Esas No: 2021/3336
Karar No: 2022/1522
Karar Tarihi: 08.02.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/3336 Esas 2022/1522 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/3336 E. , 2022/1522 K."İçtihat Metni"
Bölge Adliye
Mahkemesi : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
No : 2019/1648-2020/2119
İlk Derece
Mahkemesi : Bafra 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
No : 2017/585-2019/150
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum ve davalılardan Yeni Mağazacılık A.Ş. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince, davacı Kurum ve davalının istinaf isteminin esastan reddine dair karar verilmiştir.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum ve davalı ...Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan, davalı ...Ş. vekili tarafından da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 08/02/2022 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı ...Ş. adına gelen olmadı. Davacı Kurum adına Av. Umay Aktaş geldi. Diğer davalı adanı gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
I-İSTEM
Davacı Kurum vekili, kurumda sigortalı 109.0874.055 sicil sayılı dosyada davalı ...adına işlem gören iş yeri sigortalısından...'in 12.11.2014 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesinde vefat ettiği, kaza nedeniyle sigortalıya 194.495,85 TL ilk peşin sermaye değerli gelirin bağlandığı ve 210,64 TL hastane masrafı sarf edildiği toplamda kurum harcaması olan 194.706,49 TL olduğu dava dışı sigortalının hak sahipleri tarafından mahkememizce 2014/710 Esas sayılı dosyasında İş güvenliği uzmanlarından alınan bilirkişi raporunda ...ye %40, ...'in %50, ... ise %10 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, müvekkil kurumun rücuen almaya hak kazandığı tazminat tutarının bulunduğu tüm bu nedenlerle 97.353,24 TL peşin sermaye değerli gelirin gelir bağlama kararının onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle: davanın önce usulden reddinin talep edildiği, davalı tarafından ikame edilen dava belirsiz alacak davası olarak belirtildiği davacının davasını bu şekilde ikame etmesinde hukuki yarar bulunmadığından davanın usulden reddinin gerektiği, davanın Türk Nippon Sigorta A.Ş ye ihbarının gerektiği, müvekkil işverenliğin meydana gelen elim kazada herhangi bir kusuru ve sorumluluğunun bulunmadığı cevap dilekçesindeki tüm beyanlarını tekrarla davanın reddi ile tüm yargılama harç ve giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi, Yapılan yargılama, alınan kusur raporları ve hesap raporları, tarafların sunmuş olduğu deliller, resen toplanan deliler ve diğer dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Mahkememizce 17.07.2018 Tarihli aldırılan bilirkişi heyet raporunda İşveren ...çalışanlarını, işleri içinden veya dışından kaynaklanacak her türlü tehlike ve risklere karşı gerekli tüm önlemleri alarak koruma yükümlülüğü olmasına rağmen bunu sağlamadığı, davaya konu olay silahlı soygun olup, çalışma saatlerine göre soygun olan ihtimali göz ardı edilerek bununla ilgili herhangi bir eğitim ve ek bir koruma tedbiri alınmadığı, davaya konu olay, ani olarak gelişen, iş yerinde personelin güvenliğini tehdit eden ve acilen müdahalede bulunulmayı gerektiren bir durum olduğu halde , işveren çalışanın iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak için yapılması gerekenleri önceden plan yapıp gerekli tedbirleri almadığı için %40 oranında kusurlu olduğu, Davaya sebep olan ... kasadaki paraları almak isteyen ve maktulün direnmesi üzerine maktulü silahla vurduğu ve ölümüne sebep olduğu için %50 oranında kusurlu olduğu, maktul... üzerinde kendini koruyacak hiçbir ekipman olmadığı halde soyguncuya karşı direndiği için kendi can güvenliğini tehlikeye attığı bu nedenle 6331 sayılı kanunun 19.maddesindeki hükümlerine aykırı hareket ettiği için %10 oranında kusurlu olduğu olduğunun anlaşıldığı, Davacı vekili 18.02.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile davalı işveren sorumluluğu (194.495,85 TL * %40 =77.798,34 TL ve hastane masrafı yönünden toplam kusur %90 karşılığı 189,76 TL ) üçüncü kişi konumunda bulunan davalı ...'in sorumluluğu (194.495,85:2=97.247,92 TL * %50 = 48.623,96 tl ve hastane masrafı yönünden toplam kusur olan %90 karşılığı 189,76 TL olmak üzere) toplam 126.612,06 TL olarak ve ... yönünden müteselsül sorumluluğu dikkate alınarak 48.813,72 TL ile sınırlı olarak müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiği, gerçek tavan zarar hesabına yönelik rapor alındığı ve talebin tavan zararını geçmediği, kusurlu olan davalıların 5510 sayılı kanunun 21. maddesi uyarınca sorumlu oldukları görülmekle davanın kabulüne karar verilerek gelire ilişkin 126.422,30 TL rücu tazminatının davalı ...'in sorumluluğu 48.623,96 TL ile sınırlı olmak üzere gelir bağlama onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine, hastane masraflarına ilişkin 189,57 TL rücu tazminatının sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine şeklinde karar vermek gerekmiş ve Gelire ilişkin 126.422,30 TL rücu tazminatının davalı ...'in sorumluluğu 48.623,96 TL ile sınırlı olmak üzere gelir bağlama onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine, Hastane masraflarına ilişkin 189,57 TL rücu tazminatının sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine dair karar vermiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Bölge Adliye Mahkemesince, Dosyadaki yazılara, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere, bu delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesine ve HMK 355. maddesi gereğince istinaf incelemesinin kamu düzenine aykırılık halleri hariç istinaf dilekçesinde belirtilen sebeple sınırlı olarak yapılabileceğinin anlaşılmasına göre usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan hükme yönelik taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK 'nın 353/1-b-1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı şirket vekili özetle, meydana gelen olayda üçüncü kişinin hareketi ile illiyet bağının kesildiğini, bu nedenle olayda herhangi bir kusurunun bulunamayacağını, ayrıca kendisine verilen kusurun fahiş olup, hak sahiplerince açılan tazminat dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini,
Davacı kurum vekili özetle, sigortalıya verilen kusur oranının hatalı olup, davanın %100 kusur üzerinden kabul edilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Davacı Kurum, 12.11.2014 tarihinde meydana gelen iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir ve hastane masrafları nedeniyle oluşan kurum zararının tahsili istemli eldeki davayı açmış olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanununun 21.maddesidir.
5510 sayılı Kanun'un “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile işveren davalının, Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.
Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeni ile daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza davaları varsa, tazminat davasında verilen kararın güçlü delil oluşturduğu hususu ile ceza davasında belirlenen maddi olguların bağlayıcı olacağı hususu da gözetilmek suretiyle sigortalı ile davalının ve varsa dava dışı kişilerin kusur oran ve aidiyetleri konusunda rapor alınması gereklidir.
Kusur raporlarının, 5510 sayılı Kanun'un 21. Maddesi ile birlikte iş kazası tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Anılan Kanunlarda; İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar, denilmekte, böylece, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır;
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
6331 sayılı Kanunun "Risklerden korunma ilkeleri" başlıklı 5. maddesinde, İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde; "a)Risklerden kaçınmak. b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek. c)Risklerle kaynağında mücadele etmek. ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek. d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak. e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek. f)Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek. g) Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek. ğ) Çalışanlara uygun talimatlar vermek." ilkelerinin göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilirken,
Anılan Kanunun "Çalışanların yükümlülükleri" başlıklı 19. maddesinde, "Çalışanların, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlü oldukları ve çalışanların işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda; a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek. b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak. c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek. ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak. d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak" yükümlülüğü bulunduğu belirtilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere 1. fıkrada işverenin, 4. fıkrada üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bunlara dayanılarak açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun irdelenmesi de gerekmektedir.
Söz konusu Kanunun 141 – 148. maddelerinde müteselsil borçlara yer verilmiş olup 141. maddede, alacaklıya karşı, her biri borcun tümünden sorumlu olma yükümü altına girdiklerini beyan eden birden çok borçlu arasında teselsül bulunduğu, böyle bir beyanın yokluğunda teselsülün ancak kanunun belirlediği durumlarda olacağı, 142. maddede, alacaklının, müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte serbest olduğu, borç tamamen ödeninceye dek borçluların tümünün sorumluluklarının devam edeceği, 145. maddede, yaptığı ödeme veya takas ile borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmiş olan müteselsil borçlulardan birinin, sona eren borç oranında diğer borçluları borçtan kurtarmış olacağı, 146. maddede, borcun niteliğinden aksi anlaşılmadıkça, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ödemeden birbirine eşit birer payı üzerine almak zorunda olduğu ve payından çok ödeme yapanın, fazla tutar yönünden diğer borçlulara rücu hakkının bulunduğu, 147. maddede, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin, ödediği tutar oranında alacaklının haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler uyarınca iş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; maddi olayın özellikleri dikkate alınarak, ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Diğer taraftan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmez. Dolayısıyla o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmeyecektir. Şayet, kesinleşmiş ise ancak, güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay'ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Eldeki davada ise, yukarıdaki hukuki ve maddi açıklamalar doğrultusunda öncelikle iş kazasının gerçekleştiği market işletmesi niteliğinde iş yerinde uygulanması gerekli iş sağlığı ve güvenliği kurallarının hangileri olduğunu belirlemek, bu cümleden olarak sigortalının imzasını taşıyan 01.04.2014 tarihli güvenlik talimatı içeriği, var ise olay tarihinden önce bu market işyerine ilişkin risk değerlendirme raporunun yapılıp yapılmadığı da yöntemince araştırılarak sigortalının çalıştığı market işyerinin ilçe içerisindeki konumu ve asayiş olarak durumu gözetilip, gasp ve hırsızlık olaylarının işyeri çevresinde yaygın suçlardan olup olmadığı kolluk vasıtasıyla araştırılarak, işverenin işyerinin bu özel durumlara göre alması gereken önlemler olup olmadığı, var ise somut olarak hangi önlemleri alması gerektiği belirlenip, bu hususta işverence sigortalıya imza ile tebliğ edilen güvenlik talimatının iş sağlığı ve güvenliği kapsamında alınması gereken tedbirler yönünden yeterli nitelikte bir tedbir olup olmadığı değerlendirilerek, tespit edilecek bu bilgi ve belgeler ile birlikte dosyanın alanında uzman A sınıf İş güvenliği uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak üç kişilik heyete incelettirilerek, tüm davalıların ve sigortalının kusur durumlarını ağırlık ve oranlarını belirler mahiyette somut verilere dayalı rapor düzenlenmesinin istenmesi düzenlenecek bu raporlarla birlikte dosya kapsamındaki deliller bir bütün olarak değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamındaki yetersiz bilirkişi raporlarına itibarla hüküm tesisi hatalı olmuştur.
Kabule göre de, davalı ...’in üçüncü kişi olduğu kabul edilmiş olmasına rağmen, 5510 sayılı Yasanın 21. maddesinin 4. fıkrasındaki, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısından sorumluluğunun belirtilmesi karşısında, bu davalı yönünden anılan fıkra hükmüne uygun şekilde sorumluluğunun miktarının belirlenmemesi de isabetsiz olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan Yeni Mağazacılık A.Ş. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı Kurum avukatı yararına takdir edilen 3.815,00 TL. duruşma avukatlık parasının davalı ...Ş.'ye yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalı ...Ş.'ye iadesine,
dosyanın kararı veren İlk derece Mahkemesine gönderilmesi ile kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 08.02.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.