Esas No: 2018/392
Karar No: 2022/941
Karar Tarihi: 10.03.2022
Danıştay 13. Daire 2018/392 Esas 2022/941 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2018/392 E. , 2022/941 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/392
Karar No:2022/941
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...Medya Hizmetleri A.Ş.
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Üst Kurulu
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN_KONUSU : ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait "...Tv" logosuyla yayın yapan televizyon kanalında, 12/02/2016 tarihinde saat 18.59'da yayınlanan "Star Ana Haber" isimli haber bülteninde, Rusya'da bir saunada telefonu çekmeyen bir müşterinin sauna çalışanını dövmesiyle ilgili yer verilen haber görüntüleri ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, "Radyo ve Televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyeceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz." kuralının tekraren ihlâl edildiğinden bahisle 280.177,00-TL idari para cezası verilmesine ilişkin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (Üst Kurul) ...tarih ve ... sayılı kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesi'nce verilen ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararda; uyuşmazlığın çözümünün teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle Mahkemece oluşturulan bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda özetle, dava konusu edilen yayının ...TV logolu yayın kuruluşunun 12/02/2016 tarihinde saat 18.59’da yayınlanan “...Ana Haber” programına ait bölüm olduğunun anlaşıldığı, programın bahsi geçen bölümünde, Rusya’daki bir kişinin, sauna çalışanını dövmesiyle ilgili görüntülerin yer aldığı, fiziksel şiddet içerikli görüntülerin; hem okul öncesi hem okul çağındaki çocuklar ve ergenler için olumsuz örnek teşkil ettiği, medyada yer alan şiddet, saldırganlık, dehşet, korku içeren görüntülerin çocukluk ve ergenlik dönemlerinde, çocuğun mizacı ve yetiştiği sosyo kültürel ortam da ele alındığında farklı düzeylerde olumsuz etki yaratabileceği, haber programında yer alan görüntülerdeki agresyonun, öfkenin ve sonrasında fiziksel şiddet tarzındaki saldırganlığın açık bir şekilde izleyiciye yansıdığı, bu tarzdaki görüntülere maruz kalan okul öncesi dönemdeki çocuklarda; daha çok korku, kaygı, uyku bozukluğu (uykuya dalma güçlüğü ve kabus görme gibi), anne babadan ayrılmakta zorlanma gibi duygusal ve davranışsal tepkilerin görülebildiği, aynı durumun daha büyük yaştakilerde (okul çağı ve ergenlik döneminde) ise stres yaratan durumlarda düşmanlık duygusunun ön planda yaşantılanması, saldırgan davranışlar sergileme, acı ve eziyete karşı duyarsızlaşma ya da şiddete eğilim ve saldırgan davranışı bir çözüm yolu olarak kullanma gibi sonuçlar doğurabildiği ya da sosyal ortamlar veya stresli durumlarda agresyona maruz kalma korkusuyla içe kapanma, kendini ve düşüncelerini ifade etmekten kaçınma, kaygı, korku ve tedirginlik gibi agresyonun aksine içe çekilme belirtilerine neden olabildiği, gerçek yaşamdaki şiddet olaylarının medya aracılığı ile iletilmesinin, söz konusu şiddetin, toplum tarafından da normalize edilmesi gibi uzun vadeli olumsuz etkilere ve toplumda şiddetin artmasına yol açtığı, yani, medyadaki şiddetin, duyarsızlaştırma yoluyla toplumun saldırganlığa toleransını artırabildiği, çocuk ve ergenlerin ekran başında olabileceği saatlerde televizyonda yer alan görüntü ve bilgilerin aktarımında, bireylerin gelişim özelliklerinin dikkate alınması gerektiği, çünkü bu tarz toplumsal normlardan en fazla etkilenenlerin, zihinsel ve ruhsal değişikliklerin en yoğun ve hızlı yaşandığı çocukluk ve ergenlik dönemindeki bireyler olduğu, program içeriğinde yer alan görüntülerin çocuk ve gençlerin ahlaki, duygusal ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyeceği, sonuç olarak, söz konusu yayında 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan yayın ilkesine aykırı hareket edildiği yönünde görüş bildirildiği;
Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna, davacının yaptığı itirazın bilirkişi raporunu kusurlandırcı nitelikte bulunmayarak, söz konusu raporunun Mahkemece hükme esas alınabilecek nitelikte görüldüğü, bununla birlikte, davacı şirket hakkında, işbu davaya konu idari yaptırım kararından önce, 13/03/2011 tarihli yayını nedeniyle 10/05/2011 tarih ve 18 sayılı Kurul kararı ile 13/12/2012 tarihli yayını nedeniyle ise 08/01/2013 tarih ve 11 sayılı Kurul kararı ile uyarı yaptırımı uygulandığı, davacının bu Kurul kararlarına karşı açtığı davalarda ise, sırasıyla .... İdare Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ve ...İdare Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, bu kararlara karşı yapılan temyiz kanun yolu başvurularının ise henüz sonuçlanmadığı;
Bu durumda, dava dosyasında bulunan mevcut bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden, söz konusu haber bülteninde yer verilen görüntülerin 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan kuralı ihlâl ettiği, davacı şirkete aynı yayın ilkesinin ihlâli nedeniyle daha önceden uyarı yaptırımı uygulandığı, bu uyarı yaptırımlarına karşı açılan davaların ise reddedildiği, dolayısıyla, her ne kadar davacı tarafından bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulmuş ise de, idari işlemlerin hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya devam ettiği ve bu yaptırımların tekerrüre esas alınmasında hukuken bir engel bulunmadığı anlaşıldığından, dava konusu Üst Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi'nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işlem tesis edilmeden önce aynı programda 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edildiği gerekçesiyle idari para cezası verildiği, buna rağmen dava konusu işlem ile idari para cezası uygulanmasının 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 15. maddesinin 1. fıkrasına açıkça aykırı olduğu, bilirkişi raporunun karara dayanak teşkil edebilecek yeterlikte olmadığı ve dava konusu yayına özel analizler içermediği, idari işlemin dayanağı olan uzman raporunda da 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (s) ve (ş) hükümlerinin ihlâl edildiğinin ileri sürüldüğü, dolayısıyla yayının çocuk veya gençler açısından herhangi bir sakınca içermediğinin kabul edildiği, yaptırıma konu olan yayının güncel ve toplumsal ilgiye matuf bir haber bülteni olduğu, haberin içeriğinin de toplumu uyarma ve bilinçlendirme amacı taşıdığı, haber programlarının koruyucu semboller bakımından sınıflandırma sistemine tabi olmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, temyiz istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının Dairemiz kararında belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı şirkete ait "...TV" logosuyla yayın yapan televizyon kanalında, 12/02/2016 tarihinde saat 18.59'da yayınlanan "...Ana Haber" isimli haber bülteninde, Rusya'da bir saunada telefonu çekmeyen bir müşterinin sauna çalışanını dövmesiyle ilgili yer verilen haber görüntüleri ile 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, "Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz." kuralının tekraren ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanun'un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 280.177,00-TL idari para cezası verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 8. maddesinin 2. fıkrasında, "Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz."; 32. maddesinin 2. fıkrasında ise, "8'inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcıları uyarılır. Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlalin tekrarı hâlinde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz." kurallarına yer verilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Fikri içtima" başlıklı 44. maddesinde, "İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır." kuralı yer almıştır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "İçtima" başlıklı 15. maddesinin 1. fıkrasında, Bir fiil ile birden fazla kabahatin işlenmesi hâlinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verileceği kurala bağlanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7 numaralı Ek Protokolü'nün "Aynı suçtan iki kez
yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı" başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; "Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez." kuralı yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Tek fiile tek ceza bir genel hukuk ilkesi olup, bir kimsenin aynı fiilinden dolayı birden fazla yargılanamamasını ve cezalandırılamamasını ifade etmektedir. Bu ilke kural olarak idarî cezalar için de geçerlidir. Bu bağlamda bir kimseye aynı fiili nedeniyle birden fazla idarî ceza verilmesi durumunda, non bis in idem ilkesine aykırılık nedeniyle ilk cezadan sonraki ceza veya cezalar hukuka aykırı kabul edilecektir. Bu ilkenin arka planında yatan düşünce, bir kimsenin aynı fiilinden dolayı birden fazla yargılanması durumunda, yargılamanın birinde suçlu diğerinde suçsuz görülmesi veya farklı yargılamalarda sorumluluğunun ağırlığının farklı seviyelerde görülmesi gibi olası kaotik sonuçların engellenmesi ve ayrıca, aynı fiil nedeniyle mükerrer cezalandırmanın adil görülmemesidir. Bu konuda Kabahatler Kanunu'nun m.15/1 hükmü özel bir düzenleme getirmektedir. Buna göre, aynı fiil nedeniyle iki ayrı idarî para cezası öngörülmüşse, bu cezaların her ikisi de uygulanamayacak ve sadece biri ve en ağırı uygulanacaktır. Nitekim bu ilke, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Ek protokol no 7 ve 16/12/1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklar Paktı m.14/7 ile ulusalüstü bir hukuk normu olarak benimsenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de aynı nitelikteki bir ihlâlden dolayı ikinci defa cezalandırmayı bu ilkeye aykırı bulmaktadır. (ULUSOY, Ali D., İdari Yaptırımlar, 2013, İstanbul, s. 109-110, 113-114).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’da, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde hâlinde ve kanunun 79. maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir. Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun'un 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemini” benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir. Bu bağlamda, “tek fiil” veya “bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukukî anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukukî nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukukî anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukukî anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukukî açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukukî anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanunî tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2016, s. 492 vd., Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 462 vd., Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel
Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 653 vb.).
Davacı şirket tarafından, dava konusu 12/02/2016 tarihli Ana haber bülteninde 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendini ihlâl ettiği gerekçesiyle Üst Kurul'un ...tarih ve ...sayılı toplantısında alınan 24 sayılı karar ile hakkında tesis edilen idari para cezası yaptırımı bulunmasına rağmen davalı idarenin aynı yayın hakkında bu kez 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasını ihlâl ettiğinden bahisle davanın konusu olan idari para cezası yaptırımı uygulanmasının, 5326 sayılı Kanun'un 15. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olduğu ve aynı yayın hakkında iki ayrı para cezası verildiği iddia edildiğinden, Üst Kurul kararlarına konu olan fiillerin tek bir fiil olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Üst Kurul'un 28/04/2016 tarih ve 2016/26 sayılı toplantısında alınan 24 sayılı karara konu olan yayın incelendiğinde, "ÖNCE BABASINI SONRA KENDİSİNİ VURDU" haber bantıyla sunulan haberde, babasının beylik silahını başına dayamış olduğu halde polisten kaçarken kendisini vurarak intihar eden gencin intihar anı görüntüsüne, 2 dakika 9 saniye süreyle haber bülteni içerisinde beş defa tekrarlanarak yer verildiği, mezkûr görüntülerin öznesi açısından ölüm anının ifşa edilmesi ve tekrarlanması insan onurunu zedeleyici; toplumsal açıdansa şiddete karşı toplumsal eşiğin yükselmesine ve duyarsızlaşmaya hizmet edebilecek hassas bir durum oluşturduğundan, söz konusu yayının insan onuruna saygılı olma ilkesiyle bağdaşmayacağı değerlendirilerek 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde yer alan " İnsan onuruna … saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı … ifadeler içeremez." ilkesinin tekraren ihlâli nedeniyle, anılan Kanun'un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işlem tesis edildiği görülmüştür.
Dava konusu Üst Kurul kararına konu yayın incelendiğinde, Rusya'da bir saunada telefonu çekmeyen bir müşterinin çalışanı dövmesiyle ilgili haberin sunulduğu, sunucunun "Rusya'dan da kadına şiddet görüntüsü geldi. Bir kadın çalışan tekme tokat dövüldü ama telefonu bir türlü çekmeyince kendini kaybeden bir müşteri tarafından. Kadını gözü dönen adamın elinden polis kurtardı." şeklindeki anonsuyla habere girildiği, haber görüntülerinde ise, "Aradığı kişiye bir türlü ulaşamayınca öfkeden deliye döndü. Hıncını saunadaki görevliden çıkardı. Ta ki polis gelene kadar. Görüntüler Rusya'da bir saunada çekildi. Müşterilerden biri sinirden çıldırmış..... Bunun üzerine soluğu kadın sauna çalışanın yanında alan müsteri, saçını çekip kafasını masaya vuruyor... Hıncını alamayan adam kadını, masanın altına alarak orda tekmeliyor..." dış sesine yer verilerek erkek bir müşterinin kadın çalışanı saçlarından tutarak başını masaya vurduğu, sağa sola savurduğu ve elini kadının başını kaldıramayacak şekilde bastırdığı görüntülere yer verildiği, bu yayın nedeniyle davacı şirketin, 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan kuralı tekraren ihlâl edildiğinden bahisle işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, söz konusu Üst Kurul kararları incelendiğinde, aynı tarihli ana haber bülteni içerisinde ekrana getirilmekle birlikte farklı haberlere ilişkin olduğu anlaşılan görüntülerin Kabahatler Kanunu uyarınca tek bir fiil olarak nitelendirilemeyeceği, farklı fiiller olduğu görüldüğünden, dava konusu Üst Kurul kararı ile Kabahatler Kanunu'nun 15. maddesinin 1. fıkrasında yer alan içtima kuralının ihlâl edilmediği sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, dava konusu Üst Kurul kararı tesis edilmeden önce davacı hakkında verilen uyarı yaptırımlarının iptali istemiyle açılan davaların incelenmesinden; .... İdare Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı davanın reddine ilişkin kararının temyizi üzerine anılan kararın Dairemizce onanmasına karar verildiği ve bu karara karşı yapılan karar düzeltme isteminin reddedildiği; .... İdare Mahkemesi'nin ...ve E:..., K:...sayılı davanın reddine ilişkin kararının temyizi üzerine anılan kararın Dairemizce onanmasına karar verildiği ve bu karara karşı kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmadığı görülmüştür.
Bu itibarla, davalı idarece 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasının tekraren ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanun'un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka aykırılık, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan kararın yukarıda belirtilen GEREKÇEYLE ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. 2577 sayılı Kanun'un 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi'ne gönderilmesini teminen dosyanın .... İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine, 10/03/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.