Esas No: 2017/450
Karar No: 2019/1417
Karar Tarihi: 19.12.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/450 Esas 2019/1417 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.04.2014 tarihli ve 2013/594 E., 2014/479 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 28.05.2015 tarihli ve 2014/16826 E., 2015/9692 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin kızı olan ..."ın abonesi olduğu 232-3732018 numaralı telefon hattına ait faturaların davacının banka hesabından otomatik olarak ödendiğini, bu telefon hattının 26/10/2005 tarihinde abone ...tarafından iptal edildiğini ancak davalı şirketin 29/06/2006 tarihinden 27/06/2012 tarihinde kadar davacının banka hesabından söz konusu telefon hattına ait fatura bedellerinin tahsil edildiğini, 01/10/2012 tarihinde davalı tarafa dilekçe ile başvurularak bu bedellerin istirdatının talep edildiğini, davalının ödeme yapmadığını ve akabinde İzmir 16. İcra Müdürlüğünün 2013/978 esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını, davalının bu takibe itiraz ettiğini belirterek, takibin devamına, %20 den az olmamak üzere inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı ve davalı arasında akdedilen bir sözleşme bulunmadığını, 4077 sayılı yasanın uygulama alanının bulunmadığını, davalı şirketin davacının kızına hizmet verdiğini, davacının tüketici sıfatı bulunmadığını, bu nedenle davanın Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, davanın görev yönünden reddi gerektiğini, ayrıca esas yönünden de davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davaya konu 232-... numaralı hattın davacının kızı olan ... adına tesis edildiği ve bu telefon hattına ilişkin faturaların davacının banka hesabından ödendiği, bu telefon hattının 15/10/2005 tarihinde abone ... tarafından iptal edildiği hususlarının tartışmasız olduğu, hattın iptal edildiği 15/10/2005 tarihinden 29/06/2006 tarihine kadar 8 ay hiç tahsilat yapılmadığı halde, 29/06/2006 tarihinden itibaren 27/06/2012 tarihinde kadar her fatura dönemi için tahsilatlar yapıldığı, ancak hat iptal edilmiş ve abonelik sözleşmesi feshedilmiş olmasına ve telefon hattı kullanılmıyor olmasına rağmen davacının banka hesabından faturaların tahsil edilmesinin herhangi bir hukuki dayanağının bulunmadığının anlaşıldığı ve bu hususun bilirkişi tarafından da tespit edildiği, davalı vekili her ne kadar aşamalarda husumet itirazında bulunmuş ve sözleşmenin tarafı da davacının kızı ... ise de, telefonu kullanan kişinin davacı olduğu ve sözleşmeden doğan ve kullanıma yönelik borçları da bankaya talimat vererek ödediği, davalının da bu ödemeyi kabul ettiği, böylece 4077 sayılı yasada nihai kullanıcı kimliği ile sözleşmenin tarafı olduğunun kabulü gerekeceği, davalı tarafın sözleşmenin iptal edilmesine rağmen herhangi bir kullanım yokken tahsilat yapmasının hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç başlıklı 1.maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.maddesinde “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. 4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür.
Somut olaya gelince,davaya konu 232-... numaralı hattın davacının kızı olan ... adına tesis edildiği ve bu telefon hattına ilişkin faturaların davacının banka hesabından ödendiği, bu telefon hattının 15/10/2005 tarihinde abone ... tarafından iptal edildiği, hattın iptal edildiği 15/10/2005 tarihinden 29/06/2006 tarihine kadar 8 ay hiç tahsilat yapılmadığı halde, 29/06/2006 tarihinden itibaren 27/06/2012 tarihinde kadar her fatura dönemi için tahsilatlar yapıldığı, ancak hat iptal edilmiş ve abonelik sözleşmesi feshedilmiş olmasına ve telefon hattı kullanılmıyor olmasına rağmen davacının banka hesabından faturaların tahsil edildiğinin iddia edilmesi karşısında davacı tüketici tanımına uymadığı gibi, olayda 4077 sayılı kanun hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Bu duruma göre, uyuşmazlığın çözümü genel mahkemelerin görevi içerisindedir.
Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görevi içerisinde bulunduğu nazara alınmaksızın yazılı şekilde işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
Bozma nedenine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili,müvekkilinin kızının abonesi olduğu telefon hattına ait faturaların müvekkilinin banka hesabından otomatik olarak ödendiğini, bu telefon hattının 26.10.2005 tarihinde abone olan kızı tarafından iptal edildiğini ancak davalı şirket tarafından 29.06.2006 tarihinden 27.06.2012 tarihinde kadar müvekkilinin banka hesabından telefon hattına ait fatura bedellerinin tahsil edildiğini, 01.10.2012 tarihinde davalı tarafa dilekçe ile başvurularak bu bedellerin istirdadının talep edildiğini, davalının ödeme yapmadığını ve akabinde davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak davalının bu takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, takibin devamı ile davalı şirketin %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının abonelik sözleşmesinin tarafı olmadığından mahkemenin davaya bakmakta görevli olmadığını, davacının kendi kusuru nedeniyle hak elde etmeye çalıştığını, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını ve davacı yanın kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece, davaya konu telefon hattının davacının kızı adına tesis edildiği ve hatta ilişkin faturaların davacının banka hesabından ödendiği, telefon hattının 15.10.2005 tarihinde abone olan kızı tarafından iptal edildiği hususlarının tartışmasız olduğu, bu doğrultuda hattın iptal edildiği 15.10.2005 tarihinden 29.06.2006 tarihine kadar 8 ay hiç tahsilat yapılmadığı hâlde, 29.06.2006 tarihinden itibaren 27.06.2012 tarihine kadar her fatura dönemi için tahsilatlar yapıldığı, ancak hat iptal edilmiş ve abonelik sözleşmesi feshedilmiş olmasına ve telefon hattı kullanılmıyor olmasına rağmen davacının banka hesabından fatura tahsilatı yapılmasının herhangi bir hukuki dayanağının bulunmadığı, ayrıca davalı vekili husumet itirazında bulunmuş ise de telefonu kullanan kişinin davacı olduğu gibi sözleşmeden doğan ve kullanıma yönelik borçları da bankaya talimat vererek ödediği, davalının da bu ödemeyi kabul ettiği, böylece 4077 sayılı Yasa’da nihai kullanıcı kimliği ile sözleşmenin tarafı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile itirazın iptaline ve takibin aynen devamına, hükmolunan itirazlı asıl alacak üzerinden takdir olunan %20 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri mi genel mahkemeler mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s 190).
Bu noktadan hareketle, özel görevli mahkeme olan tüketici mahkemelerinin görev alanı üzerinde durulmasında yarar vardır.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 28.11.2013 tarihli ve 28835 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış ve aynı Kanun’un 87. maddesi uyarınca yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmiş ise de, adı geçen Kanun’da geçiş hükümlerini düzenleyen geçici madde 1/2. bendi uyarınca, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önceki tüketici işlemlerine, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanacağından, eldeki uyuşmazlığın çözümünde işlem tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHK) hükümleri uygulanacaktır.
Toplumdaki değişmelere bağlı olarak ülkemizde tüketiciler ile satıcılar arasında çıkan uyuşmazlıkların giderek artması, uyuşmazlıkların çözümünün ise uzmanlık gerektirmesi dikkate alınarak özel nitelikte 4077 sayılı TKHK çıkarılmış, Kanun’un uygulanmasından doğan ihtilaflara bakmak üzere de tüketici mahkemeleri ( TKHK, m. 23) ihdas edilmiştir.
“Amaç” başlığını taşıyan Kanun’un 1. maddesi “Bu Kanunun amacı, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir” şeklinde olup, Kanun’un 2. maddesinde ise bu Kanun’un 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü “tüketici işlemini” kapsadığı belirtilmiştir.
Tüketici mahkemelerinin görevleri, Kanun’da; “Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır” denilmek suretiyle belirlenmiştir (TKHK m., 23/1). Maddede, açıkça “bu Kanun…” tabiri kullanıldığına göre, TKHK’nin kapsamının ne olduğunu belirlemek gerekir. 4077 s. TKHK’nin kapsamı aynı Kanun’un 2. maddesinde gösterilmiş olup, “Bu Kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” denilmek suretiyle 1. maddeye yollama yapılmıştır.
Aynı Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (e) bendinde göre tüketici; “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişileri”; (f) bendine göre satıcı; “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri”; (g) bendinde sağlayıcı; “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri”ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Öte yandan, Kanun’un kapsamı belirlenirken “her türlü tüketici işleminden” bahsedilmiş olup, “tüketici işlemi”nin ne olduğu da “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade etmektedir (TKHK, m. 3/h). Bir hukuki işlemin, 4077 sayılı TKHK kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
Kanun’da tüketici ile satıcı - sağlayıcı arasındaki “her türlü hukuki işlem” denildiğine göre hukuki işlem, 4077 sayılı Kanun’da düzenlenen bir sözleşme türü olmasa ve hatta sözleşme olarak ortaya çıkmış bir hukukî işlem olmasa dahi tüketici işlemi olarak nitelendirilebilecek ve böylece TKHK kapsamında kalacak, dolayısıyla bu tür işlemlerden kaynaklanan davalar tüketici mahkemelerinin görev alanında kabul edilecektir (Bulut, U.: Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumlulukta Tüketici Mahkemelerinin Görevine İlişkin Bir Yargıtay Kararı İncelemesi, Ankara Barosu Dergisi, Y.70, S. 2012/2, s. 336-337). Diğer taraftan abonelik sözleşmeleri 4077 sayılı TKHK’nın 11/A maddesinde düzenlenmiştir.
Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2018 tarihli ve 2018/13-594 E., 2018/1317 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacının kızının telefon abonelik sözleşmesini davalı sağlayıcı ile imzaladığı, davacının da bankaya otomatik ödeme talimatı vermek suretiyle bu aboneliğe ait telefon faturalarını ödediği uyuşmazlık dışı olan eldeki davada, davacının ödemeleri yapmakla ve davalı şirketin de yapılan bu ödemeleri kabul etmekle davacının tüketici sıfatını kazandığı, davalının ise 4077 sayılı TKHK kapsamında sağlayıcı olduğu, davanın dayanağı bireysel abonelik sözleşmesinin 4077 sayılı TKHK’nın 11/A maddesi kapsamında bir tüketici işlemi olarak düzenlendiği, abonelik sözleşmesinin iptal edilip edilmediğinin bir önemi olmadığından vetüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevli bulunduğundan, eldeki davaya bakmakla görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemece yukarıda açılanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer davalı temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup, davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1,3 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.12.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.