Esas No: 2019/15572
Karar No: 2022/2834
Karar Tarihi: 09.03.2022
Danıştay 6. Daire 2019/15572 Esas 2022/2834 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2019/15572 E. , 2022/2834 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2019/15572
Karar No : 2022/2834
DAVACILAR : 1- ... Birliği
2- ... Belediye Başkanlığı
VEKİLLERİ : Av. ..., Av. ...
DAVALI : ... Bakanlığı
VEKİLLERİ : ...
DAVANIN KONUSU : 28/10/2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İçme Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin 11. maddesinin 14. ve 15. fıkraları, 12. maddesinin 6., 7., 8., 13. ve 14. fıkraları, 13. maddesinin 1. fıkrasının 3. cümlesi (Sehven 2. cümlesi denilmiştir.) ile aynı maddenin 2. fıkrasının 2. cümlesi ve geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI :
Dava konusu Yönetmeliğin normlar hiyerarşisine (Anayasaya, genel hukuk ilkelerine ve uluslararası antlaşmalara); sulak alanların, endemik türlerin ve orman varlığının yok edilmesine imkan tanıması nedeniyle, Anayasanın 56, 63 ve 169. maddeleriyle Orman Kanununa; çok geniş bir kıyı ve sahil şeridi kesiminin devletin hüküm ve tasarrufundan alınarak yerli ve yabancı girişimcilerin hüküm ve tasarrufuna devredilmesine olanak tanıması nedeniyle, Kıyı Kanununun 5. maddesine; koruma altındaki kamu taşınmazlarında, Koruma Bölge Kurullarınca alınmış kararlar olmadan inşaat ve tesisat yapılmasını öngörmesi sebebiyle, 2863 sayılı Kanunun 8. maddesine ve iyi yönetim hakkı ile sosyal devlet güvencesine aykırı olduğu; 11., 12. ve 13. maddelerinin amaç maddesiyle çeliştiği; 13. maddede su ürünleri tesisi kurulmasına izin verilmesinin hukuka aykırı olduğu; Yönetmeliğe eklenen geçici 1. maddeyle, Yönetmeliğin yayım tarihinden önce, izin almadan madencilik faaliyetlerine başlamış olan işletmelere, bir yıl içerisinde çalışma iznini revize ederek faaliyete devam etme imkanının getirildiği, af niteliğindeki bu düzenlemenin Ramsar Sözleşmesinin amacına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
DAVALININ SAVUNMASI :
Dava konusu Yönetmeliğin 11. maddesinin 14. fıkrasına ilişkin olarak, söz konusu düzenlemede Maden Kanununa atıfta bulunulduğu, anılan düzenlemenin, bu Kanunun 7. maddesine uygun olduğu; 15. fıkrasına ilişkin olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının karbondioksit emisyonlarını azaltarak çevreye katkı sağladıkları ve Kalkınma Planlarında bunların sayıca çoğaltılmalarının öngörüldüğü, bu anlamda dava konusu düzenlemeyle mevzuattaki boşluğun giderildiği ve bu düzenlemede, orta mesafeli koruma alanlarında, maddede öngörülen koşulların sağlanması şartıyla söz konusu tesislerin kurulmasına izin verildiği; 12. maddesinin 6. fıkrasına ilişkin olarak, uzun mesafeli koruma alanının 2000 ila 5000 metre arasında kalan bölümünde izin verilen sanayi tesislerinin sadece evsel nitelikli atıksu ürettikleri, bunların bertarafının havzadaki yerleşim yerlerinden kaynaklı evsel nitelikli atıksularla aynı usule tabi olduğu; 7. ve 8. fıkralarına ilişkin olarak, her havzanın birbirinden farklı, kendine has özelliklere sahip olduğu, atıksuların ve sızıntı sularının teknik ve ekonomik nedenlerle havza dışına çıkartılmasının mümkün olmadığı durumlarda uygulanabilecek yöntemler konusunda mevzuatta boşluk olduğu ve bunun da uygulamada problemlere yol açtığı, anılan düzenlemelerle bu boşluğun ve uygulamada yaşanan problemlerin giderildiği; 13. fıkrasına ilişkin olarak, anılan düzenlemenin, Maden Kanununun 7. maddesine uygun olduğu; 14. fıkrasına ilişkin olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının karbondioksit emisyonlarını azaltarak çevreye katkı sağladıkları ve Kalkınma Planlarında bunların sayıca çoğaltılmalarının öngörüldüğü, bu anlamda dava konusu düzenlemeyle mevzuattaki boşluğun giderildiği ve bu düzenlemede, uzun mesafeli koruma alanlarında, maddede öngörülen koşulların sağlanması şartıyla söz konusu tesislerin kurulmasına izin verildiği; 13. maddesinin 1. fıkrasının 3. cümlesine ilişkin olarak, söz konusu düzenlemede, Yönetmeliğin yürürlük tarihinden evvel yasal izinlerini alarak faaliyete başlamış olan tesislerin müktesep haklarının korunmasının hedeflendiği ve yeni tesislerin kurulmasına izin verilmediği; aynı maddenin 2. fıkrasının 2. cümlesine ilişkin olarak, dere, çay ve nehirlerle ilgili daha önce mevzuatta hüküm bulunmadığı, dava konusu düzenlemeyle, bu alanlar için ilk defa bir koruma statüsünün getirildiği; geçici 1. maddesinin 1. fıkrasına ilişkin olarak, fıkrada, Büyükşehir Belediyelerinin, içme kullanma suyu havzalarında yürürlükte olan mevzuat düzenlemelerini dava konusu Yönetmeliğin madencilik hükümleri çerçevesinde 1 yıl içerisinde yenilemeleri gerektiğinin düzenlendiği, izin almadan madencilik faaliyetlerine başlamış olan işletmelerin faaliyetlerine devam etmesine olanak tanıyan bir düzenlemeye ise yer verilmediği; dava konusu hükümlerin hukuka uygun olduğu savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ...'IN DÜŞÜNCESİ :
28/10/2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, dava konusu İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin, müşterek heyet kararında belirtilen gerekçelerle, 12. maddesinin 7. ve 8. fıkralarının son cümlelerinin iptaline; Yönetmeliğin 11. maddesinin 14. ve 15. fıkraları, 12. maddesinin 6., 13. ve 14. fıkralarıyla, aynı maddenin 7. ve 8. fıkralarının son cümleleri dışındaki bölümleri, 13. maddesinin 1. fıkrasının 3. cümlesi ile aynı maddenin 2. fıkrasının 2. cümlesi ve geçici 1. maddesinin 1. fıkrası yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI ...'IN DÜŞÜNCESİ : Dava, 28/10/2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan İçme Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin 11. maddesinin 14 ve 15. fıkralarının; 12. maddesinin 6, 7, 8, 13 ve 14. fıkralarının; 13. maddesinin 1. fıkrasının üçüncü cümlesi ile 2. fıkrasının ikinci cümlesinin ve geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle açılmıştır.
2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 1. maddesinde, kanunun amacının, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak olduğu, 9. maddesinin, (h) bendinde, ülkenin deniz, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunmasının esas olduğu hükme bağlanmıştır.
Dava konusu yönetmeliğin yayımlandığı tarihte yürürlükte olan 645 sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin "Görevler" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının c) bendinde, su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikalar oluşturmak, ulusal su yönetimini koordine etmek. Bakanlığın görevleri arasında sayılmış; "Su Yönetimi Genel Müdürlüğü" başlıklı 9. maddesinde de genel müdürlüğün su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımının sağlanmasına yönelik olarak görevleri ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, 26. maddesinde, "(1) Bakanlık; görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idari düzenlemeler yapabilir." hükmüne yer verilmiştir.
2872 sayılı Çevre Kanununun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddeleri ile 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünün görevlerini düzenleyen 9. maddesine dayanılarak, 31.12.2004 günlü, 25687 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ile ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirlemek amacıyla, su ortamlarının kalite sınıflandırmaları ve kullanım amaçları, su kalitesinin korunmasına ilişkin planlama esasları ve yasaklar, atıksuların boşaltım ilkeleri ve boşaltım izni esasları, atıksu altyapı tesisleri ile ilgili esasları ve su kirliliğinin önlenmesi amacıyla yapılacak izleme ve denetleme usul ve esasları belirlenmiş; bu kapsamda yönetmeliğin "Su Kalitesine İlişkin Planlama Esasları ve Yasaklar" başlıklı dördüncü bölümünde, içme ve kullanma suyu temin edilen kıta içi yüzeysel sularla ilgili kirletme yasakları (m.16) ile içme ve kullanma suyu rezervuarlarına yakınlık mesafesine göre mutlak koruma alanı (m.17), kısa mesafeli koruma alanı (m.18), orta mesafeli koruma alanı (m.19) ve uzun mesafeli koruma alanı (m.20) belirlenmesine ve içme kullanma suyu rezervuarlarının korunması için, bu alanlarda yapılabilecek ve yapılamayacak faaliyetlere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
645 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, yukarıda yer verilen 2., 9. ve 26. maddelerine dayanılarak çıkarılan dava konusu İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik ile içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan bütün yerüstü ve yeraltı suyu kaynaklarının kalitesinin ve miktarının korunmasına ve iyileştirilmesine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi amacına yönelik hükümler öngörülmüş ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde yer alan koruma alanları yeniden düzenlenmiştir. Bakılmakta olan davanın devamı sırasında da 14.02.2018 günlü, 30332 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin yukarıda yer verilen 16, 17, 18, 19 ve 20. madde hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.
2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun uyarınca içme ve kullanma suyu temin edilen havzaların korunması, kendi sınırlarında geçerli olmak üzere çıkaracakları Su Havzaları Koruma Yönetmeliği uyarınca Büyükşehir Belediyelerinin; Büyükşehir Belediyeleri haricinde içme ve kullanma suyu temin edilen havzalar ile içme ve kullanma suyu temin edilmeyen havzaların korunması ise Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği uyarınca Bakanlığın yetkisindedir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler değerlendirildiğinde, çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak amacıyla çıkarılan 2872 sayılı Çevre Kanunu'na dayanılarak, ülkemizdeki tüm su kaynaklarının potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için gereken usul ve esasları belirleyen Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin bu konuda genel bir düzenleme niteliğinde olduğu, büyükşehir belediyeleri tarafından içme ve kullanma suyu temin edilen havzaların korunması için 2560 sayılı Kanun uyarınca çıkaracağı havza yönetmeliklerinin genel düzenleme olan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine uygun olması gerektiği, dava konusu yönetmelik hükümleri ile içme ve kullanma suyu havzalarının korunmasına yönelik olarak ayrı bir düzenleme yapılmış olmakla birlikte, yönetmeliğin yayımlandığı tarihte yürürlükte olan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 16, 17, 18, 19 ve 20. madde hükümleri ile öngörülen koruma ve kullanma esaslarına aykırı hükümler içeremeyeceği sonucuna varılmıştır.
Dava konusu yönetmeliğin iptali istenilen maddelerine gelince:
11. maddenin 14. fıkrası ile 12. maddenin 13. fıkrası: Yönetmeliğin 11. maddesinde orta mesafeli koruma alanı, içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan tabii göl, baraj gölü ve göletlerin, kısa mesafeli koruma alanı sınırından itibaren yatayda 1000 metre genişliğindeki kara alanı, 12. maddesinde de uzun mesafeli koruma alanı, içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan tabii göl, baraj gölü ve göletlerin mutlak, kısa ve orta mesafeli koruma alanlarının dışında kalan içme-kullanma suyu havzasının bütününü ifade ettiği belirtilmiştir. İptali istenilen madde hükümleri ile orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında 3213 sayılı Maden Kanunu çerçevesinde madencilik faaliyetlerine izin verileceği düzenlenmiştir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 19. maddesinde, orta mesafeli koruma alanında hiçbir şekilde maden ocağı açılmasına ve işletilmesine izin verilmeyeceği, 20. maddesinde de uzun mesafeli koruma alanında galeri yöntemi patlatmalar, kimyasal ve metalurjik zenginleştirme işlemlerinin yapılamayacağı, madenlerin çıkarılmasına, sağlık açısından sakınca bulunmaması ve maddede yer alan diğer koşulların sağlanması şartıyla izin verilebileceği belirtilmişse de; 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 7. maddesinin 10/06/2010 tarihli 5995 sayılı Yasa ile eklenen 8.fıkrasında, kazanılmış haklar korunmak kaydıyla içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe genişliğindeki şeritte galeri usulü patlatma yapılmaması, alıcı ortama arıtma yapılmadan doğrudan su deşarj edilmemesi şartıyla çevre ve insan sağlığına zarar vermeyeceği bilimsel ve teknik olarak belirlenen maden arama ve işletme faaliyetleri ile altyapı tesislerine izin verileceği, 2000 metreden sonraki koruma alanı içinde çevresel etki değerlendirmesi raporuna göre yapılması uygun bulunan maden istihracı ve her türlü tesisin yapılabileceği, ancak faaliyet sırasında alıcı ortama yapılacak deşarjlarda ilgili yönetmelikte belirtilen limitlere uyulmasının zorunlu olduğu hükme bağlandığından, dava konusu yönetmelik hükümleriyle Maden Kanununa atıf yapılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
11. maddenin 15. fıkrası ile 12. maddenin 14. fıkrası : Anılan fıkralarda, güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın ilgili düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Orta mesafeli koruma alanında hiçbir sanayi kuruluşuna ve iskana izin verilemeyeceği, köy yerleşik alanı ve civarı sınırlarında köy gelişme ihtiyacına yönelik köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlar için barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılacak yapılara izin verilebileceği, alanda organik tarım yapılabileceği, hiçbir surette katı atık ve artıkların depolanmasına ve atılmasına izin verilemeyeceği, yolların bu alandan geçirilecek kısımlarında sadece ulaşımla ilgili fonksiyonlarına izin verileceği, akaryakıt istasyonu yapılamayacağı belirlenmek suretiyle alanda hangi faaliyetlere izin verilebileceği sınırlı olarak sayılmıştır. Orta mesafeli koruma alanında hiçbir sanayi kuruluşuna ve iskana izin verilmezken, güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına izin verilmesi sonucunda, bölgenin çevresel değerlerinin etkilenmesine ve sonuçta su kaynaklarının kirlenmesine neden olunabileceği, faaliyetin su kaynaklarının korunması ve kirlenmesinin önlenmesi amacına ve hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, uzun mesafeli koruma alanında yapılmasına izin verilebilecek tesisler gözönünde bulundurulduğunda, yenilenebilir enerji kaynağı niteliğindeki güneş ve rüzgâr enerji santralinin öngörülen koşulların yerine getirilmesi şartıyla bu alanda kurulmasına zizn verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
12. maddenin 6. fıkrası : Fıkrada uzun mesafeli koruma alanı iki kısma ayrılarak izin verilebilecek sanayi tesisleri sayılmıştır. Yapılacak sanayi tesislerinin atıksularının yönetmelik hükümlerine uygun olarak havza dışına çıkarılması şartıyla izin verildiği, 2000 ila 5000 metre arasında izin verilen sanayi tesislerinde evsel nitelikte atıksu oluştuğu gözönünde bulundurulduğunda, düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
12. maddenin 7 ve 8. fıkraları: Fıkra hükümleri ile uzun mesafeli koruma alanlarında oluşabilecek kentsel atıksuların, mevcut ve yeni sanayi tesislerinden kaynaklanan atıksuların ve katı atık depolama ve bertaraf alanlarından kaynaklanan sızıntı sularının, son ihtimal olarak, teknik ve ekonomik olarak havza dışına çıkarılmasının veya yeniden kullanımının mümkün olmadığı hallerde, içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede arıtılarak havzaya deşarjına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebileceği öngörülmüştür.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin 14/02/2018 tarihinde yürürlükten kaldırılan 16, 17, 18, 19 ve 20. maddelerinde, bütün koruma alanları açısından atıksuların havza dışına çıkarılması esası benimsenmişken, içme-kullanma suyu havzalarını yeniden belirleyen ve bu alanların korunmasına ilişkin yeni esaslar getiren dava konusu Yönetmelikle atıksuların havza dışına çıkarılması esasının yine bir ilke olarak belirlendikten sonra, belirlenen şartlarda da olsa havza içine deşarjına izin verilmesi yolundaki 12. maddenin 7 ve 8. fıkralarının son cümlelerinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
13. maddenin 1.fıkrasının üçüncü cümlesi ve 2. fıkrasının ikinci cümlesi: Maddenin 1. fıkrasında "İçme-kulanma suyu temin edilen ve edilmesi planlanan dere, çay ve nehirlerin korunması amacıyla, regülatör, bent ve benzeri içme-kullanma suyu alma yapısını merkez alan, yarıçapı 300 metre genişliğindeki memba tarafındaki bölge, içme-kullanma suyu kullanan idare tarafından kamulaştırılır. Bu alanda, içme-kullanma suyu projesine ait mecburi teknik tesisler haricinde hiçbir yapı yapılamaz ve faaliyete izin verilemez. Söz konusu dere, çay ve nehirlerden su alınarak faaliyetine izin verilmiş olan su ürünleri yetiştiricilik tesislerinin müktesep hakları saklıdır."; 2. fıkrasında, "İçme-kullanma suyu alma yapısının memba yönündeki ilk su yapısında son bulmak şartıyla, içme-kullanma suyu su alma yapısından itibaren maksimum 2000 metre mesafede, arıtılsa dahi atıksu deşarjına izin verilmez, ilgili mevzuattaki standartlara uygun arıtılmış atıksular su alma yapısının mansabına bir kollektör ile deşarj edilebilir. Ancak, atıksuların içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilerek deşarjına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebilir." hükmü yer almaktadır.
Maddenin 1. fıkrasının üçüncü cümlesi ile dava konusu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuata uygun olarak gerekli izinleri alarak faaliyete başlamış olan su ürünleri yetiştiricilik tesislerinin izin süreleri tamamlanana kadar faaliyetlerine devam olanağı tanınmıştır. Süresi sona eren veya kirliliğe neden olduğu saptanan işletmenin kapatılması gerektiği açık olup, tesislerin kazanılmış hakları çerçevesinde yapılan düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
13. madde ile dere, çay, ve nehirler için genel esaslar ve koruma alanı öngörülmüş ve dava konusu yönetmelikle ilk defa bu alanlar için koruma statüsü getirilmiş olup, maddenin bütünü gözönünde bulundurulduğunda, 2. fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan hükümde koruma esaslarına aykırılık görülmemiştir.
Geçici 1. maddenin 1. fıkrası: Fıkrada; "(1) Büyükşehir belediyeleri, içme-kullanma suyu havzaları için yürürlükteki mevzuat düzenlemelerini, bu Yönetmeliğin madencilik faaliyetlerine ilişkin hükümleri çerçevesinde en geç bir yıl içerisinde revize eder ve görüş alınmak üzere Bakanlığa sunar." kuralına yer verilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasının, izin almamış işletmelere çalışma izninin revize edilmesine yönelik değil, büyükşehir belediyelerinin, havza koruma yönetmeliklerini madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak 1 yıl içerisinde revize etmesi gerektiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından,hükümde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 28/10/2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan İçme Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin 11. maddesinin 15. fıkrasının, 12. maddesinin 7 ve 8. fıkralarının son cümlelerinin iptaline, yönetmeliğin iptali istenilen diğer hükümlerine yönelik olarak ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı ve Sekizinci Dairelerince, duruşma için taraflara önceden bildirilen 09/03/2022 tarihinde, davacılar vekilinin, 08/03/2022 tarihli dilekçeyle mazeret bildirerek duruşmaya gelmediği, davalı idare vekili Av. ...'ın geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Duruşmaya gelen davalı idare vekiline usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra davalı idare vekiline son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
28/10/2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazetede, İçme-Kullanma Suyu Havzalarının korunmasına Dair Yönetmelik yayımlanarak, yürürlüğe girmiştir.
Bakılan dava, söz konusu Yönetmeliğin 11. maddesinin 14 ve 15. fıkraları, 12. maddesinin 6, 7, 8, 13 ve 14. fıkraları, 13. maddesinin 1. fıkrasının 3. cümlesi ile aynı maddenin 2. fıkrasının 2. cümlesi ve geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması" başlıklı 56. maddesinde; "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir." hükmüne yer verilmiştir.
2872 sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak olarak kabul edilmiş; 2. maddesinde, sürdürülebilir çevre "Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fiziki vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi süreci" olarak; sürdürülebilir kalkınma ise "Bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişme" olarak tanımlanmıştır. Buna göre, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda ıslahı, korunması ve geliştirilmesi ile sağlıklı bir çevrede yaşama güvence altına alınmıştır. Kanunun 9. maddesinin, (h) bendinde ise, "Ülkenin deniz, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır." hükmüne yer verilmiştir.
Davaya konu Yönetmeliğin yayımı tarihinde yürürlükte olan 645 sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin "Görevler" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde; Su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikalar oluşturmak, ulusal su yönetimini koordine etmek görevi Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na verilmiş, aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin "Düzenleme yetkisi" başlıklı 26. maddesinde ise, "(1) Bakanlık; görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idari düzenlemeler yapabilir." hükmüne yer verilmiştir. 10/07/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 410. maddesinde aynı görevler Tarım ve Orman Bakanlığı'na verilmiştir.
Öte yandan; 23.11.1981 günlü, 17523 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Ek 5. maddesinde, "Bu Kanun diğer büyükşehir belediyelerinde de uygulanır." hükmüne; Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 51. maddesinde ise, "... Büyükşehirlere içme ve kullanma suyu temin edilen kıta içi yüzeysel su kaynakları havzalarındaki denetim faaliyetlerinden 2560 sayılı Kanun çerçevesinde Büyükşehir Belediyeleri sorumludur. Çevre Kanunu çerçevesinde Büyükşehir Belediyeleri haricindeki yerleşimlere içme ve kullanma suyu temin edilen su havzalarındaki denetim faaliyetlerinden İl Çevre ve Orman Müdürlüğü sorumludur ..." hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda; içme ve kullanma suyu temin edilen havzaların korunması, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun verdiği yetkiyle kendi sınırlarında geçerli olmak üzere çıkaracakları Su Havzaları Koruma Yönetmeliği uyarınca Büyükşehir Belediyelerinin; Büyükşehir Belediyeleri haricinde içme ve kullanma suyu temin edilen havzalar ile içme ve kullanma suyu temin edilmeyen havzaların korunması ise Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği uyarınca Bakanlığın yetkisindedir.
Ülkemizde, yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirlemek amacıyla ilk olarak, 2872 sayılı Çevre Kanununun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddeleri ile 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünün görevlerini düzenleyen 9. maddesine dayanılarak, 31.12.2004 günlü, 25687 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği hazırlanmış ve anılan Yasa hükümlerinin uygulanması amacıyla ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanılmasının sağlanması amacıyla gerekli hukuki ve teknik esaslar belirlenmiş; bu Yönetmeliğin "Su Kalitesine İlişkin Planlama Esasları ve Yasaklar" başlıklı dördüncü bölümünde, içme ve kullanma suyu temin edilen kıta içi yüzeysel sularla ilgili kirletme yasakları (m.16) ile içme ve kullanma suyu rezervuarlarına yakınlık mesafesine göre mutlak koruma alanı (m.17), kısa mesafeli koruma alanı (m.18), orta mesafeli koruma alanı (m.19) ve uzun mesafeli koruma alanı (m.20) belirlenmesine ve içme kullanma suyu rezervuarlarının korunması için, bu alanlarda yapılabilecek ve yapılamayacak faaliyetlere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Daha sonra, 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, yukarıda yer verilen 2., 9. ve 26. maddelerine dayanılarak, içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan bütün yerüstü ve yeraltı suyu kaynaklarının kalitesinin ve miktarının korunmasına ve iyileştirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan, dava konusu İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik 28.10.2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin "Yerüstü Suları İçin Koruma Esasları ve Koruma Alanları" başlıklı üçüncü bölümünde, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde yer alan koruma alanları yeniden düzenlenmiş; bunların içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan su kaynağına olan mesafeleri açısından herhangi bir değişiklik yapılmamış; ancak söz konusu alanlarda yapılabilecek ve yapılamayacak faaliyetlere ilişkin değişikliklere yer verilmiştir. Dava konusu Yönetmelik yürürlüğe girdikten sonra, 14.02.2018 günlü, 30332 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin, yukarıda belirtilen, içme kullanma suyu rezervuarlarının korunmasına ilişkin hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Yine dava konusu Yönetmeliğin yayımı tarihinde yürürlükte olan, içme suyu elde edilen veya elde edilmesi planlanan yüzeysel sular ile ilgili esasları, kalite kriterlerini ve bu suların içme ve kullanma suyu olarak kullanılabilmesi için uygulanması gereken arıtma sınıflarını tespit etmek amacıyla, 29/06/2012 tarih ve 28338 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan İçme Suyu Elde Edilen Veya Elde Edilmesi Planlanan Yüzeysel Suların Kalitesine Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde; içme ve kullanma suyu, insanların günlük faaliyetlerinde içme, yıkanma ve temizlik gibi ihtiyaçları için kullandıkları, özellikleri 17/02/2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik ile belirlenmiş olan, toplu bir su temini sistemi aracılığıyla çok sayıda tüketicinin ortak kullanımına sunulan sular olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmeliğin 5. maddesinin 2. fıkrasında, idare, içme ve kullanma suyu elde edilen veya elde edilmesi planlanan yüzeysel suların, bu Yönetmeliğin 6 ncı ve 7 nci maddeleri ile belirlenen değerlere ve esaslara uymasını sağlamak maksadıyla gerekli bütün tedbirleri almakla görevlendirilmiştir. Atıf yapılan 6. maddede; "(1) İçme ve kullanma suyu elde edilen veya elde edilmesi planlanan yüzeysel sular; Ek-I’de yer alan bütün parametreler için verilen zorunlu ve kılavuz değerlere göre A1, A2 ve A3 olmak üzere üç farklı kategoriye ayrılır ve her bir kategori için aşağıdaki arıtma sınıfları belirlenir. İçme ve kullanma sularının kalite kategorilerinden, a) A1: basit fiziksel arıtma ve dezenfeksiyon ile içilebilir suları, b) A2: fiziksel arıtma, kimyasal arıtma ve dezenfeksiyon ile içilebilir suları, c) A3: fiziksel ve kimyasal arıtma, ileri arıtma ve dezenfeksiyon ile içilebilir suları, ifade eder. (2) A3 kategorisi için verilmiş olan zorunlu sınır değerleri aşan, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik kirlilik içeren suların içme ve kullanma suyu olarak kullanımı tercih edilmez. Ancak bu sular istisnai hallerde suyun kalite özelliklerini içme suyu için uygun kalite standartları düzeyine yükseltecek arıtma prosesleri kullanılarak içme suyu temininde kullanılabilir. (3) İçme ve kullanma suyu elde edilen veya elde edilmesi planlanan yüzeysel suların; kategorilere göre verilmiş olan arıtma sınıflarından geçirildikten sonra nihai olarak İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik ile belirlenmiş olan içme suyu standartlarını sağlaması esastır." düzenlemesine, 7. maddede ise; "(1) İçme ve kullanma suyu elde edilen veya elde edilmesi planlanan ve A1 ve A2 kategorisinde yer alan yüzeysel suların iyileştirilmesini sağlamak için özel hüküm belirleme çalışması yapılıp yapılmayacağı Bakanlıkça belirlenir. A3 kategorisinde yer alan yüzeysel suların iyileştirilmesini sağlamak için Bakanlık havza bazında özel hüküm belirleme çalışması yapar veya yaptırır." düzenlemesine yer verilmiştir.
17/02/2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik'te ise insani tüketim amaçlı suların teknik ve hijyenik şartlara uygunluğu ile suların kalite standartlarının sağlanması, kaynak suları ve içme sularının istihsali, ambalajlanması, etiketlenmesi, satışı, denetlenmesi ile ilgili usul ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan Yönetmeliğin 5. maddesinde, insani tüketim amaçlı su, orijinal haliyle ya da işlendikten sonra, dağıtım ağı, tanker, şişe veya kaplar ile tüketime sunulan içme, pişirme, gıda hazırlama ya da diğer evsel amaçlar için kullanılan bütün sular ile suyun kalitesinin, gıda maddesinin nihai halinin sağlığa uygunluğunu etkilemeyeceği durumlar haricinde insani tüketim amaçlı ürünlerin veya gıda maddelerinin imalatında, işlenmesinde, saklanmasında veya pazarlanmasında kullanılan bütün sular olarak tanımlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yönetmeliğin 11. maddesinin iptali istenilen fıkralarının incelenmesi;
14. fıkrasının incelenmesi;
Dava konusu Yönetmeliğin "Orta mesafeli koruma alanı" başlıklı 11. maddesinin iptali istenilen 14. fıkrasında, "(14) 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu çerçevesinde madencilik faaliyetlerine izin verilir." kuralına yer verilmiştir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılan 19. maddesinde, orta mesafeli koruma alanlarında hiçbir şekilde maden ocağı açılmasına ve işletilmesine izin verilmeyeceği belirtilmiştir.
3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesine 10/06/2010 tarihli, 5995 sayılı Yasa ile eklenen 8. fıkrasında, kazanılmış haklar korunmak kaydıyla içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe genişliğindeki şeritte galeri usulü patlatma yapılmaması, alıcı ortama arıtma yapılmadan doğrudan su deşarj edilmemesi şartıyla çevre ve insan sağlığına zarar vermeyeceği bilimsel ve teknik olarak belirlenen maden arama ve işletme faaliyetleri ile altyapı tesislerine izin verileceği düzenlenmiştir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 19. maddesinde, orta mesafeli koruma alanlarında hiçbir şekilde maden ocağı açılmasına ve işletilmesine izin verilmeyeceği belirtilmiş ise de; dava konusu yönetmelik hükmünde, 3213 sayılı Maden Kanununa atıf yapılarak, orta mesafeli koruma alanlarında, anılan Kanun çerçevesinde madencilik faaliyetlerinde bulunulabileceğinin düzenlenmiş olması sebebiyle, düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
15. fıkrasının incelenmesi;
Maddenin 15. fıkrasında, "(15) Güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın ilgili düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebilir." kuralına yer verilmiştir.
Söz konusu düzenleme, her ne kadar 10/03/2020 tarihli, 31064 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İçme Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle "(15) Termik santral, gazlaştırma tesisi, biyogaz tesisi ve biyokütle tesisi kurulmasına izin verilmez, gerekli çevresel altyapı önlemlerinin alınması şartıyla güneş enerji santrali, rüzgâr enerji santrali ve hidroelektrik santrali kurulmasına izin verilebilir." şeklinde değiştirilmiş ise de, orta mesafeli koruma alanlarında yapılabileceği belirtilen tesislerin bazılarının her iki düzenlemede de aynı olması nedeniyle, hükmün esasının incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Anılan fıkrada, güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın ilgili düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Orta mesafeli koruma alanlarında, köy yerleşik alanı ve civarı sınırlarında köy gelişme ihtiyacına yönelik köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlar için barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılacak yapılara ve 6360 sayılı Kanun çerçevesinde köy statüsünde iken belediye sınırları içine alınarak mahalle statüsüne geçen kırsal yerleşim alanlarının mahalle olarak bağlandığı tarihteki nüfusları ve bu nüfusların doğal artışı için ihtiyaç duyulan yapılaşmaya izin verildiği, bu alanlarda organik tarım veya iyi tarım uygulamalarının yapılabildiği, yolların bu alanlardan geçirilecek kısımlarında ulaşımla ilgili fonksiyonlara izin verildiği, mevcut akaryakıt istasyonları ve gaz dolum istasyonlarının, TSE’nin ilgili standartlarına uygun hale getirilmesi ve dinlenme tesisi, oto yıkama, bakım, yağ değişimi ve benzeri faaliyetlere izin verilmemesi koşullarıyla akaryakıt ve gaz satışı faaliyetlerine devam edebileceği ve bu alanlarda, 04/06/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu çerçevesinde madencilik faaliyetlerine izin verildiği göz önünde bulundurulduğunda, yenilenebilir enerji kaynağı niteliğindeki güneş ve rüzgâr enerji santrallerinin, düzenlemede öngörülen koşulların yerine getirilmesi şartıyla, bu alanlarda kurulmasına izin verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Yönetmeliğin 12. maddesinin iptali istenilen fıkralarının incelenmesi;
6. fıkrasının incelenmesi;
Yönetmeliğin "Uzun mesafeli koruma alanı" başlıklı 12. maddesinin iptali istenilen 6. fıkrasında, "(6) Maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 2000 ile 5000 metre arasında kalan kısımlarda, tehlikeli atık ve madde üretmeyen ve depolamayan, endüstriyel atıksu oluşturmayan sanayi tesislerine izin verilebilir. Maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 5000 metreden sonra yeni sanayi tesislerine, yedinci fıkrada belirtilen şartların yerine getirilmesi durumunda izin verilebilir." kuralına yer verilmiştir.
Yönetmeliğin "Tanımlar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasında, endüstriyel atıksu, "Herhangi bir ticari ya da endüstriyel faaliyetin yürütüldüğü alanlardan, evsel atıksu ve yağmur suyu dışında kaynaklanan atıksular" olarak; evsel atıksu, "Yaygın olarak yerleşim bölgelerinden ve çoğunlukla evsel faaliyetler ile insanların günlük yaşam faaliyetlerinin yer aldığı okul, hastane, otel gibi hizmet sektörlerinden kaynaklanan atıksular" olarak tanımlanmıştır.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılan 20. maddesi incelendiğinde anılan maddede de, uzun mesafeli koruma alanlarının 2000 ila 5000 metre arasında kalan kısımlarında, tamamen kuru tipte çalışan, tehlikeli atık üretmeyen ve endüstriyel atıksu oluşturmayan sanayi tesislerine; alanın 5000 m'den sonraki bölümünde, belirtilen sanayi tesislerinin yanı sıra, Bakanlığın uygun görüşü alınarak, çöp depolama ve bertaraf alanlarına, oluşacak atıksuların Yönetmelikte belirtilen standartlarda arıtılarak havza dışına deşarj edilmesi veya dönüşümlü olarak kullanılması şartlarıyla izin verildiği anlaşılmıştır.
Dava konusu fıkrada, uzun mesafeli koruma alanı orta mesafeli koruma alanı sınırından 5000 metreye kadar olan bölüm ve 5000 metreden havza sonuna kadar olan bölüm olmak üzere iki kısma ayrılarak, bu alanlarda yapılabilecek sanayi tesislerinin özellikleri sayılmış; 5000 metreden sonra yapılabilecek sanayi tesislerine, maddenin 7. fıkrası doğrultusunda, tesislerden kaynaklanacak atıksularının ilgili mevzuatta belirtilen standartlarda arıtılarak havza dışına çıkarılması şartıyla izin verilmiştir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılan 20. maddesiyle de uzun mesafeli koruma alanlarında yapılabilecek sanayi tesisleri açısından benzer hükümlere yer verildiği, dava konusu düzenleme kapsamında, 2000 ila 5000 metre arasında izin verilen sanayi tesislerinde sadece evsel nitelikte atıksu oluştuğu, 5000 metreden sonra yapılabilecek sanayi tesislerine ise bu tesislerden kaynaklanacak atıksuların ilgili mevzuattaki standartlarda arıtılarak havza dışına çıkarılması şartıyla izin verildiği göz önünde bulundurulduğunda, düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
7. ve 8. fıkralarının incelenmesi;
12. maddenin 7. ve 8. fıkralarında, "(7) Bu alandaki, mevcut ve yeni sanayi tesislerinden kaynaklanan atıksular, ilgili mevzuattaki standartlarda arıtılarak havza dışına çıkartılır. Endüstriyel atıksuların havza dışına çıkarılmasının mümkün olmadığı durumlarda, içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede arıtılarak deşarjına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebilir. (8) Uzun mesafeli koruma alanının, maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 5000 metreden daha uzakta olan kısımlarında, 26/3/2010 tarihli ve 27533 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun olarak inşa edilmesi ve işletilmesi şartlarıyla düzenli katı atık depolama ve bertaraf alanlarına Çevre ve Şehircilik Bakanlığının uygun görüşü ile izin verilir. Oluşacak sızıntı suları havza dışındaki arıtma ile sonlanan atıksu altyapı tesisine verilir. Ancak sızıntı sularının teknik ve ekonomik sebeplerle havza dışına çıkarılmasının mümkün olmadığı durumlarda, içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilerek deşarjına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilir." kurallarına yer verilmiştir.
Yukarıda içeriğine yer verilen mevzuat düzenlemelerine göre, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Anayasal yükümlülüğü altında olan idarenin, su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikalar oluşturmak ve ulusal su yönetimini koordine etmek görevini icra ederken, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fiziki vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesini sağlamak zorunda olduğu açıktır. İnsan yaşamı açısından son derece önem arz eden içme-kullanma suyu havzalarının korunması ve kullanılmasına ilişkin esasları düzenleyen işlemlerin anılan Yasal yükümlülüklerin gerekleri doğrultusunda tesis edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, idarenin, içme-kullanma suyunun kalitesini olumsuz yönde etkileyecek ve su kirliliğine neden olacak düzenlemelerden kaçınması, bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasının güvence altına alınması, sürdürülebilir çevre ve kalkınma ilkelerinin gerçekleştirilmesi açılarından önem arz etmektedir.
Anılan düzenlemelerde, uzun mesafeli koruma alanlarındaki mevcut ve yeni sanayi tesislerinden kaynaklanan atıksuların ve katı atık depolama ve bertaraf alanlarından kaynaklanan sızıntı sularının, son ihtimal olarak, teknik ve ekonomik olarak havza dışına çıkarılmasının veya yeniden kullanımının mümkün olmadığı hallerde, içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede arıtılarak havzaya deşarjına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Davaya konu Yönetmelikten önce içme-kullanma suyu havzalarının belirlenmesi ve korunmasına ilişkin esasları düzenleyen ancak 14/02/2018 tarih ve 30332 sayılı Resmi Gazete yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile yürürlükten kaldırılan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin 16, 17, 18, 19 ve 20. maddelerinde, bütün koruma alanları açısından atıksuların havza dışına çıkarılması esası benimsenmişken, içme-kullanma suyu havzalarını yeniden belirleyen ve bu alanların korunmasına ilişkin yeni esaslar getiren davaya konu Yönetmelik ile atıksuların havza dışına çıkarılması esasının yine bir ilke olarak belirlendiği, ancak anılan düzenlemelerle bu ilkeye istisna olacak şekilde, uzun mesafeli koruma alanında oluşabilecek endüstriyel atıksular ile sızıntı sularının, teknik ve ekonomik olarak havza dışına çıkarılması veya yeniden kullanımının mümkün olmadığı hallerde havzaya deşarj edilebilmesi imkanının getirildiği görülmektedir.
Son ihtimal olarak öngörülen atıksuların ve sızıntı sularının havzaya deşarjı yöntemine, teknik ve ekonomik olarak havza dışına çıkarmanın ya da yeniden kullanımın mümkün olmadığı durumlarda başvurulabileceği düzenlenmiş ise de "teknik ve ekonomik açıdan" mümkün olmama halinin genel ve subjektif değerlendirmelere açık bir ölçüt olduğu açıktır.
Öte yandan, bu düzenlemelerde, atıksuların ve sızıntı sularının, içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede arıtılarak havzaya deşarj edilebileceği öngörülse de, bu tür suların içme suyu amaçlı bir kaynağa verilmesinin, kaynağın kalitesinin bozulması ve kirliliğe neden olma ihtimalini de beraberinde getirmesi kaçınılmazdır.
Bu nedenle, içme-kullanma suyu havzalarının bütün koruma alanlarında (mutlak - kısa - orta - uzun mesafeli koruma alanlarının tamamında) oluşan ve havzadaki su kalitesini olumsuz etkileme ihtimali bulunan atıksular ile sızıntı sularının havza içine deşarjının engellenmesi gerekirken, uzun mesafeli koruma alanlarında, belirli şartlarda da olsa bu tür suların havza içine deşarjına izin verilmesinde hukuka ve kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davaya konu Yönetmeliğin 12. maddesinin 7 ve 8. fıkralarının son cümlelerinde hukuka uyarlık, anılan fıkraların son cümleleri dışındaki kısımlarında ise hukuka aykırılık görülmemiştir.
13. fıkrasının incelenmesi;
Yönetmeliğin 12. maddesinin 13. fıkrasında, "(13) 3213 sayılı Kanun çerçevesinde madencilik faaliyetlerine izin verilir." kuralına yer verilmiştir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılan 20. maddesinde de, uzun mesafeli koruma alanlarında galeri yöntemi patlatmalar, kimyasal ve metalurjik zenginleştirme işlemlerinin yapılamayacağı, madenlerin çıkarılmasına, sağlık açısından sakınca bulunmaması ve maddede yer alan diğer koşulların sağlanması şartıyla izin verilebileceği belirtilmiştir.
3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesine 10/06/2010 tarihli, 5995 sayılı Yasa ile eklenen 8. fıkrasında, kazanılmış haklar korunmak kaydıyla içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 2000 metreden sonraki koruma alanı içinde çevresel etki değerlendirmesi raporuna göre yapılması uygun bulunan maden istihracı ve her türlü tesisin yapılabileceği, ancak faaliyet sırasında alıcı ortama yapılacak deşarjlarda ilgili yönetmelikte belirtilen limitlere uyulmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
Dava konusu yönetmelik hükmünde, 3213 sayılı Maden Kanununa atıf yapılarak, uzun mesafeli koruma alanlarında, anılan Kanun çerçevesinde madencilik faaliyetlerinde bulunulabileceğinin düzenlenmiş olması sebebiyle, düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
14. fıkrasının incelenmesi;
12. maddenin 14. fıkrasında, "(14) Güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebilir." kuralına yer verilmiştir.
Söz konusu düzenleme, her ne kadar 10/03/2020 tarihli, 31064 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İçme Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle "(14) Gerekli çevresel altyapı önlemlerinin alınması şartıyla güneş enerji santrali, rüzgâr enerji santrali ve hidroelektrik santrali kurulmasına izin verilebilir. (Danıştay Altıncı Dairesinin 28/5/2021 tarihli ve E.:2021/758 sayılı kararı ile yürütmesi durdurulan cümle: Maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 5000 metreden sonra termik santral, gazlaştırma tesisi, biyogaz tesisi ve biyokütle tesisi kurulmasına, bu tesislerden kaynaklanan atıksuların ilgili mevzuat standartlarında arıtıldıktan sonra havza dışına çıkarılması şartıyla izin verilebilir.)" şeklinde değiştirilmiş ise de, uzun mesafeli koruma alanlarında yapılabileceği belirtilen tesislerin bazılarının her iki düzenlemede de aynı olması nedeniyle, hükmün esasının incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Anılan fıkrada, güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın ilgili düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Maddenin bütünü incelenmek suretiyle, uzun mesafeli koruma alanlarında yapılmasına izin verilen yapı ve tesisler gözönünde bulundurulduğunda, yenilenebilir enerji kaynağı niteliğindeki güneş ve rüzgâr enerji santrallerinin, düzenlemede öngörülen koşulların yerine getirilmesi şartıyla, bu alanlarda kurulmasına izin verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Yönetmeliğin 13. maddesinin iptali istenilen fıkralarının incelenmesi;
1. fıkrasının incelenmesi;
Dava konusu Yönetmeliğin "Dere, çay ve nehirler için genel esaslar ve koruma alanı" başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında, "(1) İçme-kulanma suyu temin edilen ve edilmesi planlanan dere, çay ve nehirlerin korunması amacıyla, regülatör, bent ve benzeri içme-kullanma suyu alma yapısını merkez alan, yarıçapı 300 metre genişliğindeki memba tarafındaki bölge, içme-kullanma suyu kullanan idare tarafından kamulaştırılır. Bu alanda, içme-kullanma suyu projesine ait mecburi teknik tesisler haricinde hiçbir yapı yapılamaz ve faaliyete izin verilemez. Söz konusu dere, çay ve nehirlerden su alınarak faaliyetine izin verilmiş olan su ürünleri yetiştiricilik tesislerinin müktesep hakları saklıdır." kuralına yer verilmiştir.
Davacı tarafından, söz konusu düzenlemenin, belirtilen alanlarda, yasal izinler alınmadan kurulan su ürünleri tesislerinin faaliyetlerine devam etmesine ve bu alanlarda yeni su ürünleri tesislerinin de kurulmasına olanak sağladığı iddiasıyla, 1. fıkranın üçüncü cümlesinin iptali istenilmiştir.
Dava konusu düzenlemede, Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuata uygun olarak gerekli izinleri alarak faaliyete başlamış olan su ürünleri yetiştiricilik tesislerinin, müktesep haklarının korunması amacıyla, bu haklar kapsamında faaliyetlerine devam edebileceğinin düzenlendiği anlaşıldığından, söz konusu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
2. fıkrasının incelenmesi;
13. maddenin 2. fıkrasında ise, "(2) İçme-kullanma suyu alma yapısının memba yönündeki ilk su yapısında son bulmak şartıyla, içme-kullanma suyu su alma yapısından itibaren maksimum 2000 metre mesafede, arıtılsa dahi atıksu deşarjına izin verilmez, ilgili mevzuattaki standartlara uygun arıtılmış atıksular su alma yapısının mansabına bir kollektör ile deşarj edilebilir. Ancak, atıksuların içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilerek deşarjına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebilir." kuralına yer verilmiştir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde, alıcı ortam, "Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre" olarak tanımlanmış; söz konusu Yönetmeliğin "Atıksuların Boşaltım Esasları" başlıklı beşinci bölümünde, atıksuların alıcı ortama boşaltım esaslarıyla, atıksu deşarj standartlarına ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Dere, çay ve nehirlerin alıcı ortam kapsamında olması sebebiyle, alıcı ortama boşaltım esaslarıyla, atıksu deşarj standartlarına ilişkin hükümlerin bu alanlar için de geçerli olduğu açıktır.
Daha önce mevzuatta böyle bir düzenlemenin bulunmadığı, dava konusu Yönetmeliğin 13. maddesiyle dere, çay, ve nehirler için geçerli genel esasların ve bir koruma alanının öngörüldüğü, böylelikle bu alanlar için ilk defa bir koruma statüsü getirildiği; iptali istenilen fıkranın bütünü (İlk cümlede, içme-kullanma suyu alma yapısının memba yönündeki ilk su yapısında son bulmak şartıyla, içme-kullanma suyu su alma yapısından itibaren maksimum 2000 metre mesafede, hiçbir surette atıksu deşarj edilemeceği ve ancak, ilgili mevzuattaki standartlara uygun arıtılmış atıksuların, su alma yapısının mansabına bir kollektör ile deşarj edilebileceği düzenlenmiş; iptali istenilen cümlede ise, atıksuların, içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilerek deşarjına izin verilebileceği düzenlenmiştir.) ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin yukarıda belirtilen hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, 2. fıkranın ikinci cümlesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Yönetmeliğin geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının incelenmesine gelince;
Dava konusu Yönetmeliğin geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında, "(1) Büyükşehir belediyeleri, içme-kullanma suyu havzaları için yürürlükteki mevzuat düzenlemelerini, bu Yönetmeliğin madencilik faaliyetlerine ilişkin hükümleri çerçevesinde en geç bir yıl içerisinde revize eder ve görüş alınmak üzere Bakanlığa sunar." kuralına yer verilmiştir.
Davacı tarafından, daha önce izin almadan madencilik faaliyetlerine başlamış olan işletmelere bir yıl içerisinde çalışma iznini revize ederek faaliyete devam etme imkanı getirdiği, af niteliğinde ve Ramsar Sözleşmesine aykırı olduğu iddialarıyla fıkranın iptali istenilmiştir.
Maddenin iptali istenilen birinci fıkrasının, büyükşehir belediyelerinin, içme-kullanma suyu havzaları için yürürlükteki mevzuat düzenlemelerini, dava konusu Yönetmeliğin madencilik faaliyetleri ile ilgili hükümleri doğrultusunda, 1 yıl içerisinde revize etmesi gerektiğine ilişkin olduğu; anılan düzenlemenin, izin almamış işletmelerin, çalışma izinlerini revize ederek faaliyetlerini devam ettirmesine yönelik herhangi bir ifade içermediği anlaşıldığından, davacının iddiasına itibar edilmemiş ve düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Dava konusu, 28/10/2017 günlü, 30224 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin 12. maddesinin 7. ve 8. fıkralarının son cümlelerinin İPTALİNE,
2. Yönetmeliğin 11. maddesinin 14. ve 15. fıkraları, 12. maddesinin 6., 13. ve 14. fıkralarıyla, aynı maddenin 7. ve 8. fıkralarının son cümleleri dışındaki bölümleri, 13. maddesinin 1. fıkrasının 3. cümlesi ile aynı maddenin 2. fıkrasının 2. cümlesi ve geçici 1. maddesinin 1. fıkrası yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Dava kısmen iptal, kısmen retle sonuçlandığından, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam ... TL yargılama giderinin ... TL'sinin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, geri kalanın davacılar üzerinde bırakılmasına,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmasız davalar için belirlenen ... TL (davacılar vekilinin duruşmaya katılmaması nedeniyle) vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacılara, duruşmalı davalar için belirlenen ... TL vekâlet ücretinin ise davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacılara iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 09/03/2022 tarihinde, Yönetmeliğin 11. maddesinin 15. fıkrası, 12. maddesinin 14. fıkrası, 12. maddesinin 7. ve 8. fıkralarının son cümleleri ile 13. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesi yönünde oyçokluğuyla, geri kalan kalan kısımları yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY (X):
10/03/2020 tarihli, 31064 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İçme Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle; dava konusu Yönetmeliğin iptali istenilen 11. maddesinin 15. fıkrasındaki, "(15) Güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın ilgili düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebilir." kuralı, "(15) Termik santral, gazlaştırma tesisi, biyogaz tesisi ve biyokütle tesisi kurulmasına izin verilmez, gerekli çevresel altyapı önlemlerinin alınması şartıyla güneş enerji santrali, rüzgâr enerji santrali ve hidroelektrik santrali kurulmasına izin verilebilir." şeklinde; 12. maddesinin 14. Fıkrasındaki, "(14) Güneş ve rüzgâr enerji santrali kurulmasına Bakanlığın düzenleyici işlemlerinde yer alan hükümlerin sağlanması şartıyla izin verilebilir." kuralı ise "(14) Gerekli çevresel altyapı önlemlerinin alınması şartıyla güneş enerji santrali, rüzgâr enerji santrali ve hidroelektrik santrali kurulmasına izin verilebilir. (Danıştay Altıncı Dairesinin 28/5/2021 tarihli ve E.:2021/758 sayılı kararı ile yürütmesi durdurulan cümle: Maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 5000 metreden sonra termik santral, gazlaştırma tesisi, biyogaz tesisi ve biyokütle tesisi kurulmasına, bu tesislerden kaynaklanan atıksuların ilgili mevzuat standartlarında arıtıldıktan sonra havza dışına çıkarılması şartıyla izin verilebilir.)" şeklinde değiştirilmiştir.
Söz konusu değişikliklerin, gerek kurulabilecek tesisler, gerekse bu tesislerin kurulabilmesine ilişkin koşullar bakımından tamamen yeni düzenleme niteliğinde olduğu dikkate alındığında, anılan fıkralar yönünden davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı oyuyla, belirtilen fıkralar açısından işin esasının incelenmesi suretiyle davanın reddi yönünde verilen çoğunluk kararının bu kısımlarına katılmıyoruz.
KARŞI OY (XX):
Dava konusu Yönetmeliğin, "Uzun mesafeli koruma alanı" başlıklı 12. maddesinin iptali istenilen 7. fıkrasında, uzun mesafeli koruma alanlarında mevcut ve yeni sanayi tesislerden kaynaklanan atıksuların, öncelikli olarak ilgili mevzuattaki standartlarda arıtılarak havza dışına çıkartılacağı, ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca izin verilmesi ve atıksuların, içme kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede arıtılması koşullarıyla havza içine deşarj edilebileceği düzenlenmiştir.
Aynı maddenin, iptali istenilen 8. fıkrasında ise, uzun mesafeli koruma alanının maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 5000. metresinde başlayan ve havza sınırında son bulan bölümünde, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak inşa edilmek ve işletilmek şartlarıyla düzenli katı atık depolama ve bertaraf alanlarına Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca uygun görüş verilmesi halinde izin verileceği belirtildikten sonra, bu tesislerden kaynaklanacak sızıntı sularının, öncelikle, havza dışındaki arıtma ile sonlanan atıksu altyapı tesisine verileceği, ancak teknik ve ekonomik sebeplerle bunun mümkün olmadığı durumlarda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca izin verilmesi ve sızıntı sularının, içme kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilmesi koşullarıyla havza içine deşarj edilebileceği düzenlenmiştir.
Anılan hükümlerde, uzun mesafeli koruma alanlarında izin verilen tesislerden kaynaklanacak atıksuların ve sızıntı sularının öncelikli olarak arıtılarak havza dışına çıkartılacağının, ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının izin vermesi ve içme kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede arıtılmaları koşullarıyla havza içine deşarj edilebileceklerinin düzenlendiği göz önünde bulundurulduğunda, maddede belirtilen tesislerden kaynaklanacak atıksuların ve sızıntı sularının, iptali istenilen fıkralarda belirtilen şekilde bir arıtma sürecinden geçirildikten sonra havza içine boşaltılmasının, su kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceğinin bilimsel olarak ortaya konulması amacıyla, bu konuda uzman bilirkişilerden oluşan bir heyetten bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği oyuyla, söz konusu fıkraların son cümlelerinin, böyle bir inceleme yapılmaksızın iptal edilmesi yönündeki çoğunluk kararının belirtilen kısımlarına katılmıyorum.
KARŞI OY (XXX):
Dava konusu Yönetmeliğin 13. maddesinin 2. fıkrasında, "(2) İçme-kullanma suyu alma yapısının memba yönündeki ilk su yapısında son bulmak şartıyla, içme-kullanma suyu su alma yapısından itibaren maksimum 2000 metre mesafede, arıtılsa dahi atıksu deşarjına izin verilmez, ilgili mevzuattaki standartlara uygun arıtılmış atıksular su alma yapısının mansabına bir kollektör ile deşarj edilebilir. Ancak, atıksuların içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilerek deşarjına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebilir." kuralına yer verilmiştir.
Söz konusu düzenlemede belirtilen dere, çay ve nehirlerin, içme kullanma suyu temin edilen ya da edilmesi planlanan su kaynakları olduğu dikkate alındığında, mutlak, kısa, orta ve uzun mesafeli tüm koruma alanları için, su kaynağının kirlenmesi riskini ortadan kaldırmak amacıyla benimsenmesi gereken atıksuların arıtılarak havza dışına çıkarılması ilkesine istisna oluşturacak şekilde, bu suların, ileri arıtmadan geçirilerek söz konusu dere, çey ve nehirlere deşarjına izin verilmesinin hukuka ve kamu yararına uygun olmadığı görüşüyle, 13. maddenin 2. fıkrasının 2. cümlesinin iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla, söz konusu düzenleme yönünden davanın reddi yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.