir.
2- Kararın, diğer davacılara ilişkin kısmına gelince;
Çevresel etki değerlendirmesi ile, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup, Yönetmelik kapsamında yer alan bir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda özel format uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır.
Çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi planlanan projenin, çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenerek değerlendirilmesi amacıyla yapıldığından, ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, yukarıda belirtilen Yönetmeliğin Ek III. maddesindeki unsurlar yönünden, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta; her ne kadar İdare Mahkemesince, bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle proje tanıtım dosyasında planlanan etkinlik ile ilgili olarak ziraat ve jeofizik mühendisliği yönünden eksikliklerin bulunduğu, söz konusu eksikliklerin proje tanıtım dosyasını hukuken sakatlar mahiyette olduğu, sondaj yöntemiyle jeotermal kaynak arama faaliyeti projesinin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Büyükova niteliğinde bulunan tarım arazilerine ve yörede bulunan yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına olumsuz etkilerinin olacağı, söz konusu olumsuz etkilerin alınacak önlemlerle ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olmadığı, proje her ne kadar sondaj projesi olsa da ileriki aşamaları jeotermal santral kurulumu ve işletmesi olacağından yapılması planlanan çalışmanın “ÇED dosyası” kapsamında çevreye olabilecek etkilerinin araştırılarak alınacak önlemlerin detaylı olarak belirtilmesi gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ise de, dava konusu işlemin dayanağı nihai ÇED raporunda, yararlanılan jeotermal kaynakların kullanım alanlarının gelişen teknolojiye bağlı olarak günümüzde çok yaygınlaştığı ve çeşitlendiği, öyle ki jeotermal enerjinin, jeotermal kaynağın bulunduğu bölgelerde, direkt ya da dolaylı olarak elde edilebilen enerji türü olduğu ve ısıtma, soğutma, elektrik üretimi, mineral üretimi, kaplıca amaçlı kullanım gibi farklı uygulama alanlarının bulunduğu, dolayısıyla arama faaliyeti tamamlanmadan bu aşamada işletme projesine yönelik bir tasarrufun olmadığı, nitekim, faaliyetlerinin tamamlanmasını takiben kuyudan gelecek verilere göre seçilecek işletme projesi için yürütülecek çevresel etki değerlendirme çalışması kapsamında ilişki kurulabileceği, bu itibarla izni istenen arama faaliyetlerinin, bahsedilen olası işletme projeleri ile şu aşamada herhangi bir ilişkilendirme yapılamadığı vurgulanmış iken, bilirkişi raporu incelendiğinde, ziraat mühendisi ve jeofizik mühendisinin temel yaklaşımının, projenin nihai amacının, bölgede jeotermal kaynaktan elektrik üretim tesisi kurulmasının olduğu, dolayısıyla, jeotermal kaynağın aranması ile işletilmesi sürecinde ortaya çıkması muhtemel çevresel etkilerin bir arada değerlendirilmesi gerektiği yönünde olduğundan, eksiklik olarak ileri sürülen hususların da özü itibarıyla, jeotermal kaynağın aranmasına yönelik hazırlanan ÇED raporunun, bu kaynağın işletilmesi sırasında ortaya çıkması muhtemel çevresel etkilere yönelik alınması gereken önlemler bakımından yetersiz bulunmasından kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak jeotermal kaynağın verimine bağlı olarak çeşitli amaçlarla işletilmesinin mümkün olabileceği dikkate alındığında, jeotermal kaynağın sıcaklığı, debisi vs. bilinmemesi nedeniyle henüz belirlenmemiş bir işletme yönteminin çevresel etkilerinin ve buna yönelik önlemlerin jeotermal kaynak aramaya ilişkin ÇED raporunda yer almasının beklenemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
Mahkeme kararında diğer bir iptal gerekçesi olarak, yapılması planlanan sondajların tarım alanlarına etkisi ve alınacak önlemler ile ilgili somut veriye dayalı bir açıklama bulunmadığı, söz konusu etkinlikle açılacak sondajların tamamının Büyük Ova'da ve 1. derece tarım alanı üzerinde yer alması nedeniyle tarımsal açıdan değerlendirilmesi esas olmakla birlikte, nihai ÇED raporunun daha çok planlanan faaliyetin teknik detaylarına ağırlık verilerek hazırlandığı, nitekim sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı Yasa kapsamında tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu, bu alanların ancak alternatif alan bulunmadığı takdirde kamu yararı ve ilgili bakanlık veya valilikçe kamu yararı kararı verildiğinde yenilenebilir enerji kaynakları için istisnai olarak tarım dışına çıkarılabileceği, ancak ÇED raporunda alternatif yer arayışında bulunulmadığı belirtilmiş ise de, nihai ÇED raporunda planlamalara konu edilen 9 adet lokasyonun, seçilen yaklaşık 40 adet alternatif arasından çevresel, jeotermik, sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı elenerek seçildiği, nitekim jeolojik, jeofizik, hidrojeokimyasal değerlendirmelere ve açılan gradyan sondajlardan elde edilen verilere göre 1000 m ile 3500 m arasında derinliklere sahip sondajların yapılabileceğini göstermekte olup seçilen lokasyonların bu veriler ışığında belirlendiği, belirlenen 9 adet lokasyonun, jeofizik testlere göre alternatif sair alanlara karşı önceliğe sahip olduğu belirtildiğinden, bu yönüyle alternatif alanlarla ilgili hususun, Mahkemece yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bakılmakta olan davada, jeotermal kaynak arama projesinin tarım alanları üzerindeki muhtemel etkilerinin ve alınması gereken önlemlerin yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekli olsa da, yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve sulu tarım arazileri ile Büyük Ova koruma alanı ilan edilen alanlardaki tarım arazilerinin amacı dışında kullanılamayacağı, ancak belli şartlar dahilinde tarım dışı amaçla kullanılmasına izin verilebileceği düzenlenmiş olmakla birlikte, gerek 2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesi, gerekse ÇED Yönetmeliğinin 6. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, ÇED Olumlu ve ÇED Gerekli Değildir kararı alınmadıkça projeyle ilgili gerekli olan izinlerin verilemeyeceği anlaşıldığından, tarım dışı kullanım hususuyla ilgili değerlendirmelerin, ÇED Olumlu kararı alındıktan sonra yatırımın yapılabilmesi için alınması gereken tarım dışı kullanım izni kapsamında ele alınması gereken bir husus olduğunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Diğer taraftan, jeofizik mühendisinin ÇED raporunda söz konusu etkinliğin yeterli düzeyde tanıtılmadığı değerlendirilmesiyle ilgili olarak davalı yanında müdahil tarafından değerlendirmenin soyut nitelikte olduğu, ziraat mühendisi tarafından belirtilen sondaj alanlarının çevresinin yoğun ekili, dikili tarım arazileri ile çevrili olması, sondaj sayısının 14'ten 9'a düşürülmüş ise de, daha önceki sondaj lokasyonu ile dava konusu sondaj lokasyonlarının aynı olması nedeniyle tarımla ilgili kanaatin değişmediği hususuyla ilgili olarak, davalı yanında müdahil tarafından, proje için seçilecek sondaj noktalarının ruhsat alanı içerisinde olmak zorunda olduğunun, sondaj sayısının 14'ten 9'a düşürülürken, çevresel açıdan en az risk olacak noktaların seçildiğinin, çevresi tarım arazisi ile çevrili olmayan bir alternatif alanın bulunmadığının, bilirkişi tarafından ileri sürülen birçok alternatif alanın olduğu iddiasına karşılık alternatif alanların da tarım arazisi olacağının, ayrıca ÇED raporunda projenin çevresel etkileri bakımından jeoloji ve çevre mühendislerinin eksikliklerin giderildiği yönünde kanaatinin bulunduğu, sondaj noktalarına ait tarım alanlarının ise gerekli şartların sağlanması halinde, tarım dışı kullanım izninin mümkün olduğunun, nitekim konuyla ilgili İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün görüşünün bulunduğunun, proje alanında zeytinlikler bulunmasa da, 3 km mesafede zeytinliklerin bulunduğunun, bununla birlikte kaynak arama faaliyetinin keşif amaçlı yapılacağından kısa süreli olacak olması ve alıcı ortama deşarj yapılmayacak olması ile doğrudan ve dolaylı çevresel etkilerin önüne geçilmiş olacağının, ayrıca sondajların yer aldığı parsellerin yola komşu olan parseller olduğu, dolayısıyla tarımsal bütünlüğün bozulmasının söz konusu olmadığının ileri sürüldüğü, ziraat mühendisi tarafından sondaj noktalarının yüzeysel akış gösteren derelere, sulama kanallarına ve Gediz Nehrine yakınlığına değinilerek kirlenme ihtimali vurgulanmış ise de, davalı yanında müdahil tarafından, tüm bu risklerin ÇED raporunda değerlendirildiğinin ve alınması gereken önlemlerin belirlendiğinin, sondajların lokasyon seçiminde Gediz Nehri taşkın alanı ile DSİ Yeraltısuları Teknik Yönetmeliğinin dikkate alındığının, Gediz Nehrinde meydana gelen kirlilik kabul edilse bile, doğrudan proje ile ilişkisinin bulunmadığının belirtildiği, kaldı ki 4 adet sondaj noktasının Gediz Nehrinin taşkın alanı içinde kalmasından dolayı, 1 adet sondaj noktasının ise yakınından enerji nakil hattının geçiyor olması nedeniyle proje kapsamından çıkarıldığının öne sürüldüğü, bilirkişi raporunda belirtilen sondaj alanı ve çevresinin DSİ tarafından sulama alanı olarak işaretlenmiş tarım arazisi içerisinde kaldığı yönündeki tespitle ilgili olarak, davalı yanında müdahil tarafından, DSİ Genel Müdürlüğünce uygun görüş verildiğinin belirtildiği, ayrıca davalı yanında müdahil tarafından, ziraat mühendisinin sondajların ileride kurulması planlanan jeotermal enerji üretimi için olduğu şeklindeki değerlendirmesinin somut veriye dayalı olmadığının, yapılması planlanan yeni projelerle ilgili ÇED Yönetmeliğine uyulacağının ve mevcut projelerle kümülatif değerlendirileceğinin ileri sürüldüğü, ziraat mühendisinin, değerlendirmelerin sondaj noktası ile sınırlı kalmaması, yakın çevrede bulunan jeotermal tesislerin de etkilerinin birlikte inceleneceği kümülatif yeraltı suyu değerlerinin dikkate alınması gerektiği, ÇED raporunda bu yönden eksiklik bulunduğu yönündeki tespiti ile ilgili olarak, davalı yanında müdahil tarafından ÇED raporunun ekinde yer alan hidrojeolojik etüt raporunda etki alanında kalan tüm jeotermal veya tatlı su sondajlarının kümülatif değerlendirildiği, su kaynaklarına yönelik çevresel etkilere ve alınması gereken önlemlere yer verildiği, nitekim jeoloji mühendisi tarafından hidrojeolojik yönden yeterli bulunduğunun belirtildiği, ayrıca davalı yanında müdahil tarafından, Gediz Havzası'nda meydana gelen kirlilik nedeniyle jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsat verilmemesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün 14/08/2017 tarihli yazısı da dikkate alınarak bilirkişi raporunda olumsuz görüş verilmiş ise de, aynı kurumun … tarih ve … sayılı yazısı gereği dava konusu projeye ait ruhsat bakımından muafiyet söz konusu olduğu ancak yine de, havzanın mevcut kirlilik yükü dikkate alınarak bir izleme planı oluşturulduğu ileri sürüldüğünden, uyuşmazlığın esasını etkileyebilecek nitelikte olduğu anlaşılan bu itirazların ise açıklığa kavuşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere, jeotermal kaynak arama projelerinde en önemli kirlilik nedenlerinden biri olan test sularının reenjeksiyon yapılmayarak alıcı ortama deşarj edilmesinin gerek su kaynaklarının, gerekse toprağın kirlenmesine neden olduğu, dolayısıyla tarımın da olumsuz etkilendiği hususları dikkate alındığında, bu anlamda dava konusu projede test sularının yönetimi ile ilgili olarak gerek jeoloji gerekse çevre mühendisi tarafından alınan önlemler yeterli bulunmuş iken, yeniden yapılacak incelemede de, dava konusu jeotermal kaynak arama projesinin tarımsal faaliyetler üzerindeki etkilerinin olup olmadığı değerlendirilerek, varsa projeye özgü bu etkilerin ve alınması gereken önlemlerin (örneğin reenjeksiyon hususu dışında, korozyon nedeniyle meydana gelebilecek sızıntı veya çeşitli nedenlerle meydana gelebilecek patlama vs. gibi diğer etkilere yönelik alınması gereken önlemlerin) yeterli olup olmadığının daha somut bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.
Bu durumda, uyuşmazlığın tereddüte mahal vermeyecek şekilde çözümlenebilmesi amacıyla, temyiz dilekçelerindeki iddialar ile yukarıda yer verilen hususlar da dikkate alınarak, dava konusu projenin gerçekleştirilmesinin, kamu yararı ve çevre dengesi gözetilerek çevresel açıdan oluşturabileceği muhtemel zararlar ile bu zararların alınacak önlemlerle giderilebilmesinin mümkün olup olmadığının, aralarında çevre mühendisi, jeoloji/hidrojeoloji mühendisi, ziraat mühendisi ve jeofizik mühendisi olmak üzere, gerekirse başka dallarda da uzmanlar seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak alınacak rapor ile dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, karara esas alınabilecek nitelikte ve yeterlilikte olmayan bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalı ve davalı yanında müdahilin temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin temyize konu .. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 09/03/2022 tarihinde usulde ve esasta oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Temyize konu İdare Mahkemesi kararında; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 2. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, Mahkeme kararının onanması gerektiği oyu ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.