Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/12451
Karar No: 2019/4874
Karar Tarihi: 30.09.2019

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/12451 Esas 2019/4874 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2016/12451 E.  ,  2019/4874 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT


    Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil- tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;


    -KARAR-

    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
    Davacılar, mirasbırakan babaları ...’dan kalan 5 parsel sayılı taşınmazın intikal işlemleri için vekalet verdiklerini, kardeşleri olan davalı ...’ın vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazın tamamını adına tescil ettirdiğini, ayrıca aynı taşınmazdaki anneleri...’nın payını da muvazaalı olarak devraldığını ileri sürerek, hem babalarından intikal eden paylar ile annelerinden intikal etmesi gereken paylar yönünden tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, taşınmazın satılması halinde ise bedelin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalı, davacıların dava konusu taşınmazın satışı için ...."ı vekil tayin ettiklerini, anılan vekaletname uyarınca ...’un ... ve ...’in miras paylarını kendisine, ...’in payını da anneleri..."ya temlik ettiğini, daha sonra...’nın payını kendisine devrettiğini, taşınmaz bedelini davacılara ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 168 ada 4 ve 27 parsel sayılı taşınmazların...’a ait olduğu, ...’nin ölümü ile geriye mirasçı olarak eşi ... ile çocukları ..., ..., ..., ... ve ...’un kaldığı, 168 ada 4 ve 27 parsel sayılı taşınmazlardaki haklarının satışı yetkisini de içerir şekilde ...’in ... 2. Noterliğinin 09.10.1997 tarih ve 14071 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile, ...’in de ... 11. Noterliğinin 08.10.1997 tarih ve 30055 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile..."ı vekil tayin ettikleri, ...’in ise 4 ve 27 parsel sayılı taşınmazlardaki hakkının..."ya satılması yetkisini de içeren ... 3. Noterliğinin 10.10.1997 tarih ve 23397 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile ....."ı vekil tayin ettiği, 20.10.1997 tarihli ve 5566 yevmiye numaralı resmi senet ile 4 ve 27 parsellerdeki ..., ..., ... paylarının vekil ... tarafından..."a, ..."in paylarının da vekil ... aracılığıyla..."ya temlik edildiği, 20.10.1997 tarihli ve 5567 yevmiye numaralı resmi senet ile...’nın 4 ve 27 parsellerdeki 8/20 payını..."a devrettiği, 4 ve 27 parsel sayılı taşınmazların imar uygulaması sonucu 5315 ada 5 parsel sayılı taşınmaz olduğu, taşınmazın 317/319 payının... adına, 2/319 payının ise ... Belediyesi adına kayıtlı olduğu, ...’nın 07.03.2011 tarihinde öldüğü geriye mirasçı olarak çocukları ..., ..., ..., ... ve ...’un kaldığı, anlaşılmaktadır.
    Bilindiği gibi; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Eldeki davada, davacılar mirasbırakanları ...’den kendilerine intikal eden paylar açısından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, mirasbırakan...’nın davalı ...’a temlik ettiği paylar yönünden ise muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili talebinde bulunmuşlardır.
    Somut olayda, ... ve ...’in vermiş olduğu vekaletnamenin genel yetkili vekaletname, ...’inkinin ise özel yetkili vekaletname olduğu anlaşılmakla mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda vekalet görevenin kötüye kullanılması hususunda hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
    Davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı taleplerine gelince;
    Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Ne varki, mahkemece davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı talepleri yönünden herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
    Hal böyle olunca, taraflarca bildirilen delillerin eksiksiz toplanması ile vekalet görevinin kötüye kullanılması hususunda; taşınmaz başında keşif yapılarak temlik tarihindeki rayiç bedelin tespit edilmesi, davalı savunması ile davalı tanıkları beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve yukarıdaki ilkeler birlikte değerlendirilerek vekilin iradesinin saptanması, muris muvazaası hususunda ise mirasbırakan...’nın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma amacı taşıyıp taşımadığının tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tespit edilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
    Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
















    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi