8. Hukuk Dairesi 2014/4433 E. , 2015/909 K.
"İçtihat Metni"Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın tespiti
. ve .. ile .. ve .. aralarındaki muhdesatın tespiti davasının kabulüne dair Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 07.06.2013 gün ve 198/224 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, dava konusu 4191 ada 1 parsel sayılı taşınmazda yer alan üç katlı betonarme ev, garaj ve odunluğun mirasbırakan tarafından inşa edildiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, dava konusu taşınmaz üzerindeki yapıların tarafların murisi tarafından inşa edildiğinin tespitine karar verilmesi üzerine, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; Mahkemece davalı tarafın süresi geçtikten sonra sunduğu 07.01.2013 tarihli cevap dilekçesinin verilmemiş sayılması ile davalı delillerinin toplanmasına yer olmadığına karar verilerek, sadece davacı taraf delilleri doğrultusunda dava konusu muhdesatların mirasbırakan tarafından inşa edildiğine karar verilmiş ise de, Mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; 6100 sayılı HMK"nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunması, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa"nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı
organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK"nun ön incelemenin kapsamı başlıklı 137. maddesinde dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138. madde dikkate alınarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde kararını vermeden önce bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği, ön inceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyeceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. Aynı maddenin 2.fıkrasında ise ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve duruşma günü verilemeyeceği belirtilmiştir.
Somut olaya gelince, Mahkemece 09.05.2012 tarihli tensip tutanağında, davalı tarafa cevap dilekçesi ve delillerini sunmaları için 2 haftalık süre tanındığı, cevap dilekçesinin verilmediği takdirde dava dilekçesinde ileri sunulan vakıaların tamamının inkar edilmiş sayılacağının ihtarına karar verildiği, davalı tarafa dava dilekçesi ve tensip tutanağının usulüne uygun olarak yapılan tebliğ ile bu hususun ihtar edildiği, ancak davalı tarafça iki haftalık süre geçirilerek 05.12.2012 tarihli ön inceleme duruşmasından sonra, 24.01.2013 tarihli tahkikat duruşmasından önce, 07.01.2013 havale tarihli dilekçesi ile davaya karşı cevaplarını ve delillerini sunduğu görülmüştür.
Önemle vurgulanmalıdır ki, Mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının, sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur. Bu nedenle, özellikle tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedilebileceğinin yine açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19.01.2014 2013/22-1319 Esas, 2014/927 Karar) Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, Mahkemece 09.05.2012 tarihli tensip tutanağında verilen 2 haftalık sürenin gereğinin davalı vekili tarafından yerine getirilmediği, Mahkemece süresi içerisinde davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmadığı ve tanıklarının bildirilmediği gerekçesi ile, davalı tanıklarının dinlenmesine ilişkin talebin reddine karar verilerek, mevcut deliller uyarınca davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar, Mahkemece anılan 09.05.2012 tarihli tensip tutanağında, davalı tarafa cevap dilekçesini ve delillerini sunması için süre verilmiş ise de, 2 hafta içerisinde cevap dilekçesi ve delillerini sunmadığı takdirde, davalı tarafın dava dilekçesindeki ileri sunulan vakıaların tamamını inkar etmiş
sayılacağının ihtarının yapıldığı, delilleri sunmaktan vazgeçmiş sayılayacağı hususunda usulüne uygun şekilde bir ihtarat ya da ihtar içeren tebligat yapılmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin, tahkikat aşamasına geçmeden isimlerini açıkça yazarak tanık bildirdiği ve tanıkların dinlenilmesinden vazgeçmemiş olması hususu da gözetildiğinde, davalıya tanıklarının dinlenmesi için imkan tanınmadan hukuki dinlenilme hakkı kısıtlanarak karar verildiği kabul edilmelidir. Kaldı ki; HMK"nun 243/1 md uyarınca, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hallerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. Bu durum gözetildiğinde somut olayda, cevap dilekçesi ve delillerini sunması için 2 haftalık sürenin verildiği evrakın davalıya tebliğinden itibaren 2 haftalık süre tarihinden sonra ve fakat tahkikat duruşmasından önce davalı tarafın delillerini ve tanık listesini mahkemeye sunduğu, anlaşıldığına göre, davalının tanık listesini mahkemeye 2 haftalık süreden sonra vermesinin yargılamayı uzatmaya yöenlik olmadığı açıktır.
Hal böyle olunca; Mahkemece, davalının sunduğu delillerin toplanması, bildirdiği tanıkların 6100 sayılı HMK"nun 245.maddesi ve devamı maddeleri uyarınca dinlenip, sonucuna göre değerlendirme yapılarak uygun bir karar verilmesi gerekirken; tarafların hak arama özgürlüğü kapsamında iddia, savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme ve açıklama yapma hakkı ihlal edilerek gösterilen deliller toplanmaksızın ve tanıklar dinlenmeksizin davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK 297/ç madde) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 1.975,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 19.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.