7. Hukuk Dairesi 2015/3669 E. , 2015/4899 K.
"İçtihat Metni"İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Davacı dava dilekçesinde davalı şirket nezdinde 10.12.2004 - 29.06.2007 tarihleri arasında çalıştığını, iş akdinin işverence haksız feshedilip tazminatlarının ödenmediğini, ayrıca izin ücret alacağının da bulunduğundan bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret alacağı, izin ücreti ve fazla çalışma ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında davacının aylık ücret miktarının tespitinde uyuşmazlık vardır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından özellikle ilgili meslek odasından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Davacı dava dilekçesinde maaş , yol primi ve iş primi esasına göre çalıştığını, aylık ortalama net 1.500,00 TL ücret aldığını savunmuştur.
Davalı ise davacının asgari ücret aldığını harcırah ödemesi olmadığını savunmuştur.
Duruşmada dinlenen davacı tanığı davacının net 800,00 TL civarında ücreti olduğunu, bunun dışında ayrıca çıkılan sefere bağlı olarak yol harcırahı ödendiğini davacının iş akdinin sona erdiği tarihlerde maaş ve bu harcamalarıyla aylık yaklaşık 1.500,00 TL aldığını beyan etmiştir.
Mahkemece davacının temel ücretinin 800,00 TL olduğu, sefer için gidilen mesafeye göre kilometre başına ayrıca harcırah aldığı anlaşılmakla sefer primleriyle birlikte ortalama aylık net ücretinin 1.500,00 TL olduğu kabul edilen bilirkişi raporundaki hesaplamaya göre hüküm kurulmuştur.
Ayrıca aynı işyeri ile ilgili olarak daha önce Dairemiz denetiminden geçen Dairemizin 2013/13108 Esas sayılı dosyasında da davacı ile aynı kıdeme sahip aynı işi yapan şoförün 2009 yılında 1500.00 TL ücretle çalıştığı kabul edilmiştir. İlgili dosyada görülen davada mahkemece verilen karar Dairemizce bozulmuş ise de ücretin 1500.00 TL olduğu hususu bozma kararı kapsamı dışında kalıp kesinleşmiştir. Yine Dairemizin incelemesinden geçen 2013/13169 Esas sayılı dosyası da 2009 yılında iş akdi son bulan işçinin ücretinin 1500.00 TL net olarak kabul edilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur. Hal böyle olunca hakkaniyet ve uygulama birliği açısından aynı işyerinde aynı işi yapan işçilerin farklı ücret alamayacağı kuralından hareketle davacının iş akdinin 29/06/2007 tarihinde feshedildiği de gözetildiğinde 1.500,00 TL ücretle çalıştığının kabulü hatalıdır.
Tüm bu nedenlerle mahkemece emsal ücretin ne olabileceği konusunda yeterince araştırma yapılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 18.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.