Abaküs Yazılım
İdare Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2020/76
Karar No: 2022/800
Karar Tarihi: 09.03.2022

Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/76 Esas 2022/800 Karar Sayılı İlamı

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/76 E.  ,  2022/800 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
    Esas No : 2020/76
    Karar No : 2022/800

    TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...
    VEKİLİ : Av. ...

    KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Bakanlığı - ...
    VEKİLİ : Av. ...

    İSTEMİN KONUSU :Danıştay Onikinci Dairesinin 19/09/2019 tarih ve E:2017/2503, K:2019/6070 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2016 yılı muvazzaf astsubaylık için açmış olduğu sınavda başarılı olan ve adaylık eğitimine başlayan davacının, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahisle adaylık işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali ve emsallerinin ilk görev aylığı almaya başladığı 01/09/2017 tarihi ile davacının göreve iade tarihi arasında geçecek döneme ilişkin görev aylıkları ve maaş farklarının hak ediş tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi ile söz konusu işlemin dayanağı olan 28/05/2004 tarih ve 25475 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinde yer alan ''veya soruşturma altında olmamak'' ibaresinin iptali istenilmiştir.
    Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin 19/09/2019 tarih ve E:2017/2503, K:2019/6070 sayılı kararıyla;
    Dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinde yer alan ''veya soruşturma altında olmamak'' ibaresi yönünden;
    Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinde yer alan ''veya soruşturma altında olmamak'' ibaresinin, dayanağı 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'na aykırılık teşkil etmediğinden dava konusu düzenlemede hukuka, hizmet gereklerine ve üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı,
    Dava konusu adaylık işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali ve emsallerinin ilk görev aylığı almaya başladığı 01/09/2017 tarihi ile davacının göreve iade tarihi arasında geçecek döneme ilişkin görev aylıkları ve maaş farklarının hak ediş tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemi yönünden;
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 152/1-(c) maddesinde düzenlenen ve kasıtlı bir suç olarak öngörülen "mala zarar verme" suçundan dolayı ...Asliye Ceza Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla hakkında mahkumiyet kararı verilen davacı tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay ....Ceza Dairesi'nin ...tarih E:..., K:...sayılı kararı ile "...davacıya ek savunma hakkı verilmediği, iddianamede gösterilmeyen TCK 152/1-c maddesinin uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı, adli para cezası ve seçenek yaptırımlar irdelenmeden yetersiz gerekçe ile hüküm kurulduğu..." gerekçeleriyle davacı hakkında verilen mahkumiyet hükmünün bozulması üzerine başlayan yeniden yargılamanın ve soruşturma safhasının devam ettiği, dolayısıyla davacının soruşturma altında olma halinin devam ettiği anlaşıldığından davacının adaylığına son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, kamu görevlileri hakkında hem disiplin soruşturması ve hem de ceza soruşturması veya kovuşturması yapılmakta ise; ceza soruşturması veya kovuşturması sonucunun beklenmesine ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine dair Danıştay'ın pek çok kararı bulunduğu, en azından, davacı hakkında da ceza yargılaması sonucunun beklenmesi gerekirken, henüz Yargıtay temyiz incelemesi sonuçlanmadan davacının suçlu muamelesine tabi tutularak dış kaynaktan muvazaaf astsubay adaylığına son verilmesinin Danıştay'ın bu yöndeki kararlarına aykırı olduğu, nitekim, Yargıtay bozma ilamından sonra yapılan yargılama sonunda davacının beraatine karar verildiği, dava konusu bireysel işlemin hiçbir dayanağının kalmadığı ileri sürülmektedir.

    KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Dava konusu işlem tesis edilirken, işleme esas bilgilerin temin edilmesinin dayanağı olan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle, kanuni dayanaktan yoksun kalan işlemde hukuka uyarlık bulunmaması sebebi ile temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin ve duruşma istemi yerinde görülmeyerek gereği görüşüldü:

    İNCELEME VE GEREKÇE:

    MADDİ OLAY :
    Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2016 yılı muvazzaf astsubaylık sınavında başarılı olarak adaylık eğitimine başlayan davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının, ...Asliye Ceza Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 152/1-(c) maddesi uyarınca, "mala zarar verme" suçunun nitelikli hallerinden olan "dikili fidana zarar verme" suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay'da bulunduğunun tespit edildiği; bu tespite dayanılarak 07/08/2017 tarihli Milli Savunma Bakanlığı Üst Değerlendirme Komisyonu kararı ile davacı hakkında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığının bildirilmesi ve davacının adaylığının sonlandırılması üzerine temyizen incelenen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

    İLGİLİ MEVZUAT :
    Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.

    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
    "a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
    b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
    c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
    Bakılan uyuşmazlıkta Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinde yer alan ''veya soruşturma altında olmamak'' ibaresi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
    Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Danıştay Onikinci Dairesi kararının, Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinde yer alan ''veya soruşturma altında olmamak'' ibaresine ilişkin kısmı, aynı gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın anılan kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
    Davacının adaylık işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali ve emsallerinin ilk görev aylığı almaya başladığı 01/09/2017 tarihi ile davacının göreve iade tarihi arasında geçecek döneme ilişkin görev aylıkları ve maaş farklarının hak ediş tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine gelince;
    Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş ve Anayasa Mahkemesi kararlarında hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet olarak tanımlanmıştır.
    Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuki güvenlik ilkesi ise, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yaptığı düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ve temel hak güvencelerinde korunan ortak değerdir.
    Ayrıca, hukuk devletinde, idareye tanınan takdir yetkisi mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlıdır ve takdir yetkisine dayalı olarak tesis edilen işlemlerin hukuken geçerli sebeplere dayanması gerekmektedir.
    Öte yandan, kanun koyucu düzenleme yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlı olduğu gibi bu düzenlemeyi esas alarak tesis edilecek olan idari işlemler bakımından da idare bu ilke ile bağlıdır. Bu ilke ise, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, “orantılılık” ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.
    Bu bağlamda, kanun koyucu tarafından öngörülen bir tedbir ile ilgili işlem tesis eden idarenin; anılan tedbir ile ulaşılmak istenen amaç arasında da “ölçülülük ilkesi” gereğince makul bir denge gözetmesi zorunludur. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir kararında "ölçülülük ilkesi" ile ilgili olarak "...Yapılan sınırlamayla sağladığı yarar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gerekir. Amaçla araç arasındaki makul ölçüyü aşmış görülen yeni sınırlamanın uygun olmadığı ortadadır...." tespitine yer vermiştir (AMK, 22/05/1987, E:1986/17, K:1987/11). Bir kanun hükmünün ölçülü olup olmadığının denetiminde olduğu gibi, o kanuna dayanılarak tesis edilecek bir idari düzenlemede ve o düzenlemeye dayalı olarak tesis edilecek bir bireysel idari işlemde de yapılan sınırlamayla sağladığı yarar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gerekir.
    Bu itibarla, Kurulumuzca pek çok kararda kabul edildiği üzere kamu görevlilerinin sadakat, tarafsızlık ve devlete bağlılık yükümlülüğü çerçevesinde devleti temsil eden ve millî güvenlik bakımından hassasiyet içeren bazı kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından daha sıkı nitelikler aranması ve birtakım sınırlamaların getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler ve öngörülen kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla idarenin millî güvenlik açısından önem arz eden kadrolara atanacak kişilerin tabi olacağı güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında, bir tedbir olarak bu kişilerin soruşturma altında bulunmamalarını arayabileceği kabul edilebilir ise de; bireysel işlemler tesis edilirken yukarıda açıklanan çerçeve içerisinde kalınarak işlemde yapılan sınırlama ile sağladığı yarar arasında hakkaniyete uygun bir denge kurulmalıdır.
    Olayda; davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına dayanak teşkil eden ...Asliye Ceza Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının incelenmesinden; davacının 2012 yılında M.Ç ve M.Y. isimli şahıslara ait ceviz fidanlığında hayvan otlattığı ve o alana zarar verdiği isnadı ile yargılandığı, yanında bulunan şahısların hayvanların kazara bu alana kaçtığı yönünde savunma yaptığı, davacının ise suçlamayı hiçbir şekilde kabul etmediği, her ne kadar işlem tarihi itibarıyla 'Mala zarar verme suçunun nitelikli hallerinden olan dikili fidana zarar verme' suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmişse de, kararın Yargıtayca bozulduğu ve sonrasında davacının beraat ettiği görülmüş, işlem tarihi itibarıyla olay ele alındığında da; davacının 18 yaşındayken işlediği fiilin niteliği göz önüne alındığında bu durumun davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına yol açabilecek mahiyette olmadığı, bu yönde yapılacak yorumun yukarıda açıklanan ölçülülük ilkesinin ihlali anlamına geleceği sonucuna ulaşılmıştır.
    Bu durumda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2016 yılı muvazzaf astsubaylık için açmış olduğu sınavda başarılı olan ve adaylık eğitimine başlayan davacının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahisle adaylık işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
    Öte yandan, Kurulumuzca davacının adaylık işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlem hukuka aykırı görüldüğünden verilecek bozma kararı üzerine, davacının görev aylıkları ve maaş farkları konusundaki istemi yönünden de Dairece yeniden değerlendirme yapılacağı açıktır.

    KARAR SONUCU:
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
    2.Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu 19/09/2019 tarih ve E:2017/2503, K:2019/6070 sayılı kararının dava konusu düzenlemeye ilişkin kısmının ONANMASINA, dava konusu bireysel işleme ilişkin kısmının BOZULMASINA,
    3. Kullanılmayan ...TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
    4. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
    5. Kesin olarak, 09/03/2022 tarihinde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.


    KARŞI OY
    X- Dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla davacı hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının dayanağını 4045 sayılı Kanun oluşturmaktayken, 4045 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile iptal kararı verilmesi üzerine söz konusu iptal kararının gerekçeleri de dikkate alınarak 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nun kabul edildiği ve bu Kanun'un 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği, 7315 sayılı Kanun incelendiğinde ise; Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda, temel hakların ve kişisel verilerin korunması için belirli tedbirler öngörüldüğü ve temel hakka müdahale edilmesi bakımından genel çerçevenin kanun ile belirlendiği anlaşılmaktadır.
    Anayasa Mahkemesinin belirtilen iptal kararının ve bu karar üzerine yürürlüğe konulan 7315 sayılı Kanun'un görülmekte olan uyuşmazlığa etkisi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun pek çok kararında irdelenmiş ve özetle; "Kural olarak kanunların, aksi belirtilmedikçe yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanmaya başlanacağı ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara tatbik edileceği, ayrıca, hukuka uygunluk karinesinden yararlanan ve iptal edilmediği ya da yürürlükten kaldırılmadığı sürece, hukuk aleminde varlığını ve etkilerini devam ettiren idari işlemlerin hukuki denetiminin, tesis edildiği dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirileceği açık ise de; Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararında belirtilen eksikliklerin giderildiği, 7315 sayılı Kanun ile getirilen kuralların, özel hayata saygı hakkına ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin ilkelere yönelik, kişilerin lehine olan ve kişilere güvence sağlayan kurallar olduğu, bu kuralların temel insan haklarının korunmasına yönelik olması sebebi ile anılan temel hakların korunması yönünden yargısal denetimde her zaman değerlendirilebileceği hususları dikkate alındığında; mülga 4045 sayılı Kanun döneminde tesis edilen ve somut uyuşmazlıkta olduğu gibi, henüz yargılaması devam eden işlemlerin, özel hayata saygı hakkı ve kişisel verilerin korunmasına yönelik ilkelere uygunluğunun denetimi yönünden, 7315 sayılı Kanun ile öngörülen esaslara göre değerlendirme yapılabileceği ve bu durumun kanunların geriye yürümezliği ilkesini ihlal edici nitelikte olmayacağı" sonucuna varılmıştır( Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu E:2019/2088, K:2021/1847 sayılı, E:2019/2543, K:2021/1849 sayılı, E:2019/3094,K:2021/1850 sayılı ve E:2020/570,K:2022/799 sayılı kararları). Bu durumda, somut uyuşmazlıkta temel hakka müdahale edilmesi bakımından gerekli ve yeterli kanuni düzenleme bulunduğundan işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
    926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun "Temin ve Yetiştirme" başlıklı 68. maddesinin (c) alt bendinde; ''Muvazzaf astsubay olabilmek için; (...) Astsubay meslek yüksek okullarına veya kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınacaklarda aranacak şartlar, bunların tâbi tutulacakları seçme sınavlarına ilişkin usul ve esaslar ile temel askerlik eğitimiyle ilgili esaslar yönetmelikte gösterilir.'' hükmü düzenlenmiştir.
    28/05/2004 tarih ve 25475 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği'nin 'Aranacak Nitelikler' başlıklı 6. maddesinin, 'Genel şartlar' başlıklı (a) alt bendinin 2. fıkrasında, ''Taksirli suçlar hariç olmak üzere; affa veya zamanaşımına uğramış, yahut para cezasına çevrilmiş veya ertelenmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adli sicilden çıkarılmış olsa bile bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak'' hükmü; 5. fıkrasında ise, ''Yapılacak güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak'' düzenlemeleri yer almıştır.
    Dosyanın incelenmesinden; Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2016 yılı muvazzaf astsubaylık sınavında başarılı olarak adaylık eğitimine başlayan davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının, ...Asliye Ceza Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 152/1-(c) maddesi uyarınca, "mala zarar verme" suçunun nitelikli hallerinden olan "dikili fidana zarar verme" suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay'da bulunduğunun tespit edildiği; 07/08/2017 günlü Milli Savunma Bakanlığı Üst Değerlendirme Komisyonu kararı ile davacı hakkında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığının bildirilmesi üzerine, davacının adaylığının sonlandırıldığı anlaşılmaktadır.
    Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği'nin yukarıda aktarılan hükümlerine göre; muvazzaf astsubay adayı olabilmek için, Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasında sayılan ''Taksirli suçlar hariç olmak üzere; affa veya zamanaşımına uğramış, yahut para cezasına çevrilmiş veya ertelenmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adli sicilden çıkarılmış olsa bile bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak'' koşullarının taşınmasının yanı sıra; anılan maddenin 5. fıkrasında belirtilen, yapılacak güvenlik soruşturması sonucunun da olumlu bulunması gerekmektedir.
    Görüldüğü üzere, Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasında, herhangi ayrıma gidilmeksizin, bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak koşuluna yer verilmiş olup; idarenin, bu fıkra yönünden, aranılan koşulların açık ve somut olması nedeniyle bağlı yetki içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
    Olayda, Yönetmeliğin 6. maddesinin 5. fıkrası uyarınca davacının güvenlik soruşturması olumsuz olduğundan bahisle adaylığına son verilmiş olup, bu değerlendirmenin temelinde ise aynı maddenin 2. fıkrasında aranılan "bir cürümden dolayı hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak" şartının yer aldığı ve işlem tarihinde davacı hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 152/1-(c) maddesinde düzenlenen ve kasıtlı bir suç olarak öngörülen "mala zarar verme" suçundan dolayı mahkumiyet kararı bulunduğu dikkate alındığında, dava konusu işlemde ve bu işlem ile davacının emsallerinin ilk görev aylığı almaya başladığı 01/09/2017 tarihi ile kendisinin göreve iade tarihi arasında geçecek döneme ilişkin görev aylıkları ve maaş farklarının hak ediş tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemi yönünden davanın reddi yolundaki Daire kararında ölçülülük ilkesine ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Açıklanan nedenlerle, temyize konu kararın davacının adaylık işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali ve emsallerinin ilk görev aylığı almaya başladığı 01/09/2017 tarihi ile davacının göreve iade tarihi arasında geçecek döneme ilişkin görev aylıkları ve maaş farklarının hak ediş tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemi yönünden davanın reddine ilişkin kısmının yukarıda yer verilen gerekçe ile onanması gerektiği oyuyla aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.


    EK GEREKÇE:

    XX- Bazı kamu hizmetlerinde çalıştırılacak personel hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yasal dayanağını dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla 4045 sayılı Yasa oluşturmaktadır. 4045 sayılı Yasa'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı öngörülmüştür.
    4045 sayılı "Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararıyla; "...Dava konusu kural, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına, hakkındaki suç işlediğine dair iddiaların değerlendirildiği Cumhuriyet savcılığı, hâkim veya mahkeme kararlarının tutulduğu kayıtlara ulaşılmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.
    13. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
    14. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
    15. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.
    16. Kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili oldukları belirtilmiştir.
    17. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır....." gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
    Benzer nitelikte bulunan ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendinin iptali istemiyle açılan davada da yine Anayasa Mahkemesinin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı kararıyla; "...162. Kuralla güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda genel şartlar arasında sayılmıştır. Buna göre bir kişinin devlet memuru olabilmesi için güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının da yapılması gerekmektedir.
    163. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da 'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur. Anayasa’nın 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir.
    164. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında 'Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır' hükmüne yer verilerek memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin hususların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
    165. Kanuni düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu ilke uyarınca kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin kuralların kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir.
    166. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır.
    167. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Dolayısıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sağlanan anayasal güvencenin yaşama geçirilebilmesi için bu hakkı ilgilendiren yasal düzenlemelerin açık, anlaşılabilir ve söz konusu hakkın kullanılabilmesine elverişli olması gerekir. Ancak böyle bir düzenleme ile kişilerin özel hayatlarını ilgilendiren veri, bilgi ve belgelerin resmî makamların keyfî müdahalelerine karşı korunması mümkün hâle gelebilir.
    168. 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesine göre kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere '...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…' kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
    169. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğindedir.
    170. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.
    171. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilen kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır.
    172. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmamaktadır..." gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
    Belirtilen bu kararlara ek olarak, Anayasa Mahkemesinin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla; "...40. Anayasa Mahkemesi 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı, 19/2/2020 tarihli ve E.2018/163, K.2020/13 sayılı kararlarında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasını öngören kuralları incelemiştir. Bu kararlarda Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri olan memurların ve kamu görevlilerinin kamu görevlerine atanmalarında birtakım şartların aranmasının doğal olduğu, bu kapsamda kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kuralların kanun koyucunun takdir yetkisinde bulunduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte anılan kararlarda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkelerin kanunda düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir (bkz. sırasıyla §§ 170, 171; §§ 15, 16).
    41. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da 'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.
    42. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve bireyin
    kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır.
    43. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere '...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…' kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
    44. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. İtiraz konusu kurallar, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.
    45. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
    46. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
    47. Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.
    48. Kurallar Millî Savunma Bakanlığı, jandarma ve ceza infaz kurumları ile tutukevlerinde çalışacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını zorunlu kılmıştır. Buna karşın kişisel veri niteliğindeki bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ile üst kademe yöneticilerinin tespiti yönetmeliğe bırakılmıştır.
    49. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 171, 172; AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, §§ 16, 17; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, §§ 89, 90; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 88)...' gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı bulunarak '…Milli Savunma Bakanlığı, jandarma,…' ve '…ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel…' ibareleri yönünden iptal edilmiştir.
    Bu haliyle, dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının dayanağını 4045 sayılı Yasa oluşturmaktadır. 4045 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile iptal kararı verilmesi üzerine söz konusu iptal kararının gerekçeleri de dikkate alınarak 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu kabul edilmiş ve bu Kanun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
    Bu durumda, söz konusu kararlardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kural döneminde tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararlarından ne şekilde etkileneceği konusunun irdelenmesi gerekmektedir.
    Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez."; dördüncü fıkrası "İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar."; beşinci fıkrası ise, "İptal kararları geriye yürümez." kuralını taşımaktadır.
    Anayasa Mahkemesince bir yasanın veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye dönük olarak ertelemiş bulunması öncelikle yasama organına aynı konuda, iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme için olanak tanımak ve ortada hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup her durumda yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucunu doğurmaz. Anayasa Mahkemesince iptal kararının yürürlüğe girmesi için verilen sürenin, Mahkemenin iptal kararının gerekçesiyle birlikte dikkate alınması ve yorumlanması gerekmektedir.
    Öte yandan, Anayasa'nın 153.maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanamayacağı; özellikle bir davaya bakmakta olan mahkeme tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülen konularda uygulanmasının mümkün olmadığı, aksi halde Anayasa'nın 152. maddesinde düzenlenmiş olan "Anayasa'ya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi" (itiraz) yolunun hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim Anayasa'nın, itiraz yoluna başvurulan yasa ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararının beş ay içinde gelmemesi halinde mahkemenin davayı yürürlükteki yasa hükümlerine göre sonuçlandıracağına işaret edilen 152. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." yolundaki kural da Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış bulunan ve bakılmakta olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
    Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir yasa ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasanın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin de, olayımızda olduğu gibi, hak veya menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde iptal hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerekeceği açıktır. Aksi halde Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının uygulama tarihinin yukarıda belirtilen amaçla ayrıca belirlenmesi halinde iptal edilen yasa kuralının uygulanmasının sürdürülmesi nedeniyle bu uygulamaya karşı dava yoluna başvuracakların iptal kararının hukuki sonuçlarından yararlanamayacaklarının kabulü; bir yandan dava yoluna başvuran herkes için Anayasa ile tanınmış olan itiraz hakkının bunlar için fiilen işlemez hale getirilerek ortadan kalkması ve iptal kararının uygulanamaması, öte yandan Anayasa'ya aykırılığı hükmen saptanmış olan bir yasa kuralının uygulanmasının hukuken korunması gibi bir sonuca neden olur ki, bu durumun Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceğinin kabulü gerekir.

    Dava konusu bireysel işlem bu bağlamda ele alındığında;
    Bilindiği gibi bir olay ve işleme o sırada yürürlükte olan hukuk kurallarının uygulanmasına “hemen uygulama” ilkesi, bir olaya ve işleme daha sonra yürürlüğe girmiş bir hukuk kuralının uygulanmasına “geçmişe yürüme” ilkesi denilmekte olup, genel hukuk kuralı olan “hemen uygulama” ilkesi gereğince yeni mevzuatın ya da mevzuatta yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olay ve işlemlere uygulanması gerekmektedir.
    Kural olarak yasalar aksi belirtilmedikçe yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanmaya başlanır ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara tatbik edilirler. Yasalarda yer alan geçici maddeler ise kural olarak, söz konusu yasa kapsamına girenlerin asıl maddelerle getirilen yeni hukuki durumlara geçiş sürecini (intibakını) düzenlemektedirler. Bu bağlamda, yasal düzenlemelerin yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanması, ancak istisnai durumlarda ve geçici maddelerde açıkça düzenlenmesi halinde mümkündür.
    Bu doğrultuda, uyuşmazlıkta, dava konusu bireysel işlemin hukuki denetiminin işlemin tesis edildiği tarihte mevcut olan yasal düzenlemeler esas alınarak yapılması gerekmekte olup, olay tarihinden sonra kabul edilen ve davacı aleyhine, hakkında verilen mahkeme kararlarına ulaşılmasını sağlayan yasal mevzuatın dikkate alınmaması gerekmektedir.
    Nitekim Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararında da;" ... 38. İtiraz konusu kuralların da yer aldığı 4045 sayılı Kanun 7/4/2021 tarihli ve 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’nun 13. maddesinin (8) numaralı fıkrasıyla yürürlükten kaldırılmıştır. Başvuran Mahkemede bakılmakta olan davalara konu işlemler itiraz konusu kuralların yürürlükte olduğu dönemde bu kurallar uyarınca tesis edilmiştir. 7315 sayılı Kanun, kuralların dayanak teşkil ettiği işlemlerin hukuki etkilerine dair geçmişe yönelik herhangi bir özel hüküm içermemektedir. Hukuka uygunluk karinesinden yararlanan ve iptal edilmediği ya da yürürlükten kaldırılmadığı sürece hukuk aleminde varlığını ve etkilerini devam ettiren idari işlemlerin hukuki denetimi, tesis edildiği dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda başvuran Mahkeme de yürürlükten kalkmış olan kuralları, dava konusu idari işlemlerin hukuki denetimini gerçekleştirirken denetleyici norm olarak gözetmek durumundadır. Başka bir ifadeyle kurallar bakılmakta olan davalarda uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak kural olma niteliğini sürdürmektedir. Bu itibarla kuralların yürürlükten kaldırılmış olmalarının esaslarının incelenmesinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır."... ifadelerine yer verilerek söz konusu uyuşmazlıklar bakımından yapılacak olan hukuki denetimin, işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla mevcut olan kurallar çerçevesinde yapılacağına işaret edilmiştir.
    Bu durumda, davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken, işleme esas bilgilerin temin edilmesinin dayanağı olan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle, kanuni dayanaktan yoksun kalan işlemde çoğunluk kararında yer verilen gerekçeye ek olarak bu yönüyle de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
    Açıklanan nedenlerle, temyize konu kararın çoğunluk kararında yer verilen gerekçeye ek olarak yukarıda yer verilen gerekçenin de eklenmesi suretiyle bozulması gerektiğini düşünmekteyiz.


    KARŞI OY
    XXX- Yukarıda yer verilen (XX) ile gösterilen gerekçede detaylı olarak açıklandığı üzere, davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken, işleme esas bilgilerin temin edilmesinin dayanağı olan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle, kanuni dayanaktan yoksun kalan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı ve temyize konu kararın yalnızca bu gerekçe ile bozulması gerektiği oyuyla karara gerekçe katılmıyorum.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi