Esas No: 2017/4215
Karar No: 2022/859
Karar Tarihi: 09.03.2022
Danıştay 5. Daire 2017/4215 Esas 2022/859 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 5. Daire Başkanlığı 2017/4215 E. , 2022/859 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/4215
Karar No : 2022/859
DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine dair aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptaline, bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Disiplin soruşturması yapılmadan ve savunma hakkı tanınmadan meslekten çıkarma kararı verildiği, masumiyet karinesinin ve lekelenmeme hakkının ihlal edildiği, kararların silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargı ilkesi ve adil yargılanma hakkına aykırı olduğu, suç ve cezalarda kanunilik ilkesinin ihlal edildiği, kararların şahsı yönünden somut delile dayandırılmadığı ve kişiselleştirme yapılmadığı, FETÖ/PDY terör örgütü ile bir irtibatı olmadığı,Anayasa'ya, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'na ve ilgili mevzuata aykırı olarak usule ilişkin işlemlere riayet edilmediği ileri sürülerek hukuka aykırı oldukları iddia edilmiştir. Öte yandan, dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin (6749 sayılı Kanun) 3/1. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilerek, anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiştir.
DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa'nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp "göreve son" müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa'nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen kararlar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ: Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine dair aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptaline, anılan kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesi ve özlük haklarının iadesi istemi yönünden ise davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI ...'NIN DÜŞÜNCESİ:Dava; davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının ve bu kararın yeniden incelemesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı kararının kendisi ile ilgili kısmının iptali ve söz konusu işlemler sebebiyle yoksun kalınan tüm parasal haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemleriyle açılmıştır.
Anayasanın 138. maddesinde, "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.", 139. maddesinde, "Hakimler ve savcılar azlolunamaz.... Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.", 140. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.", Hakimler ve Savcılar Kurulu başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında, "Kurul, ... meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.", bu maddenin 10. fıkrasında ise, "Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz." hükümlerine yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" başlıklı 53. maddesinde, " Hakim ve savcıların: a) Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, c) Görevdeyken, 8 inci maddenin (a), (d) ve (g) bentlerinde yazılı niteliklerden herhangi birini kaybetmeleri, d) Meslekten çekilmeleri veya çekilmiş sayılmaları, e) İstek, yaş haddi veya malullük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları, f) Ölümleri, hallerinde görevleri sona erer." hükmü yer almıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun "Kurulun görevleri" başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmış, "Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri" başlıklı 7. maddesinin 2. fıkranın (ı) bendinde de, 4. maddenin anılan bentlerindeki düzenlemelere Genel Kurulun görevleri arasında yer verilmiş, 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görüleceği hükme bağlanmıştır.
15.7.2016 günü başlatılan darbe girişimi üzerine; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20.7.2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine, toplanan Bakanlar Kurulu'nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21.7.2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Davaya konu Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararlarıyla, ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş olarak, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.
667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinde, yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasının gerekçesi olarak, Anayasa'ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmeleri ile örgüt hiyerarşisi içerisinde ve ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği ifade edilmiştir.
6749 sayılı Kanun ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında, genel olarak “terör örgütlerine” veya “Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar”dan söz edilmekle birlikte, 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesi ile madde gerekçesinde “FETÖ/PDY” maddede sayılan “terör örgütü, yapı, oluşum veya gruplar” arasında belirtilmiş ve anılan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için sözkonusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp irtibat ya da iltisak şeklinde olması da yeterli görülmüştür.
Yargıç ve savcıların kararlarının normatif kurallara ve hukuka uygun olması, gerekçelerinin hukuk alemini tatmin etmesi kuşkusuz çok önemlidir. Ancak bir o kadar önemli husus da bir bütün olarak yargı camiasının özellikle de yargı mensuplarının kamuoyunda bıraktıkları intibadır. Toplumda adalete güven ve inancın artmasında meslek mensuplarının isabetli kararlarının yanında vakur ve tarafsız duruşlarının katkısı yadsınamaz bir realitedir.
Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girerek örgüt hiyerarşisi altında ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği kuşkusuzdur.
Dosyanın içerisinde yer alan ve davalı idarece sunulan belgelerin incelenmesinden, tanık/şüpheli ifadeleri ile davacıya ilişkin tespitler dikkate alındığında davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatının olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacı hakkında tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğu saptandığından davacının parasal haklarının ödenmesi talebinin yasal dayanağı da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, duruşma için taraflara önceden bildirilen 14/10/2021 tarihinde, davacının ve vekili Av…. ile davalı idare vekili Av. …'ün geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı, taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı.
Duruşma yapıldıktan sonra Dairemizin 15/10/2021 tarihli ara kararına davalı idare ve diğer kurum ve kuruluşlarca verilen cevapların dosyaya sunulması üzerine, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten, dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten ve SEGBİS ile kayıt altına alınan 14/10/2021 tarihli duruşmanın davacıya ilişkin bölümünün tekrar izlenmesinden sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde, davacının 6749 sayılı Kanun'un 3/1. maddesi ile ilgili Anayasa'ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmeyerek, gereği görüşüldü:
A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı'nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa'nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK'nın anılan toplantısında "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK'nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.
2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine dair kararın iptaline, anılan kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Diğer yandan, davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 223/2-e maddesi uyarınca anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu davacı hakkında verilmiş olan beraat kararının istinaf yoluna başvurulmamak suretiyle 10/06/2019 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa'nın 5. maddesi: "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır."
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz...”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar...”
2) AİHS
AİHS'in 6. maddesinin birinci fıkrası: "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir."
AİHS'in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS'in 15. maddesi: "Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir."
3) Kanun
667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır...”
4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan "Bangalor Yargı Etiği İlkeleri"nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.
C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS'in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS'te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS'in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM'e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, "yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması" şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Tebligat ve cevap verme" kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda 08/09/2021 tarihli ara kararımızla, davacı hakkında ilave bilgi ve belgeler içeren ve 03/12/2018 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş olan davalı idarenin 20/11/2018 tarihli ikinci savunma dilekçesi ve ekinde yer alan bilgi ve belgelere ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre verilmesine karar verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in "Adil Yargılanma Hakkı" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay'da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay'da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.
2) FETÖ'ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!", “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
… Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında ise FETÖ'nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
"Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup ...bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. ...Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. ...Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır...
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir...
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır...
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir...
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır..."
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ'nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan ...ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan ...ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı … kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde ...siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; ... mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; --Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[….] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [...]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.-- …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. ...FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan ...ye ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. ("T" taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ'nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı …nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. ….nin telefonunda, "önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV'de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi" şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.
3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM "demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu" belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM'e göre "kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır." (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa'nın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede "... Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar." denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına" ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir" niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ''kavuşan, bitişen, birleşen'', irtibatlı kavramını ise ''bağlantılı'' olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.
5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
İptal davaları idarî işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır. İdari işlemler ise idarenin kamu gücü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği hukuki sonuç doğuran işlemdir. İdareyi işlem yapmaya sevk eden maddi ve hukuki etkenler ise idari işlemin sebep unsurunu oluşturmaktadır.
Görülmekte olan davada davalı idareyi dava konusu işlemleri yapmaya sevk eden maddi sebep ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesini temin etmektir. Hukuki sebep ise bunu gerçekleştirmek için Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş olması ve yine Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin çıkartılan ve 23/07/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir.
667 sayılı KHK'nın 3.maddesinin 1.fıkrasının öngördüğü üzere Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hakim ve savcılar hakkında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca karar verilir hükmü gereğince davacı hakkında dava konusu işlemler tesis edilmiştir.
Davacı hakkındaki Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde davalı idarece yapılan değerlendirmenin de kuşkusuz keyfiyetten uzak olması gerekir.
Diğer yandan, 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla; "22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir." Hükmü getirilerek söz konusu işlemler yargı denetimine açılmış ve ilgililere davalı idarece haklarında bu çerçevede tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna başvurabilme imkanı tanınmıştır.
Bu kapsamda, dava konusu işlemlerin sebep unsuru yönünden hukuki denetiminin yapılabilmesi; bu değerlendirmeyi doğrulayan maddi sebeplerin yargılama esnasında davalı idarece somut şekilde ortaya konulmasına ve izah edilmesine bağlıdır. Bu konudaki yükümlülük şüphesiz dava konusu işlemleri tesis eden davalı idareye aittir ve etkili bir yargı denetimi yapılabilmesi için gereklidir. Bu husus, "adil yargılanma ilkesi" ile bu ilkenin tamamlayıcısı olan "çelişmeli yargı ilkesi" ve "silahların eşitliği" ilkesi kapsamında Anayasa Mahkemesi kararlarında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da vurgulanmıştır. Anılan tüm unsurlar bir arada sağlandığı takdirde hakkaniyete uygun adil bir yargılamadan söz edilebilecektir.
Her ne kadar dava konusu işlemlerin, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla tesis edilen “olağanüstü tedbir" niteliğinde olması nedeniyle anılan işlemlerin dayanağı olan deliller, davalı idare tarafından dava konusu işlemlerin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulmuş ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemlerin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminde dikkate alınabileceği tabiidir. Bu bağlamda davalı idare, tesis ettiği işlemlerin sebep unsurunu ortaya koyabilmek için bütün imkanlarını kullanarak (teftiş birimini harekete geçirmek, tanık dinlemek, sosyal çevre araştırması yaptırmak, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerince yapılan tespitleri değerlendirmek, tanık ifadelerinde yer verilen hususları değerlendirmek vb.) elde ettiği lehe ya da aleyhe delilleri sunması gerekir.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ilişkin iddialar aşağıda irdelenmiştir.
a) Davacının Kendi Beyanları
Davalı idare tarafından; davacının çocuğunun FETÖ/PDY bağlantılı dershaneye gittiğine yönelik beyanları, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından, bu tespite karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Davacının … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 19/07/2016 tarihli şüpheli ifade tutanağında; "...3-Çocuklarınız hangi okullarda eğitim gördü/görüyor ve eğitimleri sırasında dersaneye gitti mi, gittiyse hangi dersaneye gittiler?Oğlum Kocaeli üniversitesi tıp fakültesi 2.Sınıf öğrencisidir.Kızım ise … İlköğretim Okulundan bu yıl mezun oldu.Seneye … Fen Lisesine gidecek.Oğlum üniversite sınavlarına hazırlanırken Kocaelindeki … Dersanesine gitti.Kızım da fen liselerine hazırlanırken … Dersanesine gitti..." beyanlarına yer verildiği görülmüştür.
Davalı idarece; davacının çocuğunun FETÖ/PDY bağlantılı dershaneye gittiğine yönelik beyanları davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunun göstergesi olduğu ileri sürülmüş ise de, davacının çocuğunun örgüte müzahir dershaneye giderken eğitim saikiyle hareket ettiğinin aksini ve örgütsel saikle hareket ettiğini ortaya koyabilecek somut herhangi bir tespit, tanık beyanı ya da başkaca bilgi ve belgenin dava dosyasında bulunmadığı gibi davalı idarece de dosyaya sunulmadığı görüldüğünden, davacının çocuğunun örgüte müzahir dershaneye gittiğine yönelik kendi itiraf ve beyanları, örgütle irtibat ve iltisaklı sayılması için yeterli bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
Netice itibarıyla, davacının çocuğunun örgüte müzahir dershaneye gittiğine yönelik 19/07/2016 tarihli ifadesinde yer alan beyanları, FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
b)Davacı Hakkında Tanık Beyanları
b-1)Davacı hakkında tanık sıfatıyla ifade veren ... ve … isimli şahısların beyanları yönünden;
Emniyet mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan …'ye ait, … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26/09/2016 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: ".. tarafından Cumhuriyet Başsavcılığınıza verilen dilekçeye vakıf oldum. Bu konuyla ilgili bildiklerimi hatırladığım kadarıyla anlatacağım. 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra özellikle İl Emniyet Müdürlükleri İstihbarat Şube Müdürlüklerinde gerçekleştirilen usulsüz dinlemeler ile ilgili olarak bir çok ilde olduğu gibi ilimizde de bakanlık müfettişlerince idari soruşturma yapılmış idi. Bu soruşturmanın yapıldığı tarihlerde ben KOM Şube Müdürü olarak görev yapıyordum. Soruşturma evrakı tamamlandıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiğini duydum. Ancak dosyayı hiç görmedim ve dosyaya vakıf değildim. Zaman zaman istiharat şube müdürü ile yaptığımız görüşmelerde bahse konu dosyanın adli soruşturma ile ilgili safahatında gecikme olduğu, aylardır herhangi bir talimat verilmediği şeklinde serzenişlerde bulunuyordu. 21/10/2014 tarihinde Cumhuriyet Savcısı … tarafından İl Emniyet Müdürlüğümüze hitaben konuyla ilgili şüphelilerin Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması şeklinde bir talimat yazıldığını duydum. Daha sonra ise 06-07/11/2014 günü tam olarak hatırlamıyorum Cumhuriyet Savcısı … benim kullanmış olduğum cep telefonundan arayarak görüşmek istediğini, savcılığa gelip gelemeyeceğimi sordu. Bende kendisine geleceğimi ifade ederek adliye binasına geldim. …'in odasına girdiğimde kendisi bana kendisinin imzalamış olduğu bir savcı talimatını verdi. Talimatı okuduğumda konuyla ilgili şüphelilerin evlerinde arama yapılması hususu yazıyordu. Herhangi bir gözaltı kararı yoktu. Kendisine biz bu talimatı bu şekilde beklemiyorduk, dosya ciddi bir dosya, gözaltı kararı neden verilmedi diye tepki gösterdiğimde konudan Cumhuriyet Başsavcısı …'nin bilgisi olduğunu, diğer çevre illerlede görüşmeler yaptıklarını ve bu şekilde karar verdiklerini ifade etti. Hatırladığım kadarıyla 08/11/2014 Cumartesi günü nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinden almış olduğumuz arama kararına istinaden şüphelilerin evlerinde arama ve el koyma işlemlerini yaptık. Ayrıca il dışında bulunan şüphelilerle ilgili de KOM Daire Başkanlığı koordinesinde İl KOM Şube müdürlükleri marifetiyle yine arama ve el koyma işlemleri gerçekleştirdik. Bu arama işlemleri devam ederken konu basında yer aldı. İlk önce gözaltı işlemi varmış gibi algılandı. Daha sonra sadece arama yapıldığı şeklinde de haberler yapıldı. Biz ilimizde ve diğer illerde yapılan arama ve el koyma işlemlerini bitirdik. Aynı gün saatini hatırlamıyorum aynı şüphelilerle ilgili gözaltı talimatı verildi ancak bu talimatı …'in mi yoksa Cumhuriyet Başsavcıvekili … tarafından mı verildiğini hatırlamıyorum. 09/11/2014 Pazar günü sabahı gözaltı işlemlerine başladık. İlimizde bulunanları biz gözaltına aldık. Diğer illerde gözaltına aldırdığımız şahıslar ise bir kısmı ekip otolarıyla, bir kısmı uçak ile ilimize teslim edilmek üzere hareket ettiler. Bu arada söylemeyi unuttum, soruşturma dosyası bizde bulunmadığı ve sadece arama yapılması şeklinde talimatı verildiği için gözaltılara başladığımız sabah dahi dosya hakkında çok fazla bilgimiz yoktu. Gözaltı kararı verildiği Cumartesi günü akşam saatlerinde hemen hızlı bir şekilde TEM Şube Müdürlüğü toplantı odasında soruşturmada görev alacak arkadaşlarla uzun bir toplantı yaptık. Çünkü hiç birisi dosya hakkında bilgisi yoktu. Dosyaya vakıf olan İstihbarat Şube Müdürlüğünden arkadaşlar da gelerek dosya hakkında bazı bilgiler paylaştılar. Ertesi sabah gözaltılar yapılacağından dört günlük gözaltı süresini kullanarak ifadenin tamamlanması ve fezlekeli tahkikat evrakının adliyeye gönderilmesi işlemlerini usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirmek üzere planlarımızı yaptık. Bu durum olağan dışı bir durumdu. Normal şartlarda savcılık talimatı ve soruşturma dosyası müdürlüğümüze gönderilmesi sonrasında böyle hassas bir konuda uzun bir süre soruşturmaya devam edilerek tüm delillerin toplanması, suçun tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulması, sonrasında gözaltı işlemi uygulanır. Fakat bahse konu dosyada anlattığım gibi gözaltı işlemi uygulandıktan sonra ancak 09/11/2014 Pazar günü öğleden sonra savcı …'den dosyayı alabildik. Buna rağmen mesai mefhumu gözetmeksizin çalışarak dört gün içerisinde dosyayı bitirmeyi hedefliyorduk. Ancak aynı günün akşamı tam olarak hatırlamıyorum, hatırladığım kadarıyla saat 21 :00 sıraları olsa gerek Cumhuriyet Başsavcıvekilimiz … beni İl Emniyet Müdürümüzün makamında olduğum esnada cep telefonundan arayarak gözaltına alınan şahısların yarın sabah yani Pazartesi sabah saat 08:00 itibariyle adliyede hazır edilmeleri talimatını verdi. Bende kendisine henüz bazı şüphelilerin ilimize dahi intikal ettirilemediğini, bir kısmının gece yarısından sonra müdürlüğümüzde olacağını, ifade alma işlemlerinin yetişmeyeceğini söylediğimde, ifade almanızı zaten istemiyoruz, başsavcımız 10 tane savcı tefrik etti. İfadeleri savcılarımız alacaklar dediğinde bunun sağlıklı olmayacağını, savcılarımızın konuyu bilmediklerini ifade ettim. Ancak kendisi bana talimatın Cumhuriyet Başsavcısı …'ye ait olduğunu, dolayısıyla şahısları sabah beklediklerini ifade etti. Biz yakalama tutanakları, doktor raporları dışında hiç bir işlem yapmaksızın şahısları sabah adliyeye sevkettik. Savcılık ifadelerinden sonra sevkedildikleri nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğince serbest bırakıldılar. Çünkü doğru düzgün bir soruşturma yapmamıza müsaade edilmemişti. Daha sonra başsavcıvekilimiz … ile yapmış olduğumuz görüşmede dosyada çok eksik olduğunu, soruşturmaya devam etmek istediğimizi kendisine ifade ettim. Kendisi de olumlu karşıladı. Daha sonra yine başsavcıvekili ...'nın da bulunduğu bir ortamda yapmış olduğumuz görüşmede nekadar sürerse sürsün soruşturmada eksik kalan tüm yönlerin tamamlanması ve fezlekeli tahkikat evrakının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi şeklinde mutabık kaldık. Fezlekeyi ne zaman gönderdiğimizi hatırlamıyorum. Ancak 2 veya 3 aylık uzun ve titiz bir çalışma sonrasında tanzim etmiş olduğumuz fezleke ile yapılan usulsüz dinlemelerin örgütlü bir şekilde gerçekleştirildiği ve bu suçun FETÖ/PDY terör örgütü çerçevesinde işlendiğini ortaya koyduk. Nitekim şuan dosya şüphelilerinin bildiğim kadarıyla tamamı veya büyük bir kısmı tutuklu vaziyettedir.Ben uzun yıllar terörle mücadele birimlerinde çalıştım. Çok sayıda örgüt soruşturmasında görev aldım. Ancak 21 yıllık meslek hayatımda yukarıda anlattığım şekildeki bir soruşturma sürecini yaşamadım. O tarihlerde ülkemiz genelinde gerek emniyet teşkilatında gerekse adliyelerde bahse konu örgütün tam olarak anlaşılamaması ve yeterli şekilde tepkinin verilememesi çok yaygındı. Nitekim o tarihlerde yeterli ölçüde mücadele edilebilseydi 15 Temmuz darbe girişimi dahi engellenebilirdi diye düşünüyorum.Bahse konu soruşturma ile ilgili yaşanan tüm süreçlerden Cumhuriyet Başsavcısı ...'nın bilgisi olduğunu ve onun talimatları doğrultusunda savcılarımızın hareket ettiğini, gerek … gerekse Başsavcıvekili ... ile yapmış olduğumuz görüşmelerden net olarak biliyorum. ...'nın FETÖ terör örgütü mensuplarına neden bu kadar merhamet gösterdiğini anlayabilmiş değilim. Bu, beni emniyetteki diğer görevlileri ve hatta adliyedeki bazı savcılarımızı şaşırtmış bir durumdur.Benim olayla ilgili bilgi ve görgüm bundan ibarettir."
Aynı şahsın, davacının silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında verilen … tarih ve K:… sayılı beraat kararında yer alan beyanında şu ifadeler yer verilmiştir: "17-25 Aralıktan sonra Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürüydüm. Tabi bir çok soruşturma yürütüldü ama İrfan Demirel ile ilgili konuya gelecek olursak İstihbarat Şube Müdürlüğündeki FETÖ'cülerin yapmış olduğu iş ve eylemlerden kaynaklı bir dosyaydı bu. Polis baş müfettişleri ve zannediyorum mülkiye baş müfettişlerinin yapmış olduğu denetlemelerle ilgili tanzim ettikleri rapor adliyeye gönderilmişti. Adliyede zaten bu aylarca beklemeye alındı, neden alındığını da bir türlü anlayamadık. Bir türlü işlem yapılmıyordu yani. Daha sonra tabi ben adli kolluk olarak bize intikal eden herhangi bir konu yoktu. İstihbarat şubeden kaynaklı bir ön bilgimiz vardı böyle bir dosya olduğuyla ilgili, aradan aylar geçti, zannediyorum yani ay olarak hatırlamıyorum ama İrfan Demirel bir gün telefonla beni aradı ve çağırdı. Müdür bey gelir misiniz bir konu var dedi. Ben de adliyeye geçtim. Bana bir tane talimat evrakı uzattı bir sayfalık. Öyle hatırlıyorum. Bu bizim işte eski istihbarat şube çalışanları yani FETÖ terör örgütü mensuplarının isimlerini içeren bir arama kararıydı diye hatırlıyorum yani gözaltı yoktu. Ben de savcı bey biz böyle bir talimat beklemiyorduk sonuçta biz organize şubeyiz yani arama yaptıracaksanız bunu herhangi bir birim de yaptırabilir artı İrfan Demirel memur suçları savcısıydı yani örgütlü suçlar savcısından beklerken böyle bir talimat memur suçları savcısından geliyordu. Zannediyorum Cuma günüydü öyle hatırlıyorum. Dolayısıyla biz işte başsavcımızla da görüştük, diğer illerle de görüştük. Genel tavrımız bu şekilde, biz soruşturmayı böyle yapacağız deyip kestirip attı. Tabi bize başka söyleyecek bir şey bırakmadı. Ben de evrakı aldım yani çok da memnuniyetsiz bir şekilde çıktım yani odasından, daha sonra işte o evrakın gereği yapıldı ertesi gün, sonra tekrardan işte gözaltı kararları çıktı, bununla ilgili hatırladığım bir şey var mesela Pazar günü tekrar bu şahıslarla ilgili gözaltı kararı çıktı fakat dosya hala bizde yok. Dosya …'de, dosyayı bize vermemiş. Biz şahısları gözaltına alıyoruz. Gözaltı işlemleri sabah erken saatlerde başladı fakat ben savcı beyi aradım yani savcım dosya yok şahıslar geldi ne işlem yapacağız bunlara hiçbir şey yok elimizde dedim. Dolayısıyla tamam ben işte öğleden sonra geçeceğim adliyeye gelip arkadaşlar alsın gibi böyle çok şey tavırlar yani bizim beklediğimiz o tarihlerdeki işte mücadele azmi falan öyle bir şey kesinlikle yok yani o tarihte. … Adliyesinin genelinde yok yani. O tarz sıkıntılar vardı yani özetle böyle özetleyebiliriz.Başsavcı ile ben görüşmedim, fakat yani genel tavrı bu derken şu anda da mesela Kocaeli Adliyesinde bu soruşturmaları çok güzel bir şekilde yürüten savcılarımız var. Soruşturmanın verildiği adres yanlış yani o an örgütlü suçlar savcısına veya başka bu işle mücadele edebilecek o azimde olan insanlar var tabi ki, onlara verilmiş olsaydı daha sağlıklı şekilde yürüyeceğini düşünüyorum. Nitekim şöyle oldu, Şu anda da biz adli kolluk olarak görev yapıyoruz. Yani savcılarımız bazen öyle talimatlar bazı kararlar veriyor ki başsavcı vekilini arıyoruz gerekiyor başsavcımızı arıyoruz. Ya işte savcı beyin kararıdır diyor yani başsavcının talimatına bilmiyorum bana biraz şey geldi. Talimat verdi demedi fakat biraz önce de ifade ettiğim cümleleri kullandı yani başsavcımızla da görüştük onun da bilgisi var şeklinde hatırlıyorum. Başsavcı ile ben görüşmedim. Hatta şöyle bir şey çıkmıştı yani başsavcı şunu söylemiş bilmiyorum yani üçüncü ağızdan duyuyoruz. Savcı bey istemiş istemiş gözaltını fakat işte hakim bey vermemiş gibi çok komik bir şey söylemişti. Yani orada da dedik ki yani talimatı savcı verir. Gözaltı talimatını, arama kararını hakim verir sonuçta gibi. Öyle komik kendini savunma şeyleri vardı yani. Başsavcı da bu konuda masum olduğunu düşünmüyorum. Genelinde bir sıkıntı vardı."
Emniyet mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan ...'ye ait, …Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23/09/2016 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: "Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde geçmiş yıllarda usulsüz dinleme ve özel hayatın gizliliği ile ilgili olarak İçişleri bakanlığı Mülkiye Başmüfettişlerince istihbarat şube müdürlüğünde idari soruşturma başlatıldı. Mülkiye başmüfettişleri 18/06/2014 tarihinde … Cumhuriyet Başsavcılığına tevdii raporu verdiler. Aradan 4 ay geçmesine rağmen bir operasyon yapılamadı. Cumhuriyet Başsavcımız tevdii raporunu örgütlü suçlarla mücadele savcısına vermek yerine kamu görevlileri suçlarına bakan Cumhuriyet Savcısı …'e verdi. Cumhuriyet Savcısı … 21/10/2014 tarihinde posta kanalı ile Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü adına 17 emniyet personeli ifadeleri alınmadan Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması ile ilgili yazı 31/10/2014 tarihinde Kocaeli Emniyet Müdürlüğüne ulaştı. Bu evrak ulaşması üzerine KOM Şube Müdür ...'yı yanıma çağırdım. Cumhuriyet Savcımız … ile görüş, terör örgütü ile ilgili operasyon posta kanalı ile olmaz dedim. Gözaltı kararı verilip, oparesyon yapmamız gerekir dedim. Kendisi Cumhuriyet Savcısı … ile görüştü. Bana geldi. Müdürüm karar değişmiyor, müracaatların sağlanması gerekiyormuş dedi. Operasyon yapmayacağız dedi. Aradan iki gün sonra 03/11/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcığınca Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğüne tekid yazısı geldi. Bunun üzerine... Cumhuriyet Başsavcımız …'yı arayarak Kocaeli Emniyet Müdürlüğüne Cumhuriyet Savcısı … imzalı yazı geldi. 17 kişinin Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması şeklinde, bende Cumhuriyet Başsavcımıza biz örgütte operasyon yapacaktık, dedim neden böyle yazı geldi. Ayrıca bize 21/10/2014 tarihinde gönderilen yazı adliye kaleminden 28/10/2014 tarihinde postaya verilmiş. 29/10/2014 tarihide 29 Ekim olması nedeniyle tatil olduğu, bu yazı emniyet müdürlüğüne 31/10/2014 tarihinde ulaştı.03/11/2014 tarihinde tekid yazısı geldi. Biz örgüte opresayon yapacaktık dedim. Kendisi de bana ben il dışındayım, ben … ile görüşüp operasyon yapılması talimatını veririm dedim. KOM Şube Müdürü … … İle görüşmesini söylediğimde aynı anda İstihbarat Şube Müdürü …'yi da arayarak Cumhuriyet Başsavcıvekilimiz … ile görüşmesi için …'ye gönderdim. Ona da aynı şeklide neden bu postaya verildi. Biz operasyon yapacaktık şeklinde sözlerle usuli hata olduğundan bahsettim. Cumhuriyet Başsavcımız .. telefonda bana ben il dışındayım, ben … ile görüşüp operasyon yapılması hususunda talimat vereceğim dedi. O zamanda gözaltı yaparız dedi. 06/11/2014 günü Cumhuriyet Savcısı … 15 kişi hakkında ev ve işyerlerinde bilgisayar ve bilgisayar programları araması yapılması, mahkemelerin uygun görmesi üzerine arama ve el koyma kararlarının icra edilmesi yazısı geldiğinde KOM Şube Müdürünü …'ya tekrar Cumhuriyet Savcısı …'e gönderdim. Arama ve el koyma var neden gözaltı kararı verilmedi, onu bir sorarsın dedim. Bende hemen telefonla Cumhuriyet Başsavcımız …'yı aradım. Cumhuriyet Savcısı …'in savcılık talimatının eksik olduğunu, gözaltı yazmadığını söyledim. Cumhuriyet Başsavcımız … bana … o şekilde karar vermiş, ben Cumhuriyet Savcısı arkadaşıma karışamam demesi üzerine bende bu konuyu bakanlığa intikal ettireceğim dedim. Bu konuyu telefonlarla şifai olarak intikal ettirdim. Ankara'dan muhtemelen aranmış olacak ki beni gece Cumhuriyet Başsavcısı … telefonla arayarak tamam senin dediklerin olacak, gözaltına alma talimatı verilecek, ben şimdi …'e talimatı veriyorum, bu talimat üzerine hem Kocaeli'de hemde diğer illerde operasyon yapılıp gözaltına almalar oldu. Biz emniyet müdürlüğünde ifade alacağımız sırada Cumhuriyet Savcısı … KOM Şube Müdürü …'yı arayarak ifade almayın acele gözaltındakileri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderin talimatını verdiğini bana … söyledi. KOM Şube Müdürlüğünde şüphelilerin ifadeleri alınmadan ivedi olarak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Bir terör örgütüne operasyon yapılırken üçüncü aşamada operasyon yapılması ilk defa karşılaştığım bir husustur. l. aşama posta yolu, 2. aşama arama ve el koyma, 3. aşama ancak gözaltına alınmadır. Bu konuyla ilgili olarak doğrudan … ile hiç bir görüşmem olmadı.Yukarıda bahsettiğim … tarafından gönderilen talimatların … ile danışılarak alınıp alınmadığı konusunda hiçbir bilgim yoktur. Yukarıda bahsettiğim usuli hatalar olarak nitelendirdiğim hususların o dosyada şüpheli olarak isimleri geçen korunmasına yönelik özel bir kasıtla yapıldığını düşündüm. Bu yüzden de konuyu Bakanlığa intikal ettirdim. Benim olayla ilgili bilgi ve görgüm bundan ibarettir."
Aynı şahsın, davacının silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında verilen … tarih ve K:… sayılı beraat kararında yer alan beyanında şu ifadeler yer verilmiştir: " … C.Başsavcılığı'nda 23/09/2016 tarihinde vermiş olduğum ifademi aynen tekrar ederim. İfademde de belirtmiş olduğum "geçmiş yıllara ilişkin usulsüz dinleme ve özel hayatın gizliliği ile ilgili" soruşturma başlatıldı. Aradan 4 ay geçmiş olmasına rağmen operasyon konusunda yetkili kamu görevlileri suçlarına bakan … yetkiliydi. Soruşturmada yapılan usulü eksiklik ve yanlışlıkları ifademde belirtmiştim. Bunlardan ehemmiyetli olan öncelikle arama el koyma kararı olup gözaltı kararı verilmemiş olmasıdır. Aramada bir suç unsuruna rastlanması halinde gözaltının uygulanması gerekeceği haller olabilir. Bu husus alelade gözden kaçacak bir husus değildir. Bu soruşturma hususunda Savcı …'in en aşağı ihmali olduğu aşikardır. Ancak ben …'i bu soruşturmada sadece soruşturma savcısı olarak biliyorum. Benim telefonda o zamanki Başsavcı … ile yaptığım telefon konuşmasında bana "gözaltı kararı verilmeden arama el koyma işlemlerinin yapılacağını" söyledi. Kendisine bu şekilde terör operasyonları yapılamayacağını söyledim. Ancak bunun üzerine "soruşturma Savcısı yetkilidir, benim müdahalem olması söz konusu değildir" dedi. Akabinde İçişleri Bakanlığı'na kendi hiyerarşi düzenimiz içinde ilettim. Sonrasında zaten Başsavcı … beni arayarak "soruşturmanın usulüne uygun yapılacağını, gerekirse gözaltı kararlarının da verileceğini" söyledi. Zaten … soruşturmadan alınıp yerine Başsavcı vekili … verilmişti. Ancak bu Savcılar arasındaki görev değişikliğinin Başsavcı …'nın talimatlarının yerine getirilmemesi ya da sekteye uğratılması sonucu olduğunu düşünmüyorum. Başsavcılığın talimatıyla emniyette ifadeleri alınmayan il dışından gelen şüpheliler mevcutlu olarak getirilmesi istendi. Bunları Adliye'ye götürdük. Alelacele Sulh Ceza Hakimi karşısına çıkarıldılar. Hepsinin serbest bırakıldığı hususu konusunda bilgim de vardır. Bu soruşturma sonrası bende, Başsavcı … ve soruşturmaya atanan …'in o dönem cemaat adı ile bilinen FETÖ mensuplarını korumaya yönelik davranışlarının olduğu kanaatine vardım. Bu olayda hakkında arama el koyma kararı olan Şube Müdürünün evinin aranması sırasında aramayı gerçekleştiren polis memurlarına müdahalesi olan yanlış hatırlamıyorsam o dönem Eğitim Şube Müdürüydü. Bu müdahale nedeniyle biz adli kolluk vazifesinin yerine getirilmesi durumunun da göz önüne alınarak idari soruşturma için Savcılığa tevdii raporu düzenledik. Savcılığa intikal ettikten sonra yine görevli Savcı … bu soruşturma hakkında 5 gün içinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Örgütsel anlamda … ile o Şube Müdürünün irtibatlı olduğunu o dönemde düşündüm. Halada bu kanaatim bakidir. Konu hakkında bildiklerim bunlardan ibarettir. Önceki beyanlarımı da tekrar ederim,"
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan …'nin … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/09/2016 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: "...2010 yılı Eylül ayında … Cumhuriyet Savcısı olarak atandım. 2012 yılı Ocak ayında yapılan iş bölümüyle de memur suçları soruşturma bürosunda görevlendirildim. Bu görev kapsamında … İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli personelin 2010-2013 yılları arasında gerçekleştirmiş oldukları içerisinde vali, emniyet müdürleri, iş adamları ve mit mensubunun yer aldığı yasadışı dinleme soruşturmasına konu … soruşturma sayılı dosyanın ilk işlemlerini ben yaptım. 2014 Haziran ayındaki HSYK Yaz Kararnamesiyle …Başsavcı vekilliği görevine atanmama müteakiben yapılan iş bölümü ile memur suçları soruşturma bürosu görevi Cumhuriyet Savcısı …'e verildi. Dolayısıyla sözkonusu yasadışı dinleme dosyasını da savcı … Bey'e devrettim. Hatırlamadığım bir zamanda Cumhuriyet Başsavcısı …'nın odasında … Bey de olduğu halde bu dosya ile ilgili soruşturma usulüne ilişkin Başsavcı …'nın "biz diğer illerdeki gibi yapmayacağız, delilleri toplayacağız, hak ve adalet neyi gerektiriyorsa onu yapacağız, gerekirse takipsizlik kararı vereceğiz" dediğini hatırlıyorum. Hatırladığım kadarıyla 2014 yılı Ekim sonu Kasım ayı başlarında Savcı … Bey, sözkonusu soruşturma dosyasının şüphelilerini İl Emniyet Müdürlüğüne gönderdiği müzekkere ile ifadeye çağırmış. Başsavcı …'nın seminer dolayısıyla il dışında bulunduğu bir zamanda …eski Başsavcı vekili halen … Başsavcı vekilliği görevini yürüten … ile birlikte odasında bulunduğumuz bir zamanda İstihbarat Şube Müdürü ..., …Bey'in gönderdiği müzekkere ile birlikte odaya geldi. Kendisini İl Emniyet Müdürünün gönderdiğini söyledi. Soruşturmanın operasyonel biçimde değilde sadece şüphelilerin ifadeye çağrılması şeklinde izlenen yöntemden rahatsızlık duyulduğunu iletti. Ben İstihbarat Müdürünün getirdiği talimat yazısını inceledim. …Bey, soruşturmanın şüphelilerini müzekkere ile davet etmişti. … konuyla ilgili İl Emniyet Müdürünün, Başsavcı ile telefonla görüştüğünü, Başsavcı'nın da kendisini bana yönlendirdiğini iletti. İl Emniyet Müdürü ile telefonda bende görüştüm. Kendisi bu soruşturmada sadece şüphelilerin ifadesine başvurmak üzere davet edilmesi yönteminin usule ve ülke çapındaki diğer uygulamalara aykırı olduğunu söyledi. Bunun üzerine … Bey'i, konuyu bir kez daha görüşmek üzere İrfan Bey'e yönlendirdim. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra …Bey … Bey ile görüştükten sonra yanımıza geldi. … Bey'in, verdiği talimatın arkasında olduğunu, soruşturmayı operasyonel biçimde gerçekleştirmeyeceğini söylediğini bize iletti. Sonraki günlerde Savcı … ifadeye gelen bir kaç polis memurunun savunmasını aldıktan sonra adli kontrol talebiyle mahkemeye sevketmiş. Bu süreçte yanılmıyorsam Cuma günü … Bey ile birlikte Gebze Adliyesi'ni ziyarete gitmiştik. Akşam vakti mesai bitimine yakın saatlerde … Bey beni telefonla arayarak önemli bir gelişme için görüşmemiz gerektiğini söyledi. Gebze'de olduğumu söyleyince dönüşte yüzyüze görüşürüz dedi. Akşam saatlerinde … Bey ile adliyeye döndüğümüzde adliyenin giriş merdivenlerinde … Bey ile karşılaştık. Kendisi bize soruşturma kapsamında arama kararı verdiğini söyledi. Aynı gün gece Başsavcı … beni telefonla arayarak …Bey'in, soruşturmada sadece arama kararı verdiğini, gözaltı talimatı yapmadığını söyledi. Bende kendisine adliye girişinde karşılaştığımızda …Bey'in arama kararı verdiğini söylediğini, gözaltı talimatı verdiğini söylemediğini ilettim. Bana … Bey ile konuyu görüşmemi söyledi. … Bey'i telefonla arayarak Başsavcının beni aradığını sadece arama kararı verilip gözaltı talimatı verilmediğini söyledim. Kendisi bana bir kısım şüphelilerin ifadelerini aldığını, ve hatta adli kontrol tedbiri talebinde bulunduğunu, dolayısıyla aynı kişilerle ilgili tekrar gözaltı işlemi yapılmasını usule aykırı olacağını söyledi. …Bey'e konuyla ilgili ayrıntıları Başsavcı Bey ile görüşmesini söyledim. Ertesi gün yani Cumartesi sabah şüphelilerin evlerinde arama ve el koyma işlemi yapılmış. İlk başta basına bu konu arama ve gözaltı operasyonu şeklinde yansıdı. İlerleyen saatlerde gözaltı olmadığı, sadece arama yapıldığı basında alaycı biçimde yer aldı. Aynı gece Başsavcı …'nın, telefonla Savcı …'İ arayarak bu soruşturmadaki izlenen usulün kamuoyunda rahatsızlık uyandırdığını dile getirerek şüpheliler için gözaltı talimatı vermesini istediğini biliyorum. Aynı gece … Bey tüm şüpheliler için gözaltı talimatı verdi. Pazar günü öğleden sonra Başsavcı … beni arayarak gözaltına alınan şüphelilerin ertesi gün yani Pazartesi günü sabah emniyet tarafından mevcutlu olarak adliyeye getirileceğini, bu soruşturmada benim koordinatör olarak görev yapmamı, şüphelilerin ifadelerini almak üzere 6-7 Cumhuriyet Savcısı tespit etmemi istedi. Başsavcı Bey'e, yeni seçilen HSYK üyelerini ziyaret kapsamında Pazartesi günü kurula gideceğimizi söyledim. Kendisi bana HSYK üyeleri ziyaretini iptal etmemi, soruşturmaya benim vaziyet etmem gerektiğini söyledi. Aynı gün akşam KOM Şube Müdürü … Bey beni arayarak soruşturmayla ilgili bundan sonraki aşamalarda benim yetkili olduğumu, talimatı benden alacaklarını söyledi. Bende Başsavcı Bey'in beni soruşturmada koordinatör olarak görevlendirdiğini, Pazartesi sabahı gözaltına alınan şüphelilerin ifadeleri alınmaksızın mevcutlu olarak adliyeye getirilmelerini istediğini söyledim. KOM Şube Müdürlüğünde soruşturmaya ilişkin herhangi bir evrak ve doküman da yoktu. Pazartesi sabahı …Bey benim odama geldi. İfadeleri alacak savcıları birlikte tespit edelim dedi. Kendisine bir önceki gün Başsavcı Bey'in soruşturmada beni koordinatör olarak görevlendirdiğini, ifadeyi alacak savcıları tespit ettiğimi söyleyince … Bey şaşırdı. Başsavcı Bey'in beni koordinatör olarak görevlendirmesinden haberinin olmadığım söyledi. Şaşkınlığını gizleyemedi. Akabinde görevlendirilen Cumhuriyet Savcısı arkadaşlar tüm şüphelilerin ifadelerini aldılar. Şüphelileri tutuklama talebiyle mahkemeye ben sevkettim. Tutuklama talebimiz ve devamındaki itirazımız da ilgili mahkemelerce reddedildi. KOM Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından şüpheliler mevcutlu olarak adliyeye getirildiğinde soruşturma dosyası çok eksikti. Soruşturmaya konu istihbarat şube müdürlüğündeki yasadışı dinleme vaakalarına ilişkin sahte istihbarat raporları ve bu istihbarat raporu içeriğinde belirtilen kişiler ile bağlantıları ve örgütlü suç ile ilişkilendirilmelerine ilişkin hiç bir araştırma yapılmamıştı. Dolayısıyla oldukça eksik bir soruşturmaya dayalı olarak o tarihte şüpheliler hakkında işlem yapılmış oldu. Bu aşamadan sonra soruşturma dosyasının tüm işlemlerini ve iddianameyi ben düzenledim. Soruşturmayla ilgili ayrıntılı araştırma yapılmasını ve delillerin toplanması için KOM Şube Müdürlüğüne talimat yazdım. 2 yada 3 ay gibi bir süre ile KOM Şube Müdürlüğü soruşturma dosyasıyla ilgili tüm delilleri toplayabildi. Bu soruşturmada izlenen usulün hatalı olduğu izahtan varestedir diye düşünüyorum. Çünkü önce bir kısım şüphelilerin ifadelerinin alınması, ardından arama ve el koyma talimatı verilmesi, daha sonrasında gözaltı işlemi yapılması usuli hükümlere aykırılık teşkil etmektedir. Bu soruşturmada izlenecek usul açısından Başsavcı … ile savcı …'in birlikte vardıkları mütabakat çerçevesinde hareket edip etmediklerini bilmiyorum. Ancak Savcı …'in adliyedeki sohbet ortamlarında, bu soruşturmaya ilişkin izlediği usulden Başsavcı …'nın başından beri haberdar olduğu ve onun bilgisi dahilinde ve talimatıyla hareket ettiğini söylediğini duydum. Benim gibi bir çok meslektaşta İrfan Bey'in bu söylemine şahittir. Benim olayla ilgili bilgi ve görgüm bundan ibarettir."
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan …'nın …Ağır Ceza Mahkemesi'nin … Talimat sayılı dosyasında düzenlenen 13/09/2017 tarihli tanık beyanında şu ifadelere yer verilmiştir: "… Ağır ceza Mahkemesi'nin … Esas sayılı dosyasında bulunan talimat içeriğini anladım. Halen Sakarya Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak 1 yılı aşkın süredir Sakarya'da görev yapıyorum. 17-25 Aralık 2013 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Bakanlarına yönelik İstanbul CMK 250 ile yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan yargı darbesi girişiminin devletimizin girişimleri ile akamete uğratılması sonrasında kurulduğu günden beri soruşturma biçimleri ve uygulamaları tartışılan ve daha önce kapatılan CMK 250 ile ilgili özel yetkili Mahkemelerin yerine tesis edilen TMK 10. Madde ile yetkili olarak özel yetkili Mahkemelerin ve Cumhuriyet Başsavcılıklarının 2014 yılında kapatılması sonrasında Diyarbakır TMK 10. Madde ile yetkili Cumhuriyet Savcılığı görevinden yanılmıyorsam 2014 yılı Mart ayında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Kararnamesi ile …Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak atandım. Kocaeli'ne atanıp göreve başladıktan sonra … Adliyesinin genel durumu ilk önce gözlemleme imkanı olduktan sonra ülkenin ve devletimizin geçirdiği sıkıntılı sürecin vehametinin algılanması noktasında büyük yetersizlikler olduğunu gördüm. Göreve başladığımda …Cumhuriyet Başsavcısı olarak … görev yapıyordu. Diğer Başsavcı Vekili olarak ise şuan meslekten ihraç olduğunu bildiğim ve sonradan FETÖ/PDY mensubu olarak hakkında soruşturma başlatıldığını bildiğim … görev yapmakta idi. 2014 yılı yaz kararnamesi ile birlikte diğer Başsavcı Vekili ...'nün tayini Bursa iline Cumhuriyet Savcısı olarak atanmıştı. Yerine ise Kocaeli Adliyesinde görev yapan Cumhuriyet Savcısı olan … atanmıştı. Yanılmıyorsam … tarafından yapılan iş bölümü uyarınca …'nin baktığı işlere Cumhuriyet Savcısı … görevlendirilmişti. Cumhuriyet Savcısı …'İ Kocaeli Adliyesine atanmadan önce tanımıyordum. 17-25 Aralık sürecinin akamete uğratılmasından sonra FETÖ/PDY mensupları tarafından Ankara, İstanbul gibi büyük illerde Selam Tevhid Kudüs dosyası veya başka dosyalar adı altında yapılan usulsüz dinleme dosyalarının bir benzerinin Kocaeli ilinde de olduğunu duymuştum. O dönemlerde soruşturmalarda izlenecek yöntemin nasıl olacağı hususunda tereddüt yaşamıyordum. Karşımıza devletin içine sinsice yerleşmiş devletin imkanlarını kullanan, kendi menfaat ve çıkarları için kendilerinden olmayanlara kumpaslar kuran, iftiralar atan, bezdiren hatta iktidarı, hükümeti değişik yöntemlerle devirmeye çalışan bir terör örgütünün varlığından şüphe etmiyordum. İzlenecek soruşturma yöntemi açısından da karışımızda bir terör örgütü olduğunu düşündüğüm için gerek memurlara ilişkin izlenen yöntem veya başka soruşturma yöntemleri dışında doğrudan terör örgütüne yönelik yürütülen soruşturma yöntemlerinin yürütülmesi gerektiğini açık ve net bir şekilde dile getiriyordum. Tarihini hatırlamadığım bir zamanda Başsavcı …'nın odasına girdiğimde de usulsüz dinleme dosyasının mahiyetini bilmeden izlenecek soruşturma yönteminin terör örgütlerine yönelik soruşturma yöntemleri olacağını dile getiriyordum. Bu düşüncem Başsavcı vekili …'nin de olduğu bir ortamda dile getirilmişti. Bu yaklaşım tarzım bilindiği için Başsavcı tarafından yapılan iş bölümlerinde bu çeşit önemli dosyalardan uzak tutulduğum kanaatine vardım. Hatırladığım kadarıyla 2014 yılı Ekim ayı sonu veya Kasım ayı başlarında Kocaeli adliyesinde bulunan usulsüz dinleme ve soruşturma dosyası memur suçlarına bakmakla görevli Cumhuriyet Savcısı … tarafından yürütülmekte iken … dosyanın şüphelilerini İl Emniyet Müdürlüğü'ne gönderdiği müzekkere ile ifadeye çağırmış. Başsavcı …'nın il dışında seminerde olduğu bir dönemde Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü'nden istihbarat şube müdürü olan … benim odama geldi. Bu sırada yanımda Cumhuriyet Başsavcı Vekili … de vardı. Kendisinin elinde Cumhuriyet Savcısı … tarafından yazılan müzekkere vardı ve kendisini İl Emniyet Müdürünün gönderdiğini, usulsüz dinleme ve soruşturma dosyasında şüphelilerin ifadeye müzekkere ile çağrılması ve müzekkerenin posta yoluyla gönderilmesinden rahatsızlık duyulduğunu bize iletti. Müzekkereyi ben ve Cumhuriyet Başsavcı vekili … gördük. Cumhuriyet Savcısı …'in şüphelileri müzekkere ile ifade için çağırdığını gördük. … bey bu konuyla ilgili olarak Emniyet Müdürünün de Başsavcı ile görüştüğünü, Başsavcının da kendisinin …bey'e yönlendirdiğini iletti. Benim odamda soruşturmanın … bey tarafından yürütüldüğü rahatsızlığın Başsavcı'ya iletilmesi gerektiğini ben tekrar yineledim. Yanılmıyorsam … bey'de konuyu tekrar görüşmek üzere Cumhuriyet Savcısı …'in odasına gitti. Bir müddet sonra İstihbarat müdürü tekrar bizim yanımıza geldi. Cumhuriyet Savcısı …'in talimatın arkasında olduğunu, soruşturmayı operasyonel bir şekilde yürütmeyeceklerini ilettiğini söyledi. Daha sonra benim odamdan ayrıldı. Ben böyle önemli bir dosyanın memur suçlarına bakan Cumhuriyet Savcısı … tarafından bunun adeta bir görev suçuymuş gibi değerlendirilerek bu şekilde yürütülmek istendiği veya etkin bir soruşturmanın yapılmak istenmediğini düşündüm. Birkaç gün sonra Cumhuriyet Başsavcı Vekili … ile birlikte Gebze Adliyesi bizi ziyarete gelen Hakim, Savcılara iade -i ziyaret ve yeni göreve başlayanlara da hayırlı olsun demek için gitmiştik. Gebze adliyesinden akşam vakti dönerken yanımda …'nin telefonla arandığını, arayanın da … olduğunu anladım. … bey Gebze'den yola çıktığımızı, Kocaeli Adliyesine uğrayacağımızı söyledi. Kocaeli Adliyesine gittiğimizde merdivenlerden çıkarken Cumhuriyet Savcısı … ile karşılaştık. … o sırada … bey ile görüştü. Usulsüz dinleme ve soruşturma dosyasında arama kararı verdiğini ilettiğini söyledi. Bu aşamadan sonraki süreci takip ediyordum. Yanılmıyorsam Cumartesi günü sabah ben ulusal medyada alt yazı olarak Kocaeli ilinde usulsüz dinlemeler yapan polislerle ilgili evlerinde arama yapıldığı haberini gördüm. Cumhuriyet Başsavcı Vekili … beyi telefonla aradım. Operasyon yapılmış dedim. Ancak ben bir Cumhuriyet Savcısının böyle önemli bir dosyada evde arama kararı verip, şüphelilere isnat edilen suç ile ilgili gözaltı kararı vermediğini bilmediğimden, bu olayın aramalar yapılırken Emniyet Müdürlüğü tarafından şüphelilerin gözaltı yapılamaması üzerine oluşan rahatsızlık sonucunda olayın açığa çıktığını öğrendim. Zaten medyada da önce arama ve gözaltı şeklinde çıkan haberlerin akabinde gözaltı olmadığı, sadece arama yapıldığı şeklinde çelişkili haberlerinde geldiğini duydum. Haftasonu olduğu için konuyu Cumhuriyet Başsavcı Vekili … bey ile görüşmüştük. Şüphelilerin evlerinde arama yapılıp gözaltı kararı verilmemesi üzerine aynı gün yanılmıyorsam Cumartesi günü akşamı şüphelilere gözaltı kararı verildiğini öğrendim. Bu talimatın oluşan rahatsızlık sonucunda …'e Başsavcı tarafından verildiğini değerlendiriyorum. Emniyet Müdürlüğü tarafından adreslerinde arama yapılıp bulunan şüphelilere Pazar günü sabahında gözaltı işlemleri yapılmıştı. Daha sonraki süreçte Başsavcı … tarafından Cumhuriyet Başsavcı Vekili … bey'i koordinatör olarak atandığını biliyorum. Pazartesi günü tüm şüpheliler … bey'in koordinatör olarak atanmasından sonra Başsavcı beyinde bilgisi dahilinde Kocaeli Adliyesine getirildiklerini biliyorum. Şüphelilerin ifadeleri için 6-7 tane Cumhuriyet Savcısı arasında paylaşım yapıldı. Aynı günün akşamına kadar ifadeler alındıktan sonra şüpheliler tutuklanmaları için Sulh Ceza Mahkemesine sevk edildiler. Ben o süreçte şüphelilerin hiçbirinin tutuklanmadığını, yapılan itirazlarında red edildiğini biliyorum. Soruşturmanın gözaltı, ifade, sorgu ve itiraz işlemleri bittikten sonra soruşturmanın eksik yapıldığını, izlenen soruşturma yönteminin bir yöntem olmadığını gördüm. Daha sonra KOM Şube Müdürü ..., benim ve … beyin bulunduğu bir ortamda soruşturmadaki eksiklerden de bahsetmişti. Bizde eksikliklerin tamamlanması, bütün yönleriyle hazırlanmış bir dosya olması gerektiğini ilettik. Çünkü olayın başından beri böyle önemli bir dosyada önce müzekkere ile ifadeye çağırma, müzekkerenin posta yoluyla gönderilmesi, daha sonra oluşan rahatsızlıkla arama kararı verilmesi, gözaltı kararı verilmemesi üzerine bundan da duyulan rahatsızlık sonucunda aramalar yapıldıktan sonra aynı günün akşamında şüphelilere gözaltı kararı verilmesi, şüphelilerin sorgularının Emniyet Müdürlüğünde doğru dürüst yapılamadan adliyeye çıkartılması düşünüldüğünde burada etkin bir soruşturma yönteminin olmadığının ortaya çıktığını gördüm. Bu derece önemli bir dosyada Cumhuriyet Başsavcısı … ile …'in birlikte bir mutabakat ile bu yöntemi izleyip izlemediklerini bilmiyorum. Bu çeşit önemli bir dosyada Başsavcının bilgisi haricinde bir işlem yapılmasının mümkün olmadığını değerlendiriyorum. Soruşturmanın eksik yönlerinin Cumhuriyet Başsavcı Vekili … tarafından tamamlanarak dava açıldığını duydum. Dava açılma safhasında yanılmıyorsam benim tayinim Kocaeli'nden çıkmıştı. Bu konuyla ilgili olarak diyeceklerim bundan ibarettir."
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …'nın …Ağır Ceza Mahkemesi'nin … Talimat sayılı dosyasında düzenlenen 18/09/2017 tarihli tanık beyanında şu ifadelere yer verilmiştir: " Ben şuanda Yargıtay C. Başsavcılığından emekli oldum, iddianamede bahsi geçen sanık (davacı) …' i babası ile Tunceli nazimiye ilçesinde banka müdürü olarak çalışmasından dolayı bende orada görev yaptığım için tanırım, kendisi okulu bitirmişti, kendisinin … kurumunda Fetö yapısı ile alakası olmayan bir tanıdığımın yanına göndermiştim, orada uzun süre avukatlık yaptığını duydum, zaman zaman irtibatımız devam etti, 2014 yılında Kahramanmaraştan … Başsavcılığına atandığımda tekrar Kocaelinde birlikte çalışma durumumuz söz konusu oldu, burada görev yapan hakim ve savcıları yakınen tanımadığım için değişik arkadaşlara sorarak Fetö yasa dışı dinleme operasyonunu o tarihte C. Savcısı olan … beye dosyayı tevdi ettim, kendisi ilk önce bu dosyanın doğrudan soruşturulamayacağını istihbarat yönetmeliği gereği valilikten izin alınması gerektiğini belirterek ve bu hususta Samsun Başsavcılından ve İçişleri Bakanlığının genelgesini de dosyaya koyarak benim yanıma gelip bunu doğrudan soruşturulmayacağı, görevli memurların izin alınarak haklarında işlem yapılacağını söyledi ve dosyayı valiliğe gönderdi, yaklaşık 2 ay sonra dosya Başsavcılığımıza gelince yine bir müddet dosyayı … soruşturdu, bir gün başsavcı vekili olduktan sonra bana bu dosyayı soruşturamayacağını daha önce memurlarla ilgili Kocaelinde dava açtığını, bu işlerin zor olduğunu belirterek başka bir savcı arkadaşa bu dosyayı tevdi etmemi benden talep etti, bende kendisinin uzun süre burada çalıştığını kurulun kendisini başsavcı vekili yapmasından dolayı o yapıdan olmadığını bildiğim için kimi görevlendirelim diyince C. Savcısı …' in bu işe uygun olduğunu, bende kendisinin o yapıdan olup olmadığını sorduğumda güvenilir soruşturmaları etkili bir şekilde yapacak donanımda olduğunu belirttim, bende zaten gözlemimde İrfan beyin o yapıdan olmadığı kanaatindeydim, nedeni şuydu, kendisi açıktan Cuma namazına gittiği, kendisini muhafazakarlığını saklamadan ortaya koyduğundan dolayı …'nin de tavsiyesi ile bu dosyayı kendisine tevdi ederken bu işlerin zor olacağını söyleyince bende her savcıma söylediğim gibi biz hak ve adaletten ayrılmadan vicdanımıza göre karar vermemiz gerektiğini söyledim, şov yapmayacağız veya takipsizlik kararı vereceğiz gibi bir şey söylemedim, söylemem de söz konusu değildir, dosya tevdi edildikten sonra dönem dönem emniyet ve İrfan bey dosya ile ilgili bazı bilgiler aktarıyordu, ancak ben yargı teşkilatı toplantısı için Ankara da bulunduğum sırada ve burada yok iken hafta sonu cumaya denk gelen bir zamanda bana sorulmadan sadece adres tespiti ve arama kararı ile getirilerek gözaltı kararı verilmeden operasyona başlanmasını ben dönemin emniyet müdüründen öğrendim, bunun üzerine … Bey i arayarak bu usul ve yöntemin bana haber verilmeden yapılmasını ve bu şekliyle yapılmasının doğru olmadığını söyledim, ertesi günü kendisinden dosyanın alındığını ve koordinatör olarak C. Bassavcı vekilleri … başta olmak üzere kendisini … bey ile birlikte görevlendirdim ve her ikisinede dosyanın İrfan beyden alındığını, yanına diğer savcıların da eklenerek soruşturmanın doğru düzgün ve dürüst bir şekilde yapılması gerektiğini, bir operasyonun sadece arama ve adres tespiti ile yetinilmemesi gerektiğini, bununla aynı zamanda gözaltı işlemi ile yapılması gerektiğini bir başsavcı, bir C. Savcısı veya bir hukukçunun çok rahatlıkla bilmesi gerekir, çünkü dosyada zaten şüphelilerin adresleri mevcut idi, benim talimatım hukukun dışına hiç bir zaman çıkılmaması ve yapılan işin düzgün olması yönündeydi, ben bu yöntemi benimsemiş olsaydım burada ve benim bilgim dahilinde yapılmış olurdu, yapılan iş daha sonra cumartesi günü düzeltilerek tüm sanıklar vakit kaybetmeksizin gözaltına alınmış ve hukuki sürece devam edilmiş ve sanıklar hakkında benim görevimde iddianame tanzim ettirilerek bildiğim kadarıyla şuanda da davaları devam etmektedir, söyleyeceklerim bundan ibarettir, İrfan beyin o tür bir bağlantısı olmadığına inanıyorum, o dosyada yapılan eksikliğin tarafımca görülmesi üzerine bir günlük gecikme ile normal seyrine alınmış ve devam edilmiştir, …'nin ifadesnide belirtmiş olduğu İrfan bey in benim bilgim dahilinde bu tür şeyi yaptığına yönelik ifadesi tamamen dedikodudan ibarettir, böyle bir şey söz konusu değildir, benim bilgim dışındadır, dosyanın başından ve sonundan itibaren … bey in … bey in dönemi dışında kontrolü ve bilgisi dahilinde yapılmıştır, ben sanık (davacı) … ın Fetö terör örgütü üyesi olmadığını düşündüğüm için zaten soruşturmayı vermiştim, eksikliğini de görünce dosyayı kendisinden aldım, başkaca ekleyeceğim husus yoktur."
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından, "davacı hakkında düzenlenen iddianamede yer verilen şüphelinin görev aldığı … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ilişkin usulsüz dinleme soruşturmalarında yukarıda ifadelerine yer verilen tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere, soruşturma konusunun önemine rağmen soruşturmanın yürütülmesi şeklinin alışılmışın dışında gerçekleştirilmesi nedeniyle şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lehine tavır aldığına ve anılan örgütün emniyet yapılanmasında yer alan şüphelileri koruduğuna yönelik tespitler ile bu doğrultudaki …'nin tanık olarak ifadelerindeki davacının FETÖ/PDY kapsamındaki soruşturmaya ilişkin olağan dışı usul ve tavrına ilişkin detaylı beyanlarının" davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise; Kocaeli Valiliği tarafından geçmiş yıllarda usulsüz istihbari nitelikte telefon dinlemeleri yaptıkları iddiasıyla Kocaeli Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli polis amir ve memurları hakkında 2014 yılı Nisan ayında Kocaeli C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, Başsavcılığın … Soruşturma sayılı soruşturma dosyası aynı tarihte memur suçları bürosu savcısı olan …'ye tevzi edildiği, C.Savcısı …'nin bilahare …C.Başsavcı Vekilliğine atanması üzerine yapılan yeni iş bölümü uyarınca memur suçları bürosunda görevlendirilmesi nedeniyle söz konusu dosyanın 2014 yılı Eylül ayında kendisine aktarıldığı, dosyanın kayda girdiği Nisan ayından şahsına aktırıldığı Eylül ayına kadar yaklaşık 5 aylık bir sürede, herhangi esaslı bir işlem yapılmadan basit ve göstermelik bir yazışma dışında işlemsiz bırakıldığı, Başsavcı vekili … Bey'e dosyanın neden işlemsiz kaldığını sorduğunda işlerinin çok yoğun olduğunu HSK seçimleriyle uğraştığını, Ekim ayından sonra yapılacak HSK seçimlerinden sonra dosyayı ele almayı planladığını söylediği, …'nin söz ve davranışlarından, dosyadan çekindiğini ve HSYK seçimlerinde oluşacak kurul yapısına göre hareket etme niyetinde olduğunu anladığı, Ayrıca ... Başsavcı Vekili …' nin oğlu …'nin o tarihte FETÖ/PDY'ye ait … Fen Lisesinde burslu adı altında ücretsiz bir şekilde öğrenim gördüğü, bu öğrenciliği 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin akabinde okulun KHK ile kapatılmasına kadar devam ettiği, yani bir yandan FETÖ ile mücadele görüntüsü verirken bir yandan da imkânlarından ücretsiz bir şekilde faydalandığı, soruşturma dosyasını devraldıktan birkaç gün sonra Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı … tarafından makamına davet edildiği, odasına gittiğinde Başsavcı Vekili … ile birlikte otururken sohbet esnasında Başsavcının, sözü malum soruşturma dosyasına getirerek soruşturmanın kendi koordinesinde yapılacağını, diğer yerlerdeki Başsavcılıklar gibi yapmayacaklarını, haktan-hukuktan ayrılmayacaklarını, gerekirse takipsizlik - kararı vereceklerini söylediği, “diğer yerlerdeki savcılıklar gibi yapmayacağız” derken benzer suçlarla ilgili birçok yerde operasyon şeklinde yapılan soruşturmaların haksız ve hukuksuz bir şekilde yapıldığını kastettiği, ancak gerek bu görüşmede gerek daha sonra yaptıkları görüşmelerde dosyayı etraflıca incelediğini, iddiaların ciddi olduğunu takipsizlik kararı verilmesinin söz konusu dahi olamayacağını aksine etkili bir soruşturma yapılarak şüphelilerin tutuklanmaya sevk edilmesi gerektiğini, başka yerlerde soruşturmaların genellikle bu şekilde yapıldığını farklı uygulama yapmanın sıkıntı oluşturabileceğini kendisinin beyan ettiği, ancak Başsavcının, tüm şüphelilerin memur olduklarını müsnet suçun 4483 sayılı yasa kapsamında soruşturma iznine tabi olduğunu, ancak Valiliğin soruşturma iznine gerek olmadığı düşüncesiyle tevdi raporuyla suç duyurusunda bulunduğunu, bunun sıkıntılı bir durum olduğunu, o nedenle şüphelileri gözaltına almadan ifadeye çağırması yönünde talimat verdiği, bahsi geçen soruşturmayı başından itibaren kendisinin hiyerarşik üstü olan Başsavcı …'nin talimatlarıyla ve bilgisi dahilinde gerçekleştirdiği, bahsi geçen tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde beyanlarının doğruluğunun açıkça anlaşıldığı, mesela tanıklardan Başsavcı Vekili …'nin ifadesinde “... Cumhuriyet Başsavcısı …'nin odasında İrfan Bey de olduğu halde bu dosya ile ilgili soruşturma usulüne ilişkin Başsavcı …'nın biz diğer illerdeki gibi yapmayacağız, delilleri toplayacağız, hak ve adalet neyi gerektiriyorsa onu yapacağız, gerekirse takipsizlik kararı vereceğiz' dediğini hatırlıyorum” şeklinde beyanı bulunduğu, bu beyandan da anlaşılacağı üzere Başsavcı … “diğer iller gibi yapmayacağız, hak ve adalet neyi gerektiriyorsa onu yapacağız” demek suretiyle, başka yer savcılıklarınca benzer suçlardan şüpheli olan şahısların gözaltına alınıp tutuklamaya sevk edilmeleri yöntemini benimsemediğinin ve bu uygulamayı usule uygun görmediğinin anılan tanık huzurunda açıkça beyan edildiği, yine tanık … dosyanın koordinatör savcılığına atandıktan sonra kendisinin bir gün önce verdiği gözaltı süresini, Başsavcının açık ve kesin talimatı nedeniyle uzatamadığını, yine aynı talimata istinaden şüphelilerin emniyette ifadeleri alınmaksızın adliyeye getirildiklerini beyan ettiği, Kocaeli İl Emniyet Müdürü olarak görev yapan tanıklardan …nin ifadesinde, şüphelilerin gözaltına alınması hususundaki talebi Başsavcı tarafından oyalama taktikleriyle savuşturulmaya çalışıldığının, tanığın ısrarları karşısında köşeye sıkışınca tanığa “Ben savcı arkadaşıma karışamam” şeklinde bir bahaneye sığınarak oyalama taktiklerine devam ettiğinin ifade edildiği, tanığın durumu bizzat İçişleri Bakanına iletmesi, onun da bizzat Başsavcıyı araması üzerine Başsavcı, tanığı telefonla arayarak “tamam senin dediklerin olacak, gözaltı talimatı verilecek ben şimdi … e talimat veriyorum” dediği, tanığın beyanı ile kendi beyanlarının örtüştüğü, tanık Kocaeli KOM Şube Müdürü …'nın ifadesinde “...Bahse konu soruşturma ile ilgili yaşanan tüm süreçlerden C.Başsavcısı …'nın bilgisi olduğu ve onun talimatları doğrultusunda savcılarımızın hareket ettiğini gerek … gerekse Başsavcı Vekili … ile yapmış olduğumuz görüşmelerden net olarak biliyorum. …'nin Fetö terör örgütü mensuplarına neden bu kadar merhamet gösterdiğini anlayabilmiş değilim” yönündeki beyanlarının olayın oluş şeklini ve sebebini net bir şekilde özetlediği, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturmasını o tarihte Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapan …'nın koordinesinde onun talimatlarıyla yürütmeye çalıştığı, bu konuda sorumluluk yüklenecek biri varsa onun da bizzat Başsavcı olduğu, bu olayla ilgili 15 Temmuz darbe girişimine kadar herhangi bir adli merci tarafından başlatılmış bir soruşturma bulunmadığı, hakkında gözaltı kararı verildikten sonra Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde söz konusu dosyanın tozlu raflardan indirildiği, alelacele bir tutanak tanzim edilerek bu tutanağın gözaltı kararı veren Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ileri sürülmektedir.
Yukarıda yer verilen tanık ifade tutanakları incelendiğinde; Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ilişkin usulsüz dinleme soruşturmalarında soruşturma konusunun önemine rağmen davacının soruşturmayı yürütürken usul ve yasaya aykırı işlemler yaptığı yönünde beyanların olduğu görülmüşse de, davacının anılan soruşturma aşamasında dönemin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı …'nın talimatları doğrultusunda hareket ettiği hususunda tanık beyanlarının bulunduğu anlaşıldığından, davacının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçundan soruşturulan ve haklarında arama ve gözaltı işlemi yapılan şüphelileri koruma amacıyla usul ve yasaya aykırı işlemler tesis ettiği yönündeki iddiayı destekleyebilecek tanık beyanı ya da bilgi ve belgenin davalı idarece dosyaya sunulamadığı görüldüğünden, davacı hakkında anılan tanık beyanları örgütle irtibat ve iltisaklı sayılması için yeterli bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
b-2)Davacı Hakkında Gizli Tanık …'ın beyanları yönünden;
Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen … tarihli ve … Sor.No.,2017/3447 İddianame Nolu iddianemede yer alan Gizli Tanık …'ın beyanında şu ifadelere yer verilmiştir: "Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “…” mahlasıyla ifadesi alınan gizli tanığın 07.08.2016 tarihli beyanında; “.... (… Hazine Avukatı) eşi … (Cumhuriyet Savcısı) … …Valiliğinde Hazine Avukatı olarak çalışır. Kocaeli Valiliğinde örgüt mensubu kişilerden yapıya dahil olduğunu biliyorum....Kocaeli ili bazında önemli bir isim olması bakımından … ile ilgili bilgiler vermek istiyorum. … Cemaat içerisinde emniyet, yargı, medya, iş adamı, bürokrasi arasındaki koordinasyonu sağlardı. Bulunduğu pozisyon il imamlığını teftiş pozisyonudur. Her dediği yerine getirilir. Kendisi Hereke’de halıcılık yapardı. Yukarıda ismini saydığım birçok isim ile sıkı irtibatı vardı....Gerek …'den gerekse de çevremden Kocaeli Savcısı …’in örgüte dahil olduğunu duyardım. Kocaeli Adliyesinde görevli başka bir Hakim ve Savcı ile ilgili bilgi sahibi değilim. Kocaeli Adliyesinde görevli başka bir personel ile ilgili de bilgi sahibi değilim...”
Aynı şahsın, davacının silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında verilen … tarih ve K:… sayılı beraat kararında yer alan beyanında şu ifadeler yer verilmiştir: " Kocaeli Adliyesine görev yaptığını biliyorum. Yani burada bazı konularda ilişki içerisinde olduğu konusunda bilgi almıştım. Ama ben birebir kendisiyle herhangi bir diyaloğum yok. bu yapıyla ilgili bu faaliyet içerisinde olduğu konusunda görüştüğü insanlar bu konuda bilgi vermişlerdir. Kaynağını açıklayamam başkanım da, Görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Onlardan bu şekilde bilgi almıştım. Ben birebir kendim bir şeye şahit olmadım başkanım. Kendimin gördüğü bir şey yok. Görüştüğümüz arkadaşların kendisi ve eşiyle ilgili o şekilde bir beyanda bulunmuşlardır. Eşi yanlış hatırlamıyorsam Kocaeli Valiliğinde hazine avukatı olarak görev yapıyor. … ile ilişki düzeyi hakkında bir bilgim yoktur. ben birebir … beyi tanımam, ama aynı zamanda gördüm dedim. Hakkında söylediğim şeyleri de duydum dedim. Birebir kendim onu tanıyorum şöyle oldu böyle oldu demedim zaten. Laflarımda çelişkili bir durum yoktur."
Gizli tanığın ifadesinde adı geçen …'nün davacının silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında verilen … tarih ve K:… sayılı beraat kararında yer alan beyanında şu ifadelere yer verilmiştir: " … hakkında kendisini tanımadığımdan dolayı bir bilgim yoktur.Ben gizli tanığın beyanlarını kabul etmiyorum. …'i de tanımıyorum. Ben zaten gizli tanığın beyanı yüzünden buradayım. Gizli tanık … ın beyanı dolayısıyla 7,5 yıl ceza almışım,"
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından, " Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesi alınan Gizli Tanık …'ın 07/08/2016 tarihli ifadesinde davacının adının geçtiği" hususu davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından, gizli tanığın ifadesinin dedikodu mahiyetinde olduğu, düzmece ve afaki söylemlere dayandığı, somut bir isnatta bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Yukarıda yer verilen tanık ifade tutanakları incelendiğinde; gizli tanık …'ın beyanında davacıyı tanımadığını ancak davacının örgüte dahil olduğunu çevresinden ve ..'den duyduğunu ifade etmişse de, …'nün ifadesinde davacıyı tanımadığını beyan ettiği görülmüştür.
Netice itibarıyla, davacının FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı ve iltisakına yönelik somut herhangi bir bilgiye sahip olmadığı anlaşılan gizli tanığın beyanı, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
c) Davacı hakkında Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen 19/07/2016 tarihli Tahkikat Evrakı ve Davacının Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünden sorumlu “emniyet imamı” olarak değerlendirilen … İle Görüşme kayıtları
Davalı … Kurulu tarafından, "davacı hakkında düzenlenen 19/07/2016 tarihli Emniyet Fezlekesinde yer verilen tespitler" ve "iddianame de yer verilen Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü hiyerarşik yapısı içerisinde yer aldığı ve Kocaeli Emniyetinden sorumlu “emniyet imamı” olarak değerlendirilen ...’in GSM hatları üzerinde yapılan HTS incelemesinde şüpheli … ile Mart 2010-Şubat 2011 tarihleri arasında birden çok görüşme yaptığının tespit edildiği, görevi Cumhuriyet savcılığı olan şüpheli ile adı geçen sivil şahsın hayatın olağan akışına uygun düşmeyen yoğun irtibatının söz konusu görüşmelerin örgütsel faaliyet kapsamında yerine getirildiğini ortaya koyduğuna dair tespitler," davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir deliller niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının … tarihli ve … sayılı talimat yazısına istinaden Kocaeli Emniyet Müdürlüğünce hazırlanan … tarihli ve … sayılı "Tahkikat Evrakı" nda şu ifadelere yer verildiği görülmüştür; "... isimli şüphelinin, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Kocaeli il Yapılanmasına yönelik olarak, Cumhuriyet Başsavcılığınızın koordinesinde, Müdürlüğümüzce soruşturması yapılan ve 02/06/2016 tarihinde operasyona dönüştürülen … sayılı soruşturma dosyasında; bahse konu terör örgütünün Kocaeli İl Yapılanmasında, etkin konumda bulunan ve emniyet imamı olduğu tespit edilen … ile şüpheli … arasında, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığından alınan HTS kayıtlarının incelenmesinde, telefon görüşmelerinin olduğu, şahısların birbirleriyle irtibatlı oldukları, 17-25 Aralık sürecinden sonra, kamuoyunca usulsüz dinlemeler olarak da bilinen ve bu yönde yapılan soruşturmalar kapsamında; Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturma dosyasının savcısı olduğu, Mülkiye ve Polis Müfettişleri tarafından hazırlanan Tevdi Raporunun 21.10.2014 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, … tarafından Müdürlüğümüze gönderilen aynı tarihli talimat yazısında, raporda usulsüz dinlemeleri gerçekleştirdikleri tespit edilen emniyet görevlerinin açık adres ve görev yerlerinin istenildiği, talimat evrakının posta yolu ile gönderildiği ve 10 gün sonra 31.10.2016 tarihinde Müdürlüğümüze ulaştığı, bahse konu sürecin, kamuoyunda infial yaratan ve hükümeti devirmeye, devleti ele geçirmeye yönelik eylemler olduğu ve bu eylemleri FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün gerçekleştirdiği, bu derece öneme haiz bir soruşturma dosyasının posta yolu ile gecikmeli olarak gönderildiği (bu tür önemli soruşturmalarda, dosya savcılarının kolluğu bizzat, gecikmeksizin çağırarak, talimat ve evrakları elden teslim etmesinin gerektiği) , şüpheliler hakkında 07/11/2014 tarihinde arama kararı alındığı, 08.11.2014 tarihinde şüphelilerin evlerinde arama yapıldığı, arama yapılırken savcı tarafından herhangi bir gözaltı talimatı verilmediği, 09.11.2014 günü şüpheliler hakkında gözaltı kararı verdiği, bir çoğu il dışında olan şüphelilerin gözaltı ve yakalama işlemlerinin 09.11.2014 günü saat:23:00' te tamamladığı, şüphelilerin çokluğu, soruşturmanın tamamlanmadığı gerekçesi ile savcıdan ek gözaltı süresi talep edildiği, ek gözaltı süresinin verilmediği, şüphelilerin 10/11/2014 günü saat:08.00' de derhal Cumhuriyet Başsavcılığına mevcutlu olarak getirilmelerini yönünde savcı tarafından talimat verildiği, soruşturmanın, klasik soruşturma yöntemlerinin dışına çıktığı ve bunun üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma dosyasının, dosya Savcısı …' den alındığı tespit edilmiştir."
Davacı tarafından, … isimli şahsın, çocuğunun öğrenim gördüğü okulda muhasebe biriminde çalışan bir personel olduğu, … ile yaptığı görüşmelerin okul taksitlerinin ödenmesinde ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesine yönelik olduğu, bu şahısla hiçbir özel münasebeti ve okul işleri dışında özel bir görüşmesi olmadığı, HTS kayıtları incelendiğinde 15/04/2010 tarihinde aynı saatte üç görüşme, 26/02/2011 tarihinde bir görüşme yapıldığının görüleceği, iddianamede belirtildiği gibi yoğun bir görüşmenin olmadığı, örgütün gizliliğe verdiği önem ve hücre tipi yapılanmasına ilişkin iddianamede yapılan açıklamalar dikkate alındığında savcı olarak görev yapan kendisinin örgütün emniyet imamı ile telefon irtibatı kurmayacağının açık olduğu ileri sürülmektedir.
Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen … tarihli ve … Sor.No.,2017/3447 İddianame Nolu iddianemede yer alan "Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Kocaeli İl yapılanmasına yönelik olarak yürütülen soruşturma kapsamında, Kocaeli İl yapılanmasında etkin konumda olan ve Kocaeli İli “emniyet imamı” olduğu değerlendirilen şüpheli … hakkında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında yapılan HTS incelemesinde; şüpheli … ile Mart 2010-Şubat 2011 tarihleri arasında birden çok görüşme yaptığı ve şahısların birbirleriyle irtibatlı oldukları"na yönelik tespitler ile davacının bunlara karşı beyanları değerlendirildiğinde, davacı iddialarının aksini ortaya koyabilecek nitelikte, … isimli şahıs ile davacının görüşmelerinin örgütsel faaliyet kapsamında iletişim kurulmasına yönelik olduğu iddiasının başka somut tespitler ile desteklenmediği görülmüştür.
Netice itibarıyla, davacı hakkında düzenlenen 19/07/2016 tarihli Emniyet Fezlekesinde davacının anılan soruşturmayı yürütürken klasik soruşturma yöntemleri dışına çıktığına yönelik yer verilen tespitler ile iddianame de yer verilen Kocaeli Emniyetinden sorumlu “emniyet imamı” olarak değerlendirilen … ile Mart 2010-Şubat 2011 tarihleri arasında birden çok görüşme yaptığına yönelik tespitler, davacının beyanlarının aksini ortaya koyacak başka deliller ile desteklenmediğinden davacının örgütle irtibat ve iltisaklı sayılması için yeterli bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
d) Ankesörlü/Sabit Hat Telefon Görüşmesi Kaydı
Davalı idare tarafından; davacı hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca hazırlanan ve 26/02/2021 tarihli ek beyan dilekçesi ekinde sunulan Raporun, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan ve Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca hazırlanan söz konusu Rapor incelendiğinde; davacının kendi adına kayıtlı ve kullanımında olan … no'lu GSM hattının Kocaeli İl Merkezindeki … numaralı ankesörlü telefondan 28/08/2012 tarihinde (2) kez arandığı ve 25 ve 4 saniye görüşme yapıldığı, davacıdan hemen önce ve sonra aranan şahıslar hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmadığı, Kocaeli İl Merkezi'ndeki … numaralı ankesörlü telefondan 15/06/2013 tarihinde (1) kez arandığı ve 23 saniye görüşme yapıldığı, Kocaeli İl Merkezi'ndeki … numaralı ankesörlü telefondan 08/01/2014 tarihinde (1) kez arandığı ve 15 saniye görüşme yapıldığı belirtilmiştir.
Davacı tarafından, on yıl …Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı, belli bir sosyal çevreye sahip olduğu, iddiaya konu aramaların eşi, dostu, çocukları tarafından yapılmış olabileceği, nöbetçi olarak görev yaptığı günlerde yapılan adli nitelikte görüşmeler de olabileceği, çocuklarına belli bir yaşa kadar cep telefonu almadığı, çocuklarının bu nedenle ankesörlü telefon kullanmış olabileceği, her türlü özel ve mesleki arama olabileceği ancak kesinlikle örgütsel iletişim olmadığı, söz konusu aramaların ardışık veya periyodik arama kriterine de uymadığı ileri sürülmüştür.
Dairemizce, davacının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturması kapsamında ankesörlü telefon görüşme kaydı bulunduğuna ilişkin tespitin mahiyeti ve kullanım bilgilerine ilişkin belge ve raporların gönderilmesi yönünde yapılan 15/10/2021 tarihli ara kararına Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 04/01/2022 tarihli cevapta; davalı idare tarafından 26/02/2021 tarihli ek beyan dilekçesi ekinde sunulan Raporda davacıdan önce arandığı tespit edilen … isimli kişinin aranma tarihinde son SGK kaydının oto yıkama elemanı olduğu, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında adli işlem kaydının bulunmadığı, davacıdan hemen sonra aranan … isimli şahsın son SGK kaydının perakende satış elemanı olduğu, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında adli işlem kaydının bulunmadığı belirtilmiştir.
Her ne kadar davalı idare tarafından, söz konusu Raporun davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüş ise de, anılan Rapor incelendiğinde, büfe/ankesörden yapılan aramaların "yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra arama (ardışık arama)" veya "farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde arama (periyodik arama)" şeklinde olmayan tekil aramalar olduğu, bu haliyle söz konusu aramaların Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2018/5526 K:2019/6842 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:2018/44, K:2019/167 sayılı kararında belirtilen kriterleri taşımadığı ve ardışık arama olarak nitelendirilmesine imkan bulunmadığı anlaşılmıştır.
Netice itibarıyla, anılan Rapor ile Dairemizin ara kararına Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 04/01/2022 tarihli cevap birlikte değerlendirildiğinde; davacının kendi adına kayıtlı ve kullanımında olan GSM hattının ankesör/sabit hatlardan tekil aramalar olarak aranmış olmasının, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
e)Ev Arama ve El Koyma Tutanağı;
Davalı idare tarafından, "Davacı hakkında düzenlenen iddianamede yer verildiği üzere; '...şüpheliye ait “… Mah. … Sitesi … Blok K:… D:… …” sayılı adreste … Sulh Ceza Hakimliği’nin kararına istinaden yapılan aramada, üzerinde “M. Fetullah GÜLEN VCD 1 Sabrın Gücü-Peygamber Sevgisi” 20 Mayıs 1990 Süleymaniye Camii ibareleri bulunan iki adet VCD ile “Afrika’ya Giden Doktorlar” ibareli 1 adet DVD ele geçirilmiştir..." denilmek suretiyle, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından, evinde böyle bir materyal bulundurmadığı, bu dijital materyallerin evine nasıl geldiği hakkında bir bilgisi olmadığı, arama faaliyetinin de hukuka aykırı biçimde icra edildiği ileri sürülmüştür.
Davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında verilen … tarih ve K:… sayılı beraat kararında; "...güvenlik güçlerince arama koruma tedbiri uygulandığı esnada ele geçen materyallerin suçun sübut bulduğu hususunda yeterli delil teşkil etmeyeceği" tespitine yer verildiği görülmüştür.
Her ne kadar davalı idare tarafından, “M. Fetullah GÜLEN VCD 1 Sabrın Gücü-Peygamber Sevgisi” ve "20 Mayıs 1990 Süleymaniye Camii" ibareleri bulunan iki adet VCD ile “Afrika’ya Giden Doktorlar” ibareli 1 adet DVD'nin davacının evinde yapılan aramada ele geçirilmesinin davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüş ise de, ev arama ve el koyma tutanağında davacın evinde ele geçirilen VCD ve DVD'lerin tamamının örgüte ait yayın olup olmadığı ve içeriklerinin tespitine yönelik hazırlanmış bir inceleme ve değerlendirme raporunun dosyaya sunulmadığı anlaşılmıştır.
Netice itibarıyla, davacının evinde ele geçirilen dijital materyallerin örgütsel yayın kapsamında olduklarının tespiti ve içerikleri hakkında inceleme ve değerlendirme raporunun dosyaya sunulmadığı anlaşıldığından, anılan materyallerin davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
f)Davacının …'da hesabının bulunması
Davalı … Kurulu tarafından; "… hesap bilgilerine ilişkin bilirkişi raporunda davacının …'da hesabı bulunduğu, bu hesapta 17 Aralık 2013 tarihinden sonraki dönemlere ilişkin hesap hareketlerinin görüldüğüne yönelik tespitler," bulunmasının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise; kızının öğrenim gördüğü okul tarafından okul ödemelerinin yapılması amacıyla açılan bir hesap olduğu, bu hesabın okul taksitlerinin ödenmesi dışında kullanılmadığı, yatırım veya başka bir amaçla para yatırılmadığı, okul taksiti ödemelerinin neredeyse tamamının bankanın yönetimine BDDK'nın el koyduğu döneme tekabül ettiği, Bank Asya isimli finans kuruluşuna destek olmak gibi bir amacı olmadığı aynı tarihlerde yatırımlarını başka bankalarda da değerlendirdiği ileri sürülmüştür.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ'ye ilişkin 6 Haziran 2016 tarih ve 2014/37666 soruşturma sayılı iddianamesinin (Ankara Çatı İddianamesi) Mali Yapılanma Bölümünde ifade edildiği üzere; FETÖ, örgütlenmesine eğitim sektörü ile başlamış, okullar ve yurtlar ile teşkilatlanmış, okulların sevk ve idaresi için kitap satış büroları, okullara yönelik kıyafet mağazaları, kargo şirketleri kurmuştur. Hangi alanda alıma ihtiyaç duyulmuşsa o alanda faaliyet gösteren şirketler kurularak örgüt, kurumsal ve ticari yapılanmasını genişletmiştir. Örgüt, mensuplarının eğitim, tekstil, basın, taşımacılık, gıda, sağlık, ticaret gibi sektörlerdeki şirketlerini finanse etmek için ise Asya Katılım Bankası'nı kurmuştur.
.. Bankası A.Ş. (Banka) 24/10/1996 tarihinde faaliyetine başlamış ve 20/12/2005 tarihinde "… Kurumu Anonim Şirketi" olan şirket unvanı "… Bankası Anonim Şirketi" olarak değiştirilmiştir. FETÖ’nün mali yapılanmasına ilişkin olarak açılmış soruşturmalarda, … Bankası Anonim Şirketi’nin Türkiye'de finans sektöründe Fetullahçı Terör Örgütünün sermaye şirketlerini desteklemek üzere kurulan banka olduğu, fiili olarak Banka'nın sahibi ve yöneticisinin Fetullah Gülen olduğu birçok defa belirtilmiştir. Bu kapsamda, Ankara Çatı İddianamesinde "… Bankası'nın Fetullah Gülen ve Örgütünün bir kuruluşu olduğu, başka hiçbir bankanın kuruluşunda yer alıp görüntü vermeyen Fetullah Gülen’in ilk kuruluşta mutlu bir eda ile tebrikleri kabul edip gelenleri ağırladığı, banka ile ilgisini hiç kesmediği, kâğıt üstünde başkaları pay sahibi olsa bile fiili olarak bankanın sahibi ve yöneticisinin Fetullah Gülen olduğu, onun tayin ettiği kişilerin bankayı yönettiği, örgütün finans merkezi olan … Bankasının örgüte ait diğer şirket ve holdingler ile organik ilişkisi bulunduğu, … Holding ve bünyesindeki şirketlerin banka ile ortaklık ilişkisi bulunduğu, … içerisinde yer alan şirketlerin banka ile finans ilişkisini aşan faaliyetleri olduğu, … Bankası'nın FETÖ’nün bir finans kuruluşu olduğunun ispatı gerektirmeyen kesin bir bilgi olduğunun açıkça anlaşıldığı" ifade edilmiştir.
FETÖ/PDY'nin 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 2017/Mayıs tarihli raporunda; "15/01/2014 tarihinde ulusal medyada, 14/01/2014 tarihinde video paylaşım sitesi olan www.youtube.com’da yayımlanan ve Fetullah Gülen’e ait olduğu iddia edilen 25/12/2013 tarihli bir telefon konuşmasında; mezkur şahısla konuşan kişinin bankanın likidite durumuna ilişkin olarak bilgi verdiği ve FETÖ içerisindeki kişiler ile bu kişilerin çevrelerinin bankaya yönlendirilmesi noktasında mezkur şahıstan onay talep ettiği ve mezkur şahsın da bu talebe onay verdiği, ayrıca banka tarafından bazı basın ve yayın organlarında yayınlanan haberlerin tekzip edilmesi amacıyla Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan özel durum açıklamalarında bu haber ve paylaşımlar için bir açıklama yapılmadığının anlaşıldığı, Fetullah Gülen’e ait olduğu iddia edilen bu konuşmanın içeriği ile Banka’dan mevduat çıkışının yoğun bir şekilde yaşandığı Aralık 2013 – Haziran 2014 arasındaki döneme ilişkin yapılan incelemeler neticesinde olağan bankacılık faaliyetleri ile bağdaşmayacak şekilde Banka’ya mevduat yönlendirilmesi yapıldığı" tespitlerine yer verilmiştir.
Nitekim, Banka çalışanı …'nün … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının gerekçesinde yer verilen ifadesinde, "örgüt tarafından düzenlenen ve banka çalışanlarının katıldığı haftalık sohbet toplantılarına 17/25 aralık sonrasında da düzenli olarak katıldığını, 2014 yılı Ocak ayının ilk Cuma günü … Kolejinde yapılan sohbet toplantısına da katıldığını, bu toplantıda örgütün il imamının: 'Pensilvanyadan haber geldiğini, Bank Asyanın gülen cemaatinin önemli bir kalesi olduğunu, bu kalenin kaybedilmemesi gerektiğini, hatta Uhud savaşını örnek göstererek buradaki okçular tepesinin önemi ile aynı önemde olduğunu, bankanın TMSF'ye devrinin önlenmesi' gerektiği yönünde konuşma yaptığını" beyan ettiği görülmüştür. Tanık beyanından da anlaşılacağı üzere örgüt liderinin talimatının hiyerarşik yapılanma içerisinde en alt tabanda yer alan örgüt mensuplarına kadar iletildiği anlaşılmıştır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), 28/08/2014 tarihli raporunda yer alan tespitlere istinaden anılan Banka hakkında 29/08/2014 tarihinde kısıtlayıcı önlemler alınmasına karar vermiştir. Buna karşın, ilgili Banka tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığı ve eksikliklerinin giderilmediği gerekçesiyle BDDK'nın 03/02/2015 tarihli kararıyla, Banka yönetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) kısmen devredilmiştir. Banka nezdinde BDDK denetim elemanları tarafından yapılan denetimler neticesinde düzenlenen 28/05/2015 tarihli Mali Durum Tespit Raporunda belirtilen hususlar göz önüne alınarak BDDK tarafından 29/05/2015 tarihinde Banka'nın yönetim ve denetim yetkisi tamamen TMSF'ye devredilmiştir. TMSF tarafından Banka'nın %51'ine tekabül eden hisselerinin satışa sunulmasına karar verilmiş, 15/07/2016 tarihinde yapılan ihale neticesinde teklif gelmemesi nedeniyle TMSF'nin 18/07/2016 tarihli kararı ile hisselerin satış ihalesi sürecinin kapatılmasına ve bankacılık faaliyetlerinin geçici olarak durdurulmasına karar verilmiştir. Yapılandırma çalışmaları sonuçsuz kalan Banka'nın 22/07/2016 tarihinde BDDK tarafından faaliyet izni kaldırılmıştır. 16/11/2017 tarihinde ise anılan Banka'nın iflasına karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/12/2018 tarih ve E:2018/16-419, K:2018/661 sayılı kararında; ''FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle ilgili olarak yürütülen soruşturmalar kapsamında, örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatı ile para toplama ve mali kaynak oluşturma amacı ile yasal görünüm altında kurulan Bank Asya'nın örgütün finans kaynaklarından biri olduğu, 2013 yılı Aralık ayı sonrasında mali olarak zor duruma düşen bu bankanın parasal kaynak yönünden iyi durumda olduğunu göstermek, bankacılık sektöründeki faaliyetlerinin ve böylelikle örgüte para aktarımının devamlılığını sağlamak amacıyla, bizzat örgüt liderinin bankaya para yatırılmasına yönelik 25/12/2013 tarihli çağrısı doğrultusunda, bu çağrıya uyan kişilerce özellikle 2014 yılının başından itibaren gerek bir kısım mal varlıkları elden çıkarılarak, gerekse başka finans kuruluşlarından kredi çekilerek tasarruf ve kâr amacı gözetilmeksizin örgüt yararına para yatırılması, katılım hesapları açılması, döviz ve altın alım satımı gibi işlemler yapıldığı tespit edilmiştir. Yargıtay 16.Ceza Dairesinin istikrarlı uygulamalarında da bu yöndeki işlemlerin, örgüt liderinin emri doğrultusunda gerçekleştirilen ve örgütsel amaca hizmet eden davranışlardan olduğu kabul edilmektedir.'' şeklinde tespitlerde bulunulduğu görülmüştür.
Nitekim, Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E:2017/1862, K:2017/5796 sayılı kararı ile örgüt liderinin talimatı doğrultusunda Bank Asya'ya para yatırma fiilinin terör örgütünün amacına hizmet eden yardım suçu kapsamında değerlendirildiği, ayrıca anılan Banka'ya eş adına para yatırılmasının da aynı kapsamda olduğu karara bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesi de, örgütün mali kaynağını oluşturan ve bu yolla gelir elde ettiği anlaşılan Banka'ya, örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırmanın somut olayın koşullarına göre silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak değerlendirilebileceğini kabul etmiştir (AYM, Metin Evecen, B. No: 2017/744, 04/04/2018, § 59).
Bank Asya ile ilgili yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, FETÖ lideri tarafından talimatın verildiği 25/12/2013 tarihinden, Banka'nın TMSF'ye devredildiği 29/05/2015 tarihine kadar, örgüt liderinin emri doğrultusunda mali olarak zor duruma düşen Banka'nın parasal yönden iyi durumda olduğunu göstermek amacıyla örgüt mensuplarınca, gerek birkısım malvarlıkları elden çıkarılarak, gerekse başka finans kuruluşlarından kredi çekilerek tasarruf ve kar amacı gözetilmeksizin, kendileri, eşleri, reşit olmayan çocukları ve bazen de anne-babaları adına para yatırıldığı, katılım hesapları açıldığı, döviz ve altın alım-satımı gibi işlemler yapıldığı anlaşılmıştır.
Davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen … tarihli ve … Sor.No.,… İddianame Nolu iddianamede; "...Bilirkişi … tarafından tanzim edilerek Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 22.08.2016 günlü raporda; şüphelinin (davacının) kendi adına Bank Asya'da hesaplar bulunduğu, 17 Aralık 2013 tarihinden sonraki dönemlere ilişkin yoğun hesap hareketlerinin görüldüğü mütalaa edildiği anlaşılmıştır..." tespitlerine yer verilmiştir.
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 22/08/2016 tarihli rapor incelendiğinde; "…Söz konusu şahsa ait 07.05.2013 tarihinde bankada açılan … numaralı hesaba ait ilgili dönemlerde işlem gören hesap hareketleri incelendiğinde,... Söz konusu şahsın inceleme dönemi itibariyle yukarıda yer alan bakiyeler hesabına gelmiş ve bu tutarlardan … İsimli öğrencinin okul taksit ödemeleri gerçekleştirilmiştir." tespitine yer verildiği görülmüştür.
Davacının, silahlı terör örgütüne üyelik suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında verilen … tarih ve K:… sayılı beraat kararında; "...sanığın Bank Asya'da açmış olduğu hesaba yönelik hesap hareketleri incelendiğinde savunması ile tutarlı olduğu..." yönünde tespit yapılmıştır.
Yukarıda yer verilen Bank Asya ile ilgili tespit ve değerlendirmeler doğrultusunda, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde; davacının kızının okul ücretinin ödenmesi amacıyla Bank Asya'da hesabının bulunduğu iddiasının aksini ortaya koyabilecek somut bir tespit, tanık beyanı ya da bilgi ve belgenin dava dosyasında bulunmadığı, davalı idare tarafından da davacının örgüte yardım amacıyla hesap açtığı ve para yatırdığı yönünde herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığının görülmesi karşısında, davacının kızının okul ücretinin ödenmesi amacıyla … Bankası A.Ş. nezdinde hesabının bulunmasının, FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatını ve/veya iltisakını ortaya koymaya yeterli bir delil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
g)Davacıya Sicil Notu Olarak Yüksek Puan Verilmesi
Davalı … Kurulu tarafından, "Davacıya, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibat ve iltisaklı yargı mensuplarının Adalet Bakanlığı ve HSYK’da etkin oldukları dönemde sicil notu olarak yüksek puan verilmiş olması" denilmek suretiyle anılan hususun, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise; meslek hayatı boyunca olumlu puanlar alarak mümtazen terfi ettiği ve hiçbir zaman soruşturma geçirmediği, yirmi yıla yakın meslek hayatında unvanlı görev ifa etmediği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından örgütle iltsaklı/irtibatlı olması nedeniyle davacıya yüksek not takdir edildiği belirtilmekte ise de, dava dosyasına davacının denetimini gerçekleştiren HSK müfettişlerinin FETÖ/PDY ile iltisaklı/irtibatlı olduklarını ve anılan notu örgütsel saiklerle verdiklerini ispatlar nitelikte herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı görülmüştür.
Netice itibarıyla, davacıya örgütle iltisaklı/irtibatlı olması nedeniyle yüksek puan verildiğine dair iddianın soyut nitelikteki bir iddiadan ibaret olup somut bilgi ve belgelerle desteklenmediği görüldüğünden, belirtilen hususun davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
h) Davacıyla İlgili Soruşturma Bilgisi
Dairemizce, davacı hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı olarak yürütülen başkaca soruşturma bulunup bulunmadığı yönünde Dairemizce yapılan 15/10/2021 tarihli ara kararına davalı idare tarafından verilen 27/01/2022 tarihli cevapta; "Davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin … esas sayılı (Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin … sayılı) disiplin dosyasının derdest olduğu ayrıca Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin … Esas sayılı (Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin … sayılı) dosyasında, … tarih ve … sayılı kararı ile davacı hakkında "Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünde görevli personelin 2010-2013 yıllarında vali, emniyet müdürleri, iş adamları ve mit mensuplarının yer aldığı yasa dışı dinlemelerine ilişkin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın … sırasına kayden yürütülen soruşturmada, usul ve yasaya aykırı işlemler yapıp, evrakın akim kalmasına sebep olduğu, bu cümleden olarak; 1-Gözaltı kararı vermeden, delillerin toplanması yoluna gitmeden sadece şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama yapılması yönünde mahkemeden karar aldığı, 2- 08/11/2014 günü Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinden aldığı arama ve el koyma kararının icra edildiği esnada konunun basında yer alması üzerine soruşturma evrakını emniyete göndermeden, emniyetçe tüm delillerin toplanmasını sağlamadan aynı gün gözaltı kararı verdiği," eylemlerinden dolayı yazılı savunma istenilmesine karar verildiği bunun dışında FETÖ/PDY örgütü ile bağlantılı olarak yürütülen veya sonuçlandırılan başka idari soruşturma bulunmadığı belirtilmiş" tespitlerine yer verilmiş ise de, davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin … esas sayılı (Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin … sayılı) soruşturması kapsamında davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatına ilişkin varsa elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğu ortaya konulmadığı; öte yandan davacı hakkında, Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin … Esas sayılı (Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin … sayılı) dosyasında, … tarih ve … sayılı kararı ile davacı hakkında "Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünde görevli personelin 2010-2013 yıllarında vali, emniyet müdürleri, iş adamları ve mit mensuplarının yer aldığı yasa dışı dinlemelerine ilişkin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın … sırasına kayden yürütülen soruşturmada, usul ve yasaya aykırı işlemler yapıp, evrakın akim kalmasına sebep olduğu, bu cümleden olarak; 1-Gözaltı kararı vermeden, delillerin toplanması yoluna gitmeden sadece şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama yapılması yönünde mahkemeden karar aldığı, 2- 08/11/2014 günü Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinden aldığı arama ve el koyma kararının icra edildiği esnada konunun basında yer alması üzerine soruşturma evrakını emniyete göndermeden, emniyetçe tüm delillerin toplanmasını sağlamadan aynı gün gözaltı kararı verdiği," iddialarına ilişkin ise yapılan soruşturmada davacı hakkında henüz bir karar verilmediği görüldüğünden; bu soruşturmalar davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatının bulunup bulunmadığına yönelik değerlendirilmede dikkate alınmamıştır.
ı) Sosyal Çevre Bilgileri
Davalı idare tarafından, davacı hakkındaki "sosyal çevre bilgilerinin" davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından bu hususa ilişkin olarak herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Davalı idarece dava konusu işlemlerin dayanaklarından birisi olarak olarak davacı hakkındaki sosyal çevre bilgilerinin gösterildiği anlaşıldığından, Dairemizin 15/10/2021 tarihli ara kararı ile davalı idareye davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğunun sorulması üzerine davalı idarece verilen 27/01/2022 tarihli cevapta; davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin, gerek davacının görev yaptığı mahalden gerekse diğer kurumlardan intikal eden ve işlem tesisinde Kurul kanaatinin oluşmasına destek olan her türlü veri ve bilgiler olduğunun belirtildiği görülmekle birlikte, anılan veri ve bilgilerin davalı idarece dava dosyasına somut bir şekilde sunulmadığı anlaşılmıştır.
Netice itibarıyla, davacı hakkında somut bir tespiti içermeyen sosyal çevre bilgilerinin, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
6) Sonuç olarak
Dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı idarece bakılmakta olan dosyada davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, sunulan delillerin ise davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak yeterlilikte ve nitelikte olmadığı, ayrıca ilgili kamu kurumları ve özel kuruluşlarca Dairemizin 15/10/2021 tarihli ara kararına verilen cevaplarda da davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle tesis edilen dava konusu kararlarda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu kararlarda hukuka uyarlık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesi ve özlük haklarının iadesi gerekmektedir.
Öte yandan; davalı idarece, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyacak nitelikte delillerin tespit edilmesi halinde yeniden işlem tesis edilebileceği de açıktır.
D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının İPTALİNE,
2. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararına karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine dair aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının İPTALİNE,
3. Yoksun kalınan parasal haklarının davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin işlemin tesis edildiği tarihten itibaren davalı idarece hesaplanarak davacıya ödenmesine ve özlük haklarının iadesine,
4. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
5. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6.Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 09/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.