10. Hukuk Dairesi 2020/11714 E. , 2021/2037 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, hükümde belirtilen gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Eldeki davada ise, bozmaya uyulmuş ise de bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
Eldeki davada, mahkemece verilen ilk karar, “dava konusu edilen gelirlere, yaşlılık aylığı bağlanması nedeniyle 01.08.2007 tarihi itibariyle 506 sayılı Kanunun 92. maddesinin uygulandığının anlaşılması karşısında, davalının tazminle sorumlu olduğu ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı; gelirin başladığı tarih itibariyle 92. maddeye göre indirilmiş hali üzerinden hesaplanan ilk peşin sermaye değerli gelir miktarına, indirme tarihine kadar yapılan fiili ödemelerin yarısı ilave edilerek belirlenmeli, bu şekilde belirlenen miktarın ise herhalde 92. maddenin uygulanmasından önceki ilk peşin sermaye değerli gelir tutarını geçemeyeceği gözden uzak tutulmamalıdır.” gereğine işaret edilerek bozulmuş ise de, bozma gereğinin yerine getirildiğinden bahsedilemez.
Sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri, sigortalının yaşı, gelirin kesilme olasılığı ve iskonto oranı gözetilerek belirlenen tutarı ifade etmektedir. 506 sayılı Yasa"nın 92. maddesi ise, "malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir." düzenlemesini içermektedir.
Mahkemece, davalının tazminle sorumlu olduğu ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı belirlenirken, gelirin başladığı 20.02.2006 tarihi itibariyle 506 sayılı Yasanın 92. maddesi uyarınca indirilmiş hali üzerinden hesaplanan ilk peşin sermaye değerli gelir miktarına, 20.02.2006-01.08.2017 tarihleri arasında yapılan fiili ödeme miktarının yarısının eklenmesi suretiyle bulunan tutar olduğu gözetilmeli, bu şekilde belirlenen miktarın ise herhalde 92. maddenin uygulanmasından önceki ilk peşin sermaye değerli gelir tutarını geçemeyeceği gözden uzak tutulmamalı, gelirin başladığı 20.02.2006 tarihi itibariyle 506 sayılı Yasanın 92. maddesi uyarınca indirilmiş hali üzerinden hesaplanan ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı ve 20.02.2006-01.08.2017 tarihleri arasında yapılan fiili ödeme miktarı Kurumdan sorulmalı, ancak itiraz olması halinde bilirkişi incelemesi yapılması gereği tartışılmalı ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
2-Eldeki davada, benimsenen kusur dağılımında davalının %60, dava dışı 3. kişinin %20, sigortalının %20 kusurlu olduğunun bildirilmesi ve davacı tarafça teselsül ilkesine dayanılmaması karşısında, taleple bağlılık ilkesi de nazara alınarak, davalının tazminle sorumlu olduğu miktarın %60 kusur oranına göre belirlenmesi gereğinin gözetilmemesi, isabetsiz bulunmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine
23.02.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.