Esas No: 2021/1836
Karar No: 2022/1920
Karar Tarihi: 15.02.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/1836 Esas 2022/1920 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/1836 E. , 2022/1920 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
İlk DereceMahkemesi: Kayseri 2. İş Mahkemesi
Dava, iş kazası ölümünden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalılar Melikgazi Belediye Başkanlığı ve ...İlaçlama İnş. Temizlik Hiz.İşl. San. Tic. Ltd. Şti. vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince davalılar Melikgazi Belediye Başkanlığı ve ...İlaçlama İnş. Temizlik Hiz.İşl. San. Tic. Ltd. Şti.'nin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacılar ve davalılar ...İlaçlama İnş. Temizlik Hiz.İşl. San. Tic. Ltd. Şti. ile dahili davalı... Müh. Yapı İnş. ve Sosyal Hizm. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacılar vekili dava ve ıslah dilekçelerinde özetle, müteveffa sigortalının geçirdiği iş kazası sonucu vefat ettiği, eş... için 1.000,00-TL maddi, 80.000,00-TL manevi, çocuk ... için toplam 32.826,52-TL maddi, 40.000,00-TL manevi, gelin ...için 32.826,52-TL maddi, 20.000,00-TL manevi, torunlar ... ve... için 1.000,00’er-TL maddi, 15.000,00’er-TL manevi, çocuklar ...ve ...için 40.000,00’er-TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalılar vekilleri cevap dilekçelerinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Açılan davanın kısmen kabulü ve kısmen reddi ile
1-Davacı ...'in Maddi tazminat talebinin reddine,
2-Davacı ...'in 32.826,52 TL maddi tazminat talebinin kabulü ile maddi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı ...'in 32.826,52 TL maddi tazminat talebinin kabulü ile maddi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı ...'in 12.255,02 TL maddi tazminat talebinin kabulü ile maddi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı ...'in 20.313,34 TL maddi tazminat talebinin kabulü ile maddi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı ... yönünden 80.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı ... yönünden 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı ... yönünden 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı ... yönünden 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacı ... yönünden 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davacı ... yönünden 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
12-Davacı ... yönünden 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
A-)Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca, Kayseri 2. İş Mahkemesinin 26/12/2019 tarih ve 2016/2 Esas - 2019/1215 Karar sayılı kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle;
B-)Davanın kısmen kabul kısmen reddine,
1-Davacı ..., ..., ... ve ... yönünden maddi tazminat taleplerinin reddine,
2-Davacı ...'in 32.826,52 TL maddi tazminat talebinin kabulü ile maddi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı şirketlerden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı ... yönünden 60.000,00 TL, davacı ... yönünden, 30.000,00 TL, davacı ... yönünden 30.000,00 TL, davacı ... yönünden 30.000,00 TL, davacı ... yönünden 10.000,00 TL, davacı ... yönünden 10.000,00 TL, davacı ... yönünden 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı şirketlerden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine,
4-Davalı ... Başkanlığı yönünden davanın reddine, karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; Müvekkilleri ..., ... ve ... yönünden maddi tazminat taleplerinin reddine dair verilen hükmün hatalı olduğunu, müteveffa Latif Taner'in sağlığında engelli oğlu ...'e, ...'un eşi olan gelini ...'e ve bunların çocukları olan ... ve ...'e fiilen destek sağladığı hususunun hem tanık anlatımlarıyla hem de kolluk ve zabıta araştırması ile resmen tespit edildiğini, bilirkişi raporunda da bu hususun açıkça belirtilerek ... için ayrı, ... için ayrı ve bunların çocukları olan ...ve ... için ayrı hesap yapıldığını, böylece müteveffanın desteğini kaybeden ... ile ...'un eşi ve çocukları yönünden destek tazminatının ayrıştırılarak hesaplandığını, ...'un 98.221,04 TL olan toplam destek kaybı zararının istinaf mahkemesi kararında haksız olarak 32.826,52 TL'ye düşürüldüğünü, ayrıca destek tazminatı talepleri reddedilen gelinin ve torunların da müteveffanın desteğinden şahsen ve fiilen yararlanan kişiler olduğu tanık anlatımlarıyla ve kolluk araştırması ile tespit edildiğine göre Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararı gereğince gelin ve torunlar müteveffanın desteğinden dolaylı olarak yararlansalar bile destek tazminatına hak kazanmakta olduklarını, tüm müvekkilleri yönünden manevi tazminat taleplerinin fazlaya ilişkin kısmının reddine dair verilen hükmün hatalı olduğunu, davalı ... Belediyesi yönünden davanın reddine dair verilen hükmün de olduğunu, belediyelerin yetki alanları içerisinde bulunan park ve bahçelerin temizliğini yapmakla mükellef olduğunu, bu hususun belediyelerin faaliyet alanı içerisinde kalmakta ve belediyeciliğin bir gereği olduğunu, belediyelerin yasalar tarafından kendisine verilen bu görevini kendi faaliyet alanlarından çıkararak anahtar teslimi şeklinde başka kurumlara veya şirketlere devredemeyeceğini, dolayısıyla asıl işveren vasfındaki belediyenin iş kazasının meydana gelmesinde kendisinin kusuru bulunmasa bile sorumlu olduğunu, hukuka aykırı olarak verilen ret kararları nedeniyle müvekkilleri aleyhine hükmedilen yargılama giderleri ve vekalet ücretlerine dair hükümlerin usul ve yasaya aykırı olduklarını,
Davalı ...İlaçlama İnş. Temizlik Hiz.İşl. San. Tic. Ltd. Şti. ile dahili davalı... Müh. Yapı İnş. ve Sosyal Hizm. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı Belediyenin asıl işveren olduğunu, davalı Belediyenin bu iş kazasında alt işverenler ile birlikte müteselsil sorumlu olması gerektiğini, manevi tazminatların fazla olduğunu, kazalının ölümü ile sonuçlanan iş kazası üzerine ceza yargılaması yapılmış ve bu yargılamada ki bilirkişi kusur raporları ile iş bu dosyada ki bilirkişi kusur raporları arasında çelişki bulunduğu halde çelişkinin giderilmediğini, ceza yargılamasının neticelenmesinin beklenilmediğini, ayrıca söz konusu raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınarak giderilmeden, müvekkil alt işverenin kaçınılmazlık durumu irdelenmeden ve asıl işveren diğer davalı ... Başkanlığına kusur verilmemesi sonucunda hatalı kabul ile karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kusur yönünden alınan raporların olayın oluşuna uygun olmayıp davalı müvekkiline %70 oranında kusur verilmesinin yasalara uygun olmadığını, müteveffanın görevi olmadığı halde herhangi bir talimat verilmeden hatta aksi yönde yani tanık beyanlarında da açıkça belirtildiği gibi görevi olmayan bir iş yapılmadan önce üst amirlerine bilgi vermesi gerekirken tamamen kendi ağır kusuru ile tankerin üzerine çıkması ve tankerin üzerinden düşmesi sonucu vefat etmesi sonucu oluşan olayda asli hatta tam kusurlu olduğunu, davalı olan... Mühendislik Yapı İnşaat ve Sosyal Hizmetler Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketinin müvekkil şirket ile birleştiğinden taraf ehliyeti olmadığından bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1- Davacıların tüm maddi tazminat istemleri ile davacı çocuklar, davacı torunlar ve davacı gelinin manevi tazminat istemleri hakkındaki hükümler yönünden;
Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 20.07.2016 tarihinden itibaren uygulanan 8. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Bu fıkradaki “beşbin” ibaresi 6763 sayılı Kanunun 5. maddesi ile “kırk bin Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
Mülga 5521 sayılı Kanunun, 6763 sayılı Kanun 5. maddesi ile değişik beşinci fıkrasına göre parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı öngörülmüştür.
25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinde “temyiz edilemeyen kararlar” sayılmış ancak miktar itibariyle kesinliğe bu maddede yer verilmemiş, 7/3. maddede, 6100 sayılı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca, Bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz yoluna başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır. HMK Ek madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir.
HMK 362/2. maddesine göre “Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir”.
HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarih, 1989/3 E. - 1990/4 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verebilecektir.
Yukarıda belirtildiği şekilde, iş mahkemelerinin kararlarının istinaf incelemesi sonucu Bölge adliye mahkemelerince verilen kararlarda karar tarihine göre kesinlik sınırı: 20.07.2016 - 01.12.2016 tarihleri arasında 5.000,00 TL; 02.12.2016 tarihi sonrası için 40.000,00 TL; 01.01.2017 sonrası için 41.530,00 TL ve 01.01.2018 tarihi sonrası için 47.530,00 TL, 01.01.2019 tarihi sonrası için 58.800,00 TL, 01.01.2020 tarihi sonrası için 72.070,00 TL, 01.01.2021 tarihi sonrası için 78.630,00 TL’dir.
Somut olay incelendiğinde, davacıların tüm maddi tazminat istemleri ile davacı çocuklar, davacı torunlar ve davacı gelinin manevi tazminat istemleri hakındaki hükümlerin miktar yönünden yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğu anlaşılmakla, davacılar ve davalı ...İlaçlama İnş. Temizlik Hiz.İşl. San. Tic. Ltd. Şti. vekilinin anılan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının kesinlik nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı eşin manevi tazminat istemi hakkındaki hükümler yönünden;
2.1-Gerek karar gerekse işlem tarihinde geçerli olan 6100 sayılı HMK'da dahili dava diye adlandırılan bir müessese bulunmamaktadır. Açılmış bir davada üçüncü bir kişinin davalı olarak gösterilmesi istenirse harcı ödenerek o kimse hakkında usul hükümlerine uygun bir dava açılması gerekir. Dahili dava dilekçesinin birleştirme istemini de içeren yeni bir dava niteliğinde olduğunu düşünmek pek tabi mümkündür. Ancak bu durumda da bu niteliği ile de birleştirilen yeni davanın da harca tabi olduğu, diğer bir deyişle dahili dava dilekçesi ile birlikte yeni dava açılırken yapıldığı gibi başvurma ve peşin harcın yatırılması gerektiği ortadadır. Bunun yanında bir davada o davanın esası bakımından hüküm ancak davanın sujeleri yani davacı ile davalıları için verilebilir.
Hal böyle olunca da, hakkında usulüne uygun biçimde açılmış bir dava bulunmayan dahili davalı Yıldıztekin Mühendislik Yapı İnşaat ve Sosyal Hizmetler Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2.2- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacılar ile davalı Entosav ..Şti. vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Dava, 25/06/2015 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, davalı ... Belediyesi ile davalı ...İlaçlama İnş. Tem. ve Hiz. İşl. Ltd. Şti. arasında 23/09/2014 tarihinde “ Belediyeye Ait Park Bahçelerin, Ağaçlık ve Yeşil Alanların ve Orta Refüjlerin Bakımı, Sulanması, Çimlerin Biçilmesi ve Temizliği İşi” konulu sözleşme düzenlendiği, davacılar murisi ...’in davalı ...İlaçlama İnş. Tem. ve Hiz. İşl. Ltd. Şti. ünvanlı şirkette şoför olarak çalıştığı, 25/06/2015 günü kendi kullanmakta olduğu ... plakalı tanker kamyonla, Melikgazi Belediyesine ait su deposundan, tankere su doldurmaya çalıştığı, suyun tankere fazla dolması sonucu akmaya başlaması üzerine kazalı müteveffanın tamir için tankerin üzerine çıktığı ve akan kısma şamurel lastiği geçirirken dengesini kaybederek zemine düştüğü ve kaldırıldığı hastanede 01/11/2015 vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz." hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada "İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler."
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun "Risklerden Korunma İlkeleri" kenar başlıklı 5.maddesine göre;
(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun "Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç)Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2)İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. maddesine göre;
(1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d) Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan " İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere" ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan " 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası" ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun "Atıflar " kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde "(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır" hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Mahkemece yapılacak iş, davalı ...'nin kendi asıl işlerinden olan Park Bahçelerin , Ağaçlık ve Yeşil Alanların ve Orta Refüjlerin Bakımı, Sulanması, Çimlerin Biçilmesi ve Temizliği işlerini sözleşme ile bir başka şirkete vermesi onu asıl işverenlik sıfatından ve sorumluluktan kurtarmayacağı gözetilerek, hükme esas kusur raporunu düzenleyen bilirkişi kurulundan davalılar yönünden belirlenen %70 kusur oranını her bir davalı yönünden ayrıştıran yeni bir kusur raporu aldıktan sonra usuli kazanılmış hakları gözeterek oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacılar ile davalı ...İlaçlama İnş. Temizlik Hiz. İşl. San. Tic. Ltd. Şti. ile dahili davalı... Müh. Yapı İnş. ve Sosyal Hizm. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir
SONUÇ: Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2. maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.02.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.